Nabi YAĞCI
Yoldaşı Che ile birlikte gençliğimizin idollerindendi Fidel. Kapitalizmin devasa kalesinin dibinde güllelere mızrakla karşı koyan bir Don Kişot. O kaleden çokları geçti, Eisenhower’dan, Kennedy’den Johnson’dan, Nixon’dan, Reagan’dan, Obama’ya kadar, ama o hâlâ oradaydı; Büyük destekçisi Sovyetler Birliği çöktükten sonra da o hep oradaydı, duvara kafa tutmayı sürdürdü ve yaşayan efsane olarak 90 yaşında tarihe kendi noktasını koydu.
Bu yazım dünyayı saran gericileşme dalgası üstüneydi, araya başka şeyler girince bitirmem uzamıştı, arada Fidel Castro’nun ölüm haberi geldi, onu yazımın başına koydum, uygun da düştü. Tarih bir muhasebe yapıyor sanki. Fidel ölürken Donald Trump ABD Başkanı oldu. Sovyetler Birliği ve Sosyalist dünyaya “özgürlük” silahıyla saldıran Amerika bugün özgürlük korkusuyla kendine duvar örüyor. Üstelik Sovyetler de yokken. Özgürlük heykeline şal örtülecek gibi.
Sık tekrarladığım bir düşüncemi Fidel’in anısı için tekrarlamak isterim: Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra bugünkü dünya eğer daha insanca bir dünya olmuş olsaydı o durumda bu gelenek içinden gelen bir komünist olarak tarihin yanlış yerinde durmuşuz, dünümüz külliyen yanlışmış der, geriye bakarken yüzümü buruştururdum, hiç de öyle yapmıyorum.
Hayır, kesinlikle öyle değil, hatta tam tersine, Sovyetlerin olduğu dünya çok daha öngörülebilir bir dünya idi. Halklarına, dünyaya çok şey de verdi. Ama bir cennet de değildi, tarihinde insan haklarına ilişkin yüz ağartmayan sayfaları da vardı. Erken-sosyalizmdi o nedenle de çöktü. Elbette bu yol tekrar edilemez. Geriye, kâğıt üzerinde teorik sosyalizm güzellemeleri değil, kim ne derse desin yanlışı doğrusuyla eleştirilebilir olan ve eleştirdiğimiz ve gelecek kuşakların önyargısız inceleyeceği reel bir sosyalizm deneyi, bir pratik bıraktı. Bu pratik her şey bir yana dünyayı değiştirme pratiğiydi. Kuruluşuyla da dünyayı değiştirdi, yıkılışıyla da. Görüyoruz, dünyanın bugün de değiştirilmeye ihtiyacı var. Tarihin sonu yok...
Fidel, sosyalizm çöktükten sonra ölmeden iyi ki kapitalizmin küresel krizini gördü diyorum, krize bakarak “ülkem, olmasını hayal ettiğim cennet olamadı ama davamda haklıydım” dediğini duyar gibiyim. Haklıydı. Haklıydık…
Kırmızı karanfillerle sevgiler sana Fidel, güle güle…
Demokrasinin geri çekilişi
Ben de tarihin hızlandığı görüşündeyim, gündelik hayatın ritminde görebiliriz bunu, ama asıl hızlanan farkına varmadığımız dip akıntılarıdır, ne var ki galiba düşünceler bu hıza ayak uyduramıyor, şoklarla sarsılmalar bu yüzden. Tepki veriyoruz ama az düşünüyoruz. Oysa öngörülere ihtiyaç var, hatta bu hız karşısında daha fazla ihtiyaç var. Öngörüler yanlış çıkabilir, önümüzü mum ışığı kadar aydınlatıyor olabilir ama öngörüsüzlük karanlığa hapsolmaktır. Öngörüsüz ilkeler kör, ilkesiz öngörüler de boştur. İlkemiz ise dünyayı tasvirle yetinmeyip değiştirmektir, ama değişeni de görmek koşuluyla.
Demokrasinin geri çekilmesinin iki dünya savaşı sonrası üçüncü dalgası içine giriyoruz. Aşırı sağ her yerde yükseliyor. Önümüzü görmek için yeni fikirler gerekli, aydınlara daha çok iş düşüyor bugün. Köşeye çekilmemek gerek. Birinin göremediğini öteki görebilir. Yeter ki hoşgörüsüzlükle farklı düşünceleri boğmaya kalkmayalım, zaten fikir özgürlüğü diye yırtınmıyor muyuz?
ABD’de politika değişikliği her ülkeyi olduğu gibi bizi de yakından ilgilendirecek, Suriye politikası örneğin. Fakat beni ilk planda ilgilendiren bu değil. Bana asıl önemli görünen aşırı sağı yukarı taşıyan dip dalgalarıdır, aşağılarda ne olduğudur. Bir deprem bekleniyorsa onu tetikleyecek enerji birikimini görebilmek önemli.
Aşağı diyorsam kastım ekonomik temel değil. Elbette bu temel önemli ama değişimi anlamada yetersiz ve hatta yanıltıcı da oluyor. Analizlerde geçmişteki indirgemeci yanlış metodolojiyi sürdürmek olur bu. Özellikle bizim gibi tarihsel gelişimi Batılı toplumlarınkinden farklı olan toplumlar için. O nedenle uzun süredir “Üretim Tarzı” konseptinin yanı sıra İbn Haldun’dan esinlendiğim, gündelik dilde de kullandığımız “Yaşam Tarzı” kavramına teorik bir işlev yükleyerek onunla hem geçmişe hem bugüne bakmaya çalışıyorum. Yaşam Tarzı konsepti değişime nedensel çoğulculuk ilkesiyle bakmaya bizi zorlar ki onun içinde ekonomik faktörler de var.
İşte bu yüzden Trump’ın muhtemel politikalarının ne olacağından çok -ki bu tümüyle belirsiz de değil, Başkan olmasının hem ABD hem Avrupa kamuoyunda yaratmış olduğu şokun, ruh halinin kendisidir beni ilgilendiren. Zira Trump seçim günü gökten düşmedi, seçilme olasılığı hiç yok değildi, o halde yarattığı şok niye idi? Trump, bu toplumun nasıl bir ruh haline yanıt verdi?
Anlayabilmek için Amerikan kaynaklı yorumları izledim, Ruşen Çakır’ın yönettiği Medyaskop TV çok yararlı oldu.
“Ağzına geleni söyleyen bu adam nasıl oluyor da ABD başkanı oluyor?” Amerikalı bir yazarın makalesinin başlığıydı bu soru. Soru Trump’a tepki gibi anlaşılabilir öyle değil, tepki var tabii ama soru asıl ona oy veren bir çoğunluğun varlığını görmenin şaşkınlığını ifade ediyor. Diğer yorumlarda da en çok “Nereden çıktı bu insanlar?” sorusu vardı.
Bu makale bana ilginç gelen yorumlardan birisiydi. Yazar özetle; kendi toplumumuzu tanımadığımızı gördük diyor; yalan söylediği, uydurma istatistikler verdiği kanıtlanmış ağzı bozuk bir adama çoğunluk oy verdi, onu Başkan yaptı; demek ki onların gerçeklik dünyasında yalan normal bir davranış normu, bizimkinde ise değil; bize şunu mu demek istiyorlar, herkes yalan söylemiyor mu ne olmuş? Gerçeklik algısı parçalanmış bir toplummuşuz meğer, hangisi gerçeklik, bizlerinki mi onlarınki mi diye soruyor yazar. Şimdiye dek azınlık gibi yaşayan bir çoğunluğun ortaya çıkışıdır bu tepki, siyasi olmaktan çok kültürel bir tepkidir diyor.
Derine inen bir yorumdu, modern, post modern toplum eleştirilerine uzanan bir yorum. Semboller toplumunda sanal ile gerçeğin yer değiştirmesine işaret ediyor.
Radikal kayıtsızlığın çöküşü;
Bu düşünceler eskiden okumuş olduğum, biten yüzyıl için yapılan yorumları anımsattı. Bunlardan biri Avrupalı gözüyle Amerikan toplumunu eleştiren Jean Baudrillard idi. Notlarıma baktım, kısa, kısa;
Amerika Avrupa rüyalarının travmatik bir sonucudur... Amerika kendini nasıl hayal ediyorsa öyledir…Sürekli bir simülasyondur… Kaygılanmanın karşı konulamaz biçimde ortadan kalkışı… “Tarihten korunan” Amerika, sınırları içinde radikal kayıtsızlıktır…Amerika geleceğin ilkel toplumudur…
Baudrillard’ın işaret ettiği bu radikal kayıtsızlık hali ilkin Vietnam savaşı, sonra 2001 Ticaret Merkezine terör saldırısı ve ardından 2008 Küresel krizinin yarattığı şoklarla sarsılmıştı. Amerikan yaşam tarzının ve mantalitesinin büyüsü bozulmuştu. Obama ile, dünyaya karşı bu kayıtsızlığın yerini ötekini anlayan, hoşgörülü bir ilginin alacağı beklentisi vardı, olmadı. Şimdi izolasyoncu politikalarla Trump yeniden ve daha radikal bir kayıtsızlık öneriyor. Kamuoyundaki şaşkınlık, nereden çıktı bunlar sorusu, kayıtsızlığın kendi toplumlarına da yönelmiş halini, yani kendi hallerini fark etmenin yaratmış olduğu kaygının bir ifadesidir. Trump “ben sizin bilmediğiniz öteki halinizim” demiş sanki. Kaygısız bir kayıtsızlıkla dünyaya kibirle bakan Amerika şimdi kendisi için kaygılanıyor.
