Halil BERKTAY
[22 Mart 2016] 1128’ler bildirisi üzerine kopan ilk fırtınalar sırasında, çeşitli yazılar yazıp hem içeriğini eleştirmiş, hem de genel olarak düşünce ve ifade özgürlüğü, özel olarak akademik özgürlük kapsamında gördüğümü belirtmiş; imzacılara yönelik her türlü hukukî baskı ve kovuşturma girişimine karşı çıkmıştım.
Bu yazılardan biri, O son, üçüncü bildiriye ben de imza atardım başlığını taşıyordu (Serbestiyet, 19 Ocak 2016). Kastettiğim, 610 öğretim üyesi imzaladığı ve Ayşe Buğra’nın kamuoyuna açıkladığı bir metindi. 1128 imzalı ilk bildiriden çok farklıydı. İmzalayanların büyük çoğunluğu da ilk bildiriye imza koymamış olanlardı. Sadece ifade özgürlüğünün çok temiz ve ilkesel bir savunusunu yapmakla yetiniyorlardı: “İfade özgürlüğü olmadan demokrasi olmaz. Üniversite ve akademisyenin görevi akıl yürütme ve vicdan muhakemesi sonunda vardığı fikirleri toplumuyla paylaşmaktır. Fikrin eleştirilmesi demokrasinin, fikri ifade edenin cezalandırılması ise otoriterliğin niteliğidir. Akademisyenlerin ülke sorunlarıyla ilgili dile getirdikleri görüşlerinin siyasi irade tarafından cezalandırılmaya çalışılması, akademik özgürlüklere darbedir. Böyle darbeler herşeyden önce toplumsal gelişmeyi durdurur.Ülke demokrasisine verilecek en büyük zarar, fikri söylemek değil, fikri ifade ettirmemektir.” Aşağı yukarı aynı sıralarda, Helsinki Yurttaşlar Derneği’nin bir açıklaması da gelmişti. Adam Smith’ten başlıyor ve devam ediyordu. Onu da beğenmiştim ama asıl “üçüncü bildiri”yi çok güzel bulmuştum. Yazım “benim önüme gelmedi; gelseydi ben de imzalardım” sözleriyle son buluyordu.
Geçtiğimiz hafta içinde, 1128’lere yönelik baskılar yeniden alevlendi. Bir kere daha tepki duydum ve daha dört gün önce kendimi şöyle anlatmaya çalıştım: “… [O] bildiride hiçbir suç yok. ‘Etkileri itibariyle PKK’nın değirmenine su taşıyabilir’ tesbitine siyasî bakımdan katılırım, ama böyle bir suç tanımı mevcut değil, Ceza Kanunu’nda. O yüzden, 15 Mart Salı Akşamı CNN’de Şirin Payzın’ın programına çıkan Oral Çalışlar ‘protesto ediyorum’ dedi bu karar için. Etyen Mahcupyan ise 17 Mart’ta Karar’da çıkan (ve Serbestiyet’e de aktarılan) yazısına, ‘AK Parti’yi vurmak gibi bir kasıt yoksa, hukukun taammüden katli herhalde budur’ diye bir not düştü. Hem Oral’a hem Etyen’e katılıyorum. O üç öğretim üyesinin serbest bırakılması için doğru dürüst (çaktırmadan görüşlerini aklamaya kalkışmayan) bir bildiri önüme gelirse, tabii imzalayacağım. Karşı olduğum fikirler için de özgürlük istemekten vazgeçmeyeceğim.” (Nelerden geçiyoruz, 19 Mart 2016)
Derken, Boğaziçi Üniversitesi’nden meslekdaşlarımızla dayanışmayı amaçlayan böyle bir metin dolaştırıldı da bizim üniversitede. Sağda solda, ne dendiğinden değil, kimindediğinden yola çıkan reaksiyonlar oluştu. Sirküle eden arkadaşların, 1128’lerden olmaları itibariyle saygınlıklarını yitirdikleri, dolayısıyla yanlarında yer alınamayacağı şeklinde görüşler var. Eminim ki toplumda da çok yaygın. Ama ben o kanıda değilim. Benim için önemli olan, fikrin kendisidir. Kendi kafamda doğru buluyorsam, kiminle aynı paralele düşeceğim doğrusu beni çok ilgilendirmez. Geçmişte çok çektik bu duygusal ve düşünsel şantajdan (“gördün mü, Amerikan emperyalizminin ve CIA’nin ‘anti-Sovyet’ propagandasıyla birleşiyorsun”). En seçkin Fransız aydınlarını, hattâ Jean-Paul Sartre’ı dahi susup reel sosyalizm hakkında bildiklerini bastırmaya sevkeden bu yaklaşımı, “insanın siyasette kiminle yanyana düşebileceğini her zaman seçemiyeceğini” vurgulayan Tony Judt gibi, ben de takmıyorum artık. Onun yerine, içeriğe bakarım, bakıyorum.
