Mümtazer TÜRKÖNE
“Siz kendinizi ne sanıyorsunuz!” hitabı, güç ve iktidarın bünyesine dair çok ciddi sorunların işareti.
Ayrıca politik-psikolojisi kat kat derinlerde işleyen çok sarsıcı bir laf. Herkes yolunu şaşırabilir, haddini yani sınırı aşabilir. Bu laf bir kükreme gibi muhatabına yapışır: “Sen kendini ne sanıyorsun!” Bir soru cümlesi gibi ama değil: “Hop, orda dur bakalım!” O kadar sık ve yaygın kullanılması hiyerarşinin aksamasından, ilişkilerin laçkalaşmasından. Herkes haddini-hududunu bilse, ait olduğu yerde dursa, güç ve otoriteye beklendiği şekilde boyun eğse bu kadar sık kullanılır mı? Sonrası var mı? Gücünüz yetiyorsa elinize sopayı alıp, “Allah yarattı” demeden girişmekten başka?
Erdoğan kocaman sarayıyla, bulunduğu makamın mehabetiyle, çevresinde hazırolda duran erkânıyla iktidar sahibi gibi görünüyor; ancak çağımızın meşrutî monarşilerinin kralları gibi bir türlü muktedir olamıyor. Parlamenter sistemi “bekleme odası”na alsanız da, fiilen anayasada yer almayan başkanlık yetkileri kullansanız da, her gün medyada magazin sanatçıları gibi yüksek performanslı gündemler oluştursanız da sözünüz geçmiyor, hükmünüz yürümüyor. Cumhurbaşkanı, o kadar iddiasına ve havasına rağmen hükmedemiyor, kararları ve talimatları dönüp duran siyaset çarklarının ne istikametini ne de işleyişini değiştiremiyor. İktidar tekerleği, avara kasnak gibi boşlukta dönüyor.
Cumhurbaşkanını görünürdeki onca iddiasına rağmen kuşatan, etkisizleştiren, bu yüzden de hiddetlendiren bir “muktedir olamama” sorunu var. Erdoğan, doğrudan kendisine bağlı medya gücüne ve tapuya kayıtlı partisine rağmen güç ve iktidar üretemiyor; dolayısıyla yönetemiyor.
Hiç hükmünü yürüten bir güç, ekonomi bıçak sırtında sallanırken Patronlar Kulübü’nün başkanı hanımı, düpedüz eski hesapları hatırlatıp alenen “defterini dürmekle” tehdit eder mi? Genelkurmay’ın “takdirlerini sunduğu” İçişleri Bakanı’nın küçümseyerek de olsa kabul ettiği bir “yaralı asker taşıma” olayını toptan yok sayar mı? HDP’yi ve Demirtaş’ı bir kenara bırakın, hakikatin ve devletin tek olduğunu kabul edin: Devletin kurumlarından gelen rivayet tam üç tane; hangisine inanacaksınız? Genelkurmay’a mı, İçişleri Bakanlığı’na mı, Cumhurbaşkanı’na mı?
“Kabataş yalanı”na, bu yalanı söyleyenler de dahil Erdoğan’dan başka sahip çıkan kaldı mı? Çağlayan saldırısını, Erdoğan’ın bize sunduğu gibi “mezhep dayanaklı bir örgütün işi” olarak gören kimse var mı? Ağrı olayına hepimiz onun gibi baksak, memleketin hali nice olur? Hizmet Hareketi’ni “terör örgütü” olarak yaftalayınca, yıllanmış amansız düşmanları bile “hani silah, hani terör örgütü?” diye sormuyor mu? Yeni Şafak’ın yayımladığı ve toplumun mizah ihtiyacını büyük ölçüde karşılayan sahte belgeleri referans gösterip “gerçek” muamelesi yapan Erdoğan’dan başka “devlet yetkilisi” gördünüz mü? Sıraladığımız her esaslı soru, başlı başına bir iktidarsızlık sebebi: İnandırıcılığını tamamen tüketmiş bir güç nasıl muktedir olabilir? Evet nasıl?
“Kontrol kaybı” tabiri, geçici bir durumu ifade ettiği için hafif kaçıyor, karşımızda düpedüz temmuz güneşi görmüş gibi eriyen, buzdan yapılma bir iktidar gökdeleni var. Bu iktidar Davutoğlu’na sıra gelmediği için doğrudan Erdoğan’ın elinde tükeniyor. Bütün yollar tüketilmiş, yerine yeni bir şey koymak, yeni iktidar üretimine girmek de mümkün görünmüyor.
Erdoğan’ı o kadar öfkelendiren, TÜSİAD Başkanı’nın çizdiği Saray’ın içi boşalmış ve sahiciliğini kaybetmiş iktidarının ülkeyi sürüklediği istikrarsızlık ve kaos tablosu olmalı. Gerçek olup olmadığını anlamak için, Türkiye’nin istikrarsızlık endişesini tetikleyen bütün gündemlerinden Erdoğan’ın terazinin “kriz” kefesine koyduğu ağırlığı kaldırmayı deneyin. Geriye istikrarsızlık ihtimali kalıyor mu?
İktidar yetkisini elinde tutanların muktedir olamama ve iktidar üretememe sorunu var. Sebep, son iki yıldır iktidarın kendini yenileyeceği meşrûiyet çemberini seri cinayet gibi peş peşe işlenen hukuksuzluklarla daraltması. Bu kadar hukuksuzluk, iktidar üretmeyi ve yönetmeyi de imkânsız hale getiriyor; dolayısıyla herkes kendini “bir şey” zannetmeye başlıyor, sözün bir değeri ve iktidarın üstünlüğü kalmıyor.
Yazarlar
-
İbrahim KahveciDemokrasi işgal edilirse… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKomisyon'un çimentosu Bahçeli 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgün8 Ağustos mutabakatı… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Azerbaycan Turan yolu’ 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURRojbaş İmamoğlu, geçmiş olsun Evre ve yeni YAE’cilere dostane uyarılar… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktanİktidar, Bahçeli’nin hukuk uyarılarını dikkate almalı 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
5.08.2025
3.08.2025
31.07.2025
21.07.2025
19.07.2025
16.07.2025
10.07.2025
4.07.2025
1.07.2025
24.06.2025