Burada H.Clinton’un kaybetmesinin nedenleri de gizli. Clinton toplumdaki bu kayıtsızlık çöküşüne bir alternatif sunamazken Trump radikal kayıtsızlığa yeniden çağırı yaparak reaksiyoner değişimci bir algı yaratmış olduğunu görüyorum. Yorumlardan birinde öyle deniyordu “seçim konuşmalarına geriye dönüp baktığımız zaman şaşırdık Trump değişimci görünüyordu, Clinton ise varolanı devam ettirici, oysa konuşmaları izlerken böyle bir izlenim almamıştık.” Almamışlardı çünkü onlar da ”gerçeklik” algısı farklı başka dünyadan bakıyorlardı. (Aynı şey değil ama AKP gerçeğine bakarken bu nokta akılda tutulmalı.)
ABD’den gelen ilk yorumlar bu sonucu 2008 küresel krizin mağdurlarının “popülist zaferi” olarak nitelemişti, yanlış değil ama yetersiz görünmüştü bana, zira popülist politikalar merkez sağın ve hatta merkez solun da uyguladığı bildik politikalardı, karşımızda duran fotoğrafta ise daha fazla bir şey vardı ama ne?
Hemen sonra seçimle ilgili daha açıklayıcı bilgiler geldi. Trump’a gelen oyların sosyolojisini görünce haklı olduğumu gördüm. Trump işçilerden, işsizlerden, sermayenin kayışı sonucu çöken sanayi bölgelerinden de oy almış ama asıl belirli bir zengin kesimin oyları taşımış onu. Söylendiği gibi alt orta sınıf zenginleri. Bu tablo ve Trump’ın kişi olarak verdiği fotoğraf kafamda birleşince aradığım kavramı buldum;
Lümpenleşme;
Toplumda lümpenleşme eğilimi ve lümpenleşen siyaset. “Yalan söylediyse ne olmuş?/Yalan söylesem ne olur?…gibisinden.
Günlük dilde kullanılıyor olsa da sosyolojinin de bir kavramı lümpenleşme. Marx’tan esinlenerek ama ondan farklı daha geniş bir sosyolojik alana yayarak kullanıyorum, fakat özü aynı: Üretim sürecinden kopmuş, asalak bir yaşam tarzı içinde, altakini dibe iterek varlığını korumaya çalışan, ahlaki değerleri yıpranmış, kendine özgü düşünceleri olmayan, çevresiyle ilişkileri tepkisel olan, öfkeli kişi ve grupların davranış kalıbı bu. Yoksullar diye anlamamak gerek, belli bir geçim standardı içindekilerle ilgilidir. Lümpenleşmeyi en üsttekiler değil ama zenginleri de içeren alt orta sınıfların daha çok kriz durumlarında ortaya çıkan davranış kalıplarından biri olarak anlamalı.
Günümüzde orta sınıfların büyüdüğü dikkate alınırsa bu kotlama yabana atılmamalı. Sanayi sonrası toplumlarının maddi zenginlik üretimiyle ters orantılı, teknolojik gelişimin de hızlandırdığı manevi ve entelektüel krizi akla gelmeli. Baudrillard’ın sevdiğim tanımıyla “Toplumların içe göçüşü”.
Ayrıca geçmişte eleştirel Marksist akımın, orta sınıfların rolünün ihmali nedeniyle Nazizm’in tırmanışını göz ardı etmeyi doğuran sekter teorik-pratik hatalarla ilgili eleştiri ve uyarılarını hatırlıyorum. (Çoğunluğu aynı ruhta homojen bütün görmemek, onların içinde olarak, ortak olmasa da onların da anlayacağı bir dil geliştirmek.)
Zenginlerin İsyanı;
Dayandığı tabanı görüp, Trump’ın söylemlerinin tutarsız da olsa politik içeriğine baktığımda seçim sonucunu küreselleşmenin kaymağından yararlanamayan “lümpen zenginlerin isyanı” olarak nitelemiştim. Sonra bu sözü bir yerde gördüğüm aklıma geldi, düşünüp buldum. Lümpen eki benim ama “Zenginlerin İsyanı” A.Toffler’indi, (Toffler zengin kavramını daha geniş alıyor, ben seçimi kazandıranlarla sınırlı aldım). Makale bugünü çok açıklayıcıydı. Kısa birkaç alıntı:
“Yüzyıllardır seçkinler hep yoksulların ayaklanmasından korkmuş, kendilerini buna karşı korumaya çalışmışlardı. “Birinci Dalga’’ olan tarımın ve “İkinci Dalga “olan sanayiin tarihi boyunca, bu toplumlar hep kölenin, serfin, işçinin ayaklanmasından sıçrayan kan lekeleriyle doludur. Ama ademi merkezî nitelikli, bilgiye dayalı “Üçüncü Dalga’’ toplumları, şaşırtıcı bir yeni gelişmeyle birlikte ortaya çıkmıştır. O da zenginlerin isyanı riskinin artmasıdır”
“Çoğu korumacı politikalardan, Balkanlardan Hindistan’a kadar her yerde patlak veren (ben ekliyorum Ortadoğu n.y.) etno-dinsel mücadelelerden kaynaklanan daha başka ayrılma eğilimlerinin yanı sıra şiddet patlamaları da mümkündür. “
“Bu olaylar (terör, n.y) devletin artık küçük gruplara yönelik şiddetin tekelini elden kaçırdığını, onu ölümcül bilgilere sahip bağımsız aktörlere kaptırdığını açıkça göstermektedir.”