Sözünü ettiğim bildiri, Üniversite ve ifade özgürlüğü başlığını taşıyor. İlk iki paragrafında şöyle denmekte:
“İmzaladıkları ‘Bu Suça Ortak Olmayacağız!’ bildirisi nedeniyle 30’dan fazla akademisyen meslektaşımız işinden uzaklaştırılmış, 500’den fazla akademisyene üniversiteleri tarafından soruşturma açılmış, 1128 akademisyene karşı Savcılık soruşturması başlatılmış, son olarak da üç meslektaşımız tutuklanmış, 20 yıldır Türkiye’de yaşayan ve ders veren uluslararası bir meslektaşımız sınırdışı edilmiştir. Anayasal olarak güvence altına alınan ifade özgürlüklerini kullanan bu akademisyenler, ‘terör örgütü propagandası’ yapmakla suçlanmaktadırlar. Yaptıkları açıklama ve imzaladıkları bildiriye, ve hatta bu bildiride yazanlara değil, yazmayanlara dayandırılan bu suçlamanın Türkiye demokrasi ve üniversite tarihinde büyük bir yara açtığını ve kabul edilemez olduğunu düşünüyoruz.
“Sabancı Üniversitesi’nin akademik özgürlükler bildirgesi ‘Sabancı Üniversitesi, hiçbir üyesinin bireysel görüşünü ya da bu görüşün kamuoyu önünde ifade edilmesini etkilemeye ya da denetlemeye teşebbüs etmez,’ der. Bizler bu ilkenin, sadece bizler için değil, tüm üniversitelerin öğretim üyeleri için geçerli olduğuna, temel bir ifade özgürlüğü hakkını ifade
etmesi bağlamında da tüm vatandaşları kapsadığına inanıyoruz.”
Bu kadarı iyi, güzel; katılıyorum. Keşke burada dursalarmış. Mektup sahiplerine yazdığım kısa bir notta da kullandığım ifadeyle, “Sadece ifade özgürlüğünü savunan, örneğin ilk iki paragrafla sınırlı bir bildiriye imza atardım.” Ama duramamışlar ve kendilerini tutamamışlar maalesef. Sonraki üç paragrafta, başka, daha siyasî fikir ve önermelere yer vermişler. Bir kısmı konu dışı şeyler; örneğin “insan haklarını temel alan ve istisnasız her alanda hayata geçiren bir Türkiye’yi birlikte kurmak” çağrısı gibi. Yani şimdi, ifade özgürlüğünü savunacaksak savunalım da, hangi Türkiye’yi kiminle kuracağımız fasıllarına hiç girmesek daha iyi değil mi? Bir kısmı ise, (19 Ocak’ta neden çok beğendiğimi yazdığım 610’lar bildirisi ve HYD metnindeki çok genel açıklamaların ötesinde) ifade özgürlüğü için daha spesifik gerekçeler getiriyor. Bu meyanda, çok kritik bir cümle var terör hakkında:“İçinden acı ve kaygıyla geçtiğimiz, pek çok canımıza malolan şiddet sarmalı ancak ve ancak herkesin kendini özgürce ifade ettiği bir ortamda son bulabilir.”
Bunu okuyunca, işte orada durun, dedim kendi kendime. Birincisi, bana hemen, eskiTaraf’ın sonunu getiren olaylar zincirinin başlangıcında, 2013 Nisan ayı içinde Neşe Düzel’in önce Cengiz Çandar (11 Mart 2013: Sansür sürerse çözüm olmaz) ve sonra Selâhattin Demirtaş’la yaptığı (23 Nisan 2013: Demokrasi olmadan PKK dağdan inmez) röportajlarını hatırlatıyor. Her ikisinde Neşe Düzel, barışın siyaset içinde olabilirlik koşullarını araştıracak yerde muhatapları alabildiğine mevhum ve mutlak bir “demokrasi olmadan olmaz” maksimalizmine zorlamış, bunda başarı da sağlamış ve söz konusu ifadeleri inadına başlığa çıkarmış, barış ve çözüm çabalarının karşısına dikmişti. Zamanla anlaşıldı ki bu, Cemaatin Taraf’ı toptan ele geçirme ve devirmeci amaçlar için kullanma hazırlığının bir parçasıymış.
Gülencileriin komplosu bir yana; ikincisi, 2013’teki o röportajlarda içerik açısından kötü ve yanlış olan, bugün de içerik açısından kötü ve yanlış. Objektif olarak yanlış. Toplumların başına musallat olan terör, şiddet, bombalama, iç savaş vb musibetlerin “ancak ve ancak” çok geniş ve ileri (“herkesin” kendini özgürce ifade edebileceği kadar ileri) bir özgürlük ve demokrasi temelinde son bulabileceği iddiası, yani aksi takdirde son bulamayacağı imâsı, tarih ve siyaset bilimi açısından tamamen temelsiz (öyle ki, insan bu kadar çürük ve derme çatma lâfları hem de sosyal bilimcilerin nasıl yazabildiğine doğrusu hayret ediyor). Spesifik çatışma süreçlerinde, barış ile demokrasi veya barış ile özgürlük arasında hiç de böyle zorunlu ve kopmaz bir nedensellik ilişkisi yok. Tersine, çatışan taraflardan biri veya her ikisinin herhangi bir anlamda demokrat(ik) olmaması halinde de, çözüm ve barış pekâlâ mümkün. Çünkü bu, son tahlilde tarafların karşılıklı talep ve pazarlıklarıyla ilgili bir mesele. Ne onların demokrat olması gerekiyor, ne berikilerin. Bir durup düşünelim: Tarihte, hangi çatışma sürecini sonlandıran hangi barışın bütün tarafları (ve arkalarındaki toplumlar) için böyle ideal bir demokrasi ve özgürlük koşuluna uygunluk aranabilir? IRA için mi? ETA için mi? Evian Anlaşması’nın iki tarafındaki Fransa ve Cezayir Ulusal Kurtuluş Cephesi (FLN) için mi? Pontecorvo’nun Cezayir Savaşı filmini tekrar seyredin ve Henri Alleg’in Sorgu’sunu tekrar okuyun bakalım; ne kadar demokratikmişler. KCK/PKK için mi? Ha, sahi, Türkiye için ileri sürülen bu “herkesin kendini özgürce ifade ettiği ortam” talebi, PKK’nın örgütsel iç hayatı ve/ya egemen olduğu alanlar, faraza hendekler ve barikatlarla işgal ettiği ilçe merkezleri için de geçerli mi sizce? Acaba Sur’da, Cizre’de, Silopi’de, şimdi Yüksekova’da yaşayanlar da kendilerini özgürce ifade edebiliyor mu PKK karşısında? Bilmem; Diyarbakır Mazlumder bildirisine yansıyan yerel tanıklıklar, ya da HDP’li olmayan Kürt aydınlarının yazdıkları, ya da Tarık Ziya Ekinci’yle yapılan son röportaj, pek öyle demiyor gibi.
Ve üçüncüsü, mefhumun muhalifi üzerinden düşünelim; bu cümle nasıl bir ölçüt getiriyor barış çabalarının başarısı veya başarısızlığı için? “Herkesin kendini özgürce ifade ettiği bir ortam” olmadığı için mi yaşamaktayız bu şiddet sarmalını? PKK bu yüzden mi savaşmakta? Ya da, diyelim ki PKK gene bir şeylere olmaz dedi ve çekip gitti; “yeninin yenisi” bir “devrimci halk savaşı” daha çıkardı; eh, ne yapsınlar, “herkesin kendini özgürce ifade ettiği bir ortam” yok da ondan… mı denecek?
Ne demiştim; “çaktırmadan görüşlerini aklamaya kalkışmayan” bir bildiri gelirse imzalama sözü vermiştim, 19 Mart’ta. Buyurun; sadece ifade özgürlüğünü savunmanın ve üç öğretim üyesinin serbest bırakılmasını talep etmenin ötesinde, “çaktırmadan görüşlerini aklamaya kalkışma”nın, budur, ilk bakışta masumane ifadeler ardında gizlenen ilginç bir örneği. Güya ifade özgürlüğü savunusuna güç katmak için, öyle koşullar ileri sürersiniz ki, barışın karşısına soyut bir azamî dikmek ve bu arada, barış olmuyorsa da neden olmadığı konusunda bazı örtük imâlarda bulunmak anlamına gelir.
Kendilerine de söyledim. “Onun için imzalamayacağım” dedim.
Yazarlar
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçTürk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımı hangi barışı getirecek? Üç barış teorisi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTeostrateji yahut Din ve Dünya ilişkisinde kalibrasyon sorunu 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselIMF’in siyaseten can sıkıcı tavsiyeleri 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin “kritik eşikleri” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye siyasetinin hastalığı: İmralı tartışmasında serinkanlılık ihtiyacı ve CHP'nin kararı 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi (7): Simit 27.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları





































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024