Halil BERKTAY
[18 Temmuz 2017] Stephen Jay Gould diye ünlü bir Amerikalı bilim adamı vardı. Tam bir polymath, bir Rönesans insanıydı, on parmağında on marifet: biyolog, zoolog, paleontolog, evrim uzmanı, bilim tarihçisi. Harvard’da profesördü. 2002’de kanserden ölmeden önce, topu topu altmış yıllık yaşamına hem en seçkin profesyonel, hem popüler düzeyde tonla kitap ve makale sığdırdı.
Bir de solcuydu, sosyalistti üstelik. Tabii barışçı, çoğulcu, demokratik bir solcu ve sosyalist. Nitekim 1997’de New York’ta yapılan bir sosyalistler konferansında çok kısa bir karşılaşmamız olmuştu. Ben aydınların değişen konumu ve zayıflayan sesine ilişkin, Boris Kagarlitsky’nin The Weak Reed (Cılız Flüt?) kitabıyla aynı başlığı taşıyan küçük bir paneldeydim. Gould ise (hatırladığım kadarıyla) Alan Sokal ve Ellen Meiksins Wood’la birlikte büyük bir genel oturumda. Post-modernist epistemolojinin gerçeği rastgeleleştirmesi (Perry Anderson’ın deyimi: the randomization of truth) olarak gördükleri eğilimlere karşı, Marksistler ve sair realist-materyalistler de dahil bütün modernistlerin tam saha pres yaptığı bir dönemdi. Sokal kasten anlaşılmaz bir jargon ve başı sonu belirsiz cümlelerle örülmüş bir makale yazıp yollamıştı, ultra post-modernist bir dergiye. Ve aslında hiçbir anlama gelmeyen bu deli saçması ciddiye alınıp kabul edilmişti söz konusu dergi tarafından! İyi espriydi aslında; aşırı şişirilmiş bir balona tam zamanında batırılmış bir toplu iğneydi. Gelgelelim, savaş davullarının sesi belki biraz fazla yükseliyordu karşı cephede. Gerçeği aramaya angajman sona ererse herşeyin çökeceği, dolayısıyla post-modernist taarruz kaarşısında pozitif bilimlerin muazzam bir tehditle yüzyüze bulunduğu öne sürülmekteydi.
Stephen Jay Gould işte böyle bir ortamda kürsüye gelmiş ve çok değişik bir konuşma yapmıştı, büyük bir amfideki o plenum oturumunda. Post-modernizmin arzettiği tehlikeyi abartmayın, demeye getirmişti. Siz bilimsel faaliyeti ne zannediyorsunuz? (Ben ekleyip genişletiyorum: Sürekli dahiyane uçuşlar, hamamdan Eureka! diye bağırarak fırlamalar (Arşimet), yere düşen elmalardan ânında ilham alarak (Newton), ya da koltuğunda otururken kurguladığın zihinsel deneylerle (Einstein) ulaşılan teoremler mi?) Bilimsel faaliyetin (doğa bilimlerinden bahsediyordu, ama sosyal bilimler için de aynen geçerlidir) yüzde 70’i son derece sıkıcı, kuru, pedantik işlerden oluşur: bir deneyin dizayn edilmesi, ekipmanın kontrolü, saatlerce süren santrfüjler, temizlemeler, toz almalar, mikroskopun altına konacak doku kesitlerinin hazırlanması (herhalde tarihçilikte bunlara kılı kırk yaran belge okuma ve transkripsiyonları denk düşer). Ne sanıyorsunuz -- doğruyu bulmak veya gerçeğe varmak (en azından, görece daha fazla ve daha fazla yaklaşmak) dışında herhangi bir amaçla; bunların hepsi sübjektif masallardan ibarettir diyen bir meslek ahlâkının (daha doğrusu, ahlâk dışılığının) “hiç farketmez”ciliği çerçevesinde, katlanılır mı bu zahmete?
O gün, bu kadar basit, rahat, lakonik bir argümanla tavsiye etmişti Gould, o kadar feveran etmeyip olaya biraz daha geniş bakmamızı (ki bana sorarsanız bu, post-modernizmin pozitivizme, ampirisizme ve düz çizgiselliğe getirdiği eleştirilerden de yararlanmaya açık olmak demekti). Belki hepsinden önemlisi, lâfa nasıl başladığıydı. İnsan kafası “ya biri ya diğeri” ikilemlerine çok yatkındır, demişti yanılmıyorsam (“the human mind has a propensity to dichotomize” mı demişti, ya da “is inclined to dichotomize” mı; ona benzer bir şey. Ardından, tarihte böyle yanlış ikilemlerle çok zaman ve enerji kaybedildiğini vurgulamıştı.
Ne kadarı onun söyledikleri, ne kadarı benim kendi açımlama ve eklentilerim; yirmi yıl sonra çok emin değilim doğrusu. Ama sonuçta, bende kalan algı ve tortu bu işte. Bu dersi çıkarmış, içselleştirmişim. Belki içimden, keşke bunları 1960’larda duyup anlasaydım diye de geçirmişimdir; kimbilir. Bugün de, “millî ve yerli” ile “evrensel arasında; 9 Temmuz ile 15 Temmuz arasında; Maltepe ile Şehitler Köprüsü arasında, gene bu dersi hatırlıyorum.
* * *
İyi de, 1-0 veya ak-kara metafiziklerini -- ve dolayısıyla “iki Türkiye” arasında yaşadığımız siyasal kutuplaşmayı -- aşmayı özlemek başka; nasıl aşılabileceğini bulmak gene başka. Sırf istemekle ya da iyi niyetle olmuyor bu işler. 1970’lerin sonlarında Ankara SBF’de bir arkadaşım vardı, erken yaşta rahmetli olan. Bazen büyük bir ciddiyetle “bak ne diyeceğim” derdi. Beklerdim; evet? “Biz birbirimizi sevmiyoruz, her şey bundan oluyor.” Bana bir tür ucuz Erich Fromm felsefesi gibi gelirdi. Böyle ne idüğü belirsiz tavsiyeler (ya da zıddında, öfkeyle bağırıp çağırmak ve ötekini ezmeye çalışmak) yerine, ciddî emek lâzım, düşünmek lâzım, spesifik dikotomileri sabırla eleştirmek ve “taraf”ları durdukları “uç”lardan merkeze cezbedebilecek kazan-kazan ara zeminleri oluşturmak lâzım. Ülkenin, toplumun, düşünce hayatının hangi üç beş temel noktada alt-konsensüslere muhtaç olduğunu saptamak ve bu konularda taş üstüne taş koyan bir ikna çabasına girmek lâzım.
Bence bunlardan biri 15 Temmuz’un kendisi; dolayısıyla bir diğeri de ister istemez Fethullahçılık ve Fethullahçılar konusu. Bugün (18 Temmuz Salı günü) Serbestiyet’te Vahap Coşkun’un bana göre biraz fazla iyimser bir yazısı var bu açıdan (15 Temmuz’un ardından (1)). Neden fazla iyimser diyorum? Çünkü hem 15 Temmuz darbesini, hem FETÖ’yü artık bütün toplumun üzerinde anlaştığı konular gibi sunuyor.
Ben pek o kanıda değilim maalesef. Kamuoyu baskısıyla ve siyasî imkânsızlıklar karşısında oluşan konformizm görüntülerini, gerçekten içselleştirilmiş bir kavrayış ve samimî bir kabullenme ile birbirine karıştırmamakta yarar var. İlki gerekli, ama yeterli değil. Ya da politik açıdan gerekli, ama entellektüel açıdan yeterli değil. Şahsen etrafa baktığımda, faraza bir kısım sol aydınlarda veya CHP’nin üst düzey kadrolarında, “elbette karşıyız”ı görüyor ve duyuyorum da, kendi insiyatifleri ve sözcükleriyle, tam olarak ne olduğuna dair özerk bir anlatıyı, kendi bağımsız darbe ve FETÖ tahlillerini bulamıyorum. Dahası, henüz çok yakın geçmişteki “kontrollü darbe” söylemi, sanki bu noktaya da hayli sıkıntılı bir şekilde ve içlerine sindirmeksizin geldiklerini yansıtıyor. Ne zaman inanırım? Ne zaman ki Kılıçdaroğlu ve/ya diğer önemli CHP sözcüleri çıkıp, kendi insiyatifleriyle, sırf kendilerinin yer aldığı platformlarda ve özellikle dış dünyaya, ciddi bir darbe ve ciddi bir FETÖ analizi sunarlar; o zaman ikna olabilirim, artık gerçekten iyi bir yerde durduklarına.
Gelelim AK Parti’ye. Orada da, bir samimiyet sorunu değilse bile bir düşünme, ifade ve iletişim sorunu olduğu kanısındayım. Gelin, şöyle bir deney yapalım hep birlikte. Temsilî bir grup oluşturalım, AKP’li bakanlar, milletvekilleri, hattâ diplomatlar, hükümet yanlısı genel yayın yönetmenleri ve en ateşli köşe yazarlarından. Birer yazı veya konuşma hazırlamalarını isteyelim, 15 Temmuz’u tane tane anlatan, açıklayan. Ama, diyelim, ama... Bir şartımız var. 15-20 ibareden oluşan bir liste hazırlayıp verelim ellerine: “FETÖ’cüler, hainler, alçaklar, namussuzlar, asker kılığındaki çeteler, milletin parasıyla alınan silâhları millete doğrultanlar, Pennsylvania’daki elebaşı, yabancı istihbarat servisleri vb” ve karşılarında “kahraman halkımız, şanlı direnişimiz, sokaklara dökülenler, şehitlerimiz, 15 Temmuz destanımız.” Çoğaltabiliriz bu klişe örneklerini. Bir frekans analizi yapılsın; iddia ediyorum ki şu anda yazılıp çizilenler çok büyük ölçüde bu basmakalıplıkların tekrarından oluşuyor. Biz kendi deneklerimize diyelim ki: Bu ve benzeri sözcükler, terimler, tamlamalar yasak. Oturun, düşünün, esaslı bir sıfat ayıklaması yapın, değişik ve taze ifadeler bulun. Daha geniş bir sözcük hazinesiyle, daha ikna edici(sadece bizi değil, dünyayı ikna edici) bir 15 Temmuz anlatımı tutturun... Kolaydır, doğru-yanlış, çoktan seçmeli veya boşluk doldurmaca tarzı test sınavlarını geçmek. Ya böyle (her bir yıpranmış sözcük için diyelim 5 puan kırılan) sıkı bir kompozisyon sınavını kaçının geçeceğini zannediyorsunuz?
Yok. Böyle ağırbaşlı “güncel tarih” örnekleri ortaya çıkmamışsa; 2013 yaz başından sonraki birkaç ay içinde hemen (ne kadar uyduruk ve partizanca olursa olsun, birkaç yüksek lisans tezi dahil) kalabalık bir Gezi literatürünün türemesine karşılık, bir yıl sonra bugün, mukayese edilemiyecek derecede daha vahim ve dramatik bir tarihsel dönüm noktası (resmî yıldönümü yayınları dışında) akademiden ve sair sivil toplumdan fışkıran incelemelere konu olmamışsa... ne derseniz deyin; sathın altında mutlaka vardır hâlâ anlaşılmayan ve üzerinde anlaşılmayan sorunlar. Kendi payıma, son haftalarda çok düşünüyorum, öncelikle akla hitap eden, analitik, soğukkanlı -- ve bu özellikleri sayesinde birleştirici bir 15 Temmuz anlatımının nasıl yazılabileceğini. İçerde ve dışarda, insanların kafası hangi noktalara takılıyor? Önümüzdeki günlerde, bu yaklaşımı “100 soruda” değilse bile (şimdiden tam kestiremesem de) yedi sekiz temel soruda somutlamaya çalışacağım.
Yazarlar
-
Nevzat CİNGİRTBürokrasi, tarımın gerisinde kaldı 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBu bir haber değildir: Türkiye, doğal alan kaybında birinci 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFed mi, TCMB mi? Çetrefilli bir soru, ironik bir cevap 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇözümün kolaylaşması isteniyorsa… 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Süreç’te yeni safha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“İnsanın ümüğüne bu kadar çökülmez…” 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZPKK’nın son açıklaması: Süreç devam ediyor, ama nasıl ? 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTrafik, yargı ve casusular 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciFaizi MB’mi yoksa Adliye mi belirliyor? 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselMerkez Bankası zor bir viraja girdi 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİİmamoğlu'na casusluk tutuklamasının akla getirdikleri 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞHamdi Ulukaya (Çobani) en zengin Türkiyeli seçilmesi üstüne... 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRBatı’nın krizi, küresel düzenin çözülüşü: Türkiye için dönüm noktası üzerine senaryolar ne? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBöyle giderse bu tren bu tünelden çıkmaz 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNPKK’nin çekilme hamlesi ne anlama geliyor? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞALTINA, DÖVİZE BAK GÖR HALİNİ… 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURPKK neden Schrödinger'in kedisine benzedi? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünAsker göndermek ya da göndermemek… 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANNereye doğru gidiyoruz? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’de milliyetçiliğin reformu meselesi 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçYoğurtsuz, tereyağsız ve tavuk etiyle iskender kebap olur mu? Olur ama… 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarışın Halklaşması ve Demokratik Toplum Sürecine Çağrı... 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÇete savaşı mı? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçayİstikrarsızlık üreten istikrar programı 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalProtestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKronik siyaset bunalımı… 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkan‘Büyük iddialar, büyük kanıtlar gerektirir’ 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHukuk binasını yıkmayın efendiler 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (2) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBir toplum geleceğe nasıl hazırlanır? 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTürkiye’nin dilleri, İslam’ın lehçeleri, Allah’ın ayetleri 20.10.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezKültürel hegemonya: “Hay Bin Yakzan” bize ne söyler? 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRMilyonlarca dolarlık LPG filosu ve otel zinciriyle Paramount operasyonunun en dikkat çekeni: Şaban K 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTKürt siyasi temsili sorunu 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERFransa’yı krizden kurtaran emeklilik hakları 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIREkonominin düzelmesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bağlı… 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl Bora“Çetin Ceviz Çıkan Ankara Ahalisi” 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuHukuksuz Türkiye inadı ve af… 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞTrump’ın meşruiyeti var mı ki! 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar dışarıda güvercin içeride şahin: Neden? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAMilli takım ışık saçtı: Maçın kahramanını açıkladı 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENSadece DEM mi, ya CHP'nin ettikleri? 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRDEMOKRATİK TOPLUM VE "YILIŞIK" FOTOĞRAF 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları


































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024