Şahin ALPAY

Niye hep yarı yolda kalıyoruz?
31.05.2014
1867

 Askerî vesayetin geride kaldığına, liberal demokrasinin yerleşme yolunda olduğuna inandığımız bir sırada, seçimle gelen hükümetin giderek keyfîleştiği, otoriterleştiği ve yozlaştığı gerçeğiyle karşı karşıya kaldık. Niye?

Demokrasiyi niye bir türlü yerleştiremiyoruz? Alman yorumcu Rainer Hermann’ın isabetle söylediği gibi niye hep “yarı yolda” kalıyoruz?

Kökten Kemalistlere soracak olursanız, bunun cevabı çok açık: İslam demokrasiyle bağdaşmaz. Samuel B. Huntington’un “uygarlıklar” teorisi geçerlidir. Batı dışı toplumlarda özgürlükçü demokrasi olmaz, çünkü bireysel özgürlük, farklılığa saygı fikri yalnızca Batı Hıristiyanlığında vardır; İslam’a özellikle yabancıdır.

Çoğu siyaset bilimciye göre ise, demokrasinin yerleşmesinde kültürel değerlerin rolü vardır, ama esas rolü kurumlar oynar. (Bu tartışma için bkz. Alfred Stepan, “Religion, democracy and twin tolerations.”) Bu gerçeği belki en iyi Batı – Doğu Almanya, Güney–Kuzey Kore farkı anlatır. Bu bağlamda, Dünya Değerler Araştırması’nın Müslüman çoğunluklu ülkelerde yaygın siyasi değerlerin Batı’dakilere “şaşırtıcı ölçüde benzer” olduğuna; ikisi arasında esas farkın, birincilerde kadın–erkek eşitliğine ters değerlerde görüldüğüne dair bulguları hatırlanmalıdır. (Bkz. P. Norris–R. Inglehart, Sacred and Secular, 2004, s. 134.) Aynı şekilde Türkiye’de farklı fikir, inanç ve kimliklere saygı (tolerans) düşük seviyede ise de, seçimle gelen hükümetle yönetim anlamında demokrasiye desteğin çok güçlü olduğunu gösteren araştırmalar da dikkate alınmalıdır.

Türkiye’de liberal demokrasinin yerleşmesine asıl engel bana göre, İslam’ın değil aksine (İslam’ı “irtica” ile özdeşleştiren) laik Türk milliyetçiliğinin, otoriter Kemalizm’in (12 Eylül anayasasıyla tahkim edilen) kurumları yanında tek kültürcülüğü dayatan, farklılığa saygı aşılamayan değerleri. Daron Acemoğlu da eski düzenin kurumlarının yerine özgürlükçü ve çoğulcu demokrasinin kurumları konamadığı sürece otoriterliğe yönelmenin şaşırtıcı olmadığını söylerken sanırım bunu kastediyor (Bkz. “The failed autocrat,” Foreign Affairs, 22.05.2014.)

Kemalizm’in kurumları büyük ölçüde ayakta olduğu gibi, Kemalist değerlerin elitlerin zihinlerine derinlemesine nüfuz ettiği de muhakkak. Siyasetin etrafında döndüğü dört siyasi partinin her biri bu gerçeğe şu veya bu ölçüde tanık. AKP ile başlayalım: Bu partinin bireysel özgürlüklere saygısız, sivil topluma tahammülsüz, bir tek parti, tek adam yönetimine meyleden tavrına; devletin dini denetleyip dinî özgürlükleri kısıtladığı Diyanet düzenine bağlılığına “İslamî Kemalizm” dediğimizde bir gerçeği dile getiriyoruz. (Erdoğan niye “Atatürk ve İnönü de hem cumhurbaşkanı hem parti lideri değil miydi?” diye soruyor.)

CHP son zamanlarda askerî vesayetçilikten, tek-kültürcülükten (“hepimiz Türk’üz”) ve hatta İslamı “irtica” olarak gören anlayıştan kurtulma yönünde mütereddit sinyaller veriyor olsa da, canı gönülden sahiplendiği Kemalizm’in din–devlet ilişkisine bakışını koruduğu ortada. MHP, İslamı “irtica” ile özdeşleştiren anlayışıyla arasına mesafe koymuş, Türklüğü, Türkiye Cumhuriyeti devletiyle hukuki bağla tanımlamaya meyletmişse de, Kemalizm’in asimilasyoncu tek kültürcülüğüne sıkı sıkıya sarılmaya devam ediyor.

BDP-HDP’ye gelince: Bu partinin bağlı olduğu siyasi geleneğin laik Türk milliyetçiliğinin yerine laik Kürt milliyetçiliğini koyarken Kemalizm’den ne denli kuvvetle esinlendiğine dair oldukça geniş bir literatür mevcut. İpuçları için Google’a “Öcalan ve Kemalizm” yazıp tıklamak yeter.  [email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar