Hüseyin ÇAKIR
Modern toplumda kamusal alan, toplumun “ortak iyi” yi oluşturduğu demokrasinin temsili ve katılımcı biçimlerinin bir arada işlediği alan olarak tanımlanıyor.
Kamusal alan tanımı ilk kez 1962 yılında Jürgen Habermas'ın "Kamusal Alanın Yapısal Dönüşümü: Burjuva Toplumunun Bir Kategorisi Üzerine Araştırmalar" adlı kitabında ele alındı. Habermas kamusal alanı, "özel şahısların, kendilerini ilgilendiren ortak bir mesele etrafında akıl yürüttükleri, rasyonel bir tartışma içine girdikleri ve bu tartışmanın neticesinde o mesele hakkında ortak kanaati, kamuoyunu oluşturdukları araç, süreç ve mekânların tanımladığı hayat alanı" olarak tanımlar.
“Kamusal alan, modern toplum kuramlarında, toplumun ortak yararını belirlemeye ve gerçekleştirmeye yönelik düşünce, söylem ve eylemlerin üretildiği ve geliştirildiği ortak toplumsal etkinlik alanına işaret etmek için kullanılan kavramdır” diyen Habermas, her türlü çıkardan arınmış, devlet otoritesinin baskısı ve buyruklarından, sermaye egemenliğinden bağımsız bir alan tanımlar. Bu alana tüm yurttaşların erişmesi garanti altına alınmış olmalıdır. Bireylerin kamusal bir gövde oluşturarak toplandıkları her konuşma durumunda, kamusal alanın bir parçası varlık kazanmış olur. Bu biraradalık müzakereci demokrasi kuramı ile bir bütünlük arz eder. Yurttaşlar eşit, özgür olduklarında her türlü konuda kamusal müzakere yürütebilirler.
Habermas, kamusal alan modelini derinleştirilmiş bir demokrasi ve hukuk devleti arayışına işaret etmektedir. Hukuk devletince garanti altına alınmış haklar, kamusal alanın zorunlu bir unsuru görülmekle birlikte yeterli değildir. Habermas aynı zamanda kamusal alandaki tartışmaların yasama sürecine yansımasını da sağlayacak prosedürleri ( lgular ve Normlar Arasında) adlı çalışmasında derinleştirmiştir.
Kamusal dediğiniz; insani varoluşun mahiyetini nasıl kavradığınıza, nasıl bir devlet toplum ilişkisi tasarladığınıza bağlı olarak değişir. Farklı dünya görüşleri kamu/özel alanlarıyla ilgili farklı tanımlar yapar, anlamlar yüklerler. Yaşadığımız çağda kamusal alan ve özel alan kavramları siyasal alanda yürütülen demokrasi tartışmalarında yoğun bir şekilde yer almaktadır. Her farklı siyasal bakış, özellikle iktidar veya iktidarın bir parçası olan muhalefetin görüşü, kendi kamusal/özel alan tanımlarını yaparak, etkinlik alanını buna göre konumlandırmaktadır.
Kamusal alan “ortak iyi” nin oluştuğu demokratik alan
Öncelikle kamu ve kamu yararının Türkiye’deki algılanışına açıklık getirmek gerekiyor. Kamu: Hukuki tanım karşılığı “resmi” ve “kamu hizmeti”, kamu” yararı-zararı, kamu güvenliği” … gibi devlete ait tanımlarla devam eder.
Kamusal alan genellikle mimari terim olarak, mekân- coğrafi yer olarak kullanılıyor. Siyasal literatürde kamusal alan karşılığına denk denebilecek “kamuoyu” kullanılıyor. Kamuoyu nedir? Toplum hayatının çeşitli güçlük ve problemleri karşısında belirli bir zamanda, belirli bir insan grubu arasında yaygın düşünce ve bakış açılarını anlatan bir kavramdır. Bu tanım kısmen kamusal alan tanımına benziyor. Teorik, kavramsal benzerlik ötesinde pratikte hak olarak kullanılabilmesini, demokrasinin düzeyi ve gelişmişliği belirliyor. Bireylerin özgürlük alanlarının darlığı veya genişliği, kamusal alan veya kamuoyunda nasıl rol oynadığını belirliyor.
