Hasan Bülent KAHRAMAN
Nasıl hazırlandığını artık çok iyi bildiğimiz, 1975-1980 arasında yaşanan, günde on kişinin birbirini öldürdüğü o cehennem bitmiş, 12 Eylül cehennemi başlamıştı. Benim hayatımın da bir bölümü tamamlanmış, üniversiteden mezun olmuştum. Devlet Su İşleri Barajlar Dairesinde mühendislik, Hacettepe Üniversitesi Ekonomi Bölümü'nde asistanlık ve yüksek lisans yapıyordum. Gelen bir emirle de bütün asistanlar ve 'dil bilen' memurlar gibi Yabancı Diller Yüksek Okulu'nda saat 19'dan 23'e kadar ders veriyordum. 24'te eve geliyor, sabahın 4'üne kadar çalışıyordum. Belki üç saat uyku.
O aralar, Ankara'nın Selanik Caddesi'nden geçip Kızılırmak Sokak'ta bulunan ve kız öğrenci yurdu olarak, aile işletmesi şeklinde değerlendirdiğimiz bir binamız vardı. Öyküsü uzundur. Onun yönetimiyle de ilgileniyordum. Meşrutiyet Caddesi'ndeki evden oraya yürürken bir gün (Ankara hayatım 40 yıl boyunca bu çevrede geçti) Aykut sinemasını biraz geçince sağdaki binanın altında küçük bir kitapçı açıldığını gördüm: İlhanilhan. Acaba o mudur?
Muzaffer İlhan Erdost (solda) ve İkinci Yeni Şiir’in sembol şairi Cemal Süreya
Evet oydu. Haberi herkes gibi ben de dehşet içinde okumuştum: Muzaffer Erdost'un kardeşi İlhan Erdost askerler tarafından dövülerek öldürülmüştü. Böyle bir şey nasıl olabilir derken iki şey düşünüyordum. Birincisi, herkesin aklına gelendi: Bir insan nasıl bu şekilde, her şey bir yana, asgari 'medeni' bir ülkede sistematik olarak, asker tarafından, verilen bir emirle dövüle dövüle öldürülür? İkincisi, bir ağabey bu ölüme nasıl tahammül eder?
O alçak 12 Eylül hukuksuzluğu içinde daha o kadar insanı ürperten ve insanlık haysiyeti karşısında kendisinden utandıran olay görecektik ki, birinci soru ebediyen havaya asılı ve zihinlerimize kazılı kalacaktı. Gelen her korkunç haber karşısında o soruyu soracaktık. İkinci sorunun cevabını ise o kitapçıda artık neredeyse her gün karşılaştığım Muzaffer İlhan Erdost'a bakarak öğrenmiştim: tahammül edilmiyor. Sadece bazı insanlar metanetleri, dirençleri, dünya görüşlerine, kendilerine yükledikleri 'misyon', hayata karşı duydukları sorumlulukla, tahammül edemedikleri o gerçeği akıllarının ve yüreklerinin bir köşesinde, kendilerini kavuran bir ateş gibi, Prometheus'un her gün ciğerini yiyen kartala dayanması gibi, saklıyor.
Muzaffer İlhan Erdost'u orada tanıdım. Kalleşçe, kahpece öldürülen kardeşiyle ilgili bir anım vardı. Onu anlatmaya ise hiç cesaret edemedim.
* * *
Liseyi bitirip mühendislik ve matematik okumaya başladığımda Rus-Amerikalı fizikçi George Gamov'un çok popüler ama bilimsel derinliğinden ödün vermeyen, genellikle kuantum fiziğini anlattığı Mr. Thompkins kitaplarını çevirmek istemiştim. Kalkıp o tarihte bilimsel kitaplar da yayımlayan Sol Yayınları'na gittim. Onur Yayınları adı altında bilim kitapları da yayınlamaya başlamışlardı. Bir yetkiliyle görüşmek istediğimi söyledim. Az sonra uzunca boylu, kalın bıyıklı İlhan Erdost geldi. Karşıma oturdu. Ne istediğimi söyledim. Kitap ve çeviri örneği elimdeydi. Dikkatle ve heyecanla dinledi. Her şeyi benimseyen, her şeye insancıl bir sıcaklık duyan yanını, içtenliğini sezmemek olanaksızdı. 'Biraz bekleyin' dedi. Ne içeceğimi sordu. "Hava sıcak, meyve suyu?" dedi. O vişne suyunu işte unutmadım.
Az sonra döndü. İçeride şimdi adını anımsayamadığım ama o tarihte ciddi bir bilim kitabını çevirmiş ve belirtince hemen tanıdığım birisine kitabı ve çeviriyi gösterdiğini söyledi. "Çeviri mükemmel" dedi, "Ama, kitap bizim 'bilim' çizgimizin dışında. Gamov'u çok iyi tanıyor. Çok önemli biriymiş. Ama biz bunu basamayız. Bu tür popüler yayın yapmıyoruz." Beni dostça, mertçe, eşitiymiş gibi kapıya kadar uğurladı. 18 yaşındaki gençlere iyi davranınız.
Bu anıyı Muzaffer Bey'e hiç anlatmadım. Ama bir yıl sonra hocam ve sonra çok yakın dostum olan (galiba amca oğlu) Prof. Cevdet Erdost'la çok konuştuk. Muzaffer Beyle şimdi özellikle anlatacağım şeylerden fazla söz etmedik. Genellikle dalgındı, düşünceliydi. Gene de kafası İlhan Erdost olayıyla meşguldü. Sık sık, süren davalardan söz açıyordu. Yeniden kitap yayınlamışlardı. Her zaman düzenliydi. Bir defasında matbaadan gelen bir kitabın kötü baskı ve cildinden, onda hiç görmediğim bir öfkeyle nasıl yakındığını, küfrettiğini gördüm.
Ben bazı kitaplardan ve yabancı yayınevlerinden söz ederdim. Onların adreslerini vs isterdi. Bir defasında Marion Boyars'a bir kitap için onlar adına mektup yazdığımı çok iyi anımsıyorum. Kitapçıda bir hanım durur ve "Muzaffer Abim" diye söz ederdi. Akrabalıklarını bilmiyorum. O, yalnızca bir kez, yakınmıştı yakındıklarından.
Toplum ve Bilim dergisinin bulmadığım ilk sayılarından bahsettiğimde Muzaffer Bey kendisinde olduğunu, bana verebileceğini söyledi. Hepsini toplamış, bugün gibi gözümün önünde ve hâlâ çok etkileniyorum, çünkü artık asla göremeyeceğimiz bir şey, dört bir yanından sicimle sarmış, getirdi. Özür diledi. Çünkü bir sayısında Asaf Savaş Akat'ın feodalite konusundaki makalesinin üstüne notlar almıştı. Hem de ne notlar. O dergiler hâlâ duruyor bende. Bu da onun ciddiyetinin bir göstergesiydi.
Yıllar sonra bir gün, belki 20 yıl önce, İstanbul'da otobüste gördüm. Sanırım Yunus Nadi Ödülleri'nden geliyordu. İlhan Selçuk'tan konuşmuştuk yol boyu.
Ölümünü duyunca bazılarını bölük pörçük yazdığım bu anıları dayanılmaz bir tutkuyla yazmak istedim. Ama asıl başka bir konuya değineceğim.
İlhan Erdost
* * *
Bilenler bilir, Erdost, şiirimizde çığır açan ama çok da tartışılan 'İkinci Yeni'nin isim babasıdır. Ulus, Pazar Postası gazetelerinde yöneticilik yaptığı dönemlerde edebiyatla da uğraşıyordu. (Cevdet Hoca, akşamları, gece nöbetine başlayan 'Muzaffer Abi'yi ziyarete gittiğinde görevi, Bülent Ecevit'ten devraldığını, onun Ulus'tan Bahçelievler'e kadar (onu da ben belirteyim, Ayten Sokak) yürüdüğünü, bir defa da birlikte yürüdüklerini anlatmıştı.) O dönemde hem de alelacele yazdığı bir yazıda (Son Havadis, 19 Ağustos 1956) bu deyimi kullandı. Muhtemelen üstünde düşündüğü bir konunun bilinç dışına yığdığı birikimin sonucuydu. Sonra ikinci bir makalede (Pazar Postası, 23 Aralık 1956) deyimi açıkladı. (Her zaman söylerim, yazılarda bazen düşündüklerimizi yazarız, bazen de yazar ve ne düşündüğümüzü öğreniriz: yazı ve düşünce aynı şeyler değildir, yazı düşüncenin 'aynası' değildir, kendisine özgü bir 'cumhuriyet'tir yazı.) Tartışma 'anlamsız şiir'den, 'bir şey söylemeyen şiir'den doğdu. Orhan Duru, Ece Ayhan'ın şiiri "Bana bir şey söylemiyor" demişti. (Evet, edebiyat tarihlerinde bazen, 'olur böyle şey'ler. Duru, sonradan Türkçe'nin İkinci Yeni şiire çok yaklaşan metinlerini yazacaktı ama ben onun yazıcılığını daha çok Apollinaire'e benzetirim: 'somut soyut' diyorum o tür yazıya, eski bazı deyimleri kullanarak.)
Kısa süre içinde İkinci Yeni tartışması alevlenecektir. 1957'den sonra iyice büyüyecektir. 'Modernist' ('modern' değil) Türk şiirinin en ileri örnekleri bu dönemde art arda yayımlanan kitaplarla verilecektir. Belli bir çevre bu görüşe karşı çıkar. Özellikle sosyalist gerçekçi (o dönemde en fazlasından 'sosyal gerçekçilik' denmekteydi) kanattan gelen edebiyatçılar, başta Attila İlhan, bu yaklaşıma şiddetle tepki gösteriyor ve yazılan, İkinci Yeni denen şiirin bir 'kaçış' şiiri olduğunu vurguluyordu. Menderes diktası başlamış, şiir, sonradan kullanılan bir deyimle 'kapalı şiir'e dönüşmüştü. (Bu bir aklama deyimi midir, bilemem ama bazı kişilerin 1970'lerde kapalı şiir de demeyip 'hermetik şiir' demesi ilginçtir. Üstelik bu 'hermetik' sözcüğüne ayrıca anlam derinlikleri yükleniyordu ki, hayır, Fransızcada 'hermetik' düpedüz kapalı demektir: 'hermetik' bir kavanoz.) İlhan, kendisinin yerine oturttuğu 'imge' (imaj) olgusunu bu şairlerin bağlamından kopardığını ve şiirin boş bir kelime yığını haline geldiğini savunuyordu. Üstelik toplumdan, toplumsaldan tümüyle kopuk şiirlerdi bunlar.
Önemli ve ağır bir iddiadır bu. Bugün de dile getirilir. Doğrusu, İkinci Yeni şairleri de tartışmanın münhasıran bu yanı üstünde hemen hiçbir şey söylememişlerdir. Ayrıca, aynı şiiri yazmak gibi bir zorunluluk elbette yok, her sanatçı yapıtını dönemler içinde değiştirir ama İY şairleri de ilk dönem şiirini sonradan hemen hemen hiç savunmadı.
Kritik nokta Muzaffer İlhan Erdost gibi, ismi sol kültürle, sol bilinçle ve hatta sol eylemle (bununla yayıncılığını, yazılarını, tartışmalarını kastediyorum) anılan birisinin İkinci Yeni şiire dönük bu eleştirilerde nereye oturtacağımızdır. Ciddi bir sorundur bu, özellikle de 'bilinç tarihimiz' açısından. Kendisi bu problemi İkinci Yeni Yazıları başlıklı kitabının girişinde ele alır. İkinci Yeni yazılarını henüz Marksizimle bu derecede içli dışlı olmadığı bir dönemde yazdığını belirtir. (Bu alanlardaki yazılarını ayrıca Şiirin U Dönüşü adlı kitabında derlemiştir.) Dolayısıyla Erdost'un bilhassa yönettiği Pazar Postası'nda yayımlanan yazılarını (ve İY'nin orada büyüyüp güçlenmesini) daha sonra yapıldığı üzere Marksist bir perspektifle değerlendirmek kendisinin işi değildir. Dolayısıyla şiire 'o' açıdan bakmadığını kabul eder. Şimdi Erdost'u ve İY'yi o bağlama oturtma çabaları anlamsızdır. Hatta bu yönden gelecek suçlamalara Erdost bir kale inşa etmiştir. (İkinci belirttiği husus verdiği adın tam da böyle: 'İkinci Yeni şiir' şeklinde kullanılmasındaki ısrarıdır, ben, der, bir başka yerde, kralların adının önüne konan rakamlar gibi düşünmedim o adlandırmayı. Bu da ihmal edilen ama çok önemli bir saptamadır.)
Peki, nedir Erdost'un saptaması ve İY'yi savunması ne anlama gelir? Ayrıntısına girmeden iki şey söylemek gerekir. Birincisi, Erdost'un bizzat yazdığı gibi, mesele 'şiirde anlamsızlığı' savunmak değildir. Anlamsızlığın da savunulabileceğini savunmaktır. İsteyen öyle yazar. Gene de daha 'fonksiyonalist' bir yaklaşımla bu tutum eleştirilebilir. Şiir gibi, yayımlandıktan sonra kamusallaşan bir üretimin salt anlamsızlık üstüne oturmasının yanlışlığı dile getirilebilir ve evet, bu tutumun politik/toplumsal koşullar bağlamında mesela bir kaçış olduğu söylenebilir. Doğru olmasına doğrudur ama diğeri de bir haktır.
Bir ölçüde edebiyat dışı bir bakış açısını yansıtan bu yaklaşımı o derecede önemsemiyorum. Başka bir husus var ki, daha da önemli: şiirin, aynı muhakemeyle devam edelim, bir edebiyat ürünü, daha doğrusu, dile getirilmiş, dili kullanan, örneğin romandan çok daha farklı bir planda dile yaslanan bir verim olarak şiirin ifade formlarının anlamı nedir? Tamam, toplumu ve kitleyi ihmal edebilir ve politik olgulara sırtını dönebilir, o yönden de eleştirilebilir. Ama salt bu yapısıyla, şiir, dilin sınırlarını genişletme ve imge dediğimiz o karmaşık mekanizmayı/olguyu meydana getirme süreçlerinde bize yeni olanaklar kazandırır. Kısacası dilin genişlemesi diyelim buna. Eğer dil genişliyorsa bilinç de genişlemektedir. Edebiyat metninin esoterik yapısının dışa dönük bu fırsatı yaratma becerisi de vardır. Öteki tüm unsurlar bir tarafa (hatta tüm eleştirileri kabul ederek) İY şiir hakkında söylenecek en önemli koşul budur.
Erdost tam da bu gerçeği vurguluyordu.1950'lerin sonunda henüz sözcük birikimi onca gelişmemişken, referans kaynaklar çok yetersizken bu gerçeği sezgileriyle yakalamıştı. Daha sonra onu sol edebiyata, klasiklere ve bilince yöneltecek sezgisi ona bu olanağı kazandırmıştı. Hiç yabana atılmayacak bir yeti olması bir yana, son derecede önemlidir yaptığı iş. (Ayrıca Birinci Yeni şiiri 'keşfeden' Ataç göklere çıkarılır sezgilerinin gücü nedeniyle ama Erdost ihmal edilir. Neden? Yoksa sonradan geliştirdiği Marksist kültür bu ihmalde etkin olmasın?)
Üstelik şu da var: Eğer bir dil, bir edebiyat bir şey üretiyorsa onu üretecek noktaya gelmiştir. Hiçbir şey tesadüf değildir, hiçbir şey kendiliğinden oluşmaz. Hazırlayan, bazen farkında olmadığımız süreç ve koşullar vardır. Bizim pozitivist perspektifimiz her nedense daima bu değerlendirmenin dışında hareket eder ve bir şeyin 'ansızın' olduğuna inanır. 'Ansızın' diye bir şey vardır ama hazırlayıcı koşullar o ansızını birikmiş bir enerjinin birden boşalması olarak biçimlendirir. Bir bilinç olgusunun nasıl ortaya çıkışını ele alan bilgi sosyolojisi ciltlerce kitap üretmiştir ve, sezgiler, sıçramalar söz konusu olsa da, yineleyeyim, onları da kapsayacak şekilde, bu gelişme, ancak 'birikimle', birikimin bir kişide teşekkülüyle açıklanabilir. Sezgi odur: o kişinin o birikimi sezmesi, somutlaştırması ve ifade edebilmesi.
Erdost'un o dönem yazılarını okuyanlar böyle bir çözümleme görmez. Ama değindiğim sezgileri bu çözümlemeyi hazırlamıştır. Erdost, tam da böyle bir şiirin 'gerçeğini' bulma çabasındadır. Analitik düşünen bir zihnin büyük becerisidir bu. Aynı saptamayı yapayım: sezgi tek bir yerde durmaz. Erdost'ta da durmadı. Başka bir örnek vereyim. Daha o zamanlar yaptığı Şemdinli Röportajı da aynı sezginin bir başka plandaki yansımasıdır. Sezgileri onu zamanla edebiyatı bırakıp onu felsefeye, toplumbilime, düşünceye taşıdı. Bu alanlarda yazdıkları enine boyuna irdelenirse (ne güzel bir doktora konusu olur) Erdost'un çabası çok daha iyi anlaşılır.
1960'ların başında Marksist klasiklerin Türkçe'ye çevrilmesi bakımından da aynı iddialar serdedilmiştir: aktarmacılık. Hayır, değildir. Kimse bilgisinin ötesinde, bilincini aşacak bir tahayyül içinde bulunamaz. Marksist klasikler de bir ihtiyacın cevaplanması olarak Türkçe'ye çevrilmiştir. Kendisine özgül (özgü-değil) sorunlar doğurmuştur ama o başka bir tartışma konusudur. Erdost'un gününün önünde yürüyen, öncü bir bilinç insanı olduğu muhakkaktır. Türkiye'deki entelektüel tarihin yazımında, entellektüellerin irdelenmesinde, toplumsal düşüncenin irdelenmesinde bu bakımından çok farklı yerini görmek şarttır.
Türkiye, düşünce dünyasına çok önemli, çok değerli katkılarda bulunmuş, bunun anlamsız, yürek yakan acısını çekmiş, gene de acısını içine gömüp çabasını sürdürmüş bir aydınını yitirdi.
İlhan Erdost ve Muzaffer Erdost
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları





























































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.08.2025
18.08.2025
17.07.2025
20.06.2025
13.05.2025
5.05.2025
6.03.2025
26.02.2025
13.02.2025
6.01.2025