Melih ALTINOK
Cenaze törenlerinde siyah giysilerin tercih edilmesinin nedeni, bu rengin hüzünle ilişkisiyle alakalı olmamalı. Aksi olsa hüznü temsil noktasında batıda ve doğuda daha yaygın bir kullanıma sahip olan mavi kullanılırdı.
Hüzne karşılık olarak blue’nun da kullanıldığı İngilizcede “Hüznün mavi çoraplarını giymek” gibi deyimler var. Siyahların mutlak hâkimiyetindeki blues müziği de her şeyden çok hüzünle alakalı.
Mavi’nin karşılığı Türkçe’de de farklı değil aslında. Rahmi Çelebi’nin şu beytinde olduğu gibi, bizde de yas zamanı gökler maviye bürünüyor.
“Olmasa şâdlık n'ola ger gam zamanıdur / Gök geyse âsuman n'ola matem zamanudır."
O zaman nerden çıkmış bu siyah? Lüzumsuz Bilgiler Ansiklopedisi’ne göre cenaze yerinde siyahlara bürünme âdeti kökü çok eskilere dayanan bir gelenek. İnsanlar, ölen kişinin hayaletinin törene katılanlardan birinin bedenine girmek istediğine inandıklarından, onun gözünden sakınmak için vücutlarını karaya boyarlarmış.
Bugün de kullanılan bu sıradanlaştırma, silikleştirme efektini, şeffaflığın sağlayacağını düşünen doğu Asya toplumları ise beyazı tercih ediliyorlar. Kore ya da Japon sinemasındaki bir cenaze töreninde, insanların bembeyaz giysilerle karