Yıldıray OĞUR
Yetmiş yedi yıl önce bir Kasım günü. Fransa’nın kuzeyindeki Amiens kenti tarihî bir gün yaşamaktadır. Halk bir cenaze için kilisenin de bulunduğu kentin meydanını hıncahınç doldurmuştur. Vali, Belediye Başkanı ve üniformalı komutanlar saf saf dizilmişler, bando ve merasim kıtası yerlerini almıştır. Meydana akın akın gelen gözü yaşlı genç kızlar gazetelerin tahtın vârisi bir Prenses olduğunu yazdıkları genç kızın naaşını beklemektedir. Bu genç kızın adı Zehra Aylin’dir.
“Prenses”in yirmi üç yaşında biten hazin hikâyesi, 1912 yılında Amasya’da yoksul bir ailede başlar. Dört yaşındayken babasını, beş yaşındayken de annesini kaybeden Zehra, kendisinden bir yaş küçük kardeşi Nuriye ile birlikte Amasya Dar’ul Eytamı’na (Yetimler Yurdu) yerleştirilir.
Bu yetim kıza, peri kızının değneği 25 Eylül 1924 tarihinde değer. Amasya’yı ziyaret etmekte olan Atatürk, Dar’ul Eytam’ı da ziyaret eder. Çocuklarla sohbet ederken on iki yaşındaki Zehra’nın verdiği zekice cevaplar ilgisini çeker ve yanına eğilip sorar: “Çocuk, benimle Ankara’ya gelir misin?”
Zehra, Atatürk’ün ilk manevi kız evladı olarak Çankaya Köşkü’ne yerleşir. Yalnızlığı kısa sürer. Atatürk her çıktığı yurt gezisinden başka kardeşlerle dönmektedir. Aynı yıl Konya’dan Rukiye, bir yıl sonra en yakın arkadaşı olacak Bursa’dan Sabiha ve İzmir’den Afet gelir. Onlara 1927’de İstanbul’dan Nebile (Atatürk’ün bir subayla evlendirdiği Nebile, eşinden şiddet görmüş, sonra gözünü kaybetmiş, bir sanatoryumda genç yaşta zatürreden ölmüştü) ve Fikriye, kısa bir süreliğine de Bülent (Atatürk’ün yatlarından Ertuğrul’un kaptanı Kemal Kaptan’ın kız kardeşi olan Selanikli Bülent Hanım Hıristiyan bir gençle aşk yaşayınca Köşk’ten uzaklaştırmıştı) eklenir.
Manevi kız kardeşler, Çankaya Köşkü’nün bahçesindeki iki odalı özel okulda eğitim alırlar, çoğu zaman bir örnek giyinirler. Atatürk elbiselerinin modellerine varıncaya kadar kızların hayatı ve yetişmesiyle yakından ilgilenir, hatta onlara düğünlerinde takılmak üzere beşer altın bilezik alıp kasaya saklar.
Lise için Sabiha ve Zehra Üsküdar Amerikan Kız Koleji’ne yazdırılır. İki kız önce havacılığa merak salar, Sabiha bu yolda devam eder ama çok başarılı bir öğrenci olan Zehra sıkılır. “Afet’le tarih, Zehra ile edebiyat konuşacağım” diyen Atatürk’ün isteğiyle edebiyat okumak üzere Londra’da Oxford Üniversitesi’ne bağlı Saint Hilda Koleji’ne gönderilir.
Hikâyenin bundan sonrası ile ilgili çok az şey biliniyor. Bilinen, Zehra’nın Londra’daki kolejde hiç mutlu olmadığı ve Atatürk’ün yanına dönmek istediği. Okuldan artakalan vaktinin çoğunu o sırada Fethi Okyar’ın büyükelçi olarak bulunduğu Türkiye’nin Londra Büyükelçiliği’nde geçiren Zehra, Sabiha ve Rukiye’ye yazdığı mektuplarda “Ben burada kalmak istemiyorum. Ne olur babamızı ikna edin de yurduma döneyim” diye yalvarmaktadır. Atatürk ise Zehra’nın eğitimini tamamlaması konusunda ısrarcıdır. Okulun başlamasının üzerinden yarım sömestir geçmiştir ki Zehra’nın psikolojisi bozulur ve hastalanır. Hastalığın bildirildiği Atatürk’ten nihayet Türkiye’ye dönüş izni çıkmıştır.
19 Kasım 1935 günü, Fethi Okyar’la birlikte gemiyle Londra’dan Fransa’ya geçen Zehra, oradan da Calais-Paris Ekspresi’ne bindirilir. Yanında bir refakatçisi vardır. Bir rivayete göre Fethi Okyar onu tanıdığı birine emanet etmiştir. Sabaha karşı 04.20’de Zehra rahatsızlandığını söyleyip hava almak için kompartımandan çıkar.
Sonrasını Le Figaro gazetesinin birinci sayfasından okuyalım:
“Bu öğleden sonra, saat 16.30 sularında, hızlı Calais-Paris treni Picquigny ve Ailly-sur-Somme istasyonları arasından geçtiği sırada genç bir kadın, birinci sınıf kompartımanın kapısından kazayla düştü. Alarm verilmesinin hemen ardından genç kadın rayların kenarındaki taşlarda yatar halde bulundu. Birçok yerinden yaralanan genç kadın Amiens Hastanesi’ne kaldırılmasına rağmen daha fazla dayanamadı. Kadının kimliği ise üstünden çıkan pasaportu sayesinde anlaşıldı. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın evlatlık kızı olan Bayan Zehra otuz yaşındaydı ve İngiltere’den geliyordu. Somme Valisi Bay Jozon ve Özel Kalem Müdürü Bay Guérin, kiliseden önce cenazenin konduğu odada yatan kurbana saygılarını sunmak üzere hastaneye gitti. Ayrıca Fransız hükümeti de bir çelenk gönderdi.”
Rivayetler muhteliftir. Tren, Okyar’ın kızı teslim ettiği kimliği meçhul adamın bağırmasıyla ya da dönmemesi üzerine endişelenen refakatçisinin acil durum frenini çekmesiyle durmuştur. Döneminin en hızlı treninde Zehra’nın hava almak için kompartımanın kapısına nasıl çıktığı meçhuldür. En doğrusu Tek Adam’da Şevket Süreyya’nın dediği olsa gerek: Bu “intihara benzer bir ölümdür.” Haberi aldığı sırada Atatürk’ün yanında olan uşağı Cemal Granda’nın anılarında ise hüküm daha nettir: "Zehra, midesinin bulandığını ve başının döndüğünü öne sürerek biraz hava almak için çıktığı kompartımanın koridor penceresinden, gölün kıyısından yüz yirmi kilometre hızla giden trenden kendini boşluğa bırakıvermiştir.”
Haber önce Paris’e, sonra Ankara’ya ulaşır. Atatürk, Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak vasıtasıyla kesin talimatını verir:
“İsmi açıklanmasın, tören yapılmasın, tahnit edilip hemen Ankara’ya getirilsin.”
Telaşlanan Paris Büyükelçisi Suat Davas “Aman felaket!” diyerek elçilik görevlisi Firuz Kesim’i cenaze işlemleri için hemen Amiens’e gönderir. Gerisini ilk hareket eden trene elçilik için bağlanmış özel vagonla Amiens’e giden Firuz Kesim’den okuyalım:
“Amiens Kilisesi’ne gidildi. Bu kilise şapellerinden birinde üstü örtülü etrafı çiçekler, çelenkler ve haçlarla çevrilmiş biçâre Zehra’nın naaşı önünde bir saygı duruşu yaptık. Sonra kızın pasaportunu istedim, baktım, on yedi, on sekiz yaşında, Amasyalı Mehmed kızı Zehra! Fakat Atatürk’ün manevi evlâdı olduğuna dair küçücük bir işarete dahi tesadüf edemedim. Münasip bir lisanla, bu kızın Müslüman olduğunu anlatarak haçları kaldırttım.”
Kızın kimliğinin ortaya çıkması zaman almaz. Paris’te Zehra’yı karşılamak için bekleyen elçinin kızları, Zehra trenden inmeyince telaşlanıp Atatürk’ün manevi kızı olduğunu yetkililere söylemiştir. Fransız basınında haber birinci sayfalardan verilmektedir: “Atatürk’ün kızı trenden düştü” diyen de vardır, “Osmanlı tahtının vârisi prenses intihar etti” diyen de...
Cumhuriyetin ilanını tam anlamamış, Atatürk’ü hâlâ padişah zanneden Fransızlar için haber genç bir prensesin dramatik sonu hikâyesine döner. Elçilik görevlisi Firuz Kesim, Amiens’teki büyük cenaze törenini Ankara’nın talimatı gereği nasıl engellemeye çalıştığını şöyle anlatır:
“Gittim ezile büzüle merhumenin Atatürk’ün kızı olmadığını, tahsile gönderilmiş fakir bir ailenin kızı olduğunu anlatıp merasimden vazgeçmelerini âdeta yalvararak rica ettim. Şaşırdılar ve bando ile silahlı askerleri geri çektiler, ama gazetelerin verdikleri haberlerle toplanmış olan halka meram anlatmak kabil değildi.”
Cenaze Paris’e kadar her gittiği istasyonda törenlerle karşılanır. Bütün dünya ajansları ve gazeteleri, Zehra’nın fotoğrafları eşliğinde hazin sonuyla ilgili haberler yapar. Paris’te cenazeyi Fransa Cumhurbaşkanı’nın özel temsilcisi ve diğer ülkelerin elçileri çelenklerle karşılar. Oradan geçilen Marsilya’da da törenler olur. Cenaze burada özel olarak hazırlanan Teofil Gotye vapuruna konup İstanbul’a doğru yola çıkarılır. Vapur uğradığı limanlarda yine elçiler tarafından resmî törenler ve çelenklerle karşılanır. Ta ki İstanbul’a kadar…
Bunca görkemli törenden sonra cenazeyi taşıyan gemi, sabaha karşı vardığı İstanbul limanında vali, birkaç devlet zevatı ve tabutu taşıyacak dört hamal tarafından karşılanır.
Cenaze aynı gün Teşvikiye Camii’ne götürülür, oradan da Maçka Mezarlığı’na. Vali, resmî zevat, Fransız hükümet temsilcisi, CHP teşkilatı ve öğrencilerin katıldığı cenazede Atatürk’ü, Cumhurbaşkanı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak temsil eder. Maçka’daki mezarın üstüne de Atatürk’ün adını taşıyan büyük bir çelenk bırakılır.
Zehra’nın ölüm haberini Türkiye’de gazeteler birinci sayfalarından, fazla ayrıntıya girmeden duyurur.
Dışişleri’nin resmî görüşü kaza olsa da o günlerde Time dergisine konuşan Paris’teki Türkiye Büyükelçiliği’nden ismi verilmeyen kaynaklar Zehra’nın intihar ettiğini ima ediyor ve suçlu olarak da “kasvetli kasım havalarını” gösteriyordu. 2 Aralık 1935 tarihli Time dergisi Zehra’nın ölüm haberini şöyle verdi:
“Türk haremini ortadan kaldıran Diktatör Kemal Atatürk, hiçbir hükümdarın sahip olmadığı kadar evlatlık kıza sahip. Geçen hafta, beş evlatlık kızından biri olan minyon, kahverengi gözlü, kısa kesilmiş kuzguni siyah saçlı Bayan Zehra, Calais-Paris treninden düştü ve kafatası kırılarak yaşamını yitirdi. Londra yakınlarındaki St. Margaret Okulunun müdiresi ‘Onun vatan hasreti çektiğine dair en ufak bir düşüncemiz yoktu. Tiyatroya yoğun bir ilgisi var gibiydi’ diye konuştu. Paris’teki Türk Elçiliği ise ‘Muhtemelen kasvetli kasım havaları onu depresyona soktu’ yorumunu yaptı.”
Yıllar sonra Zehra’nın hikâyesini araştırırken Amasya Nüfus Müdürlüğü kayıtlarına giren Amasyalı tarihçi Hüseyin Menç ise tuhaf bir ibareyle karşılaşacaktır. Zehra Aylin’in hâlâ “Kapalı Kayıt” görünen ölüm hanesinin altına şu not düşülmüştür:
“5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 33. maddesi ve anılan kanunun uygulamasına ilişkin yönetmeliğin 69. maddesi uyarınca Genel Müdürlük makamının 03.11.2008 tarihli oluru ile adı geçenin ölüm araştırması yapılacaktır. Araştırma sonuçlanıncaya kadar bu kayıt üzerinde işlem yapılamaz ve bu açıklama ölümün hukuki sonuçlarını doğurmaz.”
Zehra’dan bir daha kimse bahsetmez. Ta ki 1999 yılına kadar…
1999 yılında Hürriyet gazetesinde “Maçka Mezarlığı kayboluyor” başlıklı bir haber çıkar. Haberin bir yerinde şöyle denmektedir:
“Maçka Mezarlığı’nın en garip öyküsü, tüm aramalarımıza rağmen mezarını bulamadığımız Atatürk’ün manevi kızı Zehra Aylin’e ait. Her hafta gelip Maçka Mezarlığı’nda büyüklerini arayan birçok torun gibi biz de Zehra’nın mezarını bulamadık.”
.....
Zehra Aylin’in hikâyesini doğduğu Amasya’da araştıran tarihçi Hüseyin Menç’in makalesi; “Atatürk’ün İlk Manevi Kızı, Amasyalı Zehra Aylin”. bkz. www.huseyinmenc.com.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.06.2025
18.06.2025
16.06.2025
15.06.2025
11.06.2025
8.06.2025
4.06.2025
2.06.2025
1.06.2025
26.05.2025