Hüseyin ÇAKIR
Kenan Evren ve Turgut Özal, Türkiye’nin insan hakları, işkence, demokrasi, özgürlükler gibi temel sorunları hakkında yurt dışına giderken uçakta gazetecilere “bu münferit olaylar artık olmayacak” diye açıklamalar yaparlardı.
Bir iki, üç, beş… derken yalancı çoban hikayesine dönmüştü bu sözler.
Hasan Pulur mu, Aziz Nesin mi birisi mealen şöyle yazmıştı: “Uçakta ayakları yerden kesilince havada söylenenler havada kalır diye düşünüyorlar her halde mangalda kül bırakmıyorlar.”
Bu zamanlarda ise, sistem ve rejim değişikliğine dair en temel konular ya toplu açılışlarda, Muhtar toplantılarında o veya bu genel kurulda, sempozyumda ya da cami çıkışında dile getiriliyor. Hani tartışılsın üslubuyla falan değil, emir kipiyle sanki TBMM yokmuşçasına, karar organı kararıymış gibi ilan ediliyor. Gündeme getirilen konu hangi Bürokratı ve Bakanı ilgilendiriyorsa, buyruk ve emir telakki ediliyor.
Bu yönetim yönteminin demokratik yönetim sistemiyle ne ilgisi ne de alakası var. Siyasal literatürde ve pratik uygulamalarda bu sistemin adı otoriter sistem.
AKP-MHP ittifakının niyeti 2019’da bugün uygulanan pratiği önce yönetim sistemi, sonra rejim olarak tescillemek. Bu amaç hâsıl olursa bu rejim ve sistem AKP-MHP siyasi rejimi olur, devlet de toplumun devleti olmaz AKP-MHP devleti olur.
Bu anlamda ittifak rejimi ne siyasal ne de toplumsal istikrar getirebilir. Toplumsal çoğulcu mutabakata dayanmayan bu değişiklik, siyasal ve sosyal istikrarsızlığın derinleşmesini ve kutuplaşmayı sertleştirir.
Dünya örneklerinden de görüldüğü gibi böylesi durumlarda rejim daha sertleşir, özgürlükler ve demokratik alan fermuarı rejim tarafından kapatılır, özgürlük ve demokrasi talebiyle, baskı ve otorite karşıtlığı, çelişkisi iki yanı keskin bıçak gibi toplumun tüm kesimlerini yaralar. Yeni sistem daha doğmadan, daha derin bir bunalım girdabının içine doğru sürüklenir. Öyle görünüyor ki Cumhur ittifakı bütün bunları göze almış, gözü kararmış şekilde yola çıkmış bulunuyor.
Devlet yeniden yapılanmalı ama böyle değil
Bugünün dünyasında yükselen aşırı sağ, muhafazakâr popülizm dalgası Türkiye’de Cumhur ittifakı olarak şekillendi. Türkiye’nin Suriye iç savaşının içinde askeri (siyasi değil) aktör olarak yer almasıyla yükselen milliyetçi-militarist dalgayı fırsat bilerek, toplumsal sözleşme (Anayasa) yapmadan, toplumdaki, farklı kimlikler, farklı dünya görüşleri, inançlar ve yaşam tarzlarını yok sayarak otoriter sistem ve rejim kurma hevesi sürdürülebilir olamaz. Üstünde tepinilen beka, beka diye feryat edilen korku sendromu, AKP-MHP ittifak zihniyetindeki rejimin dünya ile kavgalı hali dış karışmalara kapı aralar hale gelecektir.
AKP’ye ve MHP’ye oy veren muhafazakar, milliyetçi sağ duyu sahibi seçmenlerin, toplumun yarsının rızasının olmadığı sistem değişikliğinin yaratacağı kırgınlıklara, dışlanmışlığa gözlerini kapatacaklarını sanmıyorum.
Dışlanmış olmanın ne demek olduğunu bilen mütedeyyinlerin vicdanı bu kadar adaletsizlik ve haksızlığı kaldırmaz her halde.
Muhafazakâr-mütedeyyinler de bir değişim olsun istiyorlardı. Ama: Biz devlet olalım, bizden olanlar, olmayanlar diye toplumu ayrıştıralım düşüncesinde değillerdi herhalde. Evet, Cumhuriyet kurulurken toplumun önemli siyasal ve toplumsal kesimini dışlamıştı. Devletin kurguladığı insan-yurttaş-modeline uymayanların uymaları için hemen her yol, yöntem denenmişti. Kapsayıcı, kucaklayıcı bir devlet yerine, itaat edilmesini emreden bir devletten demokratik bir devlete geçiş ve değişim için köklü, derin reformların yapılması gerekliliği uzun zaman tartışıldı.
Yeni anayasa yapma süreci bunlardan birisiydi. Araya iyi sıhhatte olsunlar mı girdi ne olduysa! Rabia ile bozkurt kan kardeşliğinden post Abdülhamitçilik ve Kızılelma yolculuğu çıkıverdi.
Yeni anayasa ile ideolojik vesayetçi devletten, demokratik devlete geçme tartışmaları yapılıyorken 1930’lar ideolojik dünyasına rahmet okutan durumla karşı karşıya gelindi.
Oysa, Türkiye Cumhuriyetinin kurulduğu tarihsel, ideolojik, toplumsal ve sosyolojik koşullar değişti, dünya da değişti. Devletin toplumun ihtiyaçlarını esas alarak, insan hak ve özgürlükleri, evrensel hukuk temelinde siyasal alanın çoğulcu, katılımcı, ademi-merkeziyetçi yeniden yapılanması gerekiyor.
Bu değişim tespiti tek başına yeterli olmuyor, aynı zamanda toplumsal talep olarak ortaya çıkmalı ve siyasal talebe dönüşmeli. Durumu değiştirecek toplumsal böyle bir talep maalesef yok.
Geçmişte var mıydı? Cumhuriyet tarihi boyunca 1960’lı yıllarda siyasal olarak Türkiye İşçi Partisi ve toplumsal olarak 15-16 Haziran direnişi dışında değişim talebi çok güçlü biçimde Kürtlerden geldi ve devleti paradigma değişimine zorladığını not düşelim. Bu deneyi daha geniş boyutla başka bir yazıda ele almak lazım.
Sol değiştirici güç olamadı
Şunu da not düşmek gerekir. Türkiye’de değişim talebi öyle veya böyle bir biçimde hep sol tarafından tespit edildi ve toplumsal talebe dönüştürülmeye çalışıldı.
Sosyalist solun değişimden anladığı sosyalizm kurmaktı. Ancak bu talep bırakalım çoğunluğun talebi olmayı, işçi sınıfı, çalışanlar ve yoksulların bile doğru dürüst talebine dönüşemedi.
Solun teorik olarak ya hep ya hiç politikası, mevcut durum ile nihai amaç arasında bir “ara boşluk” vardı. Bu alan demokrasi alanıydı, sol bu alanı yok saydı burjuva demokrasisi olarak küçümsendi; bu zihniyet dolayısıyla seçimler “boş iş” olarak görüldü ve çoğu seçim boykot edildi.
Sol bu “ara alan”a anlam ve değer vermediği için demokrasi mücadelesi sözleri de boş laf ötesine geçemedi; demokrasi ve demokratik değer ve kazanımların korunması taktik söylem olarak kaldı.
Bu ara alan nihayetinde hayatın kendisi, devlet ve siyasi karar vericilerin at koşturduğu alandı ve genel olarak solun bir kesimi bu alana dışarıdan bakarak, sosyalizmle kıyaslama yapıp bu alan için gericilik hatta sürekli faşizm vs. gibi teorik çıkarsamalar yaptı. Sol, sürecin meşruiyetini kabul edip içinde yer alarak değiştirmek yerine, yıkıp yeniden kurmayı politik amaç belledi.
