Murat Sevinç
Ruşen Çakır ve Ünsal Ünlü’nün iki hafta önceki tartışma yayını üzerine ilk yazıda, yeni partilere yönelik eleştiriler ve kendilerine yönelik özeleştiri beklentisi üzerinde durmuş, çok uzadığı için devam edeceğimi söyleyerek bitirmiştim. Yazının sonuna bazı sorular bırakarak: bir parti yeni olabilir mi, özeleştiri mümkün mü, şart mı, gibi…
Aradan geçen zamanda işimi kolaylaştıracak güzel yazılar yayınlandı. Duvar’da Kemal Can’ın ‘Sapla saman fazla karışmadı mı?‘ (10 Haziran) başlıklı yazısı ile Ümit Kıvanç’ın, Soma’daki şu malum ‘tekme’ olayının kahramanının sosyal medya hesabından duyurduğu metin üzerine çıkan tartışmalara katkı mahiyetinde kaleme aldığı ‘Zalimlik, şuursuzluk, affetme’ başlıklı (12 Haziran vd.) yazı dizisi. Bu satırlar yazılırken ikisini yayınlamıştı Kıvanç.
Her iki makalenin temel niteliği (yazarlarının hep yaptığı gibi), olabildiğince sakin kalıp konuların sloganlaştırmadan ele alınmaları, işin kolayına kaçılmaması. Şiddetli dilin cazibesine fazlaca ödün verildiği böyle zamanlarda okuyanına iyi gelen bir yol, yöntem bu.
“Yeni partiler özeleştiri versin!” deniyor.
Kurulan iki parti yeni mi? Bir partinin ‘yeni’ olabilmesi için ‘gerekli/zorunlu’ şart, kuruluşunun hukuken tamamlanması. Bu durumda iki yeni parti daha var. DEVA ve Gelecek. Ancak hukuken kurulmuş sayılma, herhalde ‘yeni’ sıfatını kazanmak için ‘yeterli’ değil. Olabilmesi için kurucuların, kadroların, programın vs. ‘yenilik’ iddiası taşıması gerekir.
Böyle bakıldığında, çok partili yaşamda (tabii adı sanı bilinen partileri kastediyorum) ‘yeni’ sıfatını hak eden parti sayısı fazla değil. Çoğu, varlığına şu ya da bu şekilde son verilen ‘önceki’ partilerin devamı niteliğinde. Kısmen kadro ve programlarıyla.
Buna mukabil örneğin, TİP (Türkiye İşçi Partisi) yeniydi. Şimdikinden değil, 1965’te TBMM’ye giren ilk sosyalist partiden söz ediyorum. Ya da MNP (Milli Nizam Partisi) ve MHP (Milliyetçi Hareket Partisi), hatta ANAP (Anavatan Partisi) yeni partilerdi. Belki SHP (Sosyal Demokrat Halkçı Parti) ve EDP (Eşitlik ve Demokrasi Partisi) de bu kategori de ele alınabilir. Tabii bu partiler de önceki bazı partilerin çizgisindeydi ve kadrolarından yararlandı, bu başka mesele. Ayrıca hemen hepsi belli başlı ideolojik hattın takipçisi durumunda kuşkusuz. Ama örneğin aralarında SP (Saadet Partisi) ile FP (Fazilet Partisi) arasındaki gibi bir devamlılık ilişkisi yoktu ya da zayıftı.
Hepsini sayıp ayrıntıya girerek çetele tutmaya niyetli değilim, derdimi anlatabilmişimdir sanıyorum.
Çoğu parti ise istese de tam manasıyla ‘yeni’ olamıyor. Ne kadroları, ne seçmeni, ne de programı izin veriyor buna. Örneğin AKP yeni bir partiydi pek çok açıdan, yine de RP (Refah Partisi)’nin devamı olarak algılanmasına neden olan çokça bağa sahipti. Necmettin Erbakan’ın sert eleştirilerine rağmen. Gömlek değiştirdiklerini dile getirmiş olsalar da, eski gömleğin mirasını bütünüyle terk edemediler, edemezlerdi.
DEVA ve Gelecek’in önemli bir nitelikleri, güçlü bir ‘iktidar’ partisinden koparak kurulmuş olmaları. Sık olan bir şey değil bu. DP (Demokrat Parti) gibi bir iki parti daha var tabii, ancak farklı koşullar söz konusu. İki partiden DEVA olanı, diğerine göre daha yeni görünüyor! İkisi de aynı kaynaktan geliyor oysa. Liderleri de AKP ve devlette üst düzey yöneticiydi. Hal böyleyken iki yeni partiden birinin diğerinden daha yeni görünüyor ve öyle algılanıyor oluşu, yukarıda yaptığım ayrım bağlamında düşünülebilir.
