Berrin Sönmez
Bu hafta TBMM Grup toplantılarında hem Bahçeli hem Erdoğan sokak hareketlerini, bir tehdit gibi göstererek işaret etti. Oysa sokaklar hareketsiz. Üstelik sokağa çıkıp protesto ve gösteri yürüyüşü yapmak, düşünce ve ifade özgürlüğü gibi temel haklardan. Buna rağmen sokak eylemlerini suç gibi gösterip iktidara yönelik tehdit algısı yaratma gayreti, Cumhur İttifakı'nın hayatta kalma çabası gibi görünüyor. Ve toplumu ihtiyaçlar hiyerarşisinin en alt basamağında, güvenlik kaygısında tutup, yanında hizalanmaya çağırdığı izlenimi verdi. Ve bir de gençlerini hazır olmaya çağırdılar, hazır olduklarını söylediler. Nedir, ne oluyor, ‘7 Haziran – 1 Kasım arasına mı dönüyoruz’ bilemedik. Artık giderek netleşen şey, adı konmamış sürecin sadece Bahçeli-Öcalan ikilisi arasında sınırlı kalan barıştan ibaret olacağı. Böylesi sınırlı bir taktik hareket de toplumsal barışa engel değil ama şimdilik biraz uzak ihtimal gibi görünüyor. Yine de toplumsal barışı zorlama ya da barışın toplumsallaşma girişimlerine ket vurmak için seçilmiş bir politika olabilir ‘sokak tehdidi’ algısı yaratacak o sözler. Bir yandan da muhalif kesimleri sokağa çıkmaları için kışkırtmaya benziyor. Aranan fırsata ulaşmak amacıyla sağanak gibi gözaltılar yağıyor toplumun üstüne. Son aylarda her güne bir şoke edici hukuksuz karar, uygulama düşerken son haftalarda bir günde birkaç krize uyanır olduk. Soluğumuz kesilircesine üst üste bindirilen baskılar karşısında fırtına metaforu kullanılmaya başlandı. Kayyımlardan, İmamoğlu’nun ağzından söz çıkar çıkmaz başlatılan soruşturmalara… Sabaha karşı ev baskınlarına… Gazetecilere, Halk Tv’ye… Ümit Özdağ’dan Ayşe Barıma… Sadece son günlerde yaşadığımız hukuksuzluk örnekleri bile saymakla bitmiyor. Bolu Kartalkaya otel yangınına…
Kaybettiğimiz 36’sı çocuk ve genç 78 yurttaşımız ve çok sayıda yaralımız olmasına rağmen iktidar, teflon tava misali bu can yakıcı sorunu üstüne yapıştırmıyor. Tersine suçu muhalefetin üstüne yıkmak için akıl almaz parendeler atmakla meşgul. Böyle bir ortamda hem AKP hem MHP gençliğine sokağa çıkmak için hazırlanmaları çağrısı yapılıyor. Ateşle oynanıyor kısacası. Ve bu tabloya en isabetli isim Bahadır Özgür’den geldi. '2025 Kusursuz baskı fırtınası yılıdır' dedi. Ve bu baskıların uygulanan kişilerle, kesimlerle sınırlı olmayıp tersine tüm topluma yönelik gözdağı operasyonları olduğunu bilelim. Furkan Vakfı'na yapılan baskıları da hatırlayarak din, etnisite ayrımı filan yok sadece biat eden ve biat etmeyen ayrımı var iktidar politikasında. Bu nedenle ideoloji, fraksiyon; Türk-Kürt, Alevi-Sünni, dindar-seküler, A partisi, B partisi ayrımları önemsiz. Önemli olan tek şey hukuk. İstanbul Barosu yönetimine açılan soruşturma ve bir yönetim kurulu üyesinin tutuklanması, iktidarın hukuku terörize ederek kendi hukuksuzluğunu AK’lama girişimi. Bu durumda yapılacak şey hukuk zemininde hak temelli ortak mücadele olmalı.
