Etyen MAHÇUPYAN
Kuzguna yavrusu şahin görünürmüş. Cumhuriyet de laik kesime demokrasi gibi göründü. İmtiyazlı olduğunu fark etmeyen ve fark ettiğinde de bunu doğal sayan bu kesim, kendi özgürlük alanının ne denli geniş olduğuyla uzun süre övündü. Ama bu özgürlük alanının aslında devlet eliti tarafından tanımlanıp sınırlandırıldığını önemsemedi. Siyasetin dışında kalmak, güvenebileceğiniz bir ‘devletiniz’ olduğu sürece önemli değildi. Önemli olan ‘yaşam biçiminin’ sürdürülmesi, bunun kamusal alana hâkim kılınması, böylece o alanın bir kültürel kimliğin özel alanı haline gelebilmesiydi.
Tek parti yılları halkın cehaleti nedeniyle ‘mecburen’ yaşanması gereken bir süreci ifade ediyordu. Çok partili sistem kurtarıcı lider tarafından hep istenmiş ama zamanı olgunlaşmadığı için ertelenmişti. Dolayısıyla o dönemde demokrasi olduğu söylenemese de elit kadronun demokrasiyi içlerinde yaşattıklarını söylemek yanlış olmazdı. Nitekim demokrasiye geçiş de milli şef tarafından gerçekleştirilmiş ve gelişen halkın kullanımına sunulmuştu. Ne yazık ki halkın yeterince eğitilmemiş olduğu kısa zamanda ortaya çıkacak ve asker müdahalesi şart olacaktı. Sonraki yıllar halkın cehalette direnmesinin ve giderek irticai nitelik kazanmasının hazin hikâyesini oluşturmaktaydı. O nedenle asker seçilmiş hükümetlere defalarca müdahale etti ve nihayet 12 Eylül’de artık müdahaleyi gerektirmeyecek bir düzenin anayasal temeli atıldı. Demokrasiye vurgu yapan küresel bir dönemin niteliklerine uygun olarak yasama ve yürütmenin gücü nispeten artmak durumundaydı. Askerin ise o zamana dek uyguladığı iki önemli ‘demokrasi’ silahı bulunmaktaydı ama artık onlar kullanılamayacaktı… Bu silahların biri engellemek ve sınır çizme, diğeri ise siyaseti yeniden dizayn edebilme gücüne sahip olmaktı. Kotarılan anayasa askerin siyaset üstü konumunu teçhiz edecek şekilde iki kuruma siyaseti denetim altında tutmayı sağlayan yetki alanları açtı. Bunlardan cumhurbaşkanı sınır çizme işlevini yüklendi… Yargı ise siyasete hukuk üzerinden müdahale etme ve düzenleme işlevini…
Buna ‘demokrasi’ demekten hoşlandık. Hatta bunun ‘evrensel’ demokrasiye epeyce yakın olduğunu düşünenler de muhtemelen çoktu, çünkü yargıya siyaseti dizginleyecek yetkiler verilmişti ve yargı da tabii ki evrensel hukuka uygun davranmak durumundaydı. Ama herkes gerçeğin biraz farklı olduğunun farkındaydı… Yargı ideolojik davranmakta, rejimi siyasetçiye karşı korumakta ve tarafsız davranma sorumluluğunu açıkça reddetmekteydi. Cumhurbaşkanından ise resmi ideolojinin somutlaşmış hali olarak devletin otoriter ‘sağduyusunun’ taşıyıcılığını yapması bekleniyordu.
Aslında ‘demokrasi öncesi’ bir evrede seksen yıl boyunca salınıp durduk ve buna demokrasi dediğimiz, eksiklerimizin ‘nicel’ olduğuna kendimizi inandırdığımız için de seyirciden öteye geçemedik. Böylece laik kesim kendisine sunulan imtiyazlı hayatı iç dünyasında normalleştirdiği ölçüde siyaseten paralize oldu. Bugün CHP’nin veya solun durumu daha farklı olamazdı. Çünkü en siyasi görünen ve sanılan konumlar bile aslında kültüreldi. O nedenle tepki de farklı bir kültürün özneleşmesi ile geldi. Ama bu kez o kimliğin önünde zorunlu bir siyasallaşma macerası bulunmaktaydı, çünkü devlet siyaseti kendi makbul saydığı kimliğin içine hapsetmişti. İslami kesimin merkeze yürümesi işte bu nedenle siyasetin özgürleşmesini ifade ediyor.
Bu özgürleşme kritik bir işleve sahip. O olmadan demokrasi öncesinden demokrasiye geçiş mümkün değil. AKP’nin askeri vesayete son vermesi sacayağının sadece ilk parçasıydı. Sırada cumhurbaşkanlığının niteliksel değişimi ve yargının tarafsız olmasını sağlayacak bir çoğullaşma var. Söz konusu çoğullaşma yargının bağımsızlığının da garantisi olacak, çünkü müdahale girişimlerinin saklı kalma ihtimalini ortadan kaldıracak. Ondan sonrası siyasetteki kavga ya da istikrar ortamının dinamikleri tarafından belirlenecek.
Önümüzdeki süreç ikili bir yapıya sahip ve görünen o ki AKP bunların her ikisini de birlikte yürütme iradesini elinden bırakmak istemiyor. Yollardan biri normalleşmeye, diğer ise bürokrasi üzerinden yaşanacak bir tür ‘iç savaşa’ işaret ediyor. Demokrasiye ulaşacağımız garanti değil. Ama geleceğin bugüne benzemeyeceği ve daha demokratik olacağı açık… Siyasetin özgürleşmesi laik kesimi bile yeniden kamusal alana davet ediyor ve toplum olmanın zemini ilk kez oluşuyor.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları






























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.10.2025
25.10.2025
15.03.2025
20.02.2025
15.10.2024
24.09.2024
19.09.2024
10.09.2024
2.09.2024
13.04.2024