Etyen MAHÇUPYAN
Yargının yeniden yapılanmasında ve adalet sisteminin ‘hukuk devleti’ tanımına bir nebze olsun yaklaşmasında en kritik adımlardan biri HSYK’nın normalleşmesi. Bundan kasıt söz konusu kurumun ideolojik ve siyasi kaygılardan olabildiğince bağımsız bir şekilde yargı mekanizmasının idari işlevlerini yapabilmesi… HSYK Türkiye’deki demokratik sistemin en az Meclis kadar önemli bir aktörü ve bu 1980 sonrasında bilinçli olarak yaratılmış bir durum. Sivil siyaset üzerinde doğrudan müdahalelerin çok zor hale geldiği bir dünyada, yargı vesayetin doğal ve meşru aracı olarak tasavvur edildi. Demokrasilerin kuvvetler ayrılığı ilkesine dayanmasından hareketle, yasama karşısında aynı güçte bir başka ‘kuvvet’ oluşturuldu. Yasamanın ve dolayısıyla yürütmenin ‘kontrol dışı’ toplumsal güçlerce ele geçirilmesine karşı set çekilmesi görevi de yargıya kaldı. Diğer taraftan yargı içinde her türlü insanın olabileceği bir teşkilat… Bu nedenle ihtiyaç duyulan kontrol sistematiği, yargının iç disiplini ve yargı mensuplarının mesleki kaderleri üzerinde söz sahibi olan bir yapıyla sağlandı. Bugün HSYK tüm savcı ve yargıçların terfi ve tayinlerini yapmakla kalmıyor, kimler hakkında soruşturma açılıp açılmayacağına karar veriyor, bu soruşturmaları kendi içinde yürütüyor ve onları telafisi olmayan kararlarla sonuçlandırıyor.
Mesele bu işlevlerin varlığı değil, HSYK’nın bir ‘ideolojik’ işlevle yükümlü kılınmasıydı. 2010 Referandumu bu durumu kurumu çoğulcu hale getirerek çözmek istedi. Ama Anayasa Mahkemesi CHP’nin müracaatına binaen çoğulcu yapıyı engelledi. Böylece yargı içinde yerleşik herhangi bir örgütlü grubun HSYK’ya hakim olma ihtimali aynen devam etti. Türkiye gibi henüz hukuk öncesini yaşayan bir ülkede, böyle bir kurumun varlığının siyaseten ne denli çekici olduğunu tahmin etmek zor değil. HSYK’ya hakim olan grubun yasama ve yürütme karşısında ideolojik bir rakip haline geleceğini ve ‘hukukun üstünlüğü’ ilkesinin ardına sığınarak seçilmiş siyasetle çeşitli pazarlıklara girişebileceğini ya da onu meşruiyet dışına atmaya çalışabileceğini öngörebiliriz.
İşin ilginç yanı HSYK’nın belirli bir ideolojik veya siyasi grup tarafından yönlendirilmesi halinde ‘hukukun üstünlüğü’ kavramının ima ettiği ilkelerin tümüyle buharlaşmasıdır. Çünkü her şeyden önce kurum içi personel politikası adaletin nesnelliğini garanti etmek bir yana, kasıtlı olarak bozmaya meyleder. Hakim görüşe yakın olanların kritik konumlara tayini, özellikle siyasi davalarda adil yargıyı imkansız kılar. Daha da önemlisi, kişisel kariyerinin bir ideolojik veya siyasi süzgeçten geçirilerek belirleneceğini bilen yargı mensuplarının ne derece bağımsız davranabileceği meselesidir. Yükselmek herkesin hakkı olduğuna ve hemen her yargı mensubunun bu amaçla mesleğine baktığını düşünürsek, söz konusu imkanı yakalamanın tepedeki yapıya yaranmaktan geçtiğini bilen savcı ve yargıçların buna uygun davranmaları da şaşırtıcı olmaz. Bunun anlamı adalet sisteminin bağımsız bir yargılamaya dayanmaması, mahkemelerin HSYK ve benzeri kurumların ideolojik ve siyasi tercihleri doğrultusunda karar vermeleridir. Kısacası Türkiye’deki bu uygulama HSYK üzerinden yargı sisteminin taraflı ve bağımlı olmasını hedeflemiş ve bunu sağlamış durumda.
Buna savcılarla yargıçların aynı kurum içinde bir arada kapsanmalarını da eklemek lazım, çünkü bu teknik bir düzenleme değil, doğrudan ideolojik amacı olan bir tasarruf. Liberal demokrasilerde savcılık yürütmenin uzantısı ve hükümetin kamu yararını korumak üzere kullandığı bir mekanizma. Nitekim örneğin İngiltere’de Adalet Bakanı aynı zamanda Başsavcı… Bizde ise savcılık bu işlevini aşarak ‘kamu yararı’ adına sivil siyaseti vesayet altına almanın aracı olabiliyor. Öte yandan hükümetin de yargıya sorumlu olması ve savcılık makamına muhatap kılınması gerekiyor. Ancak bu, savcılığın bizatihi ‘meşru’ olmasına bağlı… Bu ise savcıların ya parlamento ya da doğrudan halk tarafından seçilmesini ima ediyor. Aksi halde toplumsal meşruiyeti olmayan ve neye/kime hizmet ettiği belirsiz bir savcılık müessesesi seçilmiş iktidarların karşısına bir aktör olarak çıkabiliyor.17 Aralık operasyonu bu durumun somut görüntülerinden biriydi…
Hukuk devletini savunanların her şeyden önce bizzat yargının hukuka bağlı olmasını istemeleri gerekiyor. Bu ise yargının ideolojik ve siyasi beklentilerden bağımsız bir iç yapılanmaya sahip olmasına muhtaç. İlk adım söz konusu yapının çoğulcu hale getirilmesi olmalı. Çünkü hiçbir ‘gruba’ kategorik olarak güvenmemiz için bir neden yok.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
20.02.2025
15.10.2024
24.09.2024
19.09.2024
10.09.2024
2.09.2024
13.04.2024
12.04.2024
11.04.2024
28.11.2023