Devlet ve iktidar gibi muhafazakâr kesimin önemli bir bölümünde de bireysel özürlük alanı hoş karşılanmıyor. Bireysel özgürlük alanı yerine “özel alan” kavramının kullanılması daha çok seviliyor. Mütedeyyin-muhafazakârların önemli kesimi özel alanı, ahlaki ve ev/oda içi dokunulmazlık olarak görüyor, modernist bireysel özgürlüğün bu alanı tehdit ettiğinden hareketle kamusal alanın daraltılmasına onay veriyorlar. Muhafazakâr, mütedeyyinlerin AKP iktidarını 15 yıldır destelemelerinin önemli güdülerinden birisi de özel alana kamusal alanın müdahalesine karşı çıkıştır diyebiliriz.
Kamusal alan yerine kullanılan kamuoyu kavramının pratik uygulaması, devletin ve siyasilerin tek taraflı olarak kamuoyuna seslendiği, algı yaratma amacıyla propaganda yapması olarak kabul görüyor.
Halkın genel kanaat ve düşüncelerinin özgürce şekillendiği “ortak iyi”yi arama alanı teorik tez olmanın ötesine neredeyse hiç geçmedi, geçemiyor.
Bugünlerde ise bu alan kamu güvenliği adına neredeyse tümüyle ortadan kaldırıldı.
Kamusal alan modern demokrasinin işlediği alan
Avrupa’daki kamusal alan tartışması 1980'li yıllarda Türkiye'yi de etkilemeye başladı. 80 darbesinin ardından, o güne kadar Cumhuriyet projesine zarar gelmesinden endişe edilerek, gözlerden uzak tutulan bazı topluluklar, etnik ve kültürel kimliklerinin tanınmasını talep ettiler. Böylece kamusal alan kavramı Türkiye’de 1990’lı yılların başlarından itibaren çeşitli akademik yayınlarda ele alınmaya, kullanılmaya ve politik alanlarda tartışılmaya başladı.
Türban tartışmaları döneminde kamusal alan tartışmaları muhafazakâr ve laik kesimde çeşitli yönlerden ele alındı. En önemli tartışma başlıkları, bireysel özgürlüklerin hayatın her alanında özgürce kullanılması. İnanma ve inandığı gibi yaşam özel alanla sınırlandırılamaz, devletin kamusal alanında olduğu gibi sivil kamusal alanda da özgürlükler kullanır mı, kullanılmaz mı? Kamusal alanda çok sert tartışmalar yaşandı ve sonucunda başörtüsü özgürlüğünde mutabakat sağlandı.
Ancak Kürtlerin anadil hakkının kamuoyunda tartışılması kamucuların müdahalesiyle sonlandırıldı. Muhafazakârların ezici çoğunluğu bu müdahale karşısında suskun kaldılar.
Türkiye’de karar vericiler ve yöneticilere göre “kamu” eşittir devlettir. Kamuoyu/kamusal alan devletin her türlü araçla denetlemesi gereken alan. Başta güvenlik olmak üzere sık sık duyduğumuz “kamu yararı”ndan söz edildiği zaman verilen ve alınan mesaj “devlet yararı” oluyor.
İşin enteresan yanı kamu ile kamu çalışanı veya kamuyu yöneten iktidardaki siyasetçiler kendilerini kamu ile özdeşleştiriyorlar. Bu zihniyetin bir adım ötesi, kamu çalışanı ve iktidar sahibi siyasiler kendilerini devletin özneleşmiş hali olarak görüyorlar. Bunun dışa vurumu, kamu görevlisi ve iktidar sahiplerinin icraatlarını devlet adına ve devletin çıkarı için yapmalarıdır. Bu çarpık kamu zihniyeti dolayısıyla toplum ve bireyler “kamu karşıtı” olarak konumlandırılıyor.
Habermas, kamusallığı “kapalı toplumlardakinden farklı olarak herkese açılık alan” olarak tanımlıyor. Bunun anlamı, farklı düşünce, inanç ve kimliklerin kamusal alanda buluşmasıdır.
Modern demokrasi, müzakereler yoluyla toplumsal iyinin oluşması ve herkesin karar verme süreçlerine doğrudan veya STK’lar yoluyla katılabildiği kamusal alanda işleyebiliyor.
Temsili ve katılımcı demokrasi kamusal alanının özgür işleyebildiği zaman işlevsel olabiliyor buna günümüzün gelişmiş demokrasi deniliyor; mesela İsveç bunu komünler (belediye) ve başka araçlarla yürütüyor.
Her halde bizdeki kavramsallaştırma ve anlamlandırma yerli ve milli kamusal alan tanımı olsa gerek.
Millet kavramı kamusal alanı Milliyetçileştiriyor
Türkiye’de kamusallık, siyasal ve ideolojik anlam yüklenerek millet kavramı kullanılıyor. Bütün kimlikleri, bireysel özgürlükleri öteleyen millet kavramı kah milliyetçilik, kah din/dindarlık anlamı yüklenerek kamusal alan/kamuoyunun talebi olarak kullanılıyor. Millet totalciliği siyasal alanda da total ve otoriterliği yeniden yeniden üretiyor(du). Bu sürecin zirve yaptığı günlerin içinden geçiliyor. Milliyetçilik, radikal muhafazakârlık talepleri iktidar ve devlet aygıtları tarafından yükseltilerek oluşturulan kamuoyu, “millet iradesi” siyasi talebine dönüştürülüyor. Devletin ve iktidarın müdahalesi ile oluşturulan kamuoyu ve kamusal alan elbette ki, demokratik özgür kamusal alan değil.
Gezi olayları ve sonrasında Türkiye’nin her yerine yayılan iktidar karşısındaki duruş ve taleplerden sonra, iktidar ve devlet kamusal alanı neredeyse tümüyle kapattı.
Kamusal alanın ortadan kaldırıldığı ortam daha fazla sürdürülebilir değildir.
Hiç kuşkusuz kamusal alanın işleyebilmesi için sivil toplumun aktif ve güçlü olması gerekiyor.
Şu gerçeğin altını çizmek gerekiyor. Türkiye’de devletten bağımsız, özgür ve temsil yeteneğine sahip, hak temelli, savunuculuk yapan sivil toplum çok zayıf. Öte yandan örgütlenme özgürlüğünün yasaklı olduğu zamanlarda, siyasal örgütlenmeler meslek örgütleri, halk evleri, kültür dernekleri vb. yerlerde varlıklarını sürdürüyorlardı. Bu alışkanlık ve dernekçilik, meslek örgütü kültürü hala devam ediyor. Bundan dolayı katılımı az, hak temelli, savunuculuk yapma kabiliyeti etkisiz bir “STK”lar alanı mevcut.
Tek parti döneminde oluşturulan korporatist örgütler, 1960’lardan günümüze kadar yeni yeni örgütlenmelerle var olmaya devam ediyor. Devletin ideolojik aparatlarıyla bütünleşmiş bu örgütler kamusal alanın özgürleşmesi ve demokratik işleyişine engel oluyorlar. Kamusal alanda ortaya çıkan özgürlük, demokrasi ve katılım taleplerinin karşısına dikilerek iktidarların ve devletin yanında “ kamucu” olarak yer alıyorlar.
H. Arent’in mealen söylediği gibi, özgürlük talebi siyasaldır, siyasal olan pratik ve eylemseldir. Eylemin anlamı, bütün farklılıkların özgürce buluşması ve taleplerini ifade edebilmesi pratikleridir, bu pratikler ancak kamusal alanda var olabilir.
2019 seçimleri sonrası kurulması düşünülen Cumhurbaşkanlığı Sistemi bireylerin özgürce yer alacağı kamusal alanı tümüyle ortadan kaldırıyor. Bu alan iktidar ve devletin makbul gördüğü, “kamu/devlet yararına” çalışan TSK’lar tarafından doldurulacak.
Uyum yasalarıyla bu süreç başlayacak ve sonra devam ettirilecek. Bunu yalnızca “muhalefetin susturulması” gibi darlaştırmadan, yeni resmi ideolojinin sınırlarının içinde yer almak istemeyenlerin, düşünce, ifade örgütlenme özgürlüğü ve her türlü hak arama haklarının (termik santral, zeytinlik alanların kesilmesi, HES’lere karşı çıkış dahil) ortadan kaldırılması olarak görmek gerekiyor.
Yazarlar
-
Akif BEKİKimmiş bakalım devlete saldıran? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBüyük eşik atlandı, sıra mayınlı alanda… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasPara vermeden diploma alanlarımız da bunlar 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSistem çürümüş ki nasıl çürümüş 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHayır, bu Türklük Sözleşmesi değil! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.05.2018
13.05.2018
6.02.2018
29.04.2018
22.04.2018
8.02.2018
1.02.2018
25.03.2018
19.03.2018
11.03.2018