Alper GÖRMÜŞ
Muhafazakâr kesimin aydınları, en kayda değeri başörtüsü tartışmaları olmak üzere, bir zamanlar hak ve haysiyet talepli direnişlerin coşkulu destekçileriydi. Sadece kendilerinin hakları konusunda değil, başkalarının hakları konusunda da hassastılar. Fakat kendilerini iktidarın koşulsuz destekçileri derekesine indirdikten sonra, kendilerinden olmayanların, algıladıkları baskı nedeniyle iktidara karşı hak, adalet ve haysiyet odaklı bir direniş göstermelerini “anlayamamaya” başladılar. Yalnız Türkiye’dekileri değil, dünyanın herhangi bir yerindeki benzer direnişleri de...
Sadece ekonomik temelli itirazları anlayabiliyorlar
Zamanla, sadece, ekonomik sıkıntı gerekçesiyle düzenlenen protesto eylemlerini “meşru” ve “anlamlı” bulur hale geldiler, o da bin bir rezervle. Mesela “üst akıl” rezervi: Görünüşte ekonomik saiklerle iktidarı protestoya girişen kitleler, farkında olmadan “üst akıl”ın oyununa geliyor olabilirlerdi. İşte o zaman o eylem de meşruiyetini ve anlamını kaybederdi.
Genel yayın yönetmeni sıfatını da haiz bir yorumcu, “Sarı yeleği kim giydirdi?” başlıklı yazısında bu tarz yaklaşımların dümdüz örneklerinden birini verdi:
“(...) Benzer sayısız örnekte görüleceği gibi transatlantik ittifakta ciddi bir çatlak var bunun başını Macron yönetimi çekiyor...
“Dolayısıyla akaryakıt vergileri bahanesiyle başlayan sokak eylemlerini bu farklılaşmayı görmeden değerlendirmek sığ bir bakış açısı olur!
“Üstelik benzer operasyonlara çok yakından tanıkken...
“Hatırlayın... Gezi, 17/25 Aralık sivil darbe girişimi, hendek kalkışmaları, patlayan bombalar IMF’ye olan borcun bitirildiği, mega projelerin düğmesine basıldığı, çok yönlü bir dış politikanın sinyallerinin verildiği bir dönemin ardından gelmişti!” (Murat Kelkitlioğlu, Akşam, 7 Aralık).
“Üst akıl” hangi manivelayı kullandı?
Bu yazarların Gezi isyanında en anlamadıkları şey de buydu zaten. Türkiye ekonomisinin hiç de kötü olmadığı bir dönemde, yani onlara göre bir toplumsal isyanın koşullarının oluşmadığı bir dönemde ortalığı bu kadar büyük bir isyan kaplamışsa, devrede mutlaka bir “dış mihrak”ın olması gerekirdi.
Analizlerine şu kadarını bile katamıyorlar: Diyelim devrede bir “dış mihrak” var, iyi de, bu “dış mihrak” acaba nasıl bir manivela kullandı ki, milyonlarca insanı sokaklara dökebildi? Üstelik ekonominin “süper” olduğu bir anda?
Bu soruyu kendilerine sorsalar, direnişe geçenlerin hak, özgürlük, adalet ve haysiyet odaklı sorunlardan boğulduklarını; eylemlerinin, iktidarın kendilerini duyması için bir çığlık mahiyetinde olduğunu; keza böyle eylemlerin her zaman kendiliğinden ve âniden başladığını idrak edebilecekler ama, dertleri onları anlamak değil karalamak olduğu için bu soruyu asla sormuyorlar kendilerine.
İtirazların Batı-Kuzey’deki ve Doğu-Güney’deki farklı temelleri
Muhafazakâr yazarlar arasında, 21. Yüzyılın alâmet-i fârikalarından biri olan yaygın kitlesel eylemleri “üst akıl” indirgemeciliğine başvurmaksızın anlamaya ve anlamlandırmaya çalışanlar da var. Mesele Kelkitlioğlu’yla aynı gün, Yeni Şafak’ta Özlem Albayrak Batı’daki ve Doğu’daki kitle hareketlerini birbirinden ayıran çok temel bir noktaya dikkat çekti. Albayrak’a göre Batı ve Kuzey’deki sokak hareketleri ekonomik temelliyken, Doğu ve Güney’dekiler hak va haysiyet odaklıydı:
“(...) Yine de benim görebildiğim kadarıyla, dünyanın Doğu ve Güney yarısıyla, Batı ve Kuzeyi arasında temel bir farklılık var, o da; toplumsal hareketlerin gerekçeleri. Avrupa’da ırkçı sağ yükseliyor, ayrımcı, yabancı karşıtı politikalar her geçen gün ivmesini arttırarak merkeze doğru yaklaşıyor. Genel bir siyasi çıkışsızlık hakim eski kıtaya ve yenisine. Zira, insanlığın yüzyıllar boyunca biriktirdiği değerlerin, heba edilmesi ihtimali demek bu.
“Avrupa’da insanlar bu değerler için değil, ekonomik gerekçelerle sokağa dökülüyor.”
Albayrak, Batı ve Kuzey için böyle çok sayıda örneği sıraladıktan sonra, Doğu ve Güney için şu tespiti yapıyor:
“Öte yandan Doğu’da durum farklı. Ekonomik gerekçelerin ikinci planda kaldığı Doğu hareketlerinde ne Türkiye’nin, ne İran’ın, ne Tunus ve Mısır’ın ne de diğerlerinin büyük bir ekonomik problemi yoktu, en azından bu ülkelerden hiçbirinin ekonomisi, bir önceki yıldan kötü değildi. Bu ülkelerde yapılan gösterilerin argümanları da, zaten ekonomi temelli değildi. Doğu ve Güney ülkelerinde daha çok insan hakları, demokrasi, adalet, haysiyet, baskıcı yönetimler, özgürlük, muhafazakarlaşma, yolsuzluk ve kadın hakları gibi temalar etrafında yüzbinlerce insan bir araya geldi ve otoriteye karşı eylem yaptı.”
