Yıldıray OĞUR
2005 yılının Newroz kutlamaları sırasında Mersin’de bir grup çocuk sokak ortasında bayrak yakmıştı. Daha doğrusu daha sonra kim oldukları tespit edilemeyen iki adamın ellerine tutuşturdukları bayrağı çocuklar ateşe vermişlerdi.
Olay ilk gün çok büyük tepki çekmedi. Siyasetçiler ve merkez medya sessiz kalmayı tercih etti. İkinci gün ise Genelkurmay’ın “sözde vatandaş”lı o sert açıklaması geldi:
“Türk Milleti engin tarihinde iyi ve kötü günler görmüş, sayısız zaferler yanında ihanetler de yaşamıştır. Ancak hiçbir zaman kendi vatanında kendi sözde vatandaşları tarafından yapılan böyle bir alçaklıkla karşılaşmamıştır. Bu haince bir davranıştır. Hem bir ülkenin vatandaşı olmak, havasını teneffüs etmek, suyunu içmek, karnını doyurmak hem de o ülkenin en kutsal ortak değeri olan Bayrağına el kaldırmaya yeltenmek, gaflet, dalalet ve hıyanetten başka bir şekilde tarif edilemez. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Vatan ve Bayrak Sevgisini denemeye kalkışanlara, tarihin sayfalarına bakmalarını öneririz..."
İlk gün olayı büyük görmeyen Hürriyet’in Genel Yayın Yönetmeni’nin Genelkurmay açıklamasından sonraki yazısı unutulmazdır: “Bayrak olayı kurşun yarası gibi. Yeni yeni hissetmeye başlıyoruz. Türkiye’de milyonlarca insan bir kere daha 'iyi ki ordumuz var' dedi.”
Sonra hâlâ Türkiye’nin her yerine dikilen dev bayraklar geldi (İstanbul’dakileri Koçların diktirdiği söylenir), epey kuvvetli bir milliyetçi dalga, karakol baskınları, ölümlerle birlikte.
Halbuki, 2005 Mart’ında Mersin’deki bayrak yakma olayından bir ay önce, PKK’nın cezaevi sorumlusu Sabri Ok hapisten çıkmış ve daha sonra Oslo görüşmeleri adını alacak MİT-PKK temasları Ankara’da onunla başlatılmıştı. Görüşmelerin ilerlediği aynı yılın ağustos ayında Başbakan Diyarbakır’a gitti ve Kürt Açılımını başlatan meşhur konuşmasını yaptı.
O yüzden Diyarbakır’daki çalıştayın açılışında Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın dikkat çektiği "tesadüf" pek tesadüf gibi görünmüyor. Atalay’ın “tam çözüm süreciyle ilgili yeni adımlar gündeme geldi sokaklar da hareketlendi, Lice’deki yol kesme eylemi gibi eylemler başladı, bu tesadüfe dikkat çekmek istiyorum” derken ne kadar haklı olduğunu anlamak için uzun süre beklemeye gerek kalmadı.
Tesadüf herhalde. 1996’da HADEP Kongresi’nde indirilen bayrağın, Vatan’da Hüseyin Yayman’ın hatırlattığı hikâyesi de bunlara çok benzer. 1996 yılının haziran ayındaki olaylı kongreden birkaç ay önce Genelkurmay ile PKK arasında daha sonra 1998 ateşkesini getirecek dolaylı temaslar başlamıştı. Kongrede bayrağı indiren üniversite öğrencisi Giyasettin Mordeniz’e talimatın PKK’nın bu görüşmelere karşı olan Romanya’daki şahin liderlerinden Cevat Soysal’dan geldiği iddia edildi. En tuhafı bayrağın indirildiği kongreye katılan HADEP Maraş örgütünden üç delegenin Ankara’dan dönüş yolunda Kayseri’de infaz edilmesi ve olayı Türk İntikam Tugayı üstlenmesiydi. Tesadüfler işte…
Son bir buçuk yıldır, Öcalan’la görüşülmesine, mektubunun okunmasına, Âkil İnsanların dolaşmasına karşı ortaya çıkmayan çözüm sürecinin karşılaştığı en ciddi karşı dalganın bayrak indirilmesiyle ortaya çıkacağını tahmin edenler bu tarihi herkesten iyi hatırlıyor olmalı.
Bu iki günlük 90’lar partisi, çözüm sürecinin başından beri hükümeti maksimalist taleplerle (“ataerkil bir süreç bu” gibi şarlatanlıkları hiç saymıyorum) sıkıştıranlara da çözüm sürecinin bayrak indirenlerle, o indirenlerin alınlarından vurulmasını isteyenler arasında dün Başbakan’ın dediği gibi “bıçak sırtı” bir denge olduğunu hatırlatmıştır herhalde.
Tabii bir de şunu: Çözüm sürecinde halk devletin değil, devlet halkın önünde. Sadece halkın değil, silahlı mücadele devri bitti cümlesini bile kurmaktan aciz, sivil toplumun, entelektüellerin de önünde.
Dün Başbakan, bayrak provokasyonu sonrası çözüm sürecinde ilk kez hareketlenen sokakları “Bu bayrak indirilme mevzusu için söyleyebileceğim en şiddetli cümle neyse benden duyun” diyerek söylediği epey ağır sözlerle sakinleştirmeye, Devlet Bahçeli ile Duran Kalkan arasındaki dengeyi yeniden bulmaya çalıştı.
2007’deki seçimlere neden Kuzey Irak’a girmiyorsun baskılarına direnmişti. Son 15 gündür de CHP, MHP, cemaat ve ulusalcı medyanın “neden Lice’ye müdahale etmiyorsun” tahriklerine direndi. İşi epey zor.
Gezi, 17 Aralık badirelerinden sonra Cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaşırken önüne çıkabilecek en büyük engel 2011 Silvan’ın tekrarlanması olur. Yani, Öcalan’la görüşmeler ilerlerken Kandil’in yeniden savaşı başlatması…
Emareler yok değil. Kandil yine diplomatik ve istihbarat oyunlarının merkezinde. Bir anda PJAK’a saldıran, Kürtleri idama başlayan İran, Haseke’de PYD’ye saldıran Esad. İran’ın askerî ve dış politika konusundaki esas Ruhani’si olan Kasım Süleymani’nin Kandil temasları. Barzani’yle papaz olmuş Maliki’nin Sabri Ok ve Rıza Altun’la kurduğu temaslar. Kürt petrolünün Türkiye üzerinden satışının başlamasına Batı’dan gelen tepkiler.
Baskılara karşı, Barzani ile ittifakını sürdüren Talabani’nin partisinin merkezine saldıran IŞİD’in dün de Musul’u işgali.
Lice olayları üzerine HDP heyetini adaya bizzat Öcalan çağırdı. Ve bir ilk yaşandı. O görüşme bitmeden Kandil’den “Öcalan’la görüşmeyle artık durduramazsınız” manasına gelen tuhaf bir açıklama geldi. Bu, Kandil’in 2011’deki gibi “Öcalan için Öcalan’a rağmen” yeni bir savaş hazırlığı olarak okunabilir
Ama büyük bir fark var. 2011’deki gibi “Ben çekiliyorum ne haliniz varsa görün” diyen bir Öcalan yok artık. Net bir açıklamayla barış sürecinin arakasında duran, bayrak indirmeye provokasyon deyip, soruşturma isteyen, Kandil’in “psikolojik harekât” dediği Diyarbakır’daki çalıştayı televizyondan izlediğini, önemli bulduğunu söyleyen, Atalay’ın bahsettiği yol haritasına vurgu yapan bir Öcalan var.
Bu net duruş nedeniyle dün eylemler durdu, kapalı olan kepenkler açıldı. HDP "herkes evine dönsün" açıklaması yaptı.
Başbakan’ın başka bir şansı da artık yanında 2005 ya da 2011’deki TSK’nın olmaması.
Bunun için Mersin’de bayrak yakanlara sözde vatandaş diyen Genelkurmay’ın 9 yıl sonra Lice’deki bayrak indirme olayından sonra ne dediğini hatırlamak yeterli: “Çocuklar ve kadınlar kullanılarak provokatif maksatlı yapıldığı, sivil ölümlerin amaçlandığı ve böylelikle kitlesel eylemlere zemin hazırlanması istendiği değerlendirilen ve tahammül sınırlarını zorlayan bu tür eylemlere karşı serinkanlı davranılmaya gayret sarf edilmektedir."
İşte bu iki açıklama arasındaki fark da çözüm sürecinin en büyük güvencelerinden biri. Lice’de askerin ateş açması sonucu hayatını kaybeden iki sivil vatandaş için anında soruşturma açan, oradaki askerlerin silahlarına el koyan devletle Mersin’deki bayrak yakma olayının faili olduğu iddiasıyla Ergenekon davalarında yargılanan, devlet arasındaki büyük fark gibi…
Şimdi top yeniden Kandil’in ayağında. IŞİD Musul’u ele geçirmişken, “özerkliği inşa etmek” için Türkiye ile savaşa yeniden başlamak, bir tek bölgede bir “şeriat devleti” kurmak için savaşan IŞİD emirlerine tuhaf gelmez. Son açıklamalarında hâlâ 80’lerden kalma bir terminolojiyle “Boyalı basın”dan şikayet eden Kandil’in, bu devrimci fantezileri uğruna Öcalan’a rağmen daha ne kadar ileri gidebileceğini göreceğiz.
Ama onlar da şunun farkında herhalde: Çözüm konusunda devletin arkasından gelen Türklerin aksine, Kürtler örgütten daha ileride duruyor. Kürtler 2013 Newroz’undan beri bir rüyanın gerçekleşmesini bekliyor.
O yüzden çözüm sürecinde herkesin durduğu yeri netleştirmesi, yol haritasının hemen açıklanması, karnından konuşmaların bitmesi gereken bir aşamaya geldik.
Bugün, 11 Haziran 2014 Çarşamba. Üzgünüm, çözüm süreci hâlâ devam ediyor…
Yazarlar
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
4.08.2025
2.08.2025
28.07.2025
26.07.2025
23.07.2025
19.07.2025
16.07.2025
13.07.2025
11.07.2025
9.07.2025