Celal BAŞLANGIÇ
Durun hemen yerinizden zıplamayın.
Twitter'a sarılıp küfretmeye, "vatan haini", "terörist" ilan etmeye, oraya buraya ihbara kalkmayın.
Çünkü başlıktaki bu söz bana ait değil. Onun için zaten "tırnak" içinde.
Bu sözü söyleyen bu ülkenin çok deneyimli bir politikacısı. Hem de muhafazakar kanattan.
O'na geleceğiz...
Önce, 80 gün kesintisiz süren sokağa çıkma yasağı boyunca tanklarla, toplarla taş taş üstünde bırakılmayan, yüzlerce, belki 200'e yakın, belki de daha fazla insanın evlerin bodrumlarında yakıldığı, öldürüldüğü Cizre'ye bakalım.
Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı.
Fincancı, İsrail'den Yeni Zelanda'ya, Filipinler'den Mısır'a, Bosna'dan Bahreyn'e kadar dünyanın dört bir yanında işkencenin, insan hakları ihlallerinin izini sürmüş Adli Tıp uzmanı.
80 gün sonunda sokağa çıkma yasağının kısmen kaldırıldığı Cizre'ye ilk giren insan hakları heyetinde.
İzlenimleri korkunç. Cizre'deki tanıklığını anlatırken daha önce işlenen savaş suçlarını ve katliamları incelediği Bosna'yı anımsıyor:
“Cizre’de karşılaştığımız tablo, Bosna’nın çok ötesinde. Bosna’da ya da dünyanın herhangi bir yerinde savaşan insanlar oldu, ancak bu bodrumlarda katledilen insanların hepsi sivil. Bodrumlarda çocuklara ait kemik parçaları bulduk.”
"Belediyeden çıktık, Cudi mahallesinde yıkımın ortasında yürüyoruz. Kapılar delik deşik, evsiz kapılar. Evler yerle bir. Havada yanık et kokusu, evet yanlış okumadınız, Cizre yanık et kokuyor. İnsan eti" diye anlatmaya başlamış Fincancı, dünkü Evrensel Gazetesi'ndeki köşesinde:
"İlk bodruma varıyoruz. Halk meclisi eş başkanlarının katledildiği o bodruma. Binanın cephesi çığlık atar gibi, delik deşik, irili ufaklı. Üst katın pervazında tank mermisi benzeri bir metal cisim parçası. Bodruma inen yıkıntının arasından geçiyoruz, içerisi karanlık. Göreceklerimiz daha da karanlık olacak. Cılız ışıklı fenerlerle aydınlatmaya çalışıyoruz etrafı. O yaralarına bastıklarını söyledikleri yünler var girişin biraz berisinde. Lekeler üzerinde, pas rengi… Kan mı? Anlatılanları düşününce, öyle olmalı. Biraz sola doğru gidince yere sanki odun kömürü serilmiş gibi, ama değil. Kemik onlar, yanmış kemik parçaları. Gözüm hemen ortalarındaki altçene kemiğine takılıyor. Çocuk kemiği gibi duruyor. Yaklaşıyorum, etraftakiler fenerleri tutuyor daha iyi görebilmem için. Evet, orada yanmış bir gözlük çerçevesi var, hemen yanı başında. Altçene kemiğinin neredeyse iki katı eninde. İlk bakışta 8-10 yaşlarında olsa gerek diye düşünüyorum kemik için, öyle küçücük, narin. Yakından bakınca yanmış haliyle biraz olsun kaybı hesaba katıp hadi 10-12 bilemedin 14’e kadar çıkıyorum."
Yazısında ince bir ayrıntıya değiniyor Fincancı. Yerde kısmen yanmış kafatası kemiklerini, sayısız kemik parçalarını görüyor. Ancak Fincancı'nın yanık kemiklerin yanıbaşında duran yünler dikkatini çekiyor. Çünkü sapasağlamlar, hiç yanmamışlar.
Fincancı'nın bu gözlemi, bodrumda yaşamını yitiren insanların bir yangında ölmediğini, diri diri ya da öldürüldükten sonra yakıldığını gösteriyor. Sürdürüyor gözlemlerini aktarmayı Fincancı:
"Kötülük sızıyor her çatlağından, yarığından o bodrumun, bodrumların, yakılıp yıkılmış, topa tutulmuş evlerin. Mehmet Tunç’un telefonda anlattıkları, yardım isteyen sesi yankılanıyor kulaklarımda. Auschwitz hala yanık kokar, Cizre de öyle kokacak demek yıllar boyunca."
En az Cizre kadar yakılıp yıkılan, taş taş üstünde bırakılmayan bir başka kent de Diyarbakır'ın göbeğindeki Sur ilçesi.
Sur'daki bodrumlara sıkışmış insanlar top, tank atışı altında. Feryatları cep telefonlarından geliyor aynen Cizre'de üç bodrumda katledilen yüzlerce insan gibi.
Bir yandan HDP'li vekiller, içerdekilerin yakınları; Sur'da kalan çocukların, hamile kadınların, yaralıların, onlarca sivilin Cizre'deki gibi katledilmemeleri için "yaşam koridoru" çağrısı yapıyor.
Diğer yandan 60 güne yakındır çocuklarının cenazelerini almak için Diyarbakır'da bekleyen aileler, Cizre'deki gibi çocuklarının cansız bedenleri molozlarla beraber Dicle Nehri'ne dökülmesin diye İHD öncülüğünde savcılığa suç duyurusunda bulunuyor.
Sur'daki sokağa çıkma yasağı üç ayı geçti. 100. güne doğru gidiyor.
Sur'da ilk sokağa çıkma yasağı 6 Eylül 2015'te ilan edilmişti. Beşinci kez ilan edilen sokağa çıkma yasağı da 2015'in 2 Aralık'ında uygulanmaya başlanmış ve bir sonraki yıla kısa aralarla, alanı genişletilerek, daraltılarak devretmiş, 2016'nın 7 Mart'ında 97 günü doldurmuştu.
30 Aralık 2015'te Barış İsteyenler Grubu olarak gittiğimiz Diyarbakır'da içimizden bir heyet Vali Hüseyin Aksoy'la da görüşmüştü. 2016'ya iki gün kala Sur'daki operasyon sonucu kentin yüzde 75'ini "temizlediklerini", geriye yüzde 25'lik bir bölüm kaldığını söylüyordu Diyarbakır Valisi.
Yani 2 Aralık 2015'te ilan edilen sokağa çıkma yasağıyla birlikte 28 gün için Sur'un yüzde 75'ine hakim olmuşlardı. Bu hesaba göre sekiz 10 gün içinde operasyonu bitirmeleri gerekiyordu.
23 Şubat 2016'da İçişleri Bakanı Efgan Ala "Sur'da sona gelmek üzereyiz" diyordu. Bu konuşma üzerinden iki hafta geçti, hala Sur'da bir türlü "sona" gelinememişti.
Bundan tam bir hafta sonra, 1 Mart'ta Diyarbakır Valisi Aksoy elde ettikleri sonuç oranını "yüzde 98" olarak açıklıyordu. Ancak aradan geçen yedi güne karşın "yüzde 2"lik mesele çözülememişti.
97 gündür Sur'da mermi sesleri, top patlamaları, tank atışları hiç dinmemişti. Sur, yedi bin yıldır kesintisiz yaşamın sürdüğü sayılı dünya kültür miraslarından biriydi ve görünen oydu ki, taş taş üzerinde kalmamıştı. Camileri, kiliseleri, tarihi dokusu, iklim nedeniyle insanların gölgede yürümelerini sağlamak amacıyla yapılan daracık sokakları... Hepsi yerle bir edilmişti.
Belli ki, tarihin bu dilimine gelecekte "Barbar bir kavim geldi ve yedi bin yıllık kesintisiz yaşamı büyük bir kesintiye uğrattı" diye yazılacaktı.
