Ayşe HÜR
Balyoz Davası, görünüşte 2003'te I. Ordu bünyesinde planlanan darbe teşebbüsünü yargılıyor. Ama aslında bu korkunç tarihçe ile hesaplaşmada önemli bir merhaleyi ifade ediyor
Balyoz Davası’nda kararlar açıklandı. Bu davayı başından beri önemsiyordum. Çünkü Türkiye’de demokratikleşmeyi önleyen sürekli bir darbe ikliminde yaşıyorduk ve bu iklimi yaratan yapıların cezalandırılması gerekiyordu. Ancak delillerin toplanışı, değerlendirilişi, savunma hakkının uygulanışı gibi konularda, böyle ‘tarihi’ bir davaya yakışmayan hatalar yapıldı. Verilen cezalar da adalet duygumuzu zedeledi. Ama böyle düşünmem, Balyoz Davası’nın meşruiyeti konusunda herhangi bir şüphe uyandırmıyor kafamda. “Neden?” diye soranları, 70 yıllık darbecilik tarihimizde bir hafıza tazeleme turuna davet ediyorum.
Cumhuriyet’i kuran kadroların yüzde 80’inin asker-sivil bürokratlar olması, rejimin güçlü adamlarının hepsinin ordu mensubu olması, eski ordu komutanlarının neredeyse tamamının TBMM’ye milletvekili olarak girmesi, savunma bakanlarının hep eski askerlerden seçilmesi, Genelkurmay Başkanlığı’nın Mustafa Kemal’e sadık Fevzi Çakmak Paşa’da olması ve elbette en önemlisi toplumsal muhalefetin zayıf oluşu gibi bir dizi faktör uzun süre askeri darbeyi gereksiz kılmıştı. Ordudaki ‘zinde güçler’, ilk kez 1942-1943’te İsmet Paşa’nın ‘yetersizliğini’ ileri sürerek iktidara el koymaya niyetlenmişler ama II. Dünya Savaşı yüzünden bunu gerçekleştirememişlerdi.
“Paşa hazretleri isterse...”
Demokrat Parti’nin (DP) ezici bir seçim zaferi kazandığı 14 Mayıs 1950 gecesi 1. Ordu Komutanı Org. Kurtcebe Noyan CHP Parti Müfettişi Sadi Irmak’ı arayarak, “Eğer Cumhurbaşkanı Hazretleri yeşil ışık yakarsa, seçimlere komünistlerin hile karıştırdığı varsayımıyla müdahale edebileceklerini ve Milli Şef’in emirlerini beklediklerini” söylemişti. Neyse ki Batı blokuna girmenin yolunun çok partili sisteme girmekten geçtiğini idrak etmiş olan İsmet Paşa “Milli irade nasıl tecelli ettiyse başta kendisi olmak üzere bütün devlet birimlerinin saygı göstermesi gerektiğini” belirterek belki bir darbeyi önlemişti.
1952’de II. Menderes Hükümeti, Fransa’da St. Cyr Akademisi’nde okumuş Ali Seyfi Kurtbek’i Milli Savunma Bakanlığına getirdikten sonra akademilerde Prusya ekolünün yerini Amerikan tarzı eğitim almaya başlamış, ortaya daha özgür tavırlı bir asker kuşağı çıkmaya başlamıştı. 1953’te gelenekçi generallerin tasfiyesi Seyfi Kurtbek’e yönelik bir yıpratma kampanyasının başlamasına neden oldu. Kurtbek’in İttihatçı Enver Paşa’nın 1914’te yaptığı gibi, orduyu temizleyip iktidara el koyacağı söylentileri Kurtbek’i istifaya zorladığında, genç subaylar büyük bir hayal kırıklığı yaşadı. 1954 seçimlerinden galip çıkan Menderes’in “Ben orduyu yedek subaylarla idare ederim, kravatlı şövalyelerin burunlarını kıracağım” dediği söylentileri subayların kızgınlığını iyice arttırdı.
Bu kızgınlıkla 1954-1955’te ordu içinde tam yedi gizli örgüt kuruldu. Bunların en önemlisi Tuzla Uçaksavar Okulu’ndan arkadaş olan Dündar Seyhan ve Orhan Kabibay’ın kurduğu örgüttü. Bu ekip, 1956’da Yıldız Harp Akademisi mensupları ile Atatürkçüler Cemiyeti’ni kurdu. O sırada Ankara’da Talat Aydemir ve ekibi ile Sadi Koçaş ve Kenan Esengil’den oluşan iki grup kendi çevrelerini örgütlemekle meşguldü.
