Fehim TAŞTEKİN
Suriyeli siyasi aktörlerin 1930’larda Siyonist Yahudilerle başlayıp İsraillilerle devam eden temasları bir düşmanla ilişkinin tipik özelliklerini taşıyordu. Pazarlığın özünde toprağı korumak ya da yitirileni geri almak vardı.
Hiçbiri, Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) yönetiminin iş birliği ve tavizlere açık pragmatizmini taşımıyordu. Farklı tonlarıyla siyasal İslamcılık kendi çıkar ve bekası için ulusal davaların çizgilerini aşındırma eğilimleri taşıyor. Bunu Mısır’dan Tunus’a, Libya’dan Suriye’ye kadar pek çok yerde ispatladı. Suriye’de işler daha da çirkinleşti.
Siyonist teşkilatların Filistin topraklarına kazık çakıp genişleyen işgalci varlığını mümkün kılan enstrümanlar bugün de geçerliliğini koruyor. Finansal güç, siyasi-diplomatik nüfuz ve tedhiş kapasitesi…
Fransız manda döneminde bağımsızlık arayışındaki Suriyeli aktörler ile Filistin’de devlet kurma peşindeki Yahudi Ajansı arasındaki temaslara yön veren mantık sanki bugün kurulan masalara da nüfuz ediyor.
O vakitler Yahudilerin kurduğu denklem para karşılığında toprağa dayanıyordu. Suriyeliler ise İsrail projesine ve toprak tavizine yanaşmıyor, ama Yahudilerle teması küresel çapta finansal ve diplomatik güçleri nedeniyle önemsiyordu. Basit bir beklenti vardı: Yahudilerle diyaloğu ilerletirsek Fransız siyasetindeki etkili Yahudiler, Suriye’nin bağımsızlığının onaylanmasını sağlayabilir. 1936’da Fransızlar bağımsızlık talebini reddettiğinde Suriyeliler bunu, Suriye’den istediğini alamayan Yahudilerden bildiler.
Hafız Esad döneminde Madrid ve Shepherdstown’da Amerikalılar aracılığıyla yürütülen doğrudan görüşmelerin sonuçsuz kalması işgal edilmiş toprakların iadesindeki ısrardan dolayıydı.
Beşşar Esad dönemindeki dolaylı görüşmelerin netice vermemesi de aynı sebeptendi: Masada “barışa karşı toprak” önerisi etrafında laf çiğnense de esasen İsrail’in Golan Tepeleri’nden çekilmeye niyeti yoktu.
Amerikalılar ve İsrailliler açısından Suriye, müzakere edilmesi ve dikkate alınması gereken bir muhataptı. Bugünün bağlamları, esasen Suriye’yi Fransız manda döneminden daha beter bir dip noktaya çekti. Suriye artık Amerikalılar ve İsrailliler açısından dikte edilebilir bir tarafı teşkil ediyor.
HTŞ yönetimi, Shepherdstown’dan sonra Şam’ın sakındığı doğrudan görüşmelere hızlıca girdi. Yeni temasları karakterize eden temel faktör eşitlik değil mahkumiyet ilişkisidir.
Suriyeliler henüz bağımsız bir devletleri yokken ve büyük beklentiler içinde olmalarına rağmen Siyonistlere istediklerini vermedi. Buna karşın Körfez-Batı blokunun himmetiyle meşruiyet sorununu hızlıca aşan ve BM’de Suriye’nin koltuğuna sorunsuz oturan HTŞ, peşinen çok şey sundu.
8 Aralık 2024’te Şam’a ulaşır ulaşmaz İsrail’in sunağına koymaya başladıkları şeyler az değil. Bir kere İsrail’e İran, Hizbullah ve Haşd’uş Şaabi gibi ortak düşmanlarımız var diyerek ilişkileri buradan tutturmaya çalışıyor. İsrail, Direniş Ekseni’nin orta yerinden çökmesi kadar değerli kazanımla yetinmiyorsa bunun nedeni hâlâ taviz kotasının dolmamasındır.
Filistinli örgütlerin ofislerinin kapatılması ve mal varlıklarına el konulması da İsrail’i temin etmenin bir diğer adımıydı. İsrail açısından çok değerli olan Mossad Casusu Eli Cohen’in 2 bin 500 parçadan oluşan arşivinin somut hiçbir karşılık olmaksızın Tel Aviv’e teslim edilmesi de, görülmemiş düzeyde bir jestti. İsrail’le kurulduğu günden beri var olan düşmanlığa son vermek ve anlaşmaya hazır olduğunu göstermek ta başından belirlenmiş bir istikametti.
ABD’nin gözüne girmek, terör örgütleri listesinden çıkmak, yaptırımlardan kurtulmak, yatırımların önünü açmak için İsrail’le iyi geçinmenin şart olduğu parolasıyla hareket ediyorlar. İsrail’e en ufak bir düşmanlık ayaklarının altına serilmiş kırmızı halının çekilmesine neden olabilir. Ki bunu göze alamıyorlar. Açıkçası terör örgütünden iktidara geçiş sürecinde pek çok şey Amerikalıların beklentilerine uygun ilerliyor. Ama HTŞ, İsrail’i verdikleriyle tatmin edemiyor.
Paris’te Amerikalı özel temsilci Thomas Barrack’ın arabuluculuğunda HTŞ’nin Dışişleri Bakanı Esad el Şeybani ile İsrail’in Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer arasında geçen pazarlıklara baktığımızda, İsrail’in Esad döneminde kurduğu bağlamın hâlâ geçerli olduğunu görüyoruz.
İsrail işgal ettiği yerlerden çıkmak istemiyor. Tel Aviv uluslararası sınırlarını resmen deklare etmeme yönündeki karara göre belirlenmiş stratejiyi izliyor.
Bunun bugünkü masaya yansıması şu: Önce güvenlik anlaşması, sonra barış. Çünkü barış anlaşması işgal edilmiş toprakların statüsünü konuşmayı gerektiriyor. İsrail bu bağlamı 1991’de Madrid ve 2000’de Shepherdstown’daki görüşmelerde de kurdu.
İsrail, HTŞ döneminde daha şanslı çünkü muhatapları Golan Tepeleri ile ilgili pozisyon belirtmemeye özen gösteriyor. Öncekiler gibi açıkça barışa karşılık 1967 sınırlarına geri dönelim diyemiyorlar. İstedikleri tek şey, 1973 savaşını takiben 1974’te imzalanan güçlerin ayrıştırılması anlaşmasının tekrar canlandırılması. Bakü’deki görüşmelerde de İsrail tarafının dayattığı şuydu: 8 Aralık 2024’ten itibaren durum değişti; İsrail, Şeyh Dağı’nın (Hermon) Suriye tarafını da ele geçirdi. Ayrıca ateşkes hattının ötesinde Suriye tarafında yeni askeri noktalar ve üsler kurdu. Şam sahadaki yeni gerçekliği kabul etmek zorunda. Yani 1974 eskide kaldı.
Yani İsrail demek istiyor ki; 1967’de işgal ettiğim Golan Tepeleri’ni unutacaksın, 8 Aralık 2024’ten sonra ele geçirdiğim Şeyh Dağı’nı gündeme getirmeyeceksin, Kuneytra’dan öteye güney Suriye’de yeni işgal ve askeri konuşlanmalara sesini çıkarmayacaksın!
Paris’teki görüşmeler bunun üzerine birkaç koşul daha koyuyor:
İsrail’e göre şöyle ya da böyle güney Suriye tampon bölgeye dönüşecek. Yani Kuneytra, Dera ve Süveyde vilayetleri ağır silahlar ve askerden arındırılacak. Buna kısmen Şam kırsalı da dahil edilecek. Bölgede sadece hafif silahlı güvenlik görevlileri olacak. Bu statü oturtuluncaya kadar da acilen İsrail’den Süveyde’ye insani koridor açılacak.
İsrail, Trump yönetiminin Suriye’nin Abraham Anlaşmalarına dahil edilmesi hedefini acil bir plan olarak görmüyor. Tel Aviv’in önceliği barış anlaşması değil güvenlik mutabakatı. Güvenlik anlaşmasında görmek istedikleri de ‘kumandalı işgal’ anlamına geliyor. Yani tampon planı karşılıklı mutabakatla hayata geçirilecek, ortak düşmanlara karşı askeri-istihbarat iş birliği mekanizması kurulacak ve İsrail tehditlere karşı Suriye’de karadan ve havadan operasyon yapma ayrılacağına kavuşacak.
Barış anlaşması uluslararası sınırları konuşmayı gerektireceği için İsrail buna yanaşmıyor. Bir ara İsrail basını, barış olmadan normalleşme senaryosu üzerinde de duruyordu. İşgal altındaki topraklar bahsini yok sayarak karşılıklı elçiliklerin açıldığı, ticari ilişkilerin başladığı ve güvenlik ayarlamalarının yapıldığı sıcak normalleşme… HTŞ, içerdeki meşruiyet krizini büyüteceği için şimdilik sadece güvenlik ayarlamalarını içeren bir mutabakatı sessizce yürütmekten yana duruyor. Mesela İsrail’den insani yardım kamyonlarının Golan Tepeleri üzerinden Suriye’ye girmesine kafa sallıyor ama “Koridor önerisi kabul edilmedi” diyerek tepkileri yatıştırıyor. İsrail ve Körfez medyasına bakılırsa Amerikalılar 25 Eylül’de BM Genel Kurulu sırasında imzaya hazır hale gelecek şekilde bir mutabakatı pişirmeye çalışıyor. Bunlara göre Paris’te masaya gelen konular üzerinde yüzde 80 oranında uzlaşma sağlandı ve Suriye'nin güneyindeki güvenlik düzenlemelerini öngören mutabakat neredeyse tamamlandı. İçeriği meçhul.
HTŞ bu oyuna, Tel Aviv’le doğrudan kanallar açmak, İsrail’in saldırganlığından emin olmak ve Washington’la ilişkileri güçlendirmek için giriyor. Bu temasları fırsat olarak görüyor. Fakat İsrail de daha fazlasını alabilmek için her an terör örgütü muamelesi yapıp tepesine binebileceği HTŞ yönetimini tarihi fırsat olarak görüyor.
Daha fazla verimli toprak, yeni su kaynakları ve stratejik derinlik kazanmaya hiç olmadığı kadar yakın. 1952’deki görüşmelerin konusu Hula Gölü’ydü. 1967’de Golan Tepeleri gitti. 2024’te karlı tepeleriyle Şeyh Dağı. Yermuk Havzası’na sarkıyor. Şam’a 15-20 km mesafeden nanik yapıyor. Şam-Beyrut yoluna hakim olmak için Rahle’ye göz koyuyor. Ve dahası olacaktır.
Barış İsrail’in uzun vadeli planları için yolu kapatan bir seçenektir! Başbakan Benyamin Netanyahu durduk yere “Büyük İsrail vizyonuna bağlıyım” demiyor.
Yazarlar
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokrasi, darbeler ve ekonomik eşitsizlik 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“İlk dört maddeye dokundurtmam”cılar büyük bir tuzağa düşebilirler 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasGazze’yi şimdi güzel günler mi bekliyor? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOna ‘karşı reform’ derler Hüseyin Bey 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump’ın kararmış vicdanı 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKamusal alanın İslamileştirilmesi 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERMacron emeklilik reformunun kıskacında 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZSilahsızlanmanın Hukuku, Kuralı ve Kurumu 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilDin demokrasiyle bağdaşır mı? Dindarlık otoriter olmayı gerektirir mi? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Keşke’ hissi duyduğum gün… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar dışarıda güvercin içeride şahin: Neden? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRKara paranın krallığı kurulmuş... Vay halimize! 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBOP’tan sonra Trump mutabakatı zamanı 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSDG düğümü çözülüyor mu? Fırat hattında buzlar kırıldı mı? 13.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktanİktidar çözüm konusunda neden bu kadar isteksiz? 13.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciTürkiye’de konut sorunu 13.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇKant’ın problemi: Tanrı’yı akılla bilmek 13.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASAL İKTİDARIN HÜZÜNLÜ YOLCULUĞU… 13.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÖcalan o kanalları ilk kez izledi ve… 13.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalMüslüman düşmanı Hegseth ve ‘İslami rejimler’in suç ortaklığı 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezAtaerkil pazarlık 2.0 ve cinskırım 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDemirtaş serbest kalmadan Öcalan’a “umut hakkı yasası” çıkar mı? 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySanayi verileri alarm veriyor: Almanya serbest düşüşte 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTYakabaşı… Köylü dışında herkes suskun! 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünAteşkes gerçekleşti, sıra diğer aşamalarda ama… 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAÖcalan’ın Uyarısı... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat Sevinç'Belirsizlik' kullanışlı bir idare yöntemidir, yurttaşı iki dudak arasına hapseder! 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin ikinci ve belki de “final” sezonu 12.10.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
5.10.2025
25.09.2025
15.09.2025
9.09.2025
1.09.2025
26.08.2025
11.08.2025
4.08.2025
28.07.2025
21.07.2025