Halil BERKTAY
[13 Mart 2015] Dün (12 Mart’ta, yani tesadüf, Türkiye’nin savaş sonrasındaki ikinci askerî darbesinin kırk dördüncü yıldönümünde), küçük otelimizin önünde bekleşiyoruz; birileri henüz hazır olamadı demek; onlar da aşağı inecek, Francesco (Berti) de önümüze düşecek, bir kere daha üniversiteye doğru yola çıkacağız. Öyle dururken fark ettim, karşı duvardaki solmuş, kenarları yırtılmış afişi. Ortada, elinde kalaşnikoflu bir Kürt kızı. Solda üstte, üç satır halinde “Köktendinciliğe karşı – Faşizme karşı – IŞİD’e karşı.” Çapraz büyük yazı “Her yerde direnelim.” Altında, daha küçük “Her yer Kobane, her yer Rojava.” Sağ altta gene üç satır: “Özgürlük için – İnsanlık için – Eşitlik için.”
Dünya ne kadar küçük, artık her şey ne kadar evrensel. Türkiye, Ortadoğu, Kürt sorunu nereye gitsen karşına çıkıyor.
Aynen, beni buraya getiren sempozyumun konusu gibi. Padova Üniversitesi uluslar arası bir konferans düzenlemiş, “Ermeni Soykırımı 1915-2015. ‘Metz Yeghern’in Yüz Yılı” başlığı altında. Ben de kendi payıma, olayın Türkiye’deki tarihi, historiyografisi ve siyasasını anlatmaya çalıştım (bunu ayrıca yazacağım). Diğer bazı oturumlarda, hukuk dozajı biraz fazla geldi bana — 1948 Birleşmiş Milletler sözleşmesinin kapsamına girer mi girmez mi; AB’ye giriş şartı olmalı mı olmamalı mı; soykırımı inkâr suç sayılmalı mı sayılmamalı mı; Doğu Perinçek’e düşünce ve ifade özgürlüğü tanınmalı mı tanınmamalı mı (belki bunu da ayrıca yazarım). Çok söyledim; gerçeği arayan bir tarihçi ve çözümü Türkiye halkının vicdanında arayan bir vatandaş olarak, sıkılıyorum bu dâvâcı avukatı – dâvâlı avukatı halleri ve argümanlarından. Gene de toplantıdan, insanların beklentilerinin nasıl kartopu gibi büyüdüğüne ve sabırsızlıklarının da aynı oranda çoğaldığına; Türkiye’nin 1915 mağdurları ve haleflerinin yüreğine hitap edebilmek için çok daha fazla şey yapması gerektiğine dair, önemli olabilecek gözlem ve düşüncelerle ayrıldım.
Her neyse; sonunda bitti ve ben de sokaklara vurdum kendimi. Bir İstanbullu için Padova zaten ufacık. En fazla 300.000, belki daha az. Çocukluğumun İzmiri kadar. Dolayısıyla şehir merkezinde her yere yürünebiliyor rahat rahat. Trafik çok az; elinizde fotoğraf makineniz, nereyi çekeyim diye gözünüz yukarılarda avare avare dolaşırken, bir tek arkanızdan sessizce gelen bisikletlere dikkat etmeniz lâzım. Hem geziyor, hem çalışıyorum. Bir zamanlar Patavium adıyla İtalya’nın Roma’dan sonra ikinci büyük kentiymiş ama Kavimler Göçü sırasında, sırasıyla Attila’nın Hunlarından, sonra Odoakr ve Teodorik’in Gotlarından çok çekmiş. Büyük Jüstinyen’in karşı-taarruzuyla Ostrogot krallığı yıkıldığında, tekrar kuzey İtalya’daki Ravenna merkezli Doğu Roma (Bizans) egemenlik alanına girmiş. Fakat bu sefer de Lombardlar çıkagelmiş. Kralları Agilulf 602’de Padova’yı kuşatmış, hücumla düşürüp zaptetmiş ve ateşe vermiş. Hemen bütün Roma mirası yokolmuş bu yüzden. Geriye sadece, Avusturyalı mühendislerin çok geç bir tarihte buradaki bataklığı kurutarak inşa ettiği (ve Moskova’daki Kızıl Meydan hariç, belki Avrupa’nın en büyük meydanı denilen) Prato della Valle’nin altındaki amfitiyatro kalıntıları ile bazı köprü temelleri kalmış. Ortaçağ D’Este ve Da Romano gibi büyük ailelerin tipik rekabetiyle geçmiş (Floransa’nın Medici, Strozzi ve Pitti’lerini, Romeo ve Jülyet’in düşman Kapulet ve Montegü’lerini hatırlayın). Bugün de ara sokaklarda, çok büyük mimarların elinden çıkmamış da olsa karakteristik palazzo’lar (saray dememek lâzım; daha çok kent konakları) ile üzerlerinde yükselen gözcü-nöbetçi kulelerine rastlıyorsunuz. 1405’ten 1797’ye Venedik Cumhuriyeti’nin olmuş. O tarihteSerenissima’dan Avusturya İmparatorluğu’na geçmiş ve bu, gerek 1848 Devrimlerini, gerekse Risorgimento’yu ve 1866 sonrasında İtalya’nın birleşmesinin son 1866-1871 aşamasını çok canlı yaşamasına yol açmış. Pedrocchi caffé’si, bir çeşit düşünce ve toplantı kulübü, giderek 1848 devrimcilerinin ve 8 Şubat 1848 ayaklanmasının karargâhı haline gelmiş (8 Şubat, sokak ve cadde isimlerinde de anılıyor). Birinci Dünya Savaşında, Alp cephesindeki İtalyan ordusunun başkomutanlığı Padova’ya yerleşmiş. Isonzo (Slovenler için Soça) nehri vadisindeki Caporetto bozgunu (bkz Hemingway, Silâhlara Veda), ilerleyen Alman-Avusturya ordusunu Piave kıyılarına kadar getirmiş ve Padova topçu menziline girmiş. 1918’de Almanya bütün cephelerde çökerken, Vittorio Veneto zaferiyle kurtulmuş. Derken ardından Faşizm ve Mussolini; Mussolini’nin devrilmesiyle de 1943’te Nazi kuklası “İtalyan Sosyal Cumhuriyeti” gelmiş. Sonra kurtuluş (28 Nisan 1945) ve o günden bugüne modern İtalya.
Piazza del Santo’da ilkbahar güneşinin tadını çıkarır ve 1231-1310 arasında yapılan Sant’ Antonio di Padova kilisesinin, haydi şunu da koyalım haydi bunu da koyalım misali, portallerini çerçeveleyen dört büyük kemeri, tâ yukarılardaki revakları ve tepesinde upuzun balkonuyla tıkış tıkış, karmakarışık ve orantısız cephesini seyrederken, bunları geçiriyordum aklımdan. Kendi kendime güldüğümü fark ettim bir noktada, nasıl, iyi ezberlemiş miyim dercesine. Tarihçilik eğitiminde, periyodizasyon (dönemlendirme) bilgisi, müthiş bir avantaj, belirleyici bir formatlama kuşkusuz. Geç İlkçağ, Göçler Çağı, Karanlık Çağlar, İlk Barbar (Germen) Krallıkları, Ortaçağ, Rönesans, Erken Modernite, Sanayi ve İmparatorluk, Birinci Dünya Savaşı, İki Savaş Arası Yıllar, Faşizm ve Nazizm, İkinci Dünya Savaşı… Bu sistematiğe hâkimseniz, yeni ve özel bir iplikle, meselâ bilmediğiniz bir şehrin bilmediğiniz bir tarihiyle ilk karşılaştığınızda dahi, hemen o kategorilerin içine yerleştirip mevcut diğer bilgilerinize eklemleyiveriyorsunuz. Kimyacıların elementler tablosu; biyologların familya-sınıf-cins-tür hiyerarşileri; sözlük ve ansiklopedilerin maddeleri; kütüphanelerin endeks sistemleri; yıllar yılı biriktirdiğim kartlar, fişler, şimdi bilgisayar dosyaları, kutucuklar, çekmeceler. Metod ve organizasyon; kapsayıcılıktan ve her şeyi yerli yerine oturtabilmekten kaynaklanan bir entellektüel tertiplilik hissi. Ama beni sıradan insan hayatlarının günlük gerçekliğine ne kadar yaklaştırıyor, orası ayrı mesele.
