Şahin ALPAY

Türklerle Kürtlerin çıkarları ortak
8.01.2013
8818

 Türkiye Kürtlerin inkârından vazgeçip kimlik taleplerini karşılamaya yöneldikçe daha net olarak ortaya çıkan gerçek, Türklerle Kürtlerin çıkarlarının örtüştüğü.

Türkiye Kürtleriyle başlayalım: Osmanlı döneminde Türklerle Kürtler “İslam milleti”nin birer parçasıydı. I. Dünya Savaşı sonunda yabancı saldırısı ve işgaline karşı birlikte savaştılar, Cumhuriyet’i birlikte kurdular. Türkiye, Türkler kadar Kürtlerin de vatanı. İstanbul hem Türklerin, hem Kürtlerin en büyük kenti. İkisi de çoğunlukla AKP’ye oy veriyor. Bu nedenlerledir ki, PKK ayrılıkçılığı çoktan terk etti, özerklik istiyor. Kürtlerin demokratik taleplerinin karşılanması halinde, Türkiye’de “Kürt sorunu”ndan söz edilmesi tarihe karışabilir.

I. Dünya Savaşı sonunda Türklerle aralarına sınır çekilen, son on yılda geniş özerklik kazanan Irak Kürtleriyle devam edelim: Liderleri, gerek Barzani, gerekse Talabani, Türkiye ile mümkün olan en yakın ilişki içinde olmak istediklerini söylüyor. Irak Kürdistanı’na giden herkes bölgenin ekonomik bakımdan Türkiye ile şaşırtıcı ölçüde bütünleştiğini gözleriyle görebilir. Türkiye, Irak Kürtlerinin Batı’ya, Avrupa’ya, demokrasilere açılan kapısı. Kürdistan Bölge Yönetimi (KBY) Başbakanı Neçirvan Barzani’nin yakınlarda söyledikleri işin özünü açıklıyor: “Türkiye çok değişti. Yakınlaşmanın nedeni basit. Türkiye’nin sahip olmadığı şeyler bizde; bizim sahip olmadığımız şeyler de Türkiye’de var... PKK meselesi askerî yöntemlerle çözülemez; siyasi kararlılık gerektirir. Biz de siyasi çözüm bulunmasına yardımcı olmaya çalışıyoruz.” (Time, 21 Aralık 2012) Türkiye’nin kendi Kürt yurttaşlarının meşru, demokratik haklarını tanıması, Irak Kürdistanı ile giderek daha yakın ilişkiler kurması halinde, Suriye, İran ve başka yerlerde yaşayan Kürtlerin Türkiye’ye dostlukla bakacaklarını söylemek kehanet olmaz.

Türkiye’ye bakalım. Soğuk Savaş’ın sonuna değin Ankara’nın Kürt politikası esas olarak, içeride zorunlu asimilasyona, dışarıda da baskı altında tutulmaları için Şam, Bağdat ve Tahran’la işbirliğine dayandı. 1990’ların başlarından itibaren Ankara bu yaklaşımla, Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın öncülüğünü yaptığı, içeride Kürt kimliğinin tanınmasını, dışarıda Irak Kürtleriyle yakınlaşmayı amaçlayan yeni yaklaşım arasında mücadeleye sahne oldu. AKP’nin iktidara gelmesinden sonra ise içeride demokratikleşme ve dışarıda Kürtlerle yakınlaşma politikasının giderek hakim olduğu görüldü. Kürt kimliğinin inkârı bitti, tanınması yolunda azımsanmayacak adımlar atıldı. Kürtleri baskı altında tutmak için Şam, Bağdat ve Tahran ile işbirliği politikası sona erdi.

Ankara’yı bu yönde ilerlemeye zorlayan, kuşku yok ki, ulusal çıkarlar. İki husus zamanla giderek daha iyi anlaşıldı: 1) Türkiye’nin toprak bütünlüğü yasak, baskı ve zorla korunamaz. 2) Türklerle Kürtler sadece ortak tarih ve kültüre değil, ortak çıkarlara da sahiptir. Gelişmeleri yakından izleyen bir Batılı gazeteci şunları yazıyor: “2008’den bu yana AKP hükümeti, Irak Kürdistanı ile tam bir ekonomik entegrasyon politikası uyguluyor. Türkiye’nin Iraklı Kürtlerle yakınlaşması, ekonomik alanla sınırlı kalmayıp siyasi ve stratejik alanlara doğru evrilmekte. Kürdistan zengin kaynaklarıyla Türkiye’ye çok ihtiyaç duyduğu petrolü sağlayabileceği gibi, Irak ve İran’la arasında tampon bölge olabilir, PKK ile mücadeleye destek verebilir. Başbakan Erdoğan’ın Barzani’ye Bağdat’ın saldırısına maruz kalması halinde yardıma geleceği konusunda güvence verdiği bile söyleniyor.” (David Hirst, Guardian, 4 Ocak 2013)

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar