Cemil ERTEM
Türkiye’nin 16 Nisan itibarıyla gerçekleştirmek için ilk adımını atacağı büyük dönüşümü biz -bu anayasa değişikliğine bağlı sistem değişikliği olduğu için- ağırlıklı olarak idari, hukuki ve siyasi alanda tartışıyoruz. Ancak bu sistem değişikliği esas itibarıyla ekonomide çok önemli değişimlere yol açacak ve biz gerçek anlamda en büyük dönüşümü ekonomi alanında göreceğiz.
Önümüzdeki anayasa değişimi, milletin siyasi iradesini doğrudan iktidarın bütün erklerine taşıyan ve bu erklerin politik denetimini, anayasal mekanizmalarla, yine doğrudan millete bırakan bir halk devrimidir. Bu devrimin kaynağı da, çok açık olarak, 15 Temmuz’dur. 15 Temmuz direnişi ve başarısı olmasaydı bu anayasal değişim de olmayacaktı.
Böyle olunca, geçen yazımızda da belirttiğimiz gibi, 16 Nisan dönüşümü özünde, bir toplumsal mutabakat temelinde gerçekleşecektir. Bu toplumsal mutabakat, özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son on yıldır adım adım yukarıya taşıdığı yoksul ve orta sınıfları merkeze alan ama her kesimin kazanacağı bir tarihsel uzlaşma temelidir. Bu temelin ana harcı da ekonominin, her kesim için, giderek daha iyi ve ortak refaha giden bir yol izleyeceği beklentisidir. Esasında bu dönüşüm için şunu da söylemek abartı olmaz; Doğu Avrupa’dan başlamak üzere, Hazar’a kadar uzanan ve diğer tarafta Büyük Mağrip dediğimiz Kuzey Afrika coğrafyasını da kapsayan büyük bölgede Türkiye merkezli bir ortak refah (commonwealt) birliği imkânı, Türkiye’deki bu büyük dönüşümle birlikte doğuyor.
Ortak refah...
Japon düşünür Kojin Karatani, geçmişte, bu tür ortak refah arayışlarının, AB dahil olmak üzere, başarısız olduğunu söyledikten sonra, bu “başarısız” modern dünya sisteminin çevresinde konumlanan eski dünya imparatorluklarının -Çin, Rusya, Hindistan, İslam Dünyası merkezinde yeniden ortaya çıkmaya başladığını söylüyor.
Belki de tüm sorun burada ve Batı’nın sanayi devrimiyle kurduğu ve bir önceki yüzyılda iki dünya savaşıyla tahkim ettiği kan ve para iktidarı çözülüyor.
Bu iktidar modernizmi, karşı konulmaz bir yaşam biçimi hatta “bilimsel” bir ideoloji olarak dayattı. Şimdi bu da çözülüyor ve sistemin ayakta kalması için mutlaka gerekli olduğu söylenilen ve uygulanmazsa batarsınız denilen tüm “bilimsel tezler” de uyduruk söylemler halini alıyor. Örneğin bugün, “Yükselen ekonomilerde enflasyon nereden kaynaklanır ve özünde bir gelir aktarım mekanizması olan enflasyonu nasıl önleriz” meselesi, şimdi görüyoruz ki hiç de bize anlatıldığı gibi değilmiş.
Yapay zekâ...
Nasıl bir ekonomiye doğru gittiğimizi şu örnekle anlatalım: Bugün tıp biliminin radarına giren yaklaşık 12 bin hastalık olduğu söyleniyor. Ve bu hastalıklara karşı tıp insanları, ciddi hakemli dergilerde, her dakika iki tane bilimsel makale yayımlıyor. Yani tıp literatürüne her gün yeni kavramların girdiğini pekâlâ söyleyebiliriz. Şimdi bilgi akışının bu denli yoğun olduğu tıp alanında bir uzman doktorun doğru teşhis koyma ihtimali yüzde 65’e kadar düşmüş durumda. Eğer doktorun elinde, hızla literatür tarayacak ve buna bağlı girdiği verileri süzüp sonuç verecek bir bilgisayar varsa doğru teşhis oranı yüzde 90’ın üzerine çıkıyor. Tabii verileri yanlış girme ihtimali yüzde 10. Peki verileri insan değil de bilgisayara yine bir bilgisayar girse-Endüstri, 4,0, nesnelerin veri iletişimi- işte o zaman doğru teşhis yüzde yüze çıkıyor. Aynı örneklemeyi hukuk gibi hızlı karar alınması gereken ve insan haklarını doğrudan ilgilendiren alanlar için de yapabilirsiniz. Milyonlarca hukuk davası için artık yapay zekâ gerekmiyor mu?
Zekâ ve ekonomi...
Ekonomide ise bu veri meselesi ve buna bağlı planlama ise çok eski bir tartışmadır. Üretimin ve üretilenin, piyasa mekanizması dışında planlanmasını en son devletçi Sovyet sosyalistleri düşünmüştü ve tam da bu yüzden battılar. Milyonlarca verinin girdi ve çıktı olarak insan aklıyla hesaplanması mümkün değildi. Ve mümkün olmayınca da bu piyasanın acımasız duvarlarında kayboldu. Piyasa sonuçta bir deneme yanılma ve buna göre yol bulma mekanizmasıdır. Şimdiye değin bu deneme yanılma mekanizmasının zekâsına ulaşamadık ve tabii ki buna teslim olduk. Ancak şimdi milyarlarca veriyi saniyede işleyecek ve buradan yalnız mekanik değil, sosyolojik içerikli sonuçlar da üretecek yapay zekâya doğru gidiyoruz. Artık piyasa ve planlama kavramları birbiriyle çelişen değil, birbirini tamamlayan kavramlar olabilir.
Gelmiş geçmiş en zeki insan olan Leonardo da Vinci’nin IQ seviyesinin 205 olduğunu okumuştum; önümüzdeki 20-30 yıl içinde yapay zekânın IQ seviyesi 10 bine ulaşacakmış. Ortalama insan IQ’sunun 100 seviyelerinde olduğunu düşündüğümüzde, şimdiye değin bu seviyede bir zekâ ortalamasının bilgi diye ortaya çıkardığı “bilimin” eskide kalmış bir ideoloji olduğunu görmeyecek miyiz?
Burada, içinde bulunduğumuz dönemin temel ayrımı şudur; bu büyük devrim, yani yeni endüstri dönüşümü, kendi doğası gereği hızla kopyalanabilir ve ilk halinden daha mükemmel yeniden üretebilir bir teknoloji imkânının üzerine oturuyor. Dolayısıyla, Batı’nın sanayi devrimiyle birlikte kurduğu bütün hiyerarşiyi de yıkıyor. Bu devrim, eskinin yoksullarını, sömürgelerini yeni dünyaya ortak ediyor.
Ama bu dönüşümü yakalamak 20. yüzyılın çürümüş, siyasi kurumlarıyla olmaz.
İşte Türkiye 16 Nisan’da IQ seviyesi artık yerlerde sürünen eski dünyanın vesayetçi, uyduruk parlamenter sistemini geride bırakacak.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.10.2018
24.10.2018
18.10.2018
17.10.2018
25.09.2018
21.09.2018
18.09.2018
11.09.2018