Alper GÖRMÜŞ
Hrant Dink cinayeti davasında kamu görevlilerinin ifadelerinin alınmaya başlanmasıyla birlikte nihayet önemli bir ilerleme ortaya çıkabildi... Şüphesiz ki bunun sembolik bir anlamı var: Bu gelişme gösterdi ki, Dink cinayetinin önlenememesinin ve hakikati ortaya çıkarma çabasında yıllar boyunca tetikçilerin ötesine geçilememesinin nedeni, cinayeti önlemek ve sorumlularını ortaya çıkarmakla görevli devlet memurlarının böyle bir meselelerinin, kaygıları bulunmuyor.
Geçtiğimiz yılın ortalarında başlayan ve hâlâ devam eden ifade alma sürecinde ortaya dökülen gerçekler, ne yazık ki bize bundan başka bir sonuç çıkarma imkânı vermiyor.
Önce savcı Yusuf Hakkı Doğan'ın, onun Yargıtay üyeliğine seçilmesinden sonra da savcı Gökalp Kökçü’nün nezaret ettiği süreçte 30'dan fazla görevlinin ifadesi alındı ve toplam 4 görevli tutuklandı. Bunlar, Hrant Dink'in "mutlaka öldürüleceğinin" kaydedilip muhtemel zanlıların da zikredildiği istihbarat raporunun iletildiği Trabzon İstihbarat Şubesi'nden 3 istihbaratçı ile raporun yazıldığı (15 Şubat 2006) dönemde Trabzon Emniyet Müdürü olan Ramazan Akyürek idi.
İstihbaratçı polisler tutuklandı ama onların âmiri konumundaki Trabzon İstihbarat Şube Müdürü Engin Dinç'in (halen Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı) ifadesi henüz alınmış değil.
İfade neden kaçınılmaz?
En son Al Jazeera Türk'ten Selahattin Günday'ın özel haberinden öğrendik ki, Akyürek'ten sonra Trabzon Emniyet Müdürlüğü'ne getirilen (6 Mayıs 2006), cinayet günü de (19 Ocak 2007) bu görevi sürdüren Reşat Altay, savcıya Engin Dinç'in bütün istihbari bilgileri kendisinden gizlediği yönünde ifade vermişti.
Gelinen noktada, Engin Dinç'in ifadesinin alınması kaçınılmaz görünüyor, aksi takdirde savcının bir iddianame yazması mümkün değil.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Dink cinayetinde Cemaat'e yakın istihbarat şefleriyle ilgili yoğun kuşkular doğuran savcılık ifadelerine atıfla, son zamanlarda cinayetten yalnızca onların sorumlu olduğunu imâ eden açıklamalar yapıyor. Fakat Engin Dinç bu kategoriye uymuyor ve hakkındaki iddiaları çürütemezse, "Dink cinayeti öncesinde istihbari bilgileri gizleme" suçlamasında adının Cemaatçi polislerin yanına ilave edilmesine engel olamayabilir.
Keza cinayet sonrasında bilgi saklamak ve susmak suretiyle cinayetin daha derindeki sorumlularının ortaya çıkmasına engel olmakla suçlanan devlet görevlileri faslında da Cemaat'e yakın polisler yalnız görünmüyorlar. Bunu özellikle, cinayet sırasında İstanbul Emniyet Müdürü olan Celalettin Cerrah'ın savcıya verdiği ifadede gördük. Cerrah, cinayet gecesi bazı bakanların da katıldığı değerlendirme toplantısında, dönemin Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı olan Ramazan Akyürek'e elde herhangi bir bilginin olup olmadığını sorduğunu, ondan "Hiçbir bilgi yok!" cevabını aldığını, birkaç gün sonra da cinayetten bir yıl önce kaleme alınan ünlü istihbarat raporundan ve başka bilgi ve belgelerden haberdar olduğunu hayretle öğrendiğini anlatacaktı...