1957’de Ankara’dan Talat Aydemir ile İstanbul’dan Dündar Seyhan’ın grupları Üsküdar’da toplandılar ve İttihatçı geleneğe uygun olarak silah üzerine yemin ettiler. Komiteye albay rütbesinden daha yüksek rütbeliler alınmayacak, ihanet edenler aynen Teşkilat-ı Mahsusa’da olduğu gibi öldürüleceklerdi.
Dokuz Subay Olayı
1957’de seçimleri tekrar kazanan DP’nin giderek otoriterleşmesi üzerine, ‘kurtarıcı subaylar’ İsmet Paşa’yla temasa geçmeye karar verdi. Ancak İsmet Paşa, bu ilişkileri partinin geleceği açısından tehlikeli görerek görüşmeyi reddetti. Aralık 1957’de komite adına Faruk Güventürk, Milli Savunma Bakanı Şemi Ergin’in ağzını yokladı. Ergin de “Ben bir basit avukatım, bir ihtilale liderlik edecek adam değilim, böyle bir şeyle uğraşamam” yanıtını vererek aradan çekildi. Dikkati çeken husus, ne İnönü’nün ne de Ergin’in ihtilalci subayları üstlerine ya da adli makamlara bildirmeyi düşünmemeleriydi. Ancak komiteye girmeye çalışan Samet Kuşçu adlı bir subay Ocak 1958’de oluşumu ihbar etti. Cumhurbaşkanı Celal Bayar geniş bir soruşturma yapılmasını istediğinde bu sefer de ordu üst yönetimi sessiz kaldı. Hükümet basına sansür koyarak olayın kamuoyuna yansımasını engellerken, tek yapılan Milli Savunma Bakanı’nı istifaya zorlamak ve yerine Adnan Menderes’in mutemet adamı Ethem Menderes’i (akrabası değildi) getirmek oldu. Askeri mahkemede ‘ihtilal hazırlamak’ suçlamasıyla yargılanan dokuz subay, altı ay sonra beraat ederken, ironik biçimde ihbarda bulunan Samet Kuşçu iki yıl hapis cezasına çarptırılarak olay örtbas edildi.
Dokuz Subay Olayı’nın bu şekilde bitmesi darbecileri cesaretlendirmişti. Bir süre sonra Alparslan Türkeş, Sadi Koçaş, Orhan Kabibay ve Sezai Okan, II. Birleşik Örgüt’ü kurdu. ‘İhtilalin liderliği’ için III. Ordu Komutanı General Necati Tarcan’ı düşünüyorlardı ama onun ölümü üzerine komite içinde ‘Faik Bey’ diye anılan Cemal Gürsel’le NATO toplantısı için bulunduğu Almanya’da temas kurdular. Gürsel, üç ay içinde seçime gidilmesi şartıyla, liderliği kabul etti.
Ülkedeki şiddet olaylarından sonra İnönü’nün “Şartlar mecbur ettiğinde ihtilal milletlerin meşru hakkıdır!” şeklindeki sözleri, Birleşik Komite’ye yeşil ışık olmasa bile, sarı ışık anlamına gelmişti. 26 Mayıs’ı 27 Mayıs’a bağlayan gece 03.00’te İstanbul’da başlayan ‘ihtilal’ bir saat içinde kilit mevkilerin ele geçirilmesiyle tamamlanmış ancak İstanbul ve Ankara ekipleri arasındaki saat anlaşmazlığı yüzünden ihtilal saat 04.36’da duyurulmuştu. Saat 07.50’de Celal Bayar Ankara’da, Adnan Menderes Kütahya’da tutuklanırken İzmir’den kalkan bir uçak sembolik lider Cemal Gürsel’i Ankara’ya getiriyordu.
14’lerin tasfiyesi
Darbeciler ‘partilerüstü tarafsız bir idarenin nezaret ve hakemliği altında seçimlerin yapılmasından sonra idareyi hangi tarafa mensup olursa olsun, seçimi kazananlara devir ve teslim’ etmeyi düşünürken, Alparslan Türkeş’in başını çektiği ‘14’ler’ grubu askeri yönetimin en az dört yıl, gerekirse daha fazla sürmesini istiyordu. Neyse ki, 38 üyeli Milli Birlik Komitesi’nin (MBK) ‘ılımlı’ kanadını oluşturan Cemal Gürsel ve Cemal Madanoğlu ekibinin baskısıyla 14’ler, 13 Kasım 1960 sabahı ellerine tutuşturulan sarı zarflardan, kendilerine ihtiyaç kalmadığını ve çeşitli ülkelere elçilik müşaviri olarak atandıklarını öğrendiler. Aslında şanslıydılar çünkü komite üyelerinden Haydar Tunçkanat kurşuna dizilmelerini önermişti! Ama çok değil iki yıl sonra hepsi ülkeye geri döndü.
27 Mayısçılar sözlerini tutmuşlardı ama aralıkta faaliyete geçen Kurucu Meclis’in hazırladığı anayasa, 9 Temmuz 1961’de halkoylamasında yüzde 60,4 kabul, yüzde 39,4 ret oyu alınca, ‘ılımlılar’ bile, 27 Mayıs’ın boşuna yapılmış olduğunu düşünmeye başladı.
Aydemir’in darbe girişimi
“Bu çocuk sakat doğdu!” sözleri kulaktan kulağa yayılıyor ve ordu içinde yeni örgütlenmeler boy veriyordu. Bunlardan en önemlisi İstanbul’da Refik Tulga ve Faruk Gürler’in kurduğu grup ile Ankara’da Talat Aydemir’in kurduğu Mürted Grubu’nun birleşmesinden oluşan Silahlı Kuvvetler Birliği (SKB) idi.
15 Ekim 1961 seçimlerinde DP’nin devamı gibi görülen Adalet Partisi (AP) ile Yeni Türkiye Partisi’nin (YTP) toplam yüzde 50,3 oyla, yüzde 36,7 oy alan CHP’yi geçmesi üzerine SKB’nin baskısıyla MBK siyasilere 21 Ekim’de bir protokol imzalattıktan sonra TBMM’nin açılmasına izin verdiler. Bu da yetmedi, darbeciler Ali Fuat Başgil’in cumhurbaşkanlığı adaylığını tehditle engellediler. 1961 Anayasası’nın 111. maddesiyle çerçevesi çizilen Milli Güvenlik Kurulu ordunun siyaseti sürekli vesayeti altına almasını sağlayacaktı ama bu radikallere yetmiyordu.
22 Şubat 1962 günü, Ankara’da Tank Okulu, Süvari Grubu, 229. Piyade Alayı, Muharebe Okulu, Zırhlı Birlikler Eğitim Merkezi ve Jandarma Okulu mensupları harekete geçti. Parolaları ‘Halaskâr’, işaretleri ‘Fedailer’di. Darbeciler Ankara’nın kontrolünü ele geçirince, milletvekilleri ve senatörlerin çoğu Ankara’dan kaçmaya başladı. Aydemir’in yakın adamı Fethi Gürcan’ın kontrolündeki birlikler, Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay ve Milli Güvenlik Kurulu üyesi kuvvet komutanlarının bulunduğu Çankaya Köşkü’nün çevresini de denetime almışlardı ki, Gürcan, Aydemir’e “Onları toparlayıp enterne edeyim mi?” diye sordu. Cevap olumsuzdu. Bu, 22 Şubat’ın kader anıydı. İnönü, Köşk’ten çıkarken Gürcan’ı çağırıp, “Talat’a söyle, şimdi kaybetti” dedi.
“Harbiyeli aldatılmıştır”
Kan dökülmeden darbecilerin teslim olmasını sağlayan İsmet İnönü olayın vahametini örtbas etmek için “Harbiyeli aldatılmıştır” diyerek darbecileri mazur göstermeye çalışırken, İstanbul’a izinli gelen Harp Okulu öğrencileri Taksim’deki anıta ‘Atatürk ve Ulusu: Harbiyeli aldanmaz!’ yazılı çelenk koyarak, sivillere meydan okuyordu. Ancak Aydemir de dahil olmak üzere, 69 subay ve 4 astsubayın emekli edilmesiyle yetinildi. Darbe hevesi yarım kalan Aydemir’in “Durmuş ama bitmemiş” diye tarif ettiği 27 Mayıs’ı devam ettirmeye kararlı olduğu anlaşılınca Haziranda Aydemir tekrar tutuklandı ancak kefaletle tahliye edildi.
Darbeciler çok beklemedi. O günlerde sürgünden dönen 14’ler ve Hava Kuvvetleri’ndeki 11’ler, 17 Mayıs 1963 gecesi Dikmen’de bir taşocağında buluştu. Ancak, Alparslan Türkeş’in söze “Benim liderliğimde birleşelim” diye başlaması üzerine yollar ayrılacaktı.
Talat Aydemir ve ekibi, 20/21 Mayıs 1963 gecesi harekete geçti. Parolaları “Harbiyeli Aldanmaz”dı. İlk hedefleri Ankara Radyosu olan darbeciler, bildirileri, üsteğmen İlhan Baş okumaya başladığında “Bu kez başardık!” diye birbirine sarılıyordu.
Ancak hükümet hazırlıklıydı. Çünkü Alparslan Türkeş 20 Mayıs akşamı, Talat Aydemir’in bir harekâta başlayacağını Başbakan Yardımcısı Hasan Dinçer’e ihbar etmişti. Bir süre sonra Ankara Radyosu sustu ve Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın üssü olan Etimesgut’tan Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay’ın “TSK, hükümetin emrindedir. Kara, Deniz, Hava ve Jandarma komutanlıkları hükümeti desteklemektedir. Talât’ın üç buçuk adamı hüsrana uğrayacaktır. Maceraperestler muvaffak olamayacaklardır ve cezalarını göreceklerdir. Bunlar toplanmaktadırlar” diyen sesi yükseldi. Aslında ortada tank falan yoktu ama karacı subaylarda çözülme başlamıştı. Ankara semalarında orduya bağlı jetler uçuyor ve darbecilerin Kavaklıdere Radyoevi arasındaki mevzilerine makineli tüfek atışı yapıyordu. Bilanço 7 ölü ve 26 yaralıydı. Daha sonra Aydemir şöyle diyecekti: “Tek bir radyonun bu kadar tesirli bir silah olduğunu o zaman anladım. Mağlubiyetimizin tek sebebi radyodur…”
Sivillerin bu sefer akıllandığını sananlar yanılır. Darbeye katıldıkları gerekçesiyle yargılanan 151 kişiden, sadece 7’si; Talât Aydemir, Fethi Gürcan, Erol Dinçer, Osman Deniz, İlhan Baş, Cevat Kırca, Ahmet Gücal ölüm cezasına çarptırıldı. TBMM sadece iki kişinin cezasını onadı ve 27 Haziran 1964’te Fethi Gürcan, 5 Temmuz 1964’te, Talat Aydemir idam edildi. Fethi Gürcan’ın sonunu “Ben ihtilalciyim. Bugün serbest kalsam yine ihtilal yaparım. Benim giremeyeceğim garnizon yoktur. Girdiğim garnizonu da harekete geçirir ve ihtilal yaparım” lafları getirmişti. Geriye kalan 99 sanık ise 15 yıl ile 3 ay arasında değişen hapis cezalarına çarptırıldılar ama çoğu affedildiler. 1.459 Harp Okulu öğrencisinin okullarıyla ilişkisi kesildi, bunlardan 75’i ceza aldı.
12 Mart Muhtırası
60’lı yıllara sanayi burjuvazisinin egemen konuma gelişi, işçi sınıfı örgütlenmeleri ve grevler, öğrenci hareketleri, sosyalist, Kürtçü ve İslamcı hareketlerin yeni filizlenen örgütlenmeleri damgasını vurdu. Ancak 69 seçimlerinde Adalet Partisi oyların yüzde 46,5’ini kazanınca ordu içindeki solcu ‘Halaskâr Zabitan’ harekete geçti. 9 Mart 1971’de Doğan Avcıoğlu’nun çıkardığı Devrim gazetesi etrafında toplanan ‘Milli Demokratik Devrimciler’ (MDD’ciler), dönemin siyasi partilerinin demokrasi anlayışının bir oyalamaca olduğunu ileri sürerek orduyu iktidara el koymaya ikna etmeye çalışıyordu. Ancak darbecilerin arasına sızmış olan Mahir Kaynak, Mehmet Eymür gibi MİT elemanları tarafından girişim Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç’a ihbar edildi. Tağmaç olaya el koydu ve “Bir şey yapılacaksa bunun emir-komuta zinciri içinde yapılmasına” karar verdi. Sonuç Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları’nın imzasıyla Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a hükümeti istifaya zorlamasını isteyen bir muhtıra verilmesi oldu. Ordu tarafından CHP’den istifa ettirilen Nihat Erim’e 25 Mart 1971’de kurdurulan hükümette Başbakan Yardımcısı emekli Albay Sadi Koçaş’tı. Muhtıradan sonraki ‘restorasyon’ döneminde, MGK’nın işlevi ve ağırlığı güçlendirildi. 1971’deki bir diğer önemli değişiklik, TSK’nın Sayıştay denetiminden çıkarılmasıydı.
12 Eylül 1980 darbesini, 28 Şubat 1997 ‘Post-modern’ darbesini, 27 Nisan 2007 ‘e-muhtırası’nı anlatmaya yerimiz kalmadı. Sonuç olarak Balyoz Davası görünüşte 2003’te I. Ordu bünyesinde planlanan darbe teşebbüsünü yargılıyordu ama bence asıl bu korkunç tarihçe ile hesaplaşmada tarihi bir merhaleyi ifade ediyordu. Davayla ilgili haklı şikâyetlerimizi tekrarlarken, bir yandan da Mehmet Akif Ersoy’un şu dizelerini aklımızda tutalım: “Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar/Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?”
Özet kaynakça
Bir Zümre, Bir Parti, Türkiye’de Ordu, Derleyenler: Ahmet İnsel-Ali Bayramoğlu, İletişim, 2004; Türk Siyasetinde Ordunun Rolü, Heinrich Böll Stiftung Derneği Yayını, 2010; Abdi İpekçi-Ömer Sami Coşkun, İhtilalin İçyüzü, İş Bankası Kültür Yayınları, 2010; Nihat Erim, 12 Mart Anıları, YKY, 2007; Mehmet Ali Birand, Emret Komutanım, Milliyet Yayınları, 1986; Abdullah Nihat Yılmaz, Şapkasız Teğmen, Bilgi Yayınevi, 2002; Nesrin Turhan, İhtilalin Süvarisi (Anı Roman), Doğan Kitap, 2004.
Yazarlar
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTürk-Rus-Çin ittifakı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayÇin yoksulluk tuzağından nasıl çıktı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDemokrasinin içerideki ve dışarıdaki dinamikleri 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERBolsonaro’nun tarihi mahkûmiyeti 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTektonik Kırılmalar: Liberalizmin Tasfiyesi ve Müslümanlar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKültürel hegemoni savaşı: Türkiye’ye bak, Amerika’nın geleceğini gör 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞUR“Bize bir ömür daha lazım…” 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet farkında mı? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCHP’liler için bir seçimlik başarı mı, Türkiye’nin demokratik dönüşüm mü? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖzgür Özel ve siyasi drama… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünyayı çılgınlar yönetiyor; akıllı olmak gerek… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYeni Diyanet İşleri Başkanı 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunStalin ‘Huzur Türklükte’ demiş! Cidden mi? 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCHP’ye kayyım davasında AK Parti’nin eli var diyen yok ki… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanTopunuz bir İspanya Başbakanı kadar olamadınız... 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluZeytine ağıt 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciKalıcı fakirlik ve pahalılık 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTeflon siyaset 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAltın ve boksit madenleri, elektrik, kahveci… Yeni bir el koyma mı geliyor? 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANTürkiye kötüye gidiyorsa AKP’nin oyu neden yüzde 30 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİç Sömürge: Gücün İçeriye Yöneldiği Karanlık Düzen 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBaşkan’ın bütün akbabaları aşkına 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Al sana misilleme”… 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEskinin Öldüğü, Yeninin Henüz Doğmadığı Bir Dönem.. 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluHukuksuzluktan daha pahalı bir nesne yok 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSınırsız küstahlığın sınırları; acziyetin sınırsızlığı 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“BACASIZ SANAYİ” ALARM VERİYOR… 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalCharlie Kirk cinayeti ve ‘radikal sol’ 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKKıyamet saatini durdurmak 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANGerilimle yönetmek ya da gerilimi yönetmek 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin diğer dertleri… 10.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTürkiye’nin Kürt Sorununu çözecek yaklaşım neden Suriye’de uygulanmasın? 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞGürsel Tekin konusunun pek konuşulmayan tarafı 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'nin umudu eğitim: Cumhuriyet’in en önemli başarısı, bugün sınav usulsüzlüğü ve fırsat eşitsi 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞCassandra Çığlığı* 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇKudüs, ey Kudüs! 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.09.2024
9.09.2024
17.11.2022
6.11.2022
7.06.2019
26.12.2017
21.03.2016
13.03.2016
6.02.2016
28.02.2016