Ali Türer

Ali Türer
Ali Türer
Tüm Yazıları
KURUTUN ŞU BATAKLIĞI; SUSSUN SAVAŞ BEYLERİ!
6.08.2012
3022

 PKK’nın Suriye ayağı PYD (Demokratik Birlik Partisi) Esed’in sonunun geldiğine kanaat getirdiği için taraf değiştirdi. Türkiye’nin başına bela olacağını bildiği için Esed, Antepten Silopi’ye kadar olan bölgeyi Kürtlere kasıtlı olarak boşaltmış da olabilir. Sonuçta PYD Kuzey Irak’da “özerk yönetimler” oluşturmaya başlayınca, AKP hükümeti için “yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal” bir durum ortaya çıktı.  Hükümet, Suriye’deki muhalif güçleri desteklemeyi sürdürecek ama bu arada PKK’nın Kuzey Suriye’de hâkimiyet kurmasına göz yumuyor gibi bir izlenim de vermek istemiyor doğal olarak. Ama durum böyle devam ederse, sınırlarımız içinde terörist ilan edip çatıştıklarımızla sınırlarımızın dışında komşuluk ilişkileri kurmak durumunda kalabiliriz.

Türkiye’yi yönetenler hazırlıksız yakalandıkları bu gelişme karşısında ne yapacaklarını bilemez haldeler. Bir yandan Barzani ile durumu kontrol etmeye çalışıyor, bir yandan da “müsaade etmeyiz” gibi beylik laflarla durumu idare etmeye çalışıyorlar. Neye müsaade etmiyorsunuz, sizin kontrolünüz dışında seyreden bir gelişmeye, “öyle olmaz, böyle olur” deme hakkınız var mı?

Kırk yıllık dost olduğunuz bir komşunuzun kızı, kanlı bıçaklı olduğunuz bir akrabanızın oğluna gönül vermiş, aile de bu ilişkiyi onaylamış; ne yapacaksınız yani, sırf bu yüzden kırk yıllık dostunuza savaş mı ilan edeceksiniz? Bunun yerine dostunuzun arabuluculuğunu kabul ederek, kavgalı olduğunuz akrabanızla aranızdaki husumete bir son vermeye çalışsanız, daha akıllıca davranmış olmaz mısınız? Yani çatışmayı fırsata çevirseniz de herkes mutlu olsa, aklın yolu bu değil mi?   

Otuz yıldır terör, terör, terör! Peki diyelim ki terör! Kronik hale gelen terörün beslendiği bu bataklığı kim yarattı, nereden besleniyor bu bataklık? Neden kurutulamıyor bir türlü bu bataklık; nedir bunun önündeki engel? Bataklığı besleyen kaynak ortada: “Milliyetçilik”. Milliyetçilik ile bu bataklık her iki taraftan da beslenirken, bu bataklığın ürünü terörden şikâyet etmeye ne hakkınız var. Milliyetçilik, ortak bir kültür temelinde gelişen doğal bir aidiyet duygusunun üstüne çıkıp, diğerlerine böbürlenme aracı haline gelmiş, her iki tarafı da saran toplumsal bencillik halini almışken; yani, “Benim babam senin babanı döver” ilkelliği ile şiddet ortamı sürekli körüklenirken; terörden şikâyet etmeye ne hakkınız var? Neyi paylaşamıyoruz, bu ülkenin havası, suyu, toprağı hepimize yetmiyor mu?

Ne istiyor bu insanlar? “Beni ilgilendiren kararlarda ben de söz sahibi olmak istiyorum, bölgemde kendi işimi kendim görmek istiyorum mu diyor?” Ben de istiyorum bunu, kim istemez. Ben de istiyorum üniversitemde, üniversite yaşamımla, bölgemde bölgem ile ilgili kararların alınmasına doğrudan katılmak. Bölgemde beni yönetecekleri doğrudan seçmek; bunun neresi kötü?

Başka ne istiyorlar, “ana dilde eğitim”. Peki anamızın dilinde konuşmak, eğitimi anamızın dilinde almak için yapmadık mı bu “Kurtuluş Savaşını”, kurmadık mı bu Cumhuriyeti? Bunun neresi kötü? Senin için iyi olanı, diğerleri de isteyince neden sinirine dokunuyor?

Biz bu topraklarda Türk’ten başka kimse yok sanıyorduk; Ergenekon’dan çıkıp da Orta Asya’ya sığmayınca topluca Anadolu’ya geldik de, bu toprakları Türkleştirdik biliyorduk. Tek bir ulusta yaşayanlar olarak tarihimiz Türk, edebiyatımız Türk’tü. Öyle olaydı iyiydi. O zaman hakikaten, anayasada devletin Türk, milletin Türk olmasından da, eğitim sisteminde uygulanan müfredattan da kimse gocunmazdı. Bölünmez bütünlüğümüz içinde kaynaşmış bir bütün olarak mutlu ve huzurlu yaşar giderdik.  

Gel gör ki gerçek bu değilmiş, seksen küsur yıldır kendimizi kandırıp durmuşuz. Meğer on sekizinci yüz yılda diğer milletler güçlü oldukları topraklarda kendi bildikleri yolda yürümeye başlayıp da Osmanlı dağılmaya başlayınca; Türk olduğumuzu keşfetmiş Anadolu’dan Ermenileri, Rumları, Süryanileri bir yolunu bulup ürkütmüş, sürmüşüz. Direnenlerin de tepesine binmişiz. 

Gidenler gidince kalanların hepsi bari Türk olaydı gene iyiydi;  “olan olmuş” der, önümüze bakardık. Ama kendilerine “Kürt” adını veren birileri kalmış işte. Ve bunlar hiç de bizim gibi Orta Asya’dan falan da gelmemişler; eskiden “Medler” olarak bildiğimiz kadim bir topluluğun torunlarıymış bunlar. 

Birde okullarda sürdürdüğümüz eğitimde ne tarihine, ne kültürüne, ne edebiyatına bir nebze olsun yer vermediğimiz bu insanlara gözlerinin içine baka baka, alay eder gibi “Sen Türksün” demiş durmuşuz yıllarca. Yıllarca anlamadıkları bir dilde hitap etmişiz onlara; kendi dillerini, kendi adlarını kullanmalarını bile yasaklamışız; çocuklarına, yaşadıkları yerlere kendi adlarımızı vermişiz.  Bunu kabul etmeyenin de tepesine binmiş, göz açtırmamışız. Otuz yıldır çocuklarımızı telef eden, kaynaklarımızı yutan bu kara deliğe, içine yuvarlandığımız bu kıyama neden olan bu bataklık bizim eserimiz değilse nedir?

Bu nasıl bir terör? Bitti, bitiyor derken otuz yıl sonra geldiğimiz noktaya bir bakın.  On beş gündür, Şemdinli’de adı konmamış bir savaş var. Ne oluyor, kim öldü kim kaldı; ne yetkililerden ne basıdan tek bir açıklama yok! Ama Suriye’de her gün ne oldu, kim öldü, kim kaldı dakikası dakikasına haberimiz oluyor! 

Ama işte ne kadar uğraşırsanız uğraşın, gerçeklerin ortaya çıkma gibi bir huyu oluyor sonuçta. Bunun önüne geçemiyorsunuz. Ortadoğu da giderek belirginleşen bir “Kürt” gerçeği var ve bunu kabul etmek durumundasınız? Bütün yaşananlara rağmen bunu görüp evinizin içini ona göre düzenleyerek, çatışmayı hala fırsata dönüştürmek elinizde. Ortadoğu’daki halklara barış içinde bir arada yaşama ve demokrasi yolunda öncülük edebilirsiniz. Yangına körük olmayı bırakın da elinizden kaymak üzere olan bu fırsatı değerlendirin. Hatalarınızdan ders alabildiğinizi dosta düşmana gösterin. Kazanan hem Türkler olsun, hem Kürtler.

Yapılacak şeyin gizlisi saklısı da kalmadı, çare açık ve net ortada. Elinizde de yeni anayasa gibi bir enstrüman var. Bataklığı kurutmak için kullanın işte onu. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına uygun bir biçimde yerelleşebilmenin, yani katılımcılığın, yani demokratikleşmenin anayasal alt yapısını oluşturun. İnsanlar bölgelerinde yöneticilerini doğrudan seçebilsin, taşın altına elini koysun, kendilerini denetlesin, kontrol etsin. Kararların alınmasına yerel temsileri de ortak edin. Seçim sistemindeki barajları kaldırın. Siyasi partilerin aşağıdan yukarıya temsili karakterde oluşabilmesi için gerekli düzenlemeleri yapın. Rahatlatın şu ülkeyi.  

Anayasa “ulus devlet”in değil, “vatandaş devlet”in anayasası olsun. Herkes kendi ana dilinde eğitim alabilsin. Eğitim Fakültelerinde “Kürtçe öğretimi”, “Kürt Dili Edebiyatı” bölümleri açın. Talep olan bölgelerde ana dil öğretimini ilköğretim birinci sınıftan başlatın. Dördüncü sınıftan sonra da Coğrafya, Tarih gibi dersleri ana dillerinde alsın çocuklar. Okullarda okuttuğunuz tarih, Türkiye’de yaşayan Kürtlerin, Ermenilerin, Süryanilerin de tarihi olsun. Okullarda okuttuğunuz edebiyatta,  Türkiye’de yaşayan diğer kültürler de edebiyatlarını, kültürlerini bulabilsin.  Bunu yapan pek çok ülke var, bölünmemiş; Türkiye’de bölünmez korkmayın.

Yerinden yönetim ve ana dilde eğitim, yani demokratikleşme; çare bu. Bunu yaptığınızda birilerine taviz vermiş falan da olmazsınız, kendini kabul temelinde insanların bir araya geleceği yeni bir siyasi birliğin temellerini atmış olursunuz. Sistemi kapalı sistem olmaya doğru iten karmaşayı, örgütlülük temelinde aşmış olursunuz; bataklığı kurutmuş, sistemi kendini geliştirebilecek dönütü üretebilecek ve kullanabilecek açık sistem halinde yeniden örgütlemiş olursunuz.

İnanının kazanan huzur olur, barış olur. Kazanan Türkiye olur.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (1)
  • ramazan boztuğ

    ramazan boztuğ

    17.02.2012 12:53

    19.05.1957 milliyet gazetesinde çıkan h.k nının idamı ile ilgili belirtilen şahıs anne tarafından büyük amcam Hasan KOYUNCU dur.haberde anlatıldıgı gibi arkadaşının 400 tl sini çalmak için öldürmemiştir. bir tartışma sonucunca vurduğu bir tokat neticesinde şahıs ölmüş yanında bulunan şahısla ölen şahsı kuyuya atmışlar.yanında bulunan suç ortagı hapis kendiside idam cezası almıştır.konuyu suç ortagı şahıstan defalarca dinledim.ülkemizde sucu sorulmadanda idam edilenler var. hak verirsiniz umarım

Yazarlar