Oysa bu ara alan devletin nizam ve intizam verdiği bir alan. Bu ara alanın içinde olunmadığı zaman, sürece müdahale etme olanağı da ortadan kalkıyor. Toplumla veya sınıf (lar)la ilişkiler soyutlaşıyor, saha ve oyun dışı kalınıyor. Bu bağlamda ne 27 Mayıs, ne 12 Mart, ne 12 Eylül, ne 28 Şubat darbeleri ile devlet-ordu ve rejim ilişkisi doğru dürüst anlaşılamadı. Devleti ele geçirerek sosyalizm kurma hayali, devlete tapınma aşkına dönüştü ve bu zihniyet solun hatırı sayılır kesimini milliyetçi-ulusalcı ve militarizmi savunma noktasına taşıdı. Demokrasi esas amaca ulaşmak için taktik olarak görüldü ve hep dışsal kaldı, demokrasi kültürü içselleşemedi.
Sivil toplum ancak demokrasi alanı içinde var olabilir, demokrasi ve sivil toplum birbirinin alanını genişletir. Demokrasi ara alanı yok sayıldığı için, sivil toplum alanı sol örgütlerin cemaat yapılarına dönüştü ve esas amaca aracı olarak kullanıldı.
Demokrasi uğrunda mücadele verilmesi gereken bir değer olmadığı zaman iktidar hedefinin yolu ya darbe ya da her şeyi bilen lider oluyor. Yaratılan lider kültü ve tapıncı toplumu veya politik taraftarı etkisiz-pasif öznehaline getiriyor. Solu etkisiz hale getiren buydu. Bu sol geleneklerden gelen ve Erdoğancı olanlara bu bağlamdan bakınca bir tutarsızlık görünmüyor. Zihniyet aynı, özneler değişiyor. Putin’le-Stalin, Milosoviçle-Hitler, Doğu Avrupa’daki otoriter liderler içinde benzer bağlam kurulabilir.
Devlet ne istiyorsa o oluyor
Demokrasi geleneği ve kültürü yetersiz olunca zorunlu olarak gündeme gelen değişimi yapmak için devlet ve onun makbul kabul ettiği siyasi aktörlere kalıyor. Elbette bu değişim toplumun ihtiyaçları, evrensel değerler olmuyor. Önce devlet, her şey devlet için oluyor. Devletin bütün ideolojik aygıtları buna göre biçimlendiriliyor. Eğitim sistemi, cami, tarikat, cemaat, dil, sosyal, siyasal tarih…
Hara güre içinde, onu mu demek istedi, bunu mu demek istedi diye güncelin içinde boğuşanlar, devlette büyük değişim ve dönüşümü göremiyorlar veya anlayamıyorlar.
Muhafazakârların devletle sorunu hep oldu ancak çok güçlü değişim talebi olmadı. ANAP istisna. ANAP ve Özal, devletin ekonomideki rolünü ortadan kaldırarak, küresel kapitalizmin parçası olmak için ekonomide ve siyasal alanda liberalleşme değişimine gitti. Ekonomide düşünülenler belki yapıldı ama Kürt meselesine azıcık girildi ve devletin duvarına toslandı.
Bugünün muhafazakârlarının çoğu 15 Temmuz sendromu içindeler. İktidarın ve devletin karşısına başka değişim talepleriyle çıkmaya cesaret edemiyorlar. Çünkü FETÖ’cü damgası yemekten korkuyorlar.
CHP stratejik muhalefet olarak ortaya çıkıp yeni bir sistem öneremiyor veya önermek istemiyor. Anayasanın Başlangıç’ı ve ona atfeden ilk üç maddeyi problem görmediği için, devletin mevcut durumundan memnun herhalde. CHP’de, devleti AKP yerine CHP’nin yönetmesi ile sorunların ortadan kalkacağı kanaati hâkim herhalde.
Cumhurbaşkanlığı seçimini CHP kazansa ne olacak? Nasıl bir sistem öneriyor belli değil ve böylesi büyük stratejik program ortaya konamadığı için “Boykot” gibi bir çaresizlik, çare olarak gündeme getirilebiliyor.
Yazarlar
-
Akif BEKİKimmiş bakalım devlete saldıran? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBüyük eşik atlandı, sıra mayınlı alanda… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasPara vermeden diploma alanlarımız da bunlar 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSistem çürümüş ki nasıl çürümüş 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHayır, bu Türklük Sözleşmesi değil! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.05.2018
13.05.2018
6.02.2018
29.04.2018
22.04.2018
8.02.2018
1.02.2018
25.03.2018
19.03.2018
11.03.2018