Neşe Düzel
|
|
||
*** NEDEN YALÇIN TOPÇU Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı ve eski ülkücü liderlerden Muhsin Yazıcıoğlu’nun beş kişiyle birlikte hayatını kaybettiği helikopter kazasıyla ilgili her gün yeni bir gariplik ortaya çıkıyor. Devletin bazı kurumları radar kayıtlarından telefon görüşmesi kayıtlarına kadar resmî belgeleri gizledikçe, gizli tanıklar, isimsiz gönderilen postalar kanalıyla ortalığa olayı aydınlatacak yeni kayıtlar ve belgeler saçılıyor. Anlayacağınız devlet meseleyi gizledikçe, “vatandaş” meseleyi açıyor. Ve helikopterin düşüşünün suikast olabileceği şüphesi güçleniyor. Oysa bu kazanın suikast olabilme ihtimalini öngören soruşturma epey geç başladı. Cumhurbaşkanı Gül, Yazıcıoğlu Ailesi’nin ve BBP yöneticilerinin ısrarlı takipleri sonucunda Devlet Denetleme Kurulu’nu devreye soktu ve sonunda dava Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı’na verildi. Kazadaki gariplikleri, Yazıcıoğlu’nun neden öldürülmek istenebileceğini, helikopter kazasından canlı kurtulan ve daha sonra ölen gazeteci İsmail Güneş’in tuhaf telefon trafiğini, köylülerin tanıklıklarına rağmen kaza saatindeki radar kayıtlarının ve telefon görüşme kayıtlarının niye gizlendiğini, helikopterin beyni, hafızası niteliğindeki bazı cihazların nasıl ve kimler tarafından söküldüğünü, bu gerçeğin niye 2009 tarihli kazadan bunca zaman sonra ortaya çıktığını, gerçekleri kimin sakladığını, askerlerin bu kazayla ya da suikastla ilişkisini, niye bir şeylerin saklanmasını istediklerini, ilk gençlik yıllarından beri Muhsin Yazıcıoğlu’nun yanında olan, onunla birlikte Türkeş’ten ayrılıp Büyük Birlik Partisi’nin kurucularından olan Yalçın Topçu’ya sorduk. Topçu, Yazıcıoğlu’nun ölümünden sonra bir dönem BBP’nin başkanlığını yaptı. *** NEŞE DÜZEL: Siz Muhsin Yazıcıoğlu’nun hayatını kaybettiği kazanın bir suikast olduğunu mu düşünüyorsunuz? YALÇIN TOPÇU: O kadar çok gariplik var ki! Devletin, siyasetin ve bürokrasinin aklı bu olaya “kaza” dedi. Vatandaşın aklı ise “bu bir suikast!” dedi.
İlk gariplik şu: Bana ilk yapılan açıklamada, “Öyle berbat bir hava vardı ki, helikopter o yüzden düştü” dendi. Ben de “Niye uçurdunuz o zaman?” dedim. Bu ilk sorunun bile cevabı hâlâ alınmadı. Oysa her kalkışta pilot kuleden izin almak zorunda. Pilot sordu mu, ikaz edildi mi bilmiyoruz. Muhsin Yazıcıoğlu, o gün, Sivas’taki mitingi bitiriyor ve Kahramanmaraş Çağlayancerit’e geçiyor. Bu uçuşun radar kayıtları var. Kaza, Çağlayancerit’ten Yozgat-Yerköy’e giderken oluyor. İşte o uçuşun kule görüşmeleri de, radar kayıtları da yok! Bir tek şey var.
Helikopter havadayken, kule, “Kalktınız mı, hayırlı uçuşlar” diye arıyor. Havalandıktan 25 dakika sonra saat 15:05’te helikopter düşüyor. Gazeteci İsmail Güneş 15:30- 16:00 sıralarında imdat diyene kadar, 155’i arayana kadar helikopterin düştüğü bilinmiyor. “Uçak rotasından çıktı” diyorlar. Havacılık kuralları var. Sen uçağı takip etmek ve ikaz etmek zorundasın. Rotasından çıktıysa, “Rotana gir” diye ikaz edeceksin. Çünkü havacılık kurallarına göre, rotasına girmeyen uçağa, “Seni tanınmayan cisim olarak addediyorum” deniyor ve ânında jetler gönderiliyor. Jetler gidip uçağı yere indiriyorlar veya vurup imha ediyorlar.
Çıkmamış. Bu helikopter, herkesin gözü önünde düştü. Köylüler, “Şu tepeyi aştı, sonra bir gürültü ve duman çıktı” diyorlar. Köyün bir-iki kilometre uzağına düşen helikoptere 48 saat ulaşılamadı. İsmail çalı dibinde çığlık çığlığa can verdi. İsmail helikopterin düşmesi sonucunda ölmedi. İsmail’in katilleri var. Olaydan yarım saat sonra kendine geldi ve “Ayağım kırık. Bizi kurtarın” diye feryat etti. Kayıtlara göre İsmail 19:04’e kadar, yani dört saat boyunca bir çok insanla konuştu. İsmail’deki kaburga ve çene kırıkları sonradan çıktı!
Doktorlar, çene kırıklığıyla bütün o konuşmaları yapamazdı diyorlar. Birileri mi geldi çenesini kırdı? Konuştuktan sonra mı öldürüldü bu çocuk? İsmail kaburga kırıklarıyla 600 metre nasıl yürüdü? Doktorlara göre bu da mümkün değil!
Köylü en fazla bir saatte kaza yerine varırdı. Ama arama kurtarmaya nezaret eden askerî yetkililer o gün köylünün de, kentlinin de kaza yerine gitmesini engellediler. Peki, milleti çıkarmadınız da, kendiniz niye gitmediniz? İşin gerçeği şu ki, hava kararıncaya kadar, aramama-kurtarmama gibi bir gayret oldu. Ancak hava kararınca ve hava aşağıda da bozunca akşam saat sekizden sonra ters istikamette aramaya başladılar. Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı “TİB”, helikopterin düştüğü yeri nasıl belirledi biliyor musunuz?
Duyarlı bir binbaşı, “Muhsin Bey’in helikopteri düştü” diye TİB’deki bir devre arkadaşını arıyor. O da hiç görevi olmadığı halde yeri buluyor, Maraş’a bildiriyor. Helikopterin yeri, düştükten iki saat sonra teknik olarak tesbit ediliyor ve askerî kurumlara bildiriliyor. Ama helikopter tamamen ters istikamette arandı ve vakit geçirildi.
O sırada kirli bir haber çıktı. Kayseri Valisi, “Helikopter düştü. Yazıcıoğlu’nun ayağı, kaburgası, kalçası kırık. Ama şuuru açık. Hastaneye getiriliyor” diye açıklama yaptı. Allah, Allah, benim bildiğim Yazıcıoğlu, canı ağzında olsa yenge hanımı arar. Öyle bir aşk vardı aralarında. Onu aramıyor, beni de aramıyor. Sonra Kayseri Hastanesi başhekimi beni aradı, “Bekliyoruz, gelen giden yok” dedi. Cumhurbaşkanı’nı aradım, “Bu işten çok endişeliyim” dedim. Cumhurbaşkanı on dakika sonra, “Muhsin Bey’in helikopteri düştü. Yerine ulaşılamadı. Arama kurtarma çalışmaları başlıyor” diye açıklama yaptı. Ve bu arada saat 18:00 oldu. İsmail hâlâ “Kurtarın” diye yalvarıyor, bizim partinin başkan yardımcısı ve genel sekreteriyle de konuşuyor. “Her taraf kar, sis” diyor.
Buluyor ama helikopterde ayrıca yer gösteren bir ELT cihazı varmış. Biz hafiye gibi araştırdık ve o helikopterde bu cihaz yok. Eğer ELT olsaydı, yeri belirlemek için cep telefonuna da gerek yoktu, helikopter beş dakikada bulunurdu. ELT’si olmayan bu helikopteri kim ruhsatlandırdı? Kim uçuşuna müsaade etti?
Med Air’e, Ali Sabancı’ya ait.
Maraş’ta Emniyet İstihbarat’tan bir şube müdürü vermiş. Ne gariptir ki, bu bilgiyi kendi il emniyet müdürüne ve valisine vermiyor da başka illerin Emniyet’ine veriyor. On yere geçiyor bu haberi. Kayseri Emniyet Müdürlüğü de bunlardan biri. O da bilgiyi Kayseri Valisi’ne iletiyor. Bize bilginin önce şifahi olduğu söylendi. Sonra yazıya çevirdiler bilgiyi. “X Şahıs’ın verdiği bilgi” diye geçiyor istihbarat kayıtlarında. Bu x şahıs kim? Bunların hepsi, özel yetkili savcının araştırmasına muhtaç gariplikler!
Bu olayda o kadar hata ve ihmal var ki. Bu acaba sistemimizin çürümüşlüğünden mi, yoksa bu kadar hata ve ihmal, bir yerlerde birilerinin yaptığı bir plan, hesap, tertip mi? Bunu hukuk tayin edecek. Ama bu bir suikast ise, bunu yapanlar mutlaka, bu ülkede ilerleme, demokrasi, birlik ve beraberlik istemeyenlerdir. Çünkü demokrasi, hak, hukuk ve özgürlüklerin önü açıldı mı, bu ülke ilerler.
Ben alışılagelmiş bir siyasetçi değilim. Bir dava adamıyım ve sorumluluklarım var. Bir şey söylediğim zaman, binlerce gencin bir tarafta bir şeyler yapmasına işaret etmem demek olur bu. Ben baştan beri hep hukuk içinde kalınması taraftarıyım. Bakın... Bizim “Peygamber ocağı” dediğimiz gözbebeğimiz TSK üzerinde toplumun kahir ekseriyetinde bir şüphe duyuluyor. Kazanın olduğu saatlerde çok büyük bir hava hareketliliğinin olduğu, jetlerin uçtuğu söyleniyor.
İnternette Genelkurmay’ın sitesine girin. Damda kurtardıkları kedinin haberi var ama altı kişinin hayatını kaybettiği olayda yaptıkları arama-kurtarma çalışmalarının haberi yok. Radar kayıtları hâlâ ortada yok. İstendiği halde verilmedi bu kayıtlar. Köylüler, “Çok alçaktan, çok ciddi, çok gürültülü uçuşlar oldu. Sonra bir gürültü ve patlamayla uçak düştü” diyorlar. Biz önce, “O gün o hava sahasında uçuş var mı” diye sorduk.
Hava Kuvvetleri “Benim uçuşum yok” dedi. Ama biz sivil radarları da istedik. Onlarda batıp çıkan uçuşlar var! Bu kez askere, “Senin uçuşun yok da, başkasının mı var” diye sorduk. Bu sefer cevap olarak “Radar kayıtları yok” dediler. Radarlar bozulmuş. Kaza ânında dört-beş dakika için bozulmuş. Sonra Genelkurmay başka bir açıklama yaptı. “Radar değil de kablolarda arıza oldu” dedi.
Biz de zaten, “Sivil radarlarda uçuşlar görülüyor. Askerî radarlarda da uçuşlar görülüyor mu? Biz bunu tesbit etmek istiyoruz” dedik onlara. Verin kardeşim şu radarları! Yok hayır. Radar kayıtları hâlâ verilmedi. Bir kurum kendisi üzerine spekülasyon yapılmasına bu kadar izin verir mi? Artık çıksınlar tatmin edici bir açıklama yapsınlar. Ama şimdi de “Yazıcıoğlu meselesiyle ilgili her türlü kayıt ve belge verildi” diye yeni Genelkurmay Başkanı’nın bir açıklamasını internet sitesine koydular. Hayır, verilmedi. Biz radar kayıtlarını şimdi İncirlik Üssü’nden istedik. Yazıyla müracaat ettik.
Jetler alçak uçuş yaptığında, orada şiddetli türbülans oluyormuş ve bu türbülans helikopteri bir kâğıt parçası gibi alıp savuruyormuş, helikopter bir yere çarpıyormuş. Bizim Alman uzman, “Bu helikopter, 95 derece açıyla 150 kilometreyi aşan bir hızla bir kör duvara nasıl çarparsa, o da dağa öyle çarpmış” dedi.
Bu cihazların yok olduğunu biz olayın başından beri biliyoruz. Bu konuyu her yere taşıdık. Bu cihazların nasıl söküldüğünün videosu Yenge Hanım’a Balgat Postanesi’nden dört buçuk ay önce postalandı. Biz bunu savcılığa verdik. Herhalde bize bu görüntüleri gönderen, “dört ay oldu, ses çıkmadı. Ben bunu Cumhurbaşkanı’na direk göndereyim” diye düşünmüş olmalı... Yeni başkanımız Mustafa Destici Cumhurbaşkanı’na nezaket ziyaretine gittiğinde, Devlet Denetleme Kurulu’nu harekete geçirdiği için teşekkür etmiş. Cumhurbaşkanı da, “Bu olayda gariplikler görüyorum. Sizin iddia ettiniz aletleri söküyor adamlar. Artık bu iş nereye gidecekse gider. Gereği yapılacak mutlaka” demiş ve önceki Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner’in kendisine, “Bu olayda biz haksız yere yıpratılıyoruz. Biz elimizden geleni yaptık” diye sitem ettiğini anlatmış.
“Peki, her şeyi yaptın da, bu resme ne diyorsun paşam?” demiş. Askerlerin cihazı sökerken çekilen resimlerini göstermiş. O aletler elimizde olsaydı, helikopterin nasıl ve neden düştüğü hemen anlaşılacaktı. Şimdi savcı bu aletlerin nerede olduğunu bulacak. Eğer işin başında yönetmeliğe uygun bir kaza kırım ekibi oluşturulsaydı, olay anlaşılırdı ama...
Cumhurbaşkanımız şu anda o noktada değil. Tabii ki itidal koyuyor, savcı tayin etsin bunu diyor. Ben de aynısını diyorum ama ortaya akıl koydukça, bu kadar garipliğin arasında artık nasıl diyeceksin ki bu bir suikast değil? Ben bu işte bir şey olmadığını düşünseydim, cenazemize kavuştuk der, gider başında Fatiha okurdum. Binlerce vatan evladı zaten böyle ölüyor. Takdir-i İlahi buymuş derdim. Burada bir şey görüyorum ki, biz bu işi bu noktaya getirdik.
Her şey olabilir. İsmail adeta öldürüldü. 19:04’te Sivas’taki gazeteci arkadaşının telefonuyla 11 dakikalık bir konuşması var İsmail’in. Ama o çocuk ben İsmail’le konuşmadım diyor.
Bana ısrarla bu bir suikast mı diye soruyorsunuz ya... Böyle şeyler olunca ne düşünüyor insan? O gazeteci, İsmail’in kardeş kadar yakın arkadaşı. Ben kesinlikle konuşmadım diyor. İsmail’le başkasının konuştuğu çıkıyor bu durumda ortaya. Bu tip şeyler oluyormuş. Bir başkasının telefonunun SİM kartına girilip konuşuluyormuş. Bunu birtakım örgütler, istihbarat örgütleri yapıyormuş. Çocuğun SİM kartından girilip İsmail’le konuşulmuş. Savcılık kimin konuştuğunu bulsun.
Bulunurmuş... Teknik adamlar, uzmanlar kimin konuştuğu bulunur diyor. Başbakan harekete geçmeli. MİT’te bu konuşmayla ilgili bir bilginin olup olmadığına mutlaka bakmalı. Bir başkasının SİM kartına gidererek telefon konuşması yapma tekniğine sahip olanlar ve bu tekniği kullananlar kim?
Hayır almadı. Başbakan’ın MİT’le, TİB’le ilgili, radar ve telefon kayıtlarının temin edilmesiyle ilgili yapacağı çok şey var!
Hayır, biz sadece genel başkanın konuşmalarını alabildik. Ama TİB bu kayıtlara sahip. NTV’nin Yazıcıoğlu’nu düşmeden önce ve düştükten sonra toplam yüz kırk küsur kere aradığı da öyle ortaya çıktı zaten. Bu konu da garip... Orada duruyor hâlâ. Daha ona sıra gelmedi. Başbakan, TİB’e bütün telefon konuşmaların kayıtlarını verin dese, olay açığa çıkar.
Erdoğan, Başbakanlık Teftiş Kurulu marifetiyle MİT’i harekete geçirsin. Savcı gaipten haber almayacak. Bu iş önemli... Aletleri sökenlerden biri “susma hakkımı kullanıyorum” diyor. Bu çok tuhaf ve profesyonel bir cevap...
Şu anda tutuklu olan kaza kırım ekibi. Demek ki hadise, Ulaştırma Bakanı’nın baktığı gibi değilmiş. Kurdurduğu ekip tutuklandı. Bakan’ın, DDK’nın raporu açıklandıktan sonraki tepkisine hâlâ anlam veremiyorum. “Kazadan kaza çıkarıyorlar” diye neredeyse hakaret etti Devlet Denetleme’ye.
Rahmetli, elindeki bilgiyi yetkililerle hep paylaşırdı. Mesela bir emniyet müdürüyle ilgili ‘eroin işinde’ diye bilgi geldi. Bir heyet oluşturuldu, gidildi, araştırıldı. Bilgi doğru çıktı. Genel başkan da kalktı bunu İçişleri Bakanı’na götürdü. Ölmeden üç, dört ay önceydi, o emniyet müdürü tutuklandı. Mesela Dağlıca baskınıyla ilgili bilgi... Cumhurbaşkanı’na birlikte gittik ve Dağlıca baskınının nasıl olduğunu anlattı. Cumhurbaşkanı, “Sizdeki bilgiler, bendeki bilgilerle örtüşüyor” dedi.
Almanya’dan sabah beşte bizim eski arkadaşlar arayıp anlatıyorlar. “Başkanım, şöyle olsaydı bu baskın olmazdı” diyorlar. Adam işin içinde, orada görevli, o anlatıyor. Biz siyasete tepeden inmedik. Sokaktan geldik. Tecrübelerimiz var, arkadaşlarımız var. Bazıları bugün medyada, devlette önemli yerdeler. Bilgi gelmez mi? Biz Cumhurbaşkanı’na Terörle Mücadele Raporu da götürdük sonra. Şu anda hükümetin geldiği nokta bizim raporumuzla birebir örtüşüyor.
Terörle mücadelede konsept değişikliği önerdik. Askerlik insan gücünden kurtarılsın, mobil olsun, teknolojisi düzeltilsin, askerlik süresi kısaltılsın, özel timler hukuk içinde terörle mücadele etsin. Kendi başına kimse iş yapmasın. Birileri geceyarısı adam kaldırıp hak gasp etmesin. Bu genelkurmayımız ne kadar mükemmel bir genelkurmay? Muhsin Yazıcıoğlu’nu bulamadılar. Ama kendi elleriyle yaptıkları karakolu da bulamadılar.
Ne söyleyeceğinden ziyade, Muhsin Yazıcıoğlu nerede, neye karşı bir dalgakıran oluyordu? Mesela 28 Şubat’ta... Herkes sinerken o çıktı, “Namlunu millete döndürürsen, sana selam durmam” dedi. Zamanın anlı şanlı generali, “Bu memleketi İran yaptırmam” diye balans ayarları yaparken, Muhsin Başkan gene çıktı, “O dediklerin olmaz ama biz de sana bu memleketi Suriye yaptırmayız” dedi. Cumhurbaşkanlığı seçimindeki duruşu da öyle. AKP, karar veremezken, Yazıcıoğlu çıktı, “Millet iradesi Gül’den yana” dedi. Milliyetçi biri statükoyu reddediyor ve bazı şeyleri alaşağı ediyor. Şırnak sokaklarında...
Geceyarısı internet kafenin önünde Kürt çocukla çak bakalım yapan Yazıcıoğlu, eğer bir Kürt-Türk savaşı çıkarılmak isteniyorsa buna engel görüldü belki de. Biz, Sivas’ın ötesine gidiyorduk! Biz batıda binde altı-yedi oy alırken, Doğu ve Güneydoğu’da yüzde birin üstünde oy aldık.
Başbakan, Cumhurbaşkanı’nın gösterdiği duyarlılığı gösterirse ve İçişleri ve Ulaştırma Bakanlıkları, MİT ve TİB boyutunda işin gereğini yaparsa ve böylece o bölgedeki ilgililerin ve yetkililerin telefon kayıtları temin edilirse, bu iş çözülür. Bir gizli tanık, “Bu işi sevk ve idare eden komutan, ‘İsmail için eks olana kadar bekleyin’ dedi” diyor. Komutan ise böyle bir şey demediğini söylüyor. Bu ancak telefon kayıtlarıyla ortaya çıkar. Çünkü artık şunu biliyoruz. Her telefon görüşmesi kayıtlı! Belirli bir dönem tutuluyor, sonra siliniyor. İşe yarayacağı zaman ortaya çıkarılıyor. İşe yaramadığı zaman da siliniyor.
Şu anda iki-üç tane olduğunu söylüyor avukatlar... Askerden de, Emniyet’ten de, sivilden de gizli tanık var... Zaten bu işin üç ayağı var.
Asker, polis ve sivil memur. Sivil Havacılık, TİB, Devlet Hava Meydanları, kule, İçişleri Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı... Bir şey varsa bu üç ayağa da bakılması lazım. Başbakan üzerine giderse çıkar gerçek ortaya... Ama Başbakan hâlâ ilk noktada... Bu işin normal bir kaza olduğuna inanıyor hâlâ. Siz, “Bu bir suikast mı?” diyorsunuz ya... İşin başını bilmem ama... Şunu görmemek mümkün değil. Helikopter düştükten sonra aramama-kurtarmama devreye girdi ve İsmail ölene kadar beklendi. Bu kesin!
|
||
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Aynı yağmurlarda kirleniyorlar
6.12.2013 - Hata ve devlet gazetecileri
15.09.2013 - Selahattin Demirtaş: Demokrasi olmadan PKK dağdan inmez
23.04.2013 - Selahattin Demirtaş: PKK’nin çekilmesi barış değildir
22.04.2013 - Demokrasi olmadan barış olmaz
15.04.2013 - Öcalan özerklikten vazgeçmedi
25.03.2013 - Başkanlığın Kürtlere yararı yok
18.03.2013 - Sansür sürerse çözüm olmaz
11.03.2013 - Temel İskit: Türkiye’yi Sünniliğe sıkıştırdılar
10.12.2012 - Gültan Kışanak: Kürtlerin büyük teklifi
4.12.2012
Yazarlar
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları

















































































































kakakk
kakakak