Cemil KOÇAK
Sorunun kendisinin bile abes olduğunu düşünen ne kadar çok kişi olabileceğini hayal bile edemiyorum. Bizzat Atatürk Nutuk’un daha ilk cümlesinde 19 Mayıs’ın önemini ve anlamını belirttikten sonra artık bu soruyu sormanın ne anlamı olabilir ki?
AYNI soruyu Kâzım Karabekir’e soracak olsaydık, anılarında belirttiği üzere bize tam bir ay öncesini, 19 Nisan 1919 tarihini verirdi. Paşanın Trabzon’a çıktığı tarihtir bu. Elbette o dönemden kalan pek çok kişisel tarih de verilebilir. Ama biz bir başka yöntem izleyelim ve Millî Mücadele’nin politik meşruiyet kaynağı ve yürütücüsü meclise bu soruyu soralım; bakalım ne gibi bir yanıt alacağız?
Heyeti Mahsusalar
Heyeti Mahsusalar kitabımda da yazdığım üzere, Millî Mücadele’nin başlangıç ve bitiş tarihi, yasa hükmü haline geleceğinden mecliste görüşüldü ve tartışıldı. 1923 yılı sonbaharında gündeme gelen yasa tasarısı, Millî Mücadele’ye düşmanca tavır almış veya Millî Mücadele’ye katılması yönünde Ankara Hükûmeti’nden çağrı alsın almasın harekete katılmamış veya Lozan Antlaşması ile saptanan Türkiye’nin yeni sınırları dışında kalan ülkelerin “ahalisi”nden olup, söz konusu ülkelere giden ve geri dönmeyen veya aynı “ahali”den olup Ankara Hükûmeti’nce oluşturulan “millî ordu”da görev almakla birlikte artık kendi ülkelerine dönmek isteyen subaylara ilişkindi ve bu subayların yeni oluşturulacak olan ordu kadrosundan tasfiye edilmesini öngörüyordu. Tasarı, kısaca orduda tasfiyeyi hedeflemişti. Recep Peker’in ifadesiyle bin ilâ binbeşyüz kadar subay ordudan çıkarılacaktı. Millî Savunma Bakanı Kâzım Özalp ise, halen ordu kadrosunda üçbin kadar subay ile binbeşyüz kadar da askeri personelin varlığından söz ediyordu. Orduda toplam 5.000 kişilik bir kadro vardı. Ankara, Osmanlı subaylarının tamamını üzerine almıştı; fakat aslında almak istemiyor ve geniş bir tasfiyeye gitmeyi amaçlıyordu.
Meclisteki tartışmalar
Tasarıyla ilgili tartışmaların ilginç bir başka noktası da, yine Millî Mücadele ile ilgili olanıydı. Bu tartışma da Millî Mücadele’nin başlangıç tarihine ilişkindi. 1923 yılının sonbaharında ikinci mecliste yapılan görüşmeler sırasında, Millî Mücadele’nin başlangıç tarihi olarak İzmir’in işgal tarihi olan 15 Mayıs 1919’un kabul edilmesi talep ediliyordu. Recep Peker, bu konunun önemine dikkat çekiyor ve subaylar açısından savaşta geçen her yıl için çift kıdem alınmakta olduğunu belirttikten sonra, Millî Mücadele’ye katılan subaylar açısından hangi tarihten itibaren her savaş yılı için çift kıdem almaya başlayacaklarının hesabında, bu başlangıç noktasının önemini açıklıyordu. Peker, Millî Mücadele’nin başlangıç ve bitiş tarihlerinin bu bakımdan saptanması gerektiğini vurguluyor ve Millî Savunma Bakanlığı’nın subayların kıdem ve emeklilik haklarının hesabında bu nedenle güçlük içinde kaldığını gözlediğini bildiriyordu. Örneğin, mecliste İstanbul’un işgali olan 16 Mart 1920 tarihi de, bir görüşe göre, Millî Mücadele’nin başlangıç tarihi olarak söz konusu edilmişti. Peker, Millî Mücadele’nin sona eriş tarihi olarak da Mudanya Mütarekesi’nin esas alınmasını istiyordu. Mütarekenin imzasından sonra dahi Anadolu’ya gelmiş ve çift kıdem hakkından yararlanmak isteyen subaylar bulunuyordu ve bunlara bu hakkın tanınması hiçbir şekilde doğru olmazdı.
Bir milletvekili de 26 Ağustos 1922 tarihini önermişti. Bu tarihten sonra Anadolu’ya geçen subayların kıdemleri sayılmamalıydı. Bir başka görüş ise, İzmir’in işgalinden önce Erzurum Kongresi’nden evvel Erzurum’da yapılan kongrenin başlangıç sayılması yönündeydi. Bu görüşün ana fikri, kongrelerin başlangıç olması yönündeydi. Aslında kongreler meselesi de mecliste epey tartışıldı; Erzurum kongresinden önceki vilâyeti şarkiye kongresinden başlayarak, Batı Anadolu’daki müdafaai hukuk kongrelerine kadar geniş bir yerel kongre ağının başlangıç tarihi olamayacağı ifade edildi. Bir başkası ise, “bu mücadelei millîye tarihini daha evvele götürmek” istiyordu. Bir başka önergeye göre, “cidali millî”nin başlangıcı 16 Mart 1920 olarak gösterilmişti. Oysa bir başka önergede İzmir’in işgal târihi olan 15 Mayıs kabul edilmişti ki, Peker’e göre, bu gayet doğruydu. Meclis de 15 Mayıs’ı tercih ediyor gibiydi. Peker’e göre de, “İzmir’in işgal tarihi ki, hakikaten milleti heyecana getirecek, bütün milleti cidali millîye sevk ve tahrik edecek hâdisattandı.”
Millî Savunma Bakanı Kâzım Özalp, Millî Mücadele’nin başlangıç tarihi belirsiz kalmıştır şeklinde konuşuyor ve ardından soruyordu: “Acaba 23 Nisan mıdır, yoksa İzmir’in tarihi işgali midir?” Paşanın konuşmasından ilk meclisin konuyu bir komisyona havale ettiğini ve komisyonun İzmir’in işgal tarihini başlangıç ve Lozan anlaşmasının meclisçe onay tarihini de son olarak kabul ettiğini anlıyoruz.
Bu tarihler niçin önemliydi? İki nedenden dolayı. Birincisi, Millî Mücadele’ye katılan ve katılmayanların tesbiti açısından gerekliydi; ikincisi katılanların savaş kıdemlerini tayin edebilmek açısından. İster orduda kalsın, ister emekliye ayrılsın, subayların kıdemlerinin ve emekliliklerinin hesabında bu tarihler çok önemliydi. Sonunda yasada 15 Mayıs 1919 tarihi geçerli kılınacaktır. Meclis Millî Mücadele’nin sonu olarak da 26 Ağustos’u belirleyecektir. Bir diğer seçenek ise Mudanya mütarekesi idi.
Herhalde açıkça fark edilmiştir ki, mecliste hiç kimse Millî Mücadele’nin başlangıç tarihi olarak 19 Mayıs’ı ifade etmemişti! Henüz hiçbir meclis üyesi, yani Millî Mücadele’nin içinden gelenler, bu tarihin öneminin farkında değildi. Oysa ikinci meclis üyelerinin neredeyse tamamı CHP üyesiydi. Ancak 1927 yılında okunacak olan Nutuk’tan sonra 19 Mayıs zikredilecektir. Ama o da ancak uzun yıllar sonra yeniden hatırlanacaktır. Atatürk’ün ölümüne yakın bir tarihte bile 19 Mayıs yerel düzeyde ve silik hatırlanıyordu. Hatta Atatürk doğum gününü bile sembolik olarak 19 Mayıs olarak ifade ederken, yanındakilerin bu tarihi hiç hatırlamayacak olmaları manidardır.
Milli Mücadele ve subaylar
Rüştü Paşa mecliste yaptığı konuşmada böyle diyordu: “Harekâtı millîyeyi de kısımlara ayırmak lâzımdır. Birincisi mütarekenin iptidasından Erzurum-Sivas kongresine kadar olan zaman, sonra Sivas Kongresi’nden itibaren Sakarya zaferine kadar olan zaman, sonra Sakarya zaferinden son zamana kadar olan zaman... Harekâtı millîye zabitanının yaptıkları hizmetler ki, bu zamana göre taksim etmek lâzım gelir ki, derecesi anlaşılsın... Söylediğim gibi, mütarekenin bidayetinden son zamanlara kadar kolordu kumandanları, erkânı harb reisleri, hepsi bıraktılar gittiler. Erzurum’da kolordu kumandanları yoktu. Bıraktı, savuştu... Mevki kumandanı yok... Ahzı asker şube reisi yok, kalem reisleri yok... Kimse kalmadı. Kolordu kumandanları da savuştu. (“Allah selâmet versin” sesleri)... Sonra zaferler başladı. Sarıkamış, Kars alınınca, anlaşıldı ki, rütbe var, para var, bilmem ne var. Hepsi Erzurum’a doğru koşmaya başladılar. O vakitten evvel kimse gelmiyordu. Sonra kâmilen Erzurum’a gelmek istediler. Eşya var, filan var, para var... Hepsi Erzurum’a doğru gelmek istiyorlardı. Kimse garb cephesine gelmiyordu. Garb cephesinde ordu teşkil ediliyordu. Zabitana lüzum var. Şark cephesinden istiyor. Şark cephesi, cephesinden garb cephesine zabit gönderemiyordu. Sakarya zaferi olduktan sonra hepsi garb cephesine koşmak istediler. İstanbul’da bulunan ümera, erkânı harb vesaire müracaat ettiler. ‘Bana kolordu kumandanlığı veya erkânı harbiye reisliği verirseniz geleyim.’ Hepsi böyledir. Anadolu’ya gelenler hizmet için gelmedi. Bir rütbe kapayım, bir makam kapayım diye geldiler. İngiliz Muhibler[i] Cemiyeti’ne girenler, Amerika[n] mandasını isteyenler de hepsi koştu geldi. (Alkışlar)... Bunların hepsi oldular şimdi mücahit... Bir zamanlar mevkiini terk edip, rütbesini terk edip, işe iştirâk etmeyenler, şimdi bir taraftan tekaüde sevk ediliyor. (“Çok doğru” sesleri)...”