Öyle veya böyle, Geç Ortaçağ gibi Erken Rönesans da zayıf Padova’da; Floransa’nın çekim ve etkileme alanının en dış çeperinde, sonra da kanal ve lagünleri üzerindeki Venedik’in denize dönük ihtişamının o kadar yansımadığı hinterlandının, terra firma’sının vasatlığında kalmış gibi. Ama iki büyük istisnası var bunun. İlki ve herhalde daha muhteşemi, daha benzersizi, daha vazgeçilmezi Scrovegni Şapeli. Ortaçağ Hıristiyanlığında, tefecilik, yani faiz karşılığı para verip almak, teorik olarak yasak ve günah; ama tabii hem yapıyor ve bu sayede zengin oluyor, hem de acısını çekiyor ve hele yaşlandıkça cehennem korkusunu iyiden iyiye yaşamaya başlıyorlar.
Anlaşılan, ünlü banker Enrico Scrovegni de bu yüzden — hem babasının, hem kendisinin ruhlarını kurtarmak amacıyla – girişmiş, 13. yüzyıl sonlarında aile şapelinin inşasına. Yıllar, aşağı yukarı Dante’nin Inferno’sunu kaleme almasıyla aynı. Dışarıdan, dar, dik ve uzun, hemen hiç süssüz, sıvasız kırmızı tuğla bir yapı. İçi başka bir olay. Çünkü Scrovegni paraya kıymış, o sırada yeni ünlenen Giotto di Bondone’yi getirtmiş tâ Floransa’dan. Giotto da 1303-1305 arasındaki iki yıl boyunca, olağanüstü sıkı ve hızlı çalışarak, tepeden tırnağa resimlemiş şapelin iç duvarlarını. Beşik tonoz, yarım silindir tavanı masmavi yapmış, gök kubbe ve hattâ bütün kâinat gibi; merkezî bir İsa ve tek tük yıldızlar dışında fazla süslememiş (bakarken Nâzım’ın büyük lâciverdî bahçe’sini mırıldanmaya başladım). Yan, ön ve arka duvarlara ise, üç büyük kuşak ve kırk küsur panel halinde, birbiriyle bağlantılı, Yoakim ve Anna’nın uzun süre çocuklarının olmayışı yüzünden çektikleriyle başlayan ve Anna’nın sonunda Meryem’i, onun da İsa’yı doğurmasından geçerek İsa’nın çarmıha gerilmesi ve sonra göğe yükselmesiyle noktalanan eşsiz freskler — daha doğrusu, aynen Dante’nin başyapıtı gibi son derece bütünlüklü bir freskler manzumesi kondurmuş.
Bugün Scrovegni Şapeli, Padova Şehir Müzeleri’nin bir parçası. Via Zabarella’dan kuzeye doğru yürüyor, yürüyor; Eremitani meydanı, kilisesi ve müzesini de geçip, belki tam umudunuzu yitirir gibi olduğunuz anda, dikkat etmezseniz gözden kaçırabileceğiniz başka bir parmaklıklı kapıya geliyor; orada geçip müze giriş biletinizi aldıktan sonra da avluya çık – düz git – sola dön – sonra tekrar sola dön talimatlarıyla kendinizi tekrar dışarıda, açık alanda bulmuşken, sağ ileride şapeli fark ediyorsunuz. Ancak çeyrek saat aralarla, grup halinde alıyorlar içeri. O zaman da önce ön salonda bir mültimedya filmini izliyor, sonra şapelin kendisine geçebiliyorsunuz. Ondan sonra da ancak on dakikanız var zaten, karşılaştığınız görkemi idrak edebilmeniz ve içinize sindirebilmeniz için. Yetmiyor — ama değiyor gene de. Utanarak itiraf ediyorum; yıllarca Ortaçağ, Rönesans ve Hıristiyan sanatı/ikonografisi derslerimde anlatıp gösterdiğim, ama asıllarının nerede olduğunu anımsamadığım bütün o Yoakim’in (çocuğu olmadığı için) Mâbetten kovuluşu, dağda ve çölde çobanlarla yaşaması, rüyası ve Kudüs’e dönmesi, Altın Kapı’da kendini bekleyen karısı Anna ile buluşup öpüşmesi, (aradaki fasılları biraz atlarsak) İsa’nın Kudüs’e girişi, tefecileri Mâbetten sürüp atması, hain Yehuda’nın öpücüğüyle ele verilmesi… tablolarının tamamı buradaymış meğer. Giotto’nun sırf renk kullanımı sayesinde hacim kazandırabildiği heykelimsi volümler ile gerçekten kızan, öfkelenen, boyun eğen, ağlayan, acı çeken erkek ve kadın yüzleri, âdetâ dikey zeminlerden taşıyor ve bizi binlerce yıllık bir insanlık dramının içine çekiyor. Anlaşılan Dante de bakmış, bakmış ve anlamış ki, İlâhi Komedya’sının ikinci cildi olan Purgatorio’da (Âraf), “Bir zamanlar resim sanatına [Giotto’nun çıraklığını yaptığı] Cimabue egemendi, ama şimdi gün Giotto’nun günü” diye özetleyebileceğim bir kayıt düşmüş.
İki istisnadan söz etmiştim; ikincisi Donatello’nun Gattamelata heykeli. İtalya’nın Geç Ortaçağ ve Rönesans dönemi savaşlarında paralı askerler çokça kullanılır; hükümdarlarcondottiere (çoğ. condottieri) denen tecrübeli komutanları hizmetlerine alır ve savaşlarını onlara ihale ederdi. Bu profesyonel askerlerin en ünlülerinden biri, “Gattamelata” lâkabıyla maruf Erasmo da Narni; öldüğünde ailesi Donatello’ya başvurmuş heykelini yaptırmak için; o da tunçtan Rönesansın ilk atlı heykelini dökmüş. Sağ elinde uzun komutanlık âsâsı, solunda kemerinden sarkan keza uzun kılıcı, kudretli savaş atının sırtında aynı kudret ve kararlılıkla oturuşu, uzaklara bakan yüzündeki sâkin kararlılık ve özgüven ifadesiyle Gattamelata, kendinden sonra yüzyıllar boyunca uzanacak bütün bir atlı heykeller (at sırtında komutanlar, generaller, krallar, hükümdarlar, imparatorlar) janrının başlangıcını ve klasik modelini oluşturacak — Atatürk’ün at sırtındaki heykellerine varıncaya dek.
Son bir not. Batı ve Doğu. Venedik ve Osmanlılar; Venedik ve İstanbul. Donatello’nunGattamelata’sının Sant’ Antonio Kilisesinin önündeki Piazza del Santo’ya dikilmesinin tarihi 1453. Yani İstanbul’un fethiyle aynı — ve II. Mehmed de bir bakıma en büyük Rönesans hükümdarıydı aslında. Ama var mı, bakabileceğimiz bir heykeli? Hemen eklemeliyim; bakıp da gülmeyeceğimiz veya ağlamayacağımız bir heykeli olabilecek mi?Bugün Osmanlı’yla yeniden barışmanın kitsch’e kaçmayan, insanda Disneyland hissi uyandırmayan kültürü ve estetiği nasıl yaratılabilir? Donatello’ların olmazsa, ya da Donatello’nun heroik sanatının çağdaş karşılığının ne(ler) olabileceğini bulamazsan, “Duşakabinoğulları” veya “özel bir sarayda Göktürk askeri olarak çalışıyorum” esprilerini maalesef fazlasıyla hak eden zevksizliklerin önüne nasıl geçebilirsin?
.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024