Son yüzyıllarda verilmiş ve önemli başarıların elde edildiği bir mücadele örneği var elimizde. Ve tüm toplum olarak iktidar tarafından tanımlanmış bir şiddet biçimine maruz bırakıldığımızı bilmekte yarar var. Tüm gözaltı ve tutuklamaların topluma göstere göstere yapılmasını da ekleyerek topluma gözdağı verildiğini de biliyoruz. İster baskı fırtınası ister gözdağı fırtınası diyelim iktidardan topluma yönelen bu şiddetin adı zorlayıcı tahakküm. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından tanımlanmış, en yaygın şiddet olgusu. O kadar yaygın ki kadınlar bile karşılaştıkları davranışın şiddet olduğunu ayırt etmekte zorlanıyor. Kendilerini suçlu ve kusurlu görmeye başlıyorlar. Tıpkı toplumdaki yaygın algıyla, cinsiyet temelli ataerkil şiddetle otoriter devlet baskısı arasındaki ilişkinin görülmez kılınması gibi. Oysa evdeki baba, koca hükmü altında kabul ettiği kadın ve çocuklara ne tür baskı yöntemleri uyguluyorsa otoriter, totaliter yönetimlerde “devlet baba” biat, itaat etmeyen yurttaşlarına aynı baskıcı politikaları uyguluyor. Ve bu benzerlik bugün, son olaylarla çok net olarak görülüyor. Ataerkil şiddetle otoriter devlet şiddeti o denli iç içe geçmiş halde ve o kadar geniş zamana yayılmış halde ki farkındalık oluşturmak için feminist okuma, feminist bakış açısı gerekiyor. 2025 Aile Yılı ilan edildi ve hem zorlayıcı tahakküm hem tanımlanmış tüm cinsiyet temelli şiddet biçimleri malum ailede başlıyor, sokağa, işyerine, okula taşıyor. Ailede başlayan bu şiddet aynı zamanda içinde yetiştiğimiz aileden kendi kurduğumuz aileye de taşınıyor.
Zorlayıcı tahakküm ya da baskıcı kontrol (Coercive Control), kişiler arasındaki eşitsiz ve şiddet içeren ilişkiyi betimlemek için kullanılırken aynı zamanda egemenin, biat etmeyen toplumsal kesimlere yönelik hukuk dışı ama yargı sopasıyla gerçekleştirilen ve yine kolluk-emniyet şiddeti içeren siyasi baskıyı anlayıp, anlatmak için de elverişli bir kavram. Cinsiyet temelli şiddet bağlamında yasa ve Sözleşme’de, TCK m.96 eziyet başlığında tanımlanmış şiddet türlerini içerirken yanı sıra henüz şiddet suçu olarak tanımlanmamış davranışları da kapsıyor. Küçük düşürme, aşağılama, özerkliğini tanımama, ekonomik haklarından yoksun kılma, manipüle ederek kendisini değersiz hissetmesine yol açma, özgüven yıkımı gibi…Ve bütün bu davranışlar aynı zamanda hukukun üstünlüğü ilkesinden sapmış, hukuk dışına çıkmış, yargı bağımsızlığını yok edip talimatlı yargı aparatıyla toplum dizaynına girişmiş yönetimin biat etmeyenlere karşı uygulamalarıyla örtüşüyor. Kadınlar feminist kuramlar sayesinde oluşturulmuş ilkelere dayalı mücadeleyle, yaklaşık 10 bin yıllık ataerkil sistemi sadece son birkaç yüzyılda büyük ölçüde geriletmeyi başardı. Bugün iktidarın aynı ataerkil baskı yöntemlerini tüm muhalif kesimlere uyguladığını bilerek feminist mücadele yöntemlerini ortak politika haline getirmek iyi bir çözüm, etkili bir çıkış planı olabilir. Demokratik, laik, sosyal hukuk devleti ilkelerini benimseyen herkesin feminist ilkelerle politika yapması kolay değil. Bu zorlu bir mücadele yolu ama baskı fırtınasından çıkış bana kalırsa ancak bu yolla mümkün.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
27.09.2024
13.09.2024
5.07.2024
18.05.2024
3.05.2024
5.04.2024
3.04.2024
29.03.2024
8.03.2024