Gülay GÖKTÜRK

Siz kimin silah bırakmasını tercih ederdiniz?
26.03.2013
3356

 İşçiler, yoksullar çeşitli biçimlerde sömürülürler.

Bugünlerde bu sömürünün en berbat biçimlerinden birine tanık oluyoruz. Açıkça, sinsi-gerici bir direniş için paravan olarak kullanılıyorlar.

Silahların susması, yüz yıllık bir davanın bitmesi, Kürt ya da Türk gençlerin artık sapır sapır toprağa düşmemesi ihtimali çıktı ya ortaya; bunu da AK Parti başarıyor ya; birtakım solcu aydınların hoşnutsuzlukları, çaresizlikleri, başarıyı maskeleme çabaları izlenmeye değer.

Şu satırlar, sözünü ettiğim sömürünün en kaba saba örneklerinden biri:

"Kürtler ve Türkler, evet, eşit vatandaşlar olacaklar bundan böyle. Pres makinelerinde ezilen çocukları eşitlenecek. İnşaatlardan düşüp ölen gençleri eşitlenecek. Okutamadıkları kızları, kocaları tarafından öldürülen kız kardeşleri eşitlenecek. O zaman bütün çocuklarımız Müslüman Türkiye vatandaşları olarak ölecek! Evet izin var, Kürtçe de ölebilecekler artık."

Ne dokunaklı değil mi?.. Günlerdir yaşadığımız sevinç, sadece pres makinesinde ezilen çocukların eşitliği içinmiş! Ondan başka hiç kimse de bu gafletin farkında değilmiş!

Yazarımızın, on yıllardır barış cephesinin en militan mensuplarından biri olduğunu da hatırlatalım bu arada... Üstelik bu cephenin en "hümanist", en "duygulu", en sulu gözlü temsilcilerinden biri...

O tek başına bir önem taşımıyor. Satırlarını burada alıntılamamın sebebi silah bırakma çağrısından bu yana sıkça gözlemlediğimiz tipik bir tutumun iyi bir karikatürü olması yüzünden. Hükümetin her olumlu girişimini"Tuzla tersanesindeki iş kazalarından ne haber" klişesiyle yok saymaya çalışan, kişi başı milli gelir ya da asgari ücret rakamlarıyla atılan olumlu adımları boğuntuya getirmeye çalışan bu tutumu zaten biliyor, tanıyor ve epeydir -çeşitli nedenlerden- anlayışla karşılamaya çalışıyoruz.

Ama aynı tutum, Türkiye'nin yakaladığı bu tarihi barış fırsatına karşı da tekrarlanınca, dayanılması gerçekten güç oluyor.

Peki kim bunlar?

"Solcu", "sol tandanslı" ya da "eski solcu" olmalarından "aydın" kesiminden gelmelerine kadar çeşitli özelliklerini sayabiliriz. Ama epeydir tutumlarına yön veren temel etkenin AK Parti'ye karşı duydukları hınç ve nefret olduğu da apaçık.

Onların imzalarını on yıllardır yapılan bütün barış çağrılarının, kurulan barış heyetlerinin en tepelerinde görebilirsiniz. Evet, yıllar var ki barış sözcüğünü ağızlarından hiç düşürmediler. Soyut bir savaş karşıtlığı, soyut bir şiddet karşıtlığıyla idare ettiler. Ama "barış" derken hep ordunun silah bırakmasını, terörle mücadele etmemesini kastettiler. Şimdi, PKK silah bırakmaya kalkışınca bütün hayalleri yıkıldı; ellerinden oyuncağı alınmış çocuklar gibi somurtuyor; TV kanallarından, köşelerinden sinsi kışkırtmalar yapıyor; Öcalan'ın çıtayı çok düşük tuttuğundan, statüden vazgeçilemeyeceğinden, bölgedeki havanın hiç de iyimser olmadığından, zaten Kandil'in de buna razı gelmeyeceğinden söz ediyorlar.

Tabii bir de Uludere'den...

Bir dramı, çözüm için çırpınan bir hükümetin elini kolunu bağlamak için kullanmanın neresi ahlakidir?
Uludere çözülmeden demokrasi de, barış da gelmezmiş...

Bal gibi de gelir ve umalım gelecek de... Çünkü Allah'a şükür ki Kürt halkı sizin umduğunuz kadar sağduyusuz, basiretsiz değil; hiçbir iktidarın lekesiz, hiçbir hükümetin mükemmel olmadığını hayat tecrübesiyle biliyor. Uludere'nin bir kaza olduğunu, bu kazaya en çok üzülenlerin başında hükümetin geldiğini de görüyor. Olayın aydınlanmasını elbette istiyor ama bu talebiyle çözümün önünü tıkamak aklının ucundan bile geçmiyor.
Çünkü Kürt sorununu o yaşıyor; dağda ya da cephede onun çocuğu ölüyor, o yüzden de zaman zaman hatalar yapsa da, zikzaklar çizse de onun, bu sorunu çözmek için büyük riskler alarak kollarını sıvamış bir iktidara burun kıvırmak gibi bir lüksü yok. Ve inanın, bu tarihi günlerde kimin ne dediğini, ne yaptığını bir kenara yazıyor.
Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar