Etyen MAHÇUPYAN
Çatışan tarafların, söz konusu gerilimi değerlendirip yorumlarken işlerine geldiği gibi konum almaları alışıldık bir durum.
En tipik davranış kalıbı, güçlü olanın çatışmanın kendisini simetri içinde sunarken, çatışmanın özneleri arasında asimetri koymasıdır. Yani hasmın yaptıkları ile kendi yaptıklarınızı paralellik içinde algılarsınız, ama hasmı hiçbir zaman kendi eşitiniz olarak görmezsiniz. Kürt meselesi bağlamında devletin ve genelde 'Türklerin' tavrı hep böyle oldu ve halen de egemen yaklaşım olmayı sürdürüyor. Devletin uyguladığı operasyonlar, baskılar ve hak ihlalleri hep 'karşı tarafın' saldırılarıyla, tutumuyla ve kötü niyetiyle gerekçelendiriliyor. Devletin çatışmacı tutumunun ardında PKK'nın davranış kalıplarının yattığı söyleniyor. Dahası çatışma modalitesi, sürece yayılan bir siyaset kültürünü ve strateji yolunu da ima ettiği ölçüde, PKK'nın tekil davranışlarından ziyade bizatihi varlığı, sanki bir siyasetin tezahürü imiş gibi sunuluyor. Öyle ki salt PKK var olduğu için, devletin baskı uygulaması da normal hale geliyor.
Öte yandan devlet ve 'Türkler' bu bakışın PKK'yı 'büyüttüğünün', onu etkisinin ve işlevinin ötesinde psikolojik anlamda da güçlendirdiğinin farkında değiller. Çünkü PKK'nın yaptıklarından ziyade varlığının bir tehdit olarak değerlendirilmesi, PKK'yı hiçbir şey yapmasa bile siyaseten aktörleştiren bir zemin oluşturuyor. Bu durumun 'karşı tarafı' etkilememesini beklemek çok gerçekçi olmaz... Nitekim PKK ve genelde 'Kürtler' de kendi siyasetlerini devlet siyasetinin karşısında simetrik ve neredeyse eşit bir konuma oturtmuş durumdalar. Atılacak her muhtemel adım için devletin önceden belirli bir adım atmasının istenmesi, sadece pazarlıkçı bir bakışı değil, PKK'nın kendisiyle ilgili ontolojik algısını da yansıtıyor. Bugün yeniden çatışmanın hararetinin yükselmesinin, silahın egemen olmasının nedeni olarak da, karşımıza aynı muhakeme çıkıyor: PKK yetkilileri, hazırlanmış olan protokollerin devlet tarafından imzalanmamasını yeniden şiddete dönmelerinin sebebi olarak sunuyorlar. Oysa devlet tecrübesinden biraz nasibini almış veya dünya genelinde ulus-devlet davranışını takip etmiş biriyseniz, devletlerin bu tür protokolleri açıkça imzalamayacağını bilirsiniz. Çünkü bu metnin imzalanması çatışmanın taraflarını 'eşitler'. Oysa hiçbir ulus-devlet halkın bir bölümünü temsil eden yasa dışı bir örgütü kendi eşiti olarak ilan edemez. Böyle bir adım, söz konusu devletin şiddet üzerinde sahip olduğu hegemonyayı sarsar ve doğal prestijini elinden alır.
Ancak anlaşılan o ki, PKK'lılar ve muhtemelen genelde 'Kürtler' bunda bir gariplik görmemişler, ya da aksine bunu devlete diz çöktürmenin yolu olarak düşünmüşler. Muhtemelen taleplerinin karşılanmasının devletin tavizi olarak değerlendirileceğini, oysa bu tür bir diz çökmenin PKK'ya siyasi dokunulmazlık kazandıracağını öngördüler. Kısaca söylemek gerekirse, PKK uzun bir zamandan bu yana kendisine devlet gibi muamele edilmesini istiyor ve herhangi bir duruma doğal tepkisi 'devletimsi' oluyor. Devletle kurulmak istenen böyle bir simetrinin gerçekçi olmadığı ve nihayette Kürtlerin taleplerinin karşılanmasını geciktireceği açık. Ama gelinen noktanın sadece PKK'nın kendisine ilişkin hayaliyle sınırlı olmadığını görmekte yarar var. Çünkü bu sonucu bizzat devlet üretti... PKK'yı eylemleriyle değerlendirmek ve devlet siyasetini bunun üzerinde oluşturmak, hem PKK ve devlete farklı siyaset yollarını açık tutabilir, hem her iki cenahta yeni fikir açılımlarını mümkün kılar, hem de devletle örgüt arasındaki manevi hiyerarşiyi korurdu. Böyle davranılmadı... Devlet PKK'nın yaptıklarıyla kendisini özdeşleştirdi. Önemli olan siyaset değil, aktörün kendisi oldu. Böylece Kürt kesiminde PKK ile devlet arasında bir simetri olduğu kanısı yerleşti ve bu durum Kürt siyasetindeki PKK hegemonyasının da temelini oluşturdu. Çünkü PKK 'devletleştiği' oranda siyasetin üzerine çıktı ve ona alternatif bir siyasetin de hayat alanı kalmadı.
İşin ironik yanı şu ki, şimdi devlet Kürtlerin taleplerini karşılamak isterken doğru bir konuma yanaşıyor ve PKK'nın varlığını değil, gelecekteki işlevini temel alarak bir uzlaşma yolu arıyor. Ancak karşısında gücünü yerleştirmiş, kalıplaşmış, siyaseti avucuna almış bir örgüt var ve üstelik de artık kendilerini devletle simetrik bir konuma yerleştirmeyi iyice kanıksamışlar. Öyle ki bu simetriyi kaybetme ihtimali içeren her şeye karşı direniyorlar. Devletin tersine, PKK'nın tek derdi siyasetiyle kendisini özdeşleştirmekten ibaret gibi gözüküyor. Böylece kendi 'devletimsi' niteliğini muhafaza etme uğruna, çözümü ima eden siyaset yolunu tıkayabiliyor.
Geniş fotoğrafa gidersek, bu tutumuyla PKK'nın Kürtlerin hak arayışlarını zora soktuğunu söylemek mümkün belki, ama devlet de kendi ektiği akılsızlığın hasadını biçiyor.
Yazarlar
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları


















































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.10.2025
25.10.2025
15.03.2025
20.02.2025
15.10.2024
24.09.2024
19.09.2024
10.09.2024
2.09.2024
13.04.2024