“Dünyanın her yanında, uygarlıkların çatışması ortamı içinde, öfkeli zenginlerin ön işaret sayılabilecek homurtularını duyuyoruz. Zenginler bu işten sıyrılmak istiyor. Bir çoğu yüksek sesle söylemeseler bile “kendi ihtiyaçlarımızı satın alabilir, mallarımızı başka ülkelere de satabiliriz” diye düşünüyorlar. İlerde Üçüncü Dalga geldiğinde fabrikalarımız ve bürolarımız daha az sayıda, daha yüksek beceriye sahip insanlarca yönetilebilecekken neden ordu dolusu aç cahilin yükünü taşıyalım”
“(Yaklaşan tehlikelerle dolu dönemde) sağ kalabilmemiz iki yüzyıldır hiç kimsenin yapmadığı bir şeyi yapmamıza bağlıdır. Nasıl bir savaş biçimi icat ettiysek, şimdide yeni bir barış biçimi icat etmek zorundayız, o barış biçimi de Üçüncü Dünyanın şiddet biçimleriyle savaşabilmek için, gücün ve bilginin ademi merkezileştirilmesinden yararlanmak zorundadır” (*)
Bu makale 1993 tarihlidir. Tofller’in geleceğin risk faktörü dediği öngörü bugün kanımca kendini gerçekleştiriyor. Artık zenginler homurdanmayı bırakıp açıkça isyana hazırlanıyorlar. Ve en önemlisi örtük değil açık politikayla. Zenginlerin yoksullara karşı isyanıdır bu.
Toffler’in öngörüsü 1993 ile sınırlı, tehlikeyi çok iyi anlatıyor ama o tarihlerde pek çoğumuzun da taşıdığı bir iyimserliği de yansıtıyor. Tehlikeye karşı çözüm, gücün ve bilginin ademi merkezileşmesinden yararlanmakta diyor. Doğru ama kim, kimler yapacak bunu, bu belirsiz. Belirsizlik bu iyimserliğin ürünü kanımca, Yani kendiliğinden olacakmış gibi düşünmenin, eğilimi olgu gibi görmenin. Ya da bu soruya bir cevabın olmayışının.
Ne var ki 2000’li yılların ortalarında gidiş tersine döndü. Bizde de öyle oldu (AKP’nin ikinci dönemi). O nedenle benim yorumum Toffler’in bıraktığı noktadan başlıyor.
Bilginin ademi merkezileşmesi önemli ölçüde gerçekleşti, bilgi küreselleşti ama önermenin ilk kısmı yani gücün de ademi merkezileşmesi gerçekleşmedi. Bu öngörü doğru çıkmadı. Gerçekleşmediği gibi bugün aksine katı merkeziyetçiliğe yöneliyor devletler. Bu durumda bilginin de bu gücün hegemonyasına girmesi tehlikesi beliriyor. Ne var ki bu tersine dönüş bilginin doğasına aykırı. Bu durum küresel kapitalizmin paradoksu.
Bununla da bağlı ikinci ve belki de sosyal nedenlerle daha büyük paradoks şu: Sermaye için küreselleşme geri dönüşsüz bir süreçtir ama kapitalist sistem bunun getirdiği devasa küresel sorunlarla, küresel işsizlik, küresel göç, mülteci sorunlarıyla baş edemez noktaya geldi ve o nedenle küreselleşmenin nimetini istemekte ama külfetinden kaçıyor. Kaçınmanın yolunu etraflarına duvar çekmekte görüyor. Bunun anlamı:
Demokrasiden kaçış;
Zenginler zenginlikleri paylaşmadıkları durumda dünyanın böyle sürdürülemeyeceğinin farkındalar. ABD’nin muazzam dış açığı korkulu rüyaları. Kapitalistlerden de kapitalizme eleştiriler geliyor. Komünizm tehlikesinin de mevcut olmadığı günümüz dünyasındatehlikeyi demokraside görüyorlar.Dün kendilerinin savunduğu demokraside üstelik.
Kapitalistlerin bir kesimi (Alternatif sağ-Trump) ülkesinde “yerleşmiş yönetim tarzına” ve onun dayandığı demokrasi biçimine tepki gösteriyor: Bu demokrasi onlara göre çoğunluğun haklarını değil azınlığın, erkeğin değil kadının, beyazın değil siyahın haklarını koruyor. Bu demokrasi kozmopolit bir demokrasi, çok kültürlülük Amerikan toplumu için tehlike. Beyaz ırkın kazanılmış imtiyazlarını da tehdit ediyor. Ekoloji mi,… zırva! O halde onlara göre çözüm ne?“Milli demokrasi”, yani bu toprağın asli sahipleri olan çoğunluk için “Beyaz Amerikalı” için demokrasi. Azınlık haklarına karşı “artık yeter” diyorlar, “çoğunluk hakları korunsun”.
Kuşkusuz Trump seçimlerdeki söylemini aynen devlet politikasına taşımayacak, revize edecektir.
Aternatif sağ;
Trump, ABD gibi kurumları oturmuş bir devlette piyangodan çıkmış olamaz. Moda deyimle “üst aklın” ürünü bence. Trump’ın kazanmasıyla ilgili yorumları okurken küçük bir bilgi notunu görünce dikkat kesilmiştim. Trump’ın Baş Danışmanının Stephen Bannon adında bir zat olduğu ve bu kişinin “Alt-right” (Alternatif sağ) haber sitesinin patronu olduğunu okuduğumda kafamdaki bazı taşlar yerine oturdu. Bu “Alt-right” hareketine bir başka analizde de rastlayınca kuşkum kalmadı. (*)
Alt-right yani “Alternatif sağ”, sağın kendi içinden alternatif bir sağ çıkarma projesinin adı. Adı belli ama henüz bütün ayrıntıları ortaya çıkmış değil ya da ben henüz bilmiyorum. Ancak küreselleşme karşıtı, erkeğin, beyaz ırkın, Amerika’nın, doğaya karşı insanın üstünlüğünü savunan, “Yerleşik Siyasi Düzen” (Political Establisment) karşıtı ırkçı radikal sağ bir hareket olduğu kesin.
Bu proje muhtemelen şöyle bir şey: Şimdiye dek marjinal kalmış o nedenle de öfkeli olan radikal sağın kışkırtıcı, ajite edici enerjisini durgun popülist sağa aşılamak, böylece popülist sağın üretmeye cesaret edemeyeceği radikal politik çözümlere kitlesel destek bulmak. Bu yolla popülist sağ, siyasetin boşalan merkezine taşınacak ve “milli devlet” tahkim edilmiş olacak. Sermaye yine küresel ama içerde daha tam deyişle “milli güvenlik devleti” ve onun koruduğu “milli demokrasi (çoğunluk için demokrasi)” olacak.
Trump’ın, tipik Cumhuriyetçi olmadığı yazılıyordu ve bu ağzı bozuk, ırkçı, anti-yabancı, anti-kadın, anti-Müslüman söylemi kampanyası sırasında kendi partisini de rahatsız etmiş o yüzden kampanya desteği çekilmişti ama şimdi Trump bu partiye ABD Başkanlığını armağan etti. Şimdiden Cumhuriyetçi Parti’nin Trump’a biat etmiş olduğunu okuyoruz. “Üst akıldan” kuşkulanmam boşuna değil yani.
Yoksulların yoksullarla savaşı;
Ancak böyle bir politika küresel bir siyasetin eşliğinde hayata geçebilir. Yine yorumlarda söylenip geçilmiş olan ufak bir bilgi notunu gördüm; Notta Alternatif sağ projenin yandaşlarının S.P. Huntington’un Medeniyetler Çatışması Teorisini resmi teorileri haline getirme kararı aldıklarını söylüyordu. Trump’ın Başkan olmasıyla birlikte bu teorinin devletin resmi teorisi ya da dünya görüşü olması ihtimal dahilinde. Geçmişte bunun bizi yakından ilgilendiren çok uğursuz bir teori olduğu üstüne birkaç kez yazmıştım. Özcesi, islamofobinin teorileştirilmesi. Huntington’nun kendi ifadesiyle 21. Yüzyılın fay hattı “ Batı Hristiyanlığının 1500 yılındaki doğu sınırı” yani Türkiye’nin batısından geçiyor, İslam dünyasına ve Konfiçyüscü doğuya uzanıyor.
Toffler’i takrar hatırlayalım; Sanayi sonrası toplumlarda Üçüncü Kuşak Dalga zenginleri içe kapanacak, dünyanın geri kalanı ise yangın yerine dönecek. Ama bu durum Güneyin başıboş bırakılması anlamına gelmeyecek. Sömürü bir yandan sürerken öte yandan otoriter/totaliter yönetimler altında yoksullar dünyasının etnik-dinsel kışkırtmalarla, savaşlarla, açlıkla, hastalıklarla, terörle birbirini yemesi demek olacak bu. Herkesin herkesle savaşı. İç savaşlarda görülen vahşetin yaygın hali. (Ortadoğu’yu hatırlayalım)
Radikal demokrasi alternatifi:
Dünyada demokrat aydınların bu günlerde ortak sorusu, siyasette sağa kayış nasıl önlenebilir sorusu oluyor. Bunun kolay olmayacağı da görülüyor.
Düzenin çivisi çıkmış durumda. Dipten gelen talep “düzen karşıtı radikal değişim” talebidir. Bunun farkında olan radikal sağ “yerleşik siyasi düzeni” eleştirerek radikal değişim projesiyle bir cazibe yaratıyor ve merkezi çöken siyasi sistemin merkezine yürüyor. Merkez-sol dibe vurmuş durumda. Gözler merkez-dışı sola çevrildi. Kıpırdanmalar yok değil; Yunanistan’da Syriza örneği zaten biliniyor, İspanya’da Podemos, Portekiz’de birleşik sol muhalefet dikkatleri çekiyor. Yanı sıraAlmanya’da Die Linke, Fransa’da Jean-Luc Mélenchon’un Sol Parti’si (Parti de Gauche), İngiliz İşçi Partisi’nde Jeremy Corbiy’nin sol açılımı, ABD’de sosyalist Bernie Sanders’in Demokrat Parti içinde yükselmesi örnekleri var. Fakat henüz güçlü bir yükselişin işaretleri değil bunlar. Öyle de olsa sağın yükselişi sola yönelimi de getirecektir.
Ancak soru şu: Merkez-dışı sol, dipten gelen düzen karşıtı radikal değişim talebini karşılayabilecek, kitleselleşebilir bir alternatif koyabilecek midir?
Bu sorunun somut yanıtı her ülkenin kendi koşulları içinden çıkacaktır. Fakat küreselleşme süreçleri bu soruya ortak yanıtlar bulmayı hem gerektiriyor hem de buna imkân veriyor.
Bu ortak yanıtın demokrasinin krizinde yattığını düşünüyorum. Daha doğrusu ekonomik sorunların çözümü bugün kalkınma programlarına bağlı olmaktan çıkıp küresel ölçekte demokrasiye bağlı hale geldi. Zira öne çıkan şey rakamlar değil insani boyuttur, yaşam hakkıdır.
Mademki radikal sağ yoksullara ve demokrasiye küresel düzeyde savaş açıyor, öyleyse sağa karşı yoksullar da demokrasiyle buluşmalıdır, küresel demokrasiyle.
Farklı düşünülebilir, ama ben 6 Kasım 2000’de Milliyet’te yayımlanan Neşe Düzel ile röportajımdaki tarihsel perspektiften bakıyorum yine. Tam sayfa söyleşinin manşeti “Marx haklı çıktı” idi, 7 mayıs 2008’de Referans gazetesinde de aynı görüşümü tekrarlamıştım. Bugün de haklı çıktığını düşünüyorum. Her konuda değil elbette kapitalizmin yasallıklarıyla ilgili ve sermayenin, Marx’ın ifadesiyle “yıkıcı ama devrimci” karakteri nedeniyle yayılmasının bizi sömürüsüz topluma daha hızla yakınlaştıracağı, “korumacılığın” ise yine Marx’ın kendi ifadesiyle “gericilik” olduğu öngörüsüydü bu.
Kapitalizmin küreselleşmesi, üretici güçlerin devasa genişlemesini getirmesi yanı sıra bugün yarattığı devasa sorunlarla, büyük gelir eşitsizliğiyle, iç çelişkilerini derinleştirerek, kendi eliyle eşitlikçi bir düzene doğru kendi sınırlarını zorluyor. Derinlerden gelen radikal değişim talebi bu zorlamanın sonucudur. Buradan kestirme sonuçlara kuşkusuz varmıyorum. Değişim kendiliğinden olmayacak.
Marx ‘ın zamanında olmayan yeni bir imkân var günümüzde; eskiden farklı olarak bugün demokrasi, değişimin bir sonucu, ürünü değil başlı başına dinamik bir değişim faktörü, değişimin itici gücü haline geldi. Sanayi toplumundan farklı olarak Bilgi toplumunda bilgi üretimin yan faktörü değil bizzat gücü artık ama bilginin üremesi de paylaşımı da üretime katılması da demokrasiyi önkoşul haline getiriyor.
Bu kadar da değil dahası dünden farklı eşitlikçi-özgürlükçü yeni bir demokrasinin inşasını kaçınılmaz biçimde gündeme sürüyor. Sağın demokrasiden kaçışı boşuna değil bu yüzden. O kaçıyorsa biz kovalamalıyız.
Bu nedenlerle radikal değişim talebi demokrasiyle birleştiğinde bizi ileriye taşıyacak yolu açabilir. Radikal demokrasi budur.
Bu tehlikeyi yeni sağ fark etmiş durumda o nedenle radikal düzen değişikliği maskesiyle ortaya çıkıyor. Kapitalizmi korumak amacıyla, radikal demokratik değişime fırsat vermemek için “radikal korumacığa” dört elle sarılıyor. Ne de olsa kendi düzenleri, tehlikenin kokusunu bizden daha iyi almaları normal.
O nedenle radikal korumacılığa, radikal demokratik değişimle yanıt verilebilir.
Yukarıdan beri söylediklerimden anlaşılabilir ki “radikal demokratik düzen değişikliği” perspektifi kapitalizmin eleştirisini zorunlu kılar. Fakat bu eleştiri dogmatik konumlardan yapılamaz, kendine Marksist desin demesin yenilikçi, “yeni sol” yaklaşımları gerektirir. Dahası radikal demokrasi yalnız solun değil her zaman kullandığım formülle söylersem “sol ve daha geniş demokrasi güçlerinin” kitlesel tabana dayalı muhalefetinin projesi olabilirse hayata geçebilir ancak. O nedenle masa başı bir projeden söz etmiyorum. Demokrasi mücadelesinin içinde oluşacak bir mayalanmadan söz etmekteyim. (7 Haziran seçimleri öncesi HDP etrafında böylesi bir radikal demokratik muhalefet doğdu, sonuç da aldı. Bu bir mayalanmadır.)
Söylemeliyim ki radikalliğin keskinlikle alakası yoktur. Her ülkede düzenin şimdiye dek dışlamış olduğu, tarihsel ve somut muhalefet dinamiklerinin yaşam tarzlarında ifadesini bulan ekonomik, sosyal, siyasal, ideolojik, kültürel taleplerini karşılayacak bir “Düzen değişikliği” eş anlamda “Yaşam Tarzı değişikliği” hedefinin öne konmasıdır radikallik.
Öte yandan statükonun dayandığı devlet- merkezci siyasi yönetim tarzını değiştirebilmek için temsili demokrasiyle kendini sınırlamayan, ama onu da reddetmeyen doğrudan demokrasinin araçlarını kullanmak anlamındadır radikallik. Daha en baştan her kesimin kendi talepleri için ortaya çıkıp kendi sözlerini söyleyip kendi mücadelelerini vermeleri anlamında çoğulcu ve katılımcı olan bir demokrasi hedefidir.
Elbette programatik bir yan da vardır. Küresel sorunların, yoksulluğun, işsizliğin çözümünün yolunu göstermek gerekir. Küresel demokrasiyi gerçekleştirecek uluslarüstü yeni kurumların yaratılması, var olanların ise sendikalar ve diğer sivil toplum örgülerinin katılımıyla demokratik yeniden yapılandırılması (Soğuk savaşın bitiminde bazı adımlar atılmıştı ama devam etmedi) ve bu yolla uluslararası ilişkilerin karşılıklı bağımlılık temelinde köklü biçimde değiştirilmesi pek çok küresel sorunun çözümünü getirecektir. Bu yolla piyasaların dizginlenmesi mümkün olabilecektir. En önemlisi bu küresel demokratik ilişki ve kurumlaşmalarla kemer sıkma değil dünyamızda biriken maddi zenginliklerin eşit paylaşımı gündeme gelebilecektir.
Ayrıca hatırlatmak isterim, reel sosyalizm, ekonomik eşitlik kavramını bir insan hakkı normu olarak dünyaya kazandırmıştı, bunun sonucu BM hukuk literatürüne, Batı hukukuna sosyal haklar kategorisi 1950’lerde girmiş, bir dizi hak da tanınmıştı. Reel sosyalizm çöktükten sonra bu haklar geri alındı. Ekonomik hak eşitliğinin bir insan hakkı normu olarak evrensel insan halkları hukukuna girmesi küresel sorunların çözümü için gereklidir. Eşit haklılık doğa için de geçerli.
Evrensel insan hakları hukuku adı üstünde küresel demokrasinin hukukudur. Ne var ki, bu hukukun küreselleşmesi devletlerin egemenlik haklarını paylaşmak istememeleri sonucu korumacı önlemlerle engellendi. AB içinde dahi böyle oldu, Almanya başta olmak üzere büyük devletlerin bencil milliyetçi korumacılığı halkları Brüksel’in soğuk bürokrasisiyle karşı karşıya bıraktı, ortak bir anayasa dahi yapılamadı. Sonuç Brexit tepkisiyle geldi. Şimdi yeni sağ tepki geliyor.
Küresel demokrasi evrensel insan hakları hukukunun milli hukuk üzerinde kesin bağlayıcılığı yoluyla ulus devletlerin ademi merkeziyetçi yeniden yapılanmasını da gerçekleştirebilir. Toffler’in denkleminde çözümlendiğini sandığı ama gerçekte çözümlenmemiş olan “gücün ademi merkezileşmesi” sorunu böylece çözümlenmiş olabilecektir.
Nihayet radikal demokratik değişimin öznesi, değişimi isteyen herkes olacaktır.
Sonuç olarak;
Bütün bu söylediklerim nihayetinde bir öngörüdür, başkalarının da vardır ve olmalıdır da. Ne kadar çok olursa önümüzü o denli açık görebiliriz. Çözümleri hiç de kolay olmayan sorunlarla karşı karşıyayız. Sihirli formüller yok.
Türkiye olarak en zor jeopolitiğin içindeyiz. Amerika ne kadar “tarihin yükünden” kendini azade gören bir toplumsa biz de aksine tarih boyu “tarihin yükünü” omuzlarında taşıyan bir ülke ve toplumuz. O nedenle “kibirli kayıtsızlık” bize göre hiç değil. Bölgemizde yoksulların yoksullarla savaşına kayıtsız kalamayız. Soğuk Savaşın kayıtsızlık politikalarına dönemeyiz. Ama bu durum, fetihçi düşüncelere haklılık kazandıramaz. Batağa sürüklenmek olur bu. Bir başka halka düşmanlık üstüne sınır güvenliği kurulamaz. İster İslami muhafazakârlar olsun ister seküler kesimler, gittikçe yaklaşan tehlikenin ne olduğu konusunda ortak bir fikre sahip olabilirlerse bir asgari müşterek yaratılabilir. Öncelikle bölgemizde “Medeniyetler çatışmasına” karşı “Medeniyetler buluşmasını” savunan barışçı bir ülke olma ortak vizyon olabilir. Bunun için AB’den kopmamak şart. Suriye politikası da muhtemelen değişecektir, böyle süremez.
İç dış politika ayrımı kalktı, yaklaşan yangından korunabilmek, bölgede güven veren barışçı bir ülke olabilmek için bir an önce “iç kanamamızı” durdurmak gerek. Ülkemiz insanı, siyaset, ekonomi bu denli ağır basıncı daha fazla kaldıramaz. İç barışı getirecek toplumsal bir uzlaşıya acilen ihtiyaç var. Fikirlerinden dolayı tutuklanmış olanların ve milletvekillerinin özgür kalması ilk adım olabilir. Ardından OHAL’in kaldırılması hedefi gelir. Gerisi sonranın işi. Direngen ama soğukkanlı bir demokratik muhalefete çok iş düşüyor.
Benim de itirazım var!
Pek çok şeye var, ama en önce 70 yaşını aşmış, politik yaşamı fikir özgürlüğü için mücadeleyle geçmiş bir “insan” olarak fikrin zincirlenmesine itirazım var.
(*) Yüzyılın Sonu/KOÇUNİSİSYS YAYINLARI4
(*) Yazımı bitirirken Fransız aşırı sağ Le Pen’in partisinin kendilerine danışman olması için Trump’ın Baş Danışmanı Stephen Bannon’na teklif yaptığı haberini okudum.
Yazarlar
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
-
Mithat SANCARİnkarın bedeli 30.04.2015 Tüm Yazıları
-
Bülent KARATAŞBirol Başören 28.03.2015 Tüm Yazıları
-
Hasan ÖZTÜRKİLMİK İLMİK 26.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kelemet Çiğdem TÜRKMUNZUR’UN ŞİFASI 6.02.2015 Tüm Yazıları
-
Gürbüz Çimen2 Dil 1 Bavul 2.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kerem ALTANHayaller duşakabin 20.01.2015 Tüm Yazıları
-
Mehmet YILDIZEnseyi karartmamalı ama nasıl? 8.01.2015 Tüm Yazıları
-
Eylem YILMAZDemokratı az olan toplumlar az demokrasi ile yönetilirler! 3.01.2015 Tüm Yazıları
-
Muhteşem ÖZDAMARHDP'yi BEKLEYEN TEHLIKE 29.12.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet DOĞANHADİ KALK 7.08.2014 Tüm Yazıları
-
Haydar TOPAYSevgili Yoldaşımız, ağabeyimiz Burhanettin Çetinkaya... 13.07.2014 Tüm Yazıları
-
Erdal TALUPolitikada Yeni Paradigmanın Doğuşu 7.06.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet KIRARSLANHalklar nasıl karar verir? 20.04.2014 Tüm Yazıları
-
Yasemin ÇONGARKiev’den notlar: Avrupalılaşmak ile güdülmek arasında… 4.02.2014 Tüm Yazıları
-
Zülfikar ÖZDOĞANTarih, Tarih Olalı... 2.01.2014 Tüm Yazıları
-
Neşe DüzelHata ve devlet gazetecileri 11.12.2013 Tüm Yazıları
-
Selçuk UZUN1915/16´da Erzurum Vilayeti Valisi Tahsin Uzer (1) 25.07.2013 Tüm Yazıları
-
Dr.Sivilay GENÇSibirya ablası 2.05.2013 Tüm Yazıları
-
Nihat TAŞTANBU GÜNÜN MÜŞRİKLERİ MEKKE MÜŞRİKLERİNİ ARATMIYOR 16.03.2013 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCI-Taraf YazılarıBelirsizlikler zamanı ve ütopya zamanı 21.10.2012 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLU-Taraf yazılarıESAT’IN YENİ HAMLESİ.. 8.10.2012 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜR-Taraf yazıları1922’de Güzelim İzmir’e Kimler Kıydı? 9.09.2012 Tüm Yazıları
-
Cevdet AŞKINŞiddetli çatışma dönemi başladı 22.05.2012 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
13.09.2022
10.06.2022
9.03.2022
12.09.2021
6.04.2021
17.03.2021
12.02.2021
8.02.2021
6.02.2021
3.05.2020