Enver SEZGİN

Çoban Orhan
2.07.2014
2427

Ana caddeden köy yoluna sapıyorum. Buraya yol demeye bin şahit lazım. Araç zar zor ilerliyor. Üstelik ortada herhangi bir tabela da göremiyorum.

 

Ne yöne gitsem?

 

Biraz ötede orta yaşlı bir adam beliriyor.

 

O da, benim gibi Rıdvan Köyü’ne gidiyormuş.

 

Yolculuğa birlikte devam ediyoruz.

 

Adam, köyün hemen girişindeki evi işaret ediyor: “Çoban Orhan’ın evi burası.

 

Irmak kenarında, küçük ama şirin bir köydeyim.

 

Her şey birkaç ay önce, Orhan Aykaç adlı gencin bana bir mektup göndermesiyle başladı. Babası dört yıldır cezaevindeymiş. Beni bu köye getiren şey Orhan’ın acıklı hayat hikâyesi oldu.

 

Koçer (göçer) bir ailenin çocuğu olarak Bitlis’te doğmuş. Ailecek çobanlık yapıyorlarmış. Bu nedenle köy köy dolaşır, oradan oraya taşınıyorlarmış.

 

Bitlis, Hakkâri, Van, Siirt...

 

Nerede iş bulurlarsa oraya...

 

Orhan, ortaokulu bitirdikten sonra öğrenimine devam edemez. Ailenin tek erkek çocuğu olduğundan babasına yardım etmesi gerekmektedir.

 

Artık sürü nereye, o da oraya gidecektir.

 

Bir ilkbahar gecesi koyunların başındadır. Sabaha doğru uyumaya başlar.

 

Yanına yaklaşan bir araç sesi ile uyanır. Gelenler askerlerden başkası değildir.

 

Hakkında soruşturma var”, derler. Askerlerin yanında tanıdık birini görür. Buraya gelmeden önce, aşağı köyde yaşayan amcasını gözaltına almışlardır.

 

Bu kez sıra babasına gelmiştir. Onu da evden alırlar. İlçe merkezindeki karakola götürdüklerinde iki amcası ve iki dayısının daha gözaltına alındığının farkına varır. Gözaltında tanımadığı başkaları da bulunmaktadır.

 

İki gün sonra mahkemeye çıkarılırlar. Suçunun ne olduğunu hâkimin karşısın çıkınca öğrenir: “Gizli örgüt üyeliği.” Tutuklanır ve aylarca cezaevinde kalır.

 

İçeride, kardeşlerini ve annesini düşünmektedir.

 

Neredeyse ailenin tüm erkekleri tutuklanmıştır.

 

Babası, amcaları, dayıları...

 

Çıktığında, kalabalık bir nüfusun sorumluluğunu almak zorunda kalır.

 

Üstelik aileye yeni bir kişi daha katılmıştır: Muhammet Yusuf.

 

Artık yedi kardeşi ve annesine kendisi gözkulak olacaktır.

 

Bir de, cezaevinde yatan babası ile ilgilenecektir.

 

Küçük yaşta büyük bir sorumluluk almıştır.

 

Zorluklar belini büker, psikolojisi bozulur.

 

On altı yaşında bir çocuktan söz ediyoruz.

 

O yaştaki birine bu kadar sorumluluk fazla gelmiştir.

 

Etrafında yardım alacağı kimse de yoktur.

 

Çaresiz dayanacaktır.

 

Üstelik babası “gizli örgüt üyesi olmaktan” on yıl hapse mahkûm edilmiştir.

 

Artık işi her zamankinden daha zordur.

 

Babasının il merkezindeki cezaevinde yatması onlar için bir teselli olmuştur. Hiç değilse onu ziyaret edebilir, az da olsa hasret giderebilirlerdi. Her görüşmeye ailenin en küçük bireyi de götürülür. Bu bir müddet böyle devam eder. Ancak devlet, onlara bu “küçük mutluluğu” bile çok görür ve mahkûm Tekirdağ Cezaevi’ne gönderilir.

 

Yoksul aile bu kadar uzağa nasıl gidebilirdi ki?

 

Küçük mutluluk” sona ermiştir.

 

Annesi ve kardeşlerine moral vermek, onları ayakta tutmaya çalışmak görevi, yine Orhan’a düşer.

 

Artık, haftada bir yaptıkları telefon görüşmesi ile teselli bulacaklardı.

 

Bir de arada bir gelen mektuplarla...

 

Orhan, hâlâ babasının neden cezaevinde olduğuna bir anlam verememektedir.

 

Yıllar geçtikçe, zorluklarla birlikte sorumluluk ta artar.

 

Orhan, tam beş kız kardeşini okutmaktadır.

 

Benim başaramadığımı onlar başarsın istiyorum,” diyor.

 

Lakin dayanacak gücü de kalmamıştır.

 

Babasının çıkıp geleceği, böylece zorlukların sona ereceği günü beklemektedir.

 

Minik Yusuf’a gelince; o bir mahpus çocuğu olduğunu bilerek büyüyor.

 

[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar