Murat BELGE
Türkiye, tarihinin hayli tatsız, ama son derece de ilginç bir dönemecini yaşıyor. Aşağı yukarı 21. yüzyıla girişimizden bu yana birbirine eklenerek süregiden süreçler var.
Bunlardan birincisi, henüz Cumhuriyet bile kurulmadan önce başlamış, ama Cumhuriyet’te güçlenerek devam etmiş olan “askerî vesayet” sürecidir. Bu oldukça uzun süre içinde Ordu varlığının görece geri çekildiği ya da militarist bir sulta olarak her yeri kapladığı evreler olmuştur. Öyle görünüyor ki 12 Eylül bu ikinci “tarz-ı siyaset”in son hamlesiydi ve Cumhuriyet’in bütün kurumlarına askeri dâhil ederek Ordu’nun her konuda son sözü söyleme yetki ve ayrıcalığını elinde tuttuğu bir düzeni ebedileştirme amacını güdüyordu. Ancak bu, dünyanın gelişme doğrultusuna ve biçimine tamamen ters düşen bir düzendi ve istendiği gibi kalıcı olmasına imkân yoktu.
12 Eylül rejiminin “düşman” bellediği ve imha etmek üzere saldırıya geçtiği birden fazla hedef vardı. Ancak, yalnız sol üzerinde, komünizm üzerinde elle tutulur bir başarı kazanabildi (bunda da kendi maharetinden çok komünizmin uluslararası konjonktür içinde çöküşü bu “başarıyı” sağladı). Kürt ayrılıkçılığı, tehdidini en üst noktaya tırmandırdı. Son “tehdit” İslâmcı-şerîatçı harekete de uzun-vadede sonuçları ortaya çıkacak bir enerji armağan etti.
Bu enerjinin kuvveden fiile çıkışını AKP’nin 2002 seçim başarısı ve hükümet kurmasıyla başlayan süreçte günbegün gözlemledik. Bayrak mitingleri, darbe hazırlıkları, muhtıralar ve buna benzer eylemler, kuru gürültüye pabuç bırakmamaya kararlı bir hükümet ve elverişsiz uluslararası konjonktür karşısında (AKP’nin kapatılmamasını bu ikinci etkende açıklamak herhalde doğru olacaktır) oldukça yapay yöntemlerle kabartılan bu seferberlik ruhu fazla dayanamadı.
Türkiye’ninki gibi bir geçmişten gelen bir toplumda “askerî vesayet bitti” demek kolay değil. Böyle bir girişim olursa, vadenin uzununu beklemeye de gerek yok, kısa vadede tam bir başarısızlığa uğrayacağını güvenle iddia edebiliriz; ama “böyle bir girişim hiç olmaz” diyemeyiz.
“Tabiat boşluk bırakmaz” deriz. Bizim siyaset kültürümüzde galiba “demokrasi” bir “boşluk” olarak algılanıyor. “Askerî vesayet”in görünür biçimde gerilediği bu dönemde, boşluk doğmasın diye olsa gerek, AKP yönetimi yeni bir vesayet biçimini almaya, en azından böyle olma özleminin sinyallerini vermeye başladı. Burada belirleyici etken Kürt sorunu, bu olayın gelişme biçimi. Bu sorunu askerî yöntemle çözmek konusunda bir iradenin, ilkin hükümet içinde yeşermese de, orada kesin bir kabul ve onay gördüğü anlaşılıyor. Bu, son analizde, bir üslûp seçme durumu. Bu sorunda anti-demokratik yönetimi seçmiş biri, başka sorunda demokratik tutum benimseyemez.
Kürt sorunu bu gelişmede belirleyici oldu ve olmaya devam ediyor. Ama o da tek başına bir etken değil. Bir bütün olarak İslâmcı siyasî hareket, Türkiye’de, Kemalizm’den ötürü kendini bir “mazlum” olarak görmüştür; ama bundan ötürü demokratik bir siyasî kültür de geliştirmemiştir.
Azınlıkta ya da muhalefette kalmış bir siyasî ideoloji, eşyanın tabiatı gereği, demokrasiye yakın durur. Bu kadarı, Türkiye’deki İslâm için de söylenebilir. Ama bu, kendiliğinden oluşan bir durumdur, üzerine emek ve özen yüklendiği için böyle olmuş değildir.
Ayrıca, “taban”da demokrasi özlemi daha yaygın ve sahici olsa da (bunu “entelektüel” dünya ile ilişkisini sürdüren bir taban anlamında söylüyorum), siyaset sefinesinin dümenini elinde tutanlar açısından, durum pek böyle değildir. AKP yönetimine, bunun aşağı yukarı tek sahibi gibi görünen Başbakan’ın davranışlarına ve sözlerine baktığımızda, otoriterlik eğiliminin ve özleminin gittikçe belirginleştiğini görebiliyorum.
Sonuç olarak AKP bir siyasî parti, Tayyip Erdoğan bir siyaset adamı. Burada göze çarpan otoriterleşme eğilimi, toplumun kurumlarına sinmiş bir askerî vesayetle kıyaslanamaz.
Önemli olan, toplumun, “vesayetlerden vesayet beğenme” kültüründen, dara geldiği zaman “gel beni kurtar” diye birilerini yardıma çağırma alışkanlığından sıyrılmayı artık başarması. Başka bir söyleyişle, sorununu kendi eliyle çözmeyi öğrenmesi, bunu yapmaya cesaret etmesi.
Bu noktaya geldik. Durduğumuz yer burası. Ama burada nasıl davranacağız, o henüz belli değil.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.06.2025
23.05.2025
21.05.2025
12.05.2025
5.05.2025
22.04.2025
31.03.2025
17.03.2025
10.03.2025
7.03.2025