Hilâl KAPLAN

Bürokratik ekmek
11.07.2014
1827

 Türkiye'yi yaşanmaz bulanlar,

Türkiye'yi yaşanmazsızlaştıranlardır.

Cemil Meriç

'Modern Türkiye'de büyük bir gayret sarfedilerek tesis edilen devlet nizamının kuvvetini ilelebet politik mürebbiye vazifesini gören bir tip seçkin önderden alacağı tasavvur edilemez.

Cumhuriyetin ve modern Türkiye'nin temellerini atan aydınların bilhassa bu bakımdan istisnai bir aydın tipi olduklarını unutmamak lazımdır. İnkılapçılarımız memleketteki derin sosyal güdülerin yetiştirdikleri bir aydın tipi değildirler.

Demokratik idare şekli geliştikçeve geniş kitlelerin memleketteki tesiri arttıkça, geniş kitleler tarafından bugün taşrada tatbik edilen kıymet ölçüleri yalnız taşra cemiyetinde değil, devlet mekanizmalarında ve bilhassa teşrii organda da kendini gösterecektir.

Bu bakımdan önümüzdeki yıllarda eski elit ile yeni elit arasında, şehir aydınları ile memlekette hakikaten benimsenmiş olan kıymetlerin tatbıkine kalkacak olan geniş kitlelerin temsilcileri arasındaki ihtilafların artacağı kuvvetle muhtemeldir. Memleketimizde hâlen mevcut fikir ve kıymet buhranının politik ehemmiyeti işte bu noktada toplanmaktadır.'

Bugün geldiğimiz noktayı mükemmel analiz eden bu satırlar, Demokrat Parti'nin %57 oy aldığı 1954 seçimlerindeki zaferini takiben, DP'den sandık yoluyla kurtulunamayacağının iyiden iyiye anlaşıldığı günlerde Prof. Şerif Mardin tarafından kâleme alınmıştı. Ve tam 60 yıl öncesinden görünen süreci, araya giren 4 darbeyle kesintiye uğramış olsa da bugün birebir yaşamaktayız.

Gerçi Mardin, tam da bahsettiği 'halk ihtilali' daha emekleme aşamasındayken, başörtülü kadınlar bir tür apartheid rejimine mahkum yaşarken, BDP'ye oy verenlere terörist gözüyle bakılırken, 1915 gerçeklerinden bahsedenler ulu orta linç edilmeye kalkışılırken ortaya attığı 'mahalle baskısı' kavramıyla politik mürebbiyelere oldukça işlevsel bir manivela sunmuştu ama o kadar 'sınıfsal deformasyon' en hocada bile olabiliyor sanırım.

Bugün başörtülü kadınlar kendilerini dışarda tutmak için örülen duvarları yıkarak eski elitlerin 'korunaklı alanları'nda okuyor, çalışıyor, sözünü söylüyor,

Beş yıl önce Meclis'teki varlıkları sorgulanan Kürt siyasî partisi Çankaya'ya bir aday çıkararak ülkeyi Diyarbekir'den değil, Ankara'dan yönetmeye talip oluyor,

Eski elitlerin el koyduğu gayrimüslim vakıfları birer birer esas sahiplerine iade ediliyor,

Devletin en üst kademesi, 1915'e insanî bir yaklaşım getirerek, kurbanların torunları için resmî taziye yayınlıyor.

Erdoğan'ın tuttuğu ayna

Ne var ki eski elitlerin sorunu, yeni elitlerin hızına yetişememek değil. Bilakis bu gelişmelere önayak olacak zihin yapısına sahip olmamak, hatta eski Türkiye'ye ait ne varsa onun mimarlarıyla aynı zihni kökeni paylaşmaktan vazgeçememek. O yüzden tutarlı bir perspektif ve sahici bir politikayla kendilerini var edemiyorlar.

Onun yerine 'biraz Türk, biraz Kürt, biraz Atatürkçü, biraz dindar, biraz laik, biraz sosyalist, biraz milliyetçi, biraz demokrat, biraz monşer, biraz halk adamı' tarifiyle değil halkı, kendilerini dahi inandıramadıkları amorf bir çorba (ekmek mi demeliydim?) sunuyorlar.

Ancak eski elitler için esas can sıkıcı olan Ak Parti'nin iktidar olması değil. Asıl hoşnutsuzluk, Ak Parti'nin merkeze taşıdığı bu ülke halkının kendisi. Türlü devrimlerle, muhtelif darbelerle, havadan ve denizden atılan bombalarla dize getirilemeyen, ehlileştirilemeyen, kendilerine benzetilemeyen halkın kendisi. Ak Parti'den şikâyetçi olmak, kronik muhalif takılmak, otoriter-diktatör arası salınan eleştiriler getirmek işin sadece sosu. Ak Parti, onları aynaya bakmaya zorlayan bir vesile sadece.

Bürokratik ekmek un ufak...

Üstelik hikâye 1950'den beri aynı. Demokrat Parti iktidara geldiğinde nasıl ki 'ağa-kapitalist-kasaba tüccarı iktidarı' denilerek aşağılandıysa, 'sandık demokrasisi' denilerek küçümsendiyse, bugün de aynı dinamikler çerçevesinde aşağılanıp küçümseniyor.

Başbakan da bu hakikati ezilip büzülmeden yüzlerine vurma kabiliyeti ve gücüne sahip tek siyasî olduğu için bunca nefretin ve öfkenin merkezine oturtuluyor. Halka duyulan hıncı âdeta bir paratoner gibi kendi üzerine çekip yine siyasete tahvil etmeyi başarıyor.

Osmanlı son döneminden bu yana siyasî ve sosyal hayatımızda pek çok unsur değişti, kavramlar gelip geçti. Lâkin bürokratik aklın hükümranlığı pâyidar kaldı. Bugün bürokratik aklın iktidarı sona eriyor, merkezdeki paradigma döndürülemeyecek biçimde kırılıyor. Esas fırtına burada kopuyor.

O yüzden TÜSİAD'ı market kamulaştıranlarla, y kuşağını '1923 dinamizmiyle', bozkurtları 78 kuşağıyla buluşturan hikâyeyi anlamak içim 'majestelerinin adamı'na bağlanmaya gerek yok. Bu hikâye bizim...

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar