Halil BERKTAY

(9) Tasdiknâme; Osmaniye nişanı; yarı ümmî kâtip; rütbe ve imza ‘mosmor’
16.01.2013
4414

 Bu hafta Ayhan Aktar (AA) ve Taner Akçam (TA) cephesinden çıt çıkmadı. TA’nın Louise Shreiber’la görüşmesini Radikal’de yayınlamasıyla (6-7 Ocak), pek bir güven gelmiş gibiydi üzerlerine. O kadar ki, AA fiyakalı bir e-mail bile yollamıştı dost çevresine. Torosyan’ın “kurgu değil gerçek”liğini ispatlanmış sayıyor; “takke düştü kel göründü” diye hava basmaya kalkıyor, bu tartışmada hep haksızlığa uğradığını öne sürerek, mazlum pozlarda benden ve Hakan Erdem’den özeleştiri talep ediyordu.

Hayli komik bir durumdu velhasıl; Torosyan’ın kitabının uydurmalığıyla yüzleşmekten kaçıp, kör inatları ve tarihçilik bilmezlikleri içinde, bu sefer gene Torosyan’ın uydurmuş olduğu iki “belge”nin üzerine atlıyorlardı. O kadar cahildiler ki, belki sırf Osmanlıca diye, sahte olabileceğini akıllarına bile getirmeksizin ve başka herhangi bir incelemeye tâbi tutmaksızın yayınlamış; bütün iddialarını getirip bu “kanıt”lara dayandırmışlardı. Ne olacak şimdi? Bu umut da çökünce nereye dönecekler? Ellerinde hiç ama hiçbir şey kalmıyor.

Neyse, komple bir ispat açısından biz işimize bakalım. İşimiz de çok, zira hem Edhem Eldem’e sorduklarımın devamı var, hem de Abdülkerim Paşa’nın imzalamış gözüktüğü ikinci “tasdiknâme” hakkında, Devlet Arşivi uzmanlarından Muzaffer Albayrak’ın bir internet sitesindeki, Edhem Eldem’i tamamen doğrulayan bağımsız analizi. Onu da aktaracağım; ama önce sıra Prof. Edhem Eldem’in diğer yanıtlarında.


Halil Berktay:
 Peki, özel olarak Taner Akçam’ın Torosyan’ın ailesinden aldığı belge hakkında ne düşünüyorsunuz?


Edhem Eldem:
 Kastedilen sanırım Abdülkerim Paşa’nın “tasdiknâme”si. Bu belgenin gerçekliği konusunda düşündüklerimi daha önce aktarmaya çalıştım. Daha genel olarak şunu söylemek isterim ki “madalya tasdiknamesi” diye bir şey yoktur, sadece berat vardır. Harp madalyası beratlarının da neye benzediği bellidir: önceden basılmış bir belgeye kişinin özel bilgileri elle eklenir; Enver’in ise imzası değil, pençesi yer alır. “Osmaniye nişanı” diye bir şey de yoktur; “Nişan-ı Osmanî” ya da “Osmanî nişanı” vardır. Üstelik, burada söz konusu olan tarihlerde, kendi çalışmalarımda da tespit ettiğim üzere, Harp Madalyası henüz ihdas edilmemişti. Kısacası, bu belgelerin madalya açısından tam manasıyla tutarsız olduğu apaçık. Her ikisinde de “madalya” kelimesinin yanlış yazılmış olması da galiba bunu göstermeye yeter.


Halil Berktay:
 Böyle yazım veya ifade hatâlarını Osmanlı memurları hiç mi yapmış olamaz? Bu, tümüyle ihtimal dışı mıdır?


Edhem Eldem:
 İhtimal konusunda bu kadar kesin konuşmak istemesem de benim kanaatim bunun imkânsız olduğudur. En genel anlamda, bu kadar zaman içinde her bakımdan (imlâ, hat, ifade, gramer, sentaks) bu denli kötü yazılmış resmî Osmanlı belgesi görmedim. Tabii ki bilmem hangi ücra köyün muhtarından ya da ihtiyar heyetinden çıkmış kötü belgeler bulunabilir, ama onlarda bile bu aksaklıkların sadece bazıları bulunabilir (genellikle imlâ ve hat). Askerî ve mülkî bürokrasiden böyle bir şey çıkması olacak şey değil. Kaldı ki burada imparatorluğun başkumandan vekiliyle kolordu komutanı bir subaydan bahsediyoruz. Anlaşılmaz bir şekilde ordunun içinden yarı ümmî bir kâtip çıktığını farz etsek bile, ona bu paşaların muhaberatını yazmak görevinin verilmiş olabileceğini; o da olduysa bu paşaların böyle bir belgeye imzalarını koyabileceklerini düşünmek gerekiyor. Bu bana göre imkânsızdır.


Bütün metni bir kenara bıraksak bile, Abdülkerim Paşa’nın, kendi rütbesi olan ferik kelimesinin kaf harfi yerine kef harfi ile yazılmış olduğu yerin altına imza atmış olması gerekir. Bu noktada mesele aslında daha da korkunç. Abdülkerim Paşa’nın imzasının üzerinde yer alan ve hatâlı yazılmış olan “ferik” kelimesi, bütün belgede paşanın imzasının atıldığı mor mürekkeple yazılmış tek kelime. Yani bu hatâyı yarı ümmî kâtibin değil, Abdülkerim Paşa’nın kendisinin yapmış olması gerekiyor. Tam anlamıyla imkânsız.


Zaten tekrar belirteyim ki her iki belgenin aynı elden çıkmış olması çok manidardır. Neredeyse iki yıl bir ay farkla Osmanlı ordusunun en yüksek rütbeli subaylarından ikisinin yazışmasına aynı memur tesadüf edecek ve üstelik bu memur doğru dürüst yazı yazmaktan aciz olacak... Galiba ihtimali en iyi anlatan bu olsa gerek.

Bugünkü seansı da burada kesip özetlersek, (i) “madalya tasdiknâmesi” diye bir belge türü esasen mevcut değil. (ii) “Osmaniye” diye bir nişan yok. (iii) Bu kadar okumasız yazmasız askerî veya mülkî kâtip olmaz. (iv) Abdülkerim Paşa nedense imzasını ayrı ve mor bir mürekkeple attığı gibi, (v) üzerine ünvanını da gene aynı mor mürekkeple ve üstelik (vi) hele bir generalin kendi rütbesi hakkında asla yapmayacağı çok basit bir hatâyla yazmış. Ve hepsinin üzerinde (vii) bu imza kısmı dâhil her iki “tasdiknâme”nin, iki küsur yıl arayla, İstanbul ve Romanya gibi apayrı iki yerde, aynı elden çıkmışlığı duruyor.

Korkarım mor sadece mürekkebin değil, şu anda birilerinin de yüz rengi. Orada mısınız, AA ve TA? Bunları da duyuyor ve kaydediyor musunuz?

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar