Kemal CAN
Geçen ayın tamamına yayılan gündem sağanağı hız kesmeden devam ediyor. Bu aya, “amirallerin bildirisi” ile hızlı bir giriş yapıldı. Konu çeşitli boyutlarıyla tartışılıyor, muhtemelen tartışılmaya devam edecek. Bu yazıda, bu taze gelişme vesilesiyle yeniden gündeme gelen, epey eski bir başlık üzerine küçük bir katkı denemesi yapmak istiyorum. Bu başlık; aylardır hatta yıllardır her güncel gelişmede tekrar açılan, Bahçeli ile Erdoğan arasındaki tavır farkı meselesi. Bazen ittifakta çatlak, bazen alternatif arayışlar olarak nitelenen bu mesele, gündemdeki yerini ve önemini hep koruyor. Karmaşık analizlerin veya şaşırtıcı kulis bilgilerinin arkasına, önüne, zeminine yerleştiriliyor.
Amirallerin mektubu sonrasında da tazelenen, MHP ve AKP ilişkisindeki kafa karıştırıcı farklı tavırları anlama rehberi olabilecek -biraz fazla basit- bir açıklama modeli kurmaya çalışacağım. Baştan belirteyim spekülatif olduğunu kabul etmekle birlikte, bu modelin pek çok başlıkta başarılı biçimde “çalışacağı” iddiasındayım. Elbette bu ilişkinin bütün boyutlarını, iktidar ittifakının bütün sorunlarını bu modelle açıklamak mümkün değil. Ancak şaşırtıcı bulunan, kafa karıştırıcı ayrışmaları sadeleştirmek için epey faydalı olacağını düşünüyorum. İttifakın kimyası ve muhtemel kaderi konusundaki akıl yürütmelerde de kısmen işe yarayabilir.
Uzun bir tarihçe ve arka plan hikayesine girmeden, AKP-MHP ittifakının daha baştan itibaren çok açık bir iş bölümü esasına göre kurulduğunu, zamanla bu paylaşımın iyice yerleştiğini söylemekle işe başlamak gerekir. Bu iş bölümü, sadece verimlilik, etkililik ve kabiliyetler açısından değil, ittifakın taraflarının fıtratından kaynaklanan sorunları nötralize etmek için de gerekliydi. Ayrıca, ittifakın AKP ve MHP’den ibaret olmayan geniş çevresinin sorunsuz devamı açısından da işe yarıyordu. Görev ve sorumluluk ayrışmasını, kabaca güvenlik/güvenilirlik ile destek/rıza şeklinde gruplayabiliriz. (Birlikte katıldığımız bir tv programında Burak Bilgehan Özpek, bu ayrımı “meşruiyet ve popülerlik” olarak ifade etmişti)
Verimli görev paylaşımı
İşin özü şu: Erdoğan yeni ittifakın siyasal desteğini tamam etmekle, sürdürmekle sorumlu. Bahçeli ise bu ittifakın ideolojik kalkanını tamamlamak ve öncelikli olarak devlet nezdinde meşruiyetini (kabulünü) sağlamakla görevli.[1] Karşılıklı muhtaçlık ilişkisini sadeleştiren ve ittifakı aritmetik bir ortaklıktan ayıran da bu zaten. İttifakın göz önündeki partileri AKP ve MHP’nin fonksiyon ayrışması, ittifakın daha geniş tabanındaki odak ve kesimlerin pozisyonları açısından da işlevsel. Ancak bütün kanatların bu iki fonksiyonun arkasındaki iki kanatta hizalanmadığı, çoklu eksen sorunlarının zaten olduğu ve arttığı da söylenebilir.
Bu işbölümü, kurucu ihtiyaçlar dışında atılacak adımlar ve yürünecek yol açısından da devam ediyor elbette. MHP, ittifaktaki kurucu işlevine paralel olarak, güç konsolidasyonu ve yapabilirlik kapasitesini ilerletmek ve korumaktan sorumlu. Bu sorumluluk Bahçeli’nin “önce devletim” perspektifi çerçevesinde, kritik rolü olan diğer partnerler ve odaklarla yakından ilgili. Bu çerçevede sadece güvenlik bürokrasisi değil, yargı organlarının itaat sorunlarına karşı da Bahçeli çok hassas (Bakınız AYM’yi kapatma talebi). AKP ise, yaratılan ve sürdürülen güç konsolidasyonundan “fayda” üretmekle , fırsat çıkartmakla görevli. Elbette toplumsal-siyasi rıza seviyesinin korunması da asıl olarak onun meselesi.
Bahçeli’nin ideolojik gedik açabilecek taarruzlara ve potansiyel tehlike noktalarına ilişkin aşırı agresif rolü, görev algısıyla yakından ilgili. Erdoğan’ın –ittifak ve memleket açısından düşünülebilecek- iç ve dış çevrelerle yürütülen her türden pazarlık ve fırsat manevralarını da sorumluluk alanına dair görmek gerekir. Bu kritik role, pazarlık zeminlerini çeşitli tehlikelerden ve koz zayıflatan gerilimlerden korumak da dahil. Kendisi göstermese bile sürekli ona atfedilen “esneklik” ve “kıvraklık” da bununla bağlantılı. Yani birinin aşırı sertliği, diğerinin fazla esnekliği, bir fıtrat sorunu değil. Kırmızı çizgilerden sorumlu eş başkanlık ile müzakerelerden maksimum faydayı çıkartmakla görevli eş başkanlık, birbirlerini ezmeden ancak böyle yan yana yürüyebiliyorlar.
Bütün olaylara uyan şablon
Daha önceye de götürebiliriz ama son bir yılda yaşanan bütün meselelerde, Bahçeli ile Erdoğan arasındaki tavır ve doz farklılıklarını bu şablona oturtarak düşününce, tablo basitleşiyor. İster reform paketi başlığından ele alın, ister kapatma davası tartışmalarından bakın, gayet tutarlı şekilde bir rol dağılımı işliyor. Saadet Partisi’ne hamle yapmaktan İyi Parti’ye davete kadar her adımda, hem ortak tutum hem ayrışan üsluplar gayet anlaşılır oluyor. Ayasofya’yı açarken, İstanbul Sözleşmesi’ni kaldırırken; Boğaziçi Üniversitesi veya baro düzenlemesinde, bu iş bölümünün ihtiyaçlarına göre verilen ağırlık ve etkinlik düzeyi yerine oturuyor. Mavi Vatan, Mısır, Suriye, Irak, İran, Kırım, Ukrayna, Doğu Akdeniz, Karadeniz, Fransa, ABD, AB, Rusya, Çin, Putin, Biden, Macron ya da Barzani istediğiniz hangi gerilim veya pazarlık zeminine bakılsa durum aynı.
İktidarın istikrar sınırlarını çizen aşırı tepkiler ya da görmezden gelmeler, ataklar veya manevralar, bu görev farklarına göre birbirini tamamlıyor. Güvenlikleştirilebilir –artık dışında pek mesele kalmadı- sorun başlıklarının hepsinde, Erdoğan’ın yürüteceği pazarlıkların –baş etme stratejilerinin- arkasına “devletin” bir bütün olarak yerleşmesi (böyle görünmesi) Bahçeli’nin sorumluluk alanında . Pazarlıklardan maksimum fayda tedariki ve bunun toplumsal destekle tahkimi ise Erdoğan’ın görev sahasında. Adım ve tepkileri asıl olarak bu roller belirliyor.[2] Bu rollere uygun davranışların birbirini de desteklemesi veya elini rahatlatması önemli. Bu konuda iddiaların aksine birbirlerine fazla sıkıntı çıkartmadıkları ortada, hatta belirgin fark gibi görünen tutumlar çeşitli masalarda çok işe yarıyor.
İktidar ittifakının, iç gerilimlerinden çok karşı karşıya kaldığı sorunlarla zorlandığı ortada. Bu zorlanma karşısında iç gerilim noktalarındaki basınç da yükseliyor elbette. Yukarıda özetlemeye çalıştığım verimli olan iş bölümü açısından da senkron sorunları daha sık ortaya çıkıyor. Çünkü bu iş bölümünün uyumlu işleyişinde zaman kontrolü kritik bir mesele. Diğer bileşenleri kuşatan uyum ve zamanlama sıkıntılarını daha çok görmeye başladık. Bu alenileşme, iktidar ittifakının rakip ekiplerinin birbirleri aleyhine engel ve erken ifşa gibi hamleleriyle artıyor. Erdoğan’ın görev alanına giren iki fonksiyonda, yani oy desteği ve karlı pazarlıklar tarafında ölçülebilir bir gerileme söz konusu. Bazı yargı kararları ve son olarak amiraller meselesinde ise Bahçeli’nin (Soylu ve Akar’ı da katabiliriz) sorumluluk sahasında sıkıntı işaretleri belirdi. Ayarsız “hükümetin arkasındayız” yoklamasındaki telaş da galiba buradan çıktı.