Buradaki soru şu: Cerrah ve o toplantıya katılan bakanlar ile öteki devlet görevlileri, hakikati birkaç gün sonra "hayretler içinde" öğrendikten sonra ne yaptılar? Başka türlü söylersek: Emniyet istihbaratının en tepesindeki ismin, cinayetin sorumlularının ve faillerinin ortaya çıkmaması için hükümetten bilgi gizlediğini öğrendikten sonra ne yaptılar?
Görülüyor ki, ortada Hrant Dink'in katlinin bir mutabakat cinayeti, sonraki suskunluğun da "ortaklaşa" olduğuna dair izale edilmesi imkânsız gibi görünen kuşkular var... İfadeler gösteriyor ki, siyasi eğilimleri ne olursa olsun, güvenlik bürokrasisinde yer alan farklı kesimler şu ya da bu "fayda" mülahazasıyla cinayete yol vermişler ve cinayet sonrasında hakikatin ortaya çıkmaması için hep birlikte susmuşlardır.
Yazının bundan sonrasında, şu âna kadar alınan ifadeleri kısaca gözden geçirerek önce Engin Dinç'in karşı karşıya bulunduğu iddiaları, ardından da cinayet gecesi toplantısının önümüze koyduğu soruları biraz daha ayrıntılandırmaya çalışacağız.
'Esas sorumluluk doğuran belge'
Muhtemel bir sorguda Engin Dinç'e sorulacak soruların, tıpkı önceki sorgularda olduğu gibi Savcı Yusuf Hakkı Doğan'ın "esas sorumluluk doğuran belge" dediği ünlü F4 istihbarat raporunun etrafında örüleceğini tahmin etmek zor değil.
Hatırlayalım: 15 Şubat 2006 tarihli rapor, istihbarat polisi Muhittin Zenit (şimdi tutuklu) tarafından, yardımcı istihbarat elemanı Erhan Tuncel'den aldığı bilgilere dayanarak yazılmıştı.
Kamu görevlileri soruşturmasının ilk savcısı Yusuf Hakkı Doğan, kendi ifadelerini de katarak raporu şöyle özetlemişti:
"Soruldu: Trabzon'da Muhittin Zenit tarafından düzenlenen F4 raporunun birinci paragrafında Dink'e karşı büyük bir eylemde bulunulacağı söyleniyor... İkinci paragrafta Dink'in öldürüleceği yazılı... Üçüncü paragrafta eylemciler(in) eyleme giderken baz istasyonlarının takibine takılmamak için cep telefonlarını yanlarında götürmeyecekleri, köyde bırakacakları (belirtiliyor)... Dördüncü paragrafta silahı köyden temin edecekleri (yazılı)... Beşinci paragrafta raporu düzenleyen memurun değerlendirmesi var, 'bu kişiler kafaya koydukları eylemi yaparlar, bu haberin önemsenmesi gerekiyor' deniyor."
Rapor, Trabzon İstihbarat Şubesi tarafından İstihbarat Daire Başkanlığı'na (Ankara) aynen, İstanbul'a ise "Dink'e karşı ses getirecek ciddi bir eylem yapılacağı" özetlemesi ile gönderilmişti.
Savcı Doğan, bu farklılığı önce rapor hazırlandığı sırada Trabzon Emniyet Müdürü olan Ramazan Akyürek'e sormuş, ondan, "ses getirecek eylem"den "öldürülecek" anlamının çıkacağı cevabını almıştı.
Dink cinayetiyle ilgili istihbaratçı polislerin ifadelerini ele aldığımız önceki yazılarda, savcının ilave sorularla bu cevaptan tatmin olmadığını görmüştük. Fakat asıl önemlisi, Akyürek'in, bu işin asıl sorumlusu olarak Trabzon İstihbarat Şube Müdürü Engin Dinç'i işaret etmesiydi.
Raporun hazırlandığı günlerde İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürü olan Ali Fuat Yılmazer de tıpkı Ramazan Akyürek gibi topu Engin Dinç'e atmıştı. Savcı, "Yasin Hayal ne pahasına olursa olsun Hrant Dink'i öldürecek!" gibi kuvvetli bir cümleyi "ciddi eylem" olarak telaffuz etme hususunu Yılmazer'e sorunca, ondan muhatabın Engin Dinç olduğu cevabını almıştı.
Fakat Engin Dinç'in ifadesinin alınmasını zorunlu hale getiren asıl büyük gelişme, cinayet sırasında Trabzon Emniyet Müdürü olan Reşat Altay'ın ifadesiyle ortaya çıkacaktı. Reşat Altay'ın anlattıklarına göre, kendisi görevi Ramazan Akyürek'ten aldıktan sonra, Trabzon İstihbarat Şube Müdürü Engin Dinç'ten bir brifing almış fakat Dinç kendisine cinayetle ilgili hiçbir istihbari bilgi vermemişti; F4 raporu da dahil.
Ramazan Akyürek'in, Celalettin Cerrah'ın verdiği, "cinayet gecesi (bile) kendilerinden bilgi gizlediği" ifadesi üzerine tutuklandığını biliyoruz. Bu durumda Reşat Altay'ın Dinç'e yönelik suçlamalarının ne kadar önemli olduğu kendiliğinden çıkıyor ortaya.
Cinayet sonrası suskunluğunun faturası
Dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, Dink'in katledildiği 19 Ocak (2007) günü İstanbul İstihbarat Müdürü Ahmet İlhan Güler ile beraber yurtdışındaydı. Cinayeti öğrenir öğrenmez döndüler ve o gece bazı bakanların da katıldığı bir toplantı yaptılar. Elde delil olarak sadece sonradan katil olduğu kesinlik kazanacak cinayet zanlısı Ogün Samast'ın flu bir fotoğrafı vardı. Bunu basına dağıtıp yardım ummayı düşünmekten başka bir şey gelmiyordu Cerrah'ın elinden... O çaresizlikle, İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek'e döndü. Gerisini savcılık ifadesinden izleyelim:
"Bakanlarımız bana cinayetle ilgili son gelişmeleri sordular. Ben de kendilerine elimizde bir fotoğrafın olduğunu, bu fotoğrafı basına vermek istediğimi, bu şekilde kişinin tespit edilebileceği yönünde görüşlerimi belirttim. Hatta o sırada İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek orada olduğu için 'bu konuda sizde herhangi bir bilgi, belge, gelişme var mı' diye sordum. Ramazan Akyürek 'yok' dedi."
Sonrası biliniyor: Meşhur F4 raporunda adları geçen bütün şüpheli isimler birkaç gün içinde yakalanıp sorguya alındılar. Fakat sorgu sürerken bile Ramazan Akyürek bu kişilerle ilgili İstanbul'a hiçbir bilgi aktarmamıştı...
Bu tanıklıktaki asıl kan dondurucu bölümün Ramazan Akyürek bölümü olduğu muhakkak... Fakat ortada başka bir soru daha yok mu? Başta sorduğumuz soruyu, bu defa cinayet gecesi toplantısına katılan devlet kadrosunu isim isim sayarak yineleyelim:
İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, Adalet Bakanı Cemil Çiçek, İstanbul Başsavcısı Aykut Cengiz Engin, MİT Bölge Başkanı, İstanbul Alay Komutanı, İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek, Terör Daire Başkanı Selim Akyıldız, İstanbul Valisi Muammer Güler ve İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, hakikati birkaç gün sonra "hayretler içinde" öğrendikten sonra ne yaptılar? Başka türlü söylersek: Emniyet istihbaratının en tepesindeki ismin, cinayetin sorumluları ve faillerinin ortaya çıkmaması için hükümetten bilgi gizlediğini öğrendikten sonra ne yaptılar?
Bu kişilerin, bu kadar "ağır" bir bilgiyi yıllar boyunca kendilerine saklamaları olacak bir şey midir? Bunu neden yaptılar ve bu suç değil midir?
http://www.aljazeera.com.tr/gorus/hrant-dink-cinayeti-sorusturmasinda-sira-engin-dincte
.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025
29.04.2025
25.04.2025
21.04.2025