Birinde ‘kopmak’ isteyen parti havası var. Kadrosu, söylemi, muhalif olana yaklaşımı, eleştiriye tahammülü, genç seçmenle kurmaya çalıştığı bağ ve ‘piar’ yöntemleri farklı. Muhafazakâr dünya içindeki ‘yeni’ye hitap ediyor. Tabii, ‘iç’ ve ‘dış’ desteği de! Şöyle düşünelim isterseniz: Siz büyük sermaye olsanız, hangi parti ve liderin iktidar ortağı olmasını daha çok isterdiniz? Hepinizin yanıtı aynı muhtemelen!
Hal böyleyken, iki yeni partiden biri diğerinden daha yeni görünüyor. Çoğu insanın algısı da bu yönde. Biri ‘yönetmeye’ aday da, diğeri ‘bana bu yapılır mı?’ öfkesiyle kurulmuş sanki. Ancak kabul etmek gerekir ki iki parti de yeteri kadar yeni değil ve olma ihtimalleri yok.
Peki, ‘özeleştiri’ kimden bekleniyor ve mümkün mü?
Bu soruların yanıtı üzerine düşünmek için sanırım en az bir soru daha gerekli:
Babacan ve Davutoğlu ekibi neden yeni parti kurdu?
Kurmasalar ve diyelim ki siyaseti bıraksalar, hayatlarını rahat geçirebilecek koşullara fazlasıyla sahipler. Bu soruya ‘Rotşild ailesi istedi‘ filan gibi yanıt verenler vardır mutlaka ancak benim bu yazıdaki derdim, eğer sakıncası yoksa en büyük fotoğrafı görmek değil de daha ziyade düşüncelerini, niyetlerini tahmin etmeye çalışmak.
Hakikaten, bir insan ya da bir ekip şu 18 yılın ardından neden yeni bir parti kurup iktidara gelmek ister? Ucu bucağı olmayan siyaset bilimi vs. tartışmaları yapmak mümkün olsa da, ne ben o yetkinlikteyim ne de okuduğunuz öyle bir yazı.
Yıllardır gözlemleyebildiğim ve anlayabildiğim kadarıyla siyasete giren insanların ‘çoğunluğu,’ bıraktıklarında hayatlarını anlamlı hale getirecek bir işten güçten, meslekten mahrum. Ayrıca orada bulunmaktan zevk alıyorlar ve giderek bağlanıyorlar.
Ya da bir başka değişle, milletvekili seçildiğinde (siyasete girdiğinde) çalıştığı alan için kayıp oldu, denilebilecek insan pek az. Yok değil, az. Beğenelim beğenmeyelim, örneğin Demirel ve Erbakan gibi insanlar bu işe giriştiğinde Türkiye, hele ki o yılların Türkiye’sinde çok başarılı ve iyi eğitimli iki mühendisten olmuştu. Erdal İnönü zaten biraz da mecburen yaptı! Oysa örneğin son cumhurbaşkanlığı seçiminin iki adayının siyasette bulundukları yıllarda, diğer meslek alanları ne kaybetti?
Bu yüzden, bizim memlekette bir kez daha vekil olmak istemeyenlerin sayısı azdır. Olmayanların çoğunluğu, artık listeye giremediği için olamıyor.
Gelin görün ki, iki yeni partinin liderleri pek bu kategoride değil. Babacan istese bir uluslararası kuruluşta görev alabilirdi. Diğeri okuyup yazan, o çevrede saygı duyulan bir akademisyen. Yani parlamentoda bulunmayı, başka bir becerileri olmadığından istiyor olamazlar.
Belli ki bir şeylerin olabilecekken olmadığını, bir şans verilirse kendilerinin o olmayanı mutlaka yapacağı inancını ve daha da önemlisi hırsını taşıyorlar. Bir siyasi hareketin mensubu olarak, içinde bulundukları durumu hazmedemediklerini, öfkeli olduklarını tahmin etmek güç değil. Muhtemelen zihinlerinde ‘böyle olmamalıydı’ serzenişi yankılanıyor.
Demek ki olmaması gerek bir şeyler oldu ve ‘yanlışı’ düzeltmek istiyorlar. İşte sorun da burada beliriyor: Düzeltilmek istenen o büyük hataları kim ya da kimler yaptı?
‘Hatalar yapıldı’ demekle, ‘hatalar yaptık’ diyebilmek arasında dağlar kadar fark, iki ayrı kültür, iki ayrı siyaset yapma biçimi, iki ayrı dünya ve iki ayrı ‘vaat’ var. Şu ana dek her iki partinin genel başkanı da, AKP içindeki yıllarında ‘başkalarının’ hatalarını engellemeye çalıştıklarını söylemekle yetindi. Davutoğlu’nun başka bir şey söyleyebileceğini tahmin etmiyorum. DEVA içinde, Babacan olmasa da birkaç kişi hatalardan söz ederken ‘biz’ sözcüğünü kullanabiliyor.
Tabii bir büyük mesele şu: Özellikle son yıllarda yaşananlar, ‘hata’ sözcüğüyle açıklanamayacak türden. Eğer bir kişi, üç gün öncesine dek böyle bir yapıda yer aldıysa ve sonrasında kendisi bir parti kurmaya kalktıysa anlamlı bir özeleştiri yapamaz. İster ya da istemez, başka mesele; söylemek istediğim, böyle bir çabanın mümkün olamayacağı. Yani içten bir ‘özeleştiri’ ihtimalinin olanaksızlığı.
CHP’den çıkan DP’den, DP’den çıkan AP (Adalet Partisi)’den, RP’den çıkan AKP’den söz etmiyoruz. Bu parti döneminde, pek matah olmayan tarihimizde dahi tanık olunmamış şeyler oldu ve oluyor. Sayısız skandal arasından yalnızca iki ‘unutulmaz’ örnek:
Bir akşam bir hükümet sözcüsü TV ekranında, iktidarın belediye başkanlarından birini şehri ‘parsel parsel’ satmakla itham etti ve hiçbir şey olmadı. Hiçbir şey.
İkincisi 15 Temmuz ve ardından yaşananlar. 15 Temmuz Cuma günü öğlen vakti yan yana namaz kılan insanlardan bir kısmının mensup olduğu, sempati duyduğu cemaat örgütlenmesi darbe yapmaya kalktı. 16 Temmuz’dan itibaren yaşananlar malum. Üç beş yıldır bizlere/sıradan yurttaşa ‘mecburiyetten’ aptal muamelesi yapılmasına aldırış etmeyin. O dünyada nasıl bir yarılma olduğunu, eski arkadaşların birbirlerine hangi gözle baktığını, sıradan insanın ne ölçüde hayal kırıklığı yaşadığını, dünyalarının başlarına nasıl yıkıldığını tahayyül dahi edemeyiz. On binlerce insan, yalnızca birkaç günde bambaşka bir hayat sürmeye başladı. Kardeşler telefon rehberinden birbirlerinin adını sildi! Akıl almaz büyüklükte bir siyasi-insani sarsıntı.
Peki ne diyebilir şimdi Babacan ve Davutoğlu? Her şeye tanık olan, her şeyin içinde, ortasında ya da kenarında olan insanlar, nasıl olup kendilerini o ‘her şeyin’ dışında gösterebilir? Mümkün mü böyle bir şey? Arınç’ın açıklamasını duymamışlar mıydı? Cemaat kadrolaşmasından habersizler miydi? ‘Kargalar gülerken’ ne yapıyorlardı? Ya da ihale kanunu yüz kez değiştirilirken duyu organlarını hangi amaçla kullanıyorlardı?
Bir kez daha yinelemekte yarar var: Olup bitene tanık olanlar, ya yıllardır yaşadığımız anormalliklerin özeleştirisini yapar ve o özeleştirinin gereği olarak siyaset sahnesinden çekilir, ya da şimdi olduğu gibi ‘miş gibi’ yaparak kabullenilmeyi, onaylanmayı bekler. Bazı şeylerin ‘unutulmasını’ ummak dışında bir şansları var mı sizce?
Kemal Can yazısında (başka bir konu bağlamında) şöyle diyor:
“Birinin özeleştirisinin veya özrünün samimiyeti, onun kafasından geçenler üzerine yapılacak spekülasyonlarla belirlenemez… sahici bir özeleştirinin sağlıklı samimiyet ölçüsü, bir öncelik meselesi: Yanlışı idrak ederek geldiği yeni pozisyonunun kolay kabulünü mü dert ediyor? O yanlışı yapmış olma ve onun sorumluluğuyla yaşama cesaretiyle mi davranıyor? Bu fark, çoğu zaman ‘niyet okumaya’ gerek bırakmayacak kadar açık saçıktır. Bu fark, kendi siciline bakmadan sürekli günah çıkartma belgesi isteyenleri de ‘artık varmayın üstüne’ diyenleri de boşa düşürebilir.”
Kemal Can’ın ‘tekme vakası’ için sarf ettiği bu ifadeler yeni partilere de uyarlanabilir. ‘Yeni pozisyonlarının kolayca kabulünü’ mü dert ediyorlar; yoksa ‘yaptıklarının sorumluluğunu taşıyarak yaşamayı’ mı tercih ediyorlar, mesele bu.
Görünen o ki, iki parti de yeni pozisyonlarının kendisini bir özeleştiri olarak kabul ettirmeye çalışıyor. ‘Yeni parti kurduk ya, eskisini sevsek kurmazdık, siz de uzatmayın artık’ gibi bir tavır bu. Yukarıda dediğim gibi, bana kalırsa başka şansları da yok aslında. ‘Hatanın sorumluluğuyla yaşamayı göze almak,’ bu partiler bakımından söz konusu olamaz. Çünkü ortada ‘hata’ değil, çok daha ağır ve uzun sürmüş ‘fiillere’ tanıklık var. Eğer ‘işbirliği’ denilmeyecekse!
Diyeceksiniz ki, seni neden ilgilendiriyor, senden oy mu istiyor bu insanlar?
Haklısınız, benden oy istemiyorlar ve bu bakımdan söyledikleri ya da söylemedikleri bana (benzer düşünenlere) yönelik değil. Ancak şöyle bir sorun/gerçek var: İktidar olan partiler yalnızca seçmenlerini değil, kendilerine oy vermeyenleri de yönetiyor! Dolayısıyla her davranışları beni, bizleri, hepimizi, çoluk çocuğumuzu ilgilendiriyor.
Ayrıca ‘özeleştiri’ toplumun sağlığı açısından son derece yaşamsal. Herkesin, hiçbir kötülükte doğrudan payı yokmuş gibi davranması ve yanan canların sağaltılmasının hep ‘zamana’ bırakılması, hakikaten çok sinir bozucu. Zamanın insana ve topluma iyi gelmesi için, tarihi her seferinde kendisiyle başlatmamalı insan. Aksi halde bir ömrü, kapanmamış yaraların, verilmeyen hesapların ağırlığıyla geçiriyoruz ki, halimiz ortada!
Hem bazı ‘kabullerle’ yol almak çok ‘eğitici’ bir tercih aslında. Hiç olmazsa genç kuşakların, bu memlekette insanların/kurumların ‘kibir’ ve ‘inkâr’ haricinde başkaca hasletleri olabileceğini fark etmelerini sağlamak bakımından.
Yine çok uzadı yazı ve Ümit Kıvanç’ın yazıları, bir sonraki yazıya kaldı. İyi de oldu aslında, üçüncü yazısını da okumuş olurum böylece. ‘İnsanın ve kurumların değişimi ne anlama geliyor?’ ‘Türkiye’de konular neden genellikle iyilik-kötülük ve sınıfsal aidiyetlerden/mücadeleden masun sağcılık-solculuk karşıtlığıyla ele alınmaya çalışılıyor?’ sorularıyla devam edeceğim…Video önerisi: İnsan Hakları Okulu’nun, Özkan Agtaş ve Elçin Aktoprak’lı ‘milliyetçilik’ sohbetini buraya bırakıyorum.
Yazarlar
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTeostrateji yahut Din ve Dünya ilişkisinde kalibrasyon sorunu 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımı hangi barışı getirecek? Üç barış teorisi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçTürk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselIMF’in siyaseten can sıkıcı tavsiyeleri 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye siyasetinin hastalığı: İmralı tartışmasında serinkanlılık ihtiyacı ve CHP'nin kararı 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin “kritik eşikleri” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi (7): Simit 27.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları



















































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
23.11.2025
21.11.2025
14.11.2025
30.10.2025
26.10.2025
12.10.2025
3.10.2025
14.09.2025
11.09.2025
9.09.2025