Bence Albayrak’ın tespitleri, iktidar yazarlarının canını sıkacak nitelikte... Çünkü kabul edilmesi durumunda mesela Gezi’nin de “Otoriteye karşı insan hakları, demokrasi, adalet, haysiyet” odaklı bir isyan olduğuna kapı aralanmış olur ki, bu da çok tehlikeli bir düşünme sürecini başlatır.
İki okurun mektubu: Sadece kullanmadı, kışkırttı da...
Serbestiyet’teki son iki yazıda, 2013 Mayıs-Haziran’ındaki Gezi direnişinin, Erdoğan’ın iktidarının devamını toplumsal barışta değil de toplumsal kutuplaşmada görmeye başladığı bir döneme denk geldiğini, Erdoğan’ın da bunu zaten var olan toplumsal kutuplaşmayı daha da derinleştirmek için kullandığını öne sürmüştüm.
Bu yazılar üzerine Nüvit Buyurgil adlı okurumdan, Erdoğan’ın Gezi’yi bu yönde kullandığı tespitime katıldığını, fakat meselenin bundan ibaret olmadığını savunan bir e-posta aldım. Okuruma göre, Gezi kendiliğinden ortaya çıkmış değil kışkırtılmış bir süreçti; Erdoğan, hayatını seküler tarzda yaşayanların sinir uçlarına dokunan çıkışlarıyla bu yolu döşeyen siyasetçi olmuştu.
Bir başka okurum, Sertaç Yener de “Referandum-Gezi arası abukluklara” dikkat çekiyor ve buradan benzer bir sonuca varıyor:
“Evet, Gezi, kutuplaştırmanın deprem dalgalarına zirve yaptıran bir noktaydı.
“Ama öncü şoklar o zaman başlamadı. Onlar hürriyet dalgalarının zirve yaptığı 12 Eylül 2010 referandumu sonuçları belli olunca başladı.
“O anayasa değişiklikleri, 2002’den beri adım adım ilerleyen tahrir hamlelerini, bir anayasal zeminle taçlandırmış ve berkitmiş oldu.
“Hemen ardından Türkiye’yi fersah fersah ilerilere ateşleyecek adımları beklemiştik. Bir kısmı gelmedi de değil. Ama heyhât!
“Neredeyse ertesi günden îtibâren kutuplaştırıcı, dahası abuk sabuk, Salı konuşmaları gelmeye başladı. Kızlı erkekli evde oturmalar, kürtaj, ve sâire. Ezici referandum zaferi tâze, vesâyet berhevâ, ümitler şâhikalarında iken.
“Gezi ve Mumcu cinâyetinden kutuplaştırma siyâseti çıkaranların beklentisi belliydi, ve güzelce yazdınız.
“Peki ya Referandum-Gezi arası abukluklarda ne hesap vardı? Onlara bakarak, ‘Gezi olmasaydı da, şimdiki kutuplaşma seviyesinin çok da fazla altında olmayabilirdik’ diye düşünüyorum bâzen.”
Toplumsal bir “çığlık” olarak Gezi...
Ben, şimdi hepimizin hemen hatırlayacağı o çıkışların, Gezi benzeri bir toplumsal isyanı kışkırtmayı ve böylece biraz daha derinleşecek kutuplaşma üzerinden iktidarını sürdürmeyi planlayan bir Başbakan’ın bilinçli-kasdi çıkışları olduğunu bu netlikte iddia edemem. Fakat şu kadarından eminim:
Gezi direnişi, kendi ahlaki doğrusunu, toplumsal tahayyülünü ve gündelik yaşam tercihini başkalarına zorla benimsetmek istiyormuş algısını yaratacak kadar çok tekrarlayan ve bunu da son derece nobran, itici, dışlayıcı bir dille yapan Başbakan Erdoğan'a yönelik çok güçlü bir çığlıktı.
Başbakan, ne yazık ki, saygı ve eşitlik talep eden bu itirazın birey temelli, modern ve sivil karakterini algılayamadı. Benimsediği ataerkil siyaset anlayışı onu inatçı, basiretsiz bir tutuma sevk etti ve neticede bu tutumun yol açtığı kitlesel gösteriler, zaman içinde hükümeti istifaya zorlamaya yönelik bir enerjiyle doldu taştı.
İşte bu nokta, Erdoğan’ın krizi fırsata dönüştürebileceğini düşündüğü nokta oldu. Taraftarlarını, Gezi’nin hükümeti yıkmaya dönük uluslararası bir komplo olduğu anlatısına ikna etmeye girişti ve önceki yazılarda da söylediğim gibi bunu, şapka çıkartılacak bir algı yönetimiyle başardı.
“Başarı” orada da kalmadı: İktidara iliştirilmiş aydınların, gazetecilerin de büyük desteğiyle toplumsal itirazların tümünü “vatana ve millete”, “birlik ve beraberliğimize” kast eden cinai eylemler olarak damgalanması süreci de önemli ölçüde tamamlandı.
Bu koşullarda, aradan beş yıl geçtikten sonra bile Gezi, “cinai bir eylem” olarak satılabilirdi ve bu “mal” için muhafazakâr tabanda yaygın bir müşteri ağı oluşturulabilirdi.
İşte şimdi onu yapıyorlar ve maalesef onda da başarılı oluyorlar.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025
29.04.2025
25.04.2025
21.04.2025