Sur'da başlatılan son operasyonun 35. gününden itibaren sormaya başlamıştım:
Fatih Sultan Mehmet 6 Nisan 1453'te geldi İstanbul surlarının önüne, 29 Mayıs'ta kente girdi. Yani Kostantinopolis kuşatması bile toplam 53 gün sürmüş. Sen nasıl "Neo-Osmanlı"sın ki binlerce polis ve jandarma özel harekat timleriyle, SAS komandolarıyla, bordo berelilerle ve korcularla; tankıyla, topuyla, helikopteriyle, İHA'sıyla yaklaşık 100 gündür Sur'a giremiyordun?
İşte bu noktada gelelim başlıkta yer alan "Artık bunlar terörist değil, milis güçleri" sözüne...
Bu tesbit merkez sağ siyasetin önemli ve deneyimli isimlerinden, yılların muhafazakarı Hüsamettin Cindoruk'a ait.
Tarih, 2 Mart 2016. Yani geçen hafta. Halk TV'de Ayşenur Arslan'ın Medya Mahallesi programındaki konuğu Hüsamettin Cindoruk'tu.
Düşüne düşüne, sözcükleri seçe seçe, hatta söyleyeceklerine "hem siyasi, hem de insani hayatının sonuna gelmiş birisi" olmasını mazeret göstererek konuşmasına başlıyor Cindoruk:
"İskelet olarak bir şey söylemek istiyorum. Türkiye bir anayasa yapacak yerde değil. Neden değil söyleyeyim. Türkiye'de bağımsız bir devlet kurmak isteyen bir siyasi hareket var. Bir tarafta o var, çok önemli bir hareket. Tabi söylemekte zorlanabiliyoruz hepimiz ama benim gibi siyasi hayatının sonuna, hatta insani beşeri hayatının sonuna gelmiş birisinin söylemesi gereken bir şey var. Ortada bir bayrak, bir coğrafya, bir halk talebi olan bağımsızlık hareketi var. Bunu terör diye örtemezsiniz. Çok ciddi ve ucu da yurtdışında olan..."
Tam sözününün bu noktasında "Siz baya böyle bir tanım getiriyorsunuz" diye araya giriyor Arslan. Cindoruk tesbitlerini sürdürüyor:
"Getiriyorum. Artık bunlar terörist değil, milis güçleri… Kobani'de de, PYD'de de her yerde ortaya çıkmış olan Barzani'de de devlet temelli bir ırk hareketi var. O ırk hareketinin Türkiye'den, coğrafyasından bir talebi var, çok önemli bir talep. Son zamanlarda ordumuzun büyük gayretleriyle giriştiği hareketten çıkan harabe var. Bir halkla, halk hareketiyle kendilerine göre, bir silahlı kuvvetlerin mücadelesi var. Ve çok önemli bir hadise, Türk tarihi için de, dünyada da. Öyle bir hareket var, yani bir kalkışma var."
Daha 1990'lardaki köy boşaltmaların yaralarını sararamamış bir ülkede Cizre gibi Sur gibi bölgenin hem büyük hem de önemli kentlerini bombalayarak, yakarak yıkarak sonuç alacaklarını sananlara; "hendekleri dolduralım, barikatları yıkalım" diye tankla, topla çözülmeyecek bir sorunun üzerine yalın kılıç koşanlara ne diyor Cindoruk:
"Bunu terör diye örtemezsiniz... Artık bunlar terörist değil, milis güçleri..."
Şimdi bir de bazı HDP'li milletvekillerinin dokunulmazlığını kaldırmak gündemde. Tıpkı 1994'te olduğu gibi... O zamandan bu zamana değişen ne oldu? Kısa yoldan yanıtlayalım; dün köyleri boşaltıyordun, bugün kentleri boşaltma aşamasına geldin.
Durum tam da Albert Einstein'lık:
"Aptallığın en büyük kanıtı, aynı şeyi defalarca yapıp farklı bir sonuç almayı ummaktır."
CELAL BAŞLANGIÇ | HABERDAR
Yazarlar
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
23.03.2023
17.03.2023
1.01.2023
17.11.2022
9.09.2022
10.07.2021
26.06.2021
22.06.2021
8.06.2021
4.06.2021