19 MAYIS BAYRAMI
19 Mayıs uzun yıllar boyunca sadece Samsun’da yerel bir gün olarak anıldı ve kutlandı. 1935 yılında kabul edilen resmî bayramlar arasında da sayılmadı. Uzun yıllardan sonra Atatürk, en yakınlarına bugünün önemini sorduğunda, arzu ettiği yanıtı alamayacaktır. Oysa Birinci Dünya Savaşı yıllarından beri kutlanan bir idman bayramı vardı. Cumhuriyetin ilânından bir süre sonra bu idman şenlikleri yeniden hatırlandı ve eskisi gibi kutlanmaya başlandı. Nevin Yurdsever Ateş’in araştırmasında, yıllar sonra 1935 yılında daha sonra üç büyükler olarak anılacak olan İstanbul’un futbol kulüplerinin öncülüğünde Mayıs ayında bir günün Atatürk spor günü olarak kutlanmasının gündeme geldiği hatırlatılmaktadır. İlk kez 24 Mayıs 1935 tarihinde Atatürk Spor Günü (bayramı) adı altında kutlama gerçekleşti. Bu tarihten itibaren kutlamalar devam etti. Bir sonraki yıl tarih değiştirildi ve 19 Mayıs’ta jimnastik bayramı adı altında kutlandı. Böylece eski bir gelenek, yeni bir öneriyle 19 Mayıs tarihini birleştirmiş oldu. 1937 senesinde nihayet Atatürk, 19 Mayıs, Samsun, gençlik ve spor bir araya gelebildi. Kutlamalar yaygınlık kazandı; ama bir yandan da jimnastik şenlikleri hala devam ediyordu. 1938 yılında dahi Atatürk’ün bizzat izlediği şenliklerin hala bayram adına kavuşamadığına dikkat edilmelidir. Bayramla ilgili yasa ancak 20 Haziran 1938’de benimsendi. Atatürk’ün ölümünden sadece birkaç ay önce; Atatürk bu bayramı hiçbir zaman göremedi. Bugünkü bayramın adını ise 12 Eylül yönetimine borçlu olduğumuzu yazarsam, bilmem bazı hatıraları canlandırabilir miyim?
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Sovyetler boğazlarda imtiyaz talep etmişti
9.02.2016 - Sovyetler Montrö Antlaşmasını değiştirmek istedi
3.02.2016 - Türk sovyet anlaşması 1945 yılında feshedilmişti
26.03.2016 - Sadece donanmayla mı? Çok zor...
19.03.2016 - Sıkıyönetim bildirilerini hatırlarken
13.03.2016 - Sosyalistlerin hatırlamak istemediği tarih
5.02.2016 - Başarısız bir ‘ihtilal’ daha var
28.02.2016 - Bitmeyen Halkevleri meselesi
20.02.2016 - İttihat ve Terakki Cemiyeti CHP’ye sesleniyor
13.02.2016 - CHP ‘propaganda bürosu’nun önemini keşfediyor!
7.02.2016
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
Merdan
Bence de kuru bir yazı. Kuru ve bayat. Devletin ve hatta nerdenyse bütün toplumun dizginleri, faşist bir devlet mekanizmasının sıkı kontrolündeyken. Ve bu mekanizma Uludere, Hırant Dink davalrındaki gibi açık ve pervasızca adaletsizlikten yana tavır alıyorken... Kürtlerin demokratik yollarla(?) haklarını almaları bir yana, talep etmeleri dahi teröristlikle damgalanır ve engellenir. Silahsız mücadelede bunun değişeceğine dair en ufak bir ihtimal yoktur. Ermenilerin ellerinde silah yok mesela.