Amirallerin Montrö bildirisi
Son “amiraller olayının” da, bu şablonla okunmaya çok müsait olduğu anlaşılıyor. Amirallerin “iktidara parmak sallama” olarak yorumlanan çıkışındaki asıl sorun, ileriye matuf tehlike değildi aslında. Aksine “potansiyel tehlike”, iktidarın üzerinde tepineceği fırsat olarak çok verimli görülmüş olabilir. Zaten meseleyi CHP’ye yıkarak devam ettirilen bu yönü çok tanıdık. Fakat “parmak sallamanın” asıl sorun yaratan kısmı, sallanan bir parmak olması. Bahçeli’nin çok erken bir aşamada “amirallerin apoletlerini sökün, maaşlarını kesin” sertliğindeki tepkisinin sebebi de, kendi tuttuğu alanda ciddi bir “savunma” boşluğu yaratması. Güvenlikleştirilebilmiş alanlardaki yekpare görüntünün veya en azından sessiz onayın bozulması. Belki de birilerinin bunu gösterebilme veya ima cüreti.
Bu çerçevede, “amirallerle bir süre önce can ciğerdiniz” sorusu da anlamlı olmaktan çıkıyor. Çünkü bu hadiseyi sorunlu yapan, bir süre önce yan yana olunanların da dahil olduğu hale gelmesi. Erdoğan’ın epey geniş bir çevreyi şaşırtan düşük profil reaksiyonunun sebebi ise, bu savunma açığının veya ittifak sorunlarının fazla ciddiye alınmasının yaratacağı “el zayıflatma” riski. Bu tehlikenin iki boyutu olabilir: Geniş ittifakın devamı ve başka masalardaki koz imkanları. “Darbe tehlikesi”, iç politikada mağduriyet ihyası veya alarm imkanı yaratabiliyor ama ciddiyetini fazla abartmak, “muktedirlik” zaafının itirafı olarak yorumlanmaya açık.
Amiraller vakasında sonradan ortaya çıkan bazı bilgiler, hem zamanlama hem organizasyon açısından şüpheli noktalar olduğunu gösteriyor. Ayrıca bu olayın Ukrayna ve Karadeniz hareketliliğinden kanal İstanbul acelesine kadar uzanan çok fazla “tesadüf” içerdiği de ortada. Olayın eksen tartışmalarında veya eksene dönme pazarlıklarında önemli bir yeri olabileceği anlaşılıyor. Ayrıca “tesadüfler” gerçek olsa bile, bu rastlantıları birbirine bağlama yöntemleri hiç sürprizli değil. Ancak her meselede olduğu gibi aynı taşın çok sayıda kuşun kafasına yönelmiş olabileceği ihtimali, bazı çıkarımları yanlışlamıyor. Olayın “gerçek” kronolojisi nasıl olursa olsun, kim hangi bağlama yerleştirmeye çalışırsa çalışsın, -sahici veya intiba yaratma amacıyla olmasından bağımsız- iktidar ittifakının görev sahalarına ilişkin bir tartışma açtığı açık.
[1] Bu hal, “yeni vesayet” olarak da tanımlandı. Bahçeli’nin Erdoğan’ı esir aldığı, iktidara her dediğini yaptırdığı söylendi. Hatta “Ergenekoncular yeniden iktidarda” iddiaları bile gündeme getirildi. Ancak durum böyle tanımlanmaya pek uygun değil. Çünkü bir “vesayet” ilişkisinden çok tanımlı bir ortaklık söz konusu. Güvenilmez bir alanı dışarıdan denetlemek yerine, doğrudan parçası olmaya geçmek de diyebiliriz. “Vesayet” odakları açısından, sınırları korunmak istenen her şey için ihtiyaç duyulan desteği sağlayan bir ortak, sürekli hizada tutulmaya çalışan rakipten daha fonksiyonel. Sürekli vesayet alanından kurtulmaya çalışılan bir iktidar mücadelesi yerine, denetmenlerini iktidara açık ortak yapmak da diğer taraf açısından daha risksiz. Siyasetin ve devletin birbiri aleyhine oluşan tekinsizliği. kurdukları ortaklıkla aşmaları diye düşünebiliriz. Fikri bir vesayet alanı yaratarak anti-siyasetin derinleştirilmesi yüzünden, bu “yeni vesayet” diye anılıyor ama “parti-devleti” tanımının her iki tarafı için geçerli bir ortaklık daha doğru bir değerlendirme. İnşa tarihini de on yıl geriye kadar taşımak mümkün. Bunun çok ideal bir formül olarak mükemmel işlemeye devam ettiği söylenemez elbette. Onun –giderek derinleşen- sorunları, daha geniş bir tartışmanın ve elbette yazının konusu.
[2] Burada çok özel bir başlık olarak ekonomi meselesine değinmek gerek. Türkiye’deki veya herhangi bir yerdeki bütün iktidarların asli varlık sebebi olan ekonomik birikim-paylaşım rejimine, Erdoğan-Bahçeli görev dağılımı açısından bakıldığında, çok bariz bir resim ortaya çıkıyor. Erdoğan –iktidarın diğer paydaşları veya iş ortaklarıyla giderek daha sorunlu hale gelen ilişkileri hariç- bu alanda büyük bir muhtariyete sahip. Bahçeli’nin, pek çok konuda “dediğini yaptırma” suçlamalarına rağmen, ekonomik konularda abartılı bir çekimserlik sergilediği ortada. Bu konuyu fazla derinleştirmeden, küçük bir örneği buraya bırakayım: MHP, 2013 yılına kadar her yıl 3-4 tane “ekonomik durum raporu” yayınlayarak ekonomi politikalarını eleştirdi. 2011 yılına kadar yine her yıl düzenli olarak tarım, işsizlik, yoksulluk raporları yayınladı. MHP’nin farklı siyasi fonksiyonlarını işaret eden “önce devletim, sonra milletim, sonra partim” sloganı, bir süredir sadece ilk maddeden ileri taşınmıyor.
Yazarlar
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTürk-Rus-Çin ittifakı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayÇin yoksulluk tuzağından nasıl çıktı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDemokrasinin içerideki ve dışarıdaki dinamikleri 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERBolsonaro’nun tarihi mahkûmiyeti 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTektonik Kırılmalar: Liberalizmin Tasfiyesi ve Müslümanlar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKültürel hegemoni savaşı: Türkiye’ye bak, Amerika’nın geleceğini gör 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞUR“Bize bir ömür daha lazım…” 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet farkında mı? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCHP’liler için bir seçimlik başarı mı, Türkiye’nin demokratik dönüşüm mü? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖzgür Özel ve siyasi drama… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünyayı çılgınlar yönetiyor; akıllı olmak gerek… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYeni Diyanet İşleri Başkanı 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunStalin ‘Huzur Türklükte’ demiş! Cidden mi? 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCHP’ye kayyım davasında AK Parti’nin eli var diyen yok ki… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanTopunuz bir İspanya Başbakanı kadar olamadınız... 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluZeytine ağıt 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciKalıcı fakirlik ve pahalılık 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTeflon siyaset 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAltın ve boksit madenleri, elektrik, kahveci… Yeni bir el koyma mı geliyor? 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANTürkiye kötüye gidiyorsa AKP’nin oyu neden yüzde 30 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİç Sömürge: Gücün İçeriye Yöneldiği Karanlık Düzen 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBaşkan’ın bütün akbabaları aşkına 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Al sana misilleme”… 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEskinin Öldüğü, Yeninin Henüz Doğmadığı Bir Dönem.. 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluHukuksuzluktan daha pahalı bir nesne yok 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSınırsız küstahlığın sınırları; acziyetin sınırsızlığı 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“BACASIZ SANAYİ” ALARM VERİYOR… 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalCharlie Kirk cinayeti ve ‘radikal sol’ 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKKıyamet saatini durdurmak 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANGerilimle yönetmek ya da gerilimi yönetmek 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin diğer dertleri… 10.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTürkiye’nin Kürt Sorununu çözecek yaklaşım neden Suriye’de uygulanmasın? 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞGürsel Tekin konusunun pek konuşulmayan tarafı 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'nin umudu eğitim: Cumhuriyet’in en önemli başarısı, bugün sınav usulsüzlüğü ve fırsat eşitsi 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞCassandra Çığlığı* 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇKudüs, ey Kudüs! 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.08.2025
17.08.2025
17.08.2025
21.07.2025
6.07.2025
30.06.2025
27.05.2025
6.04.2025
23.02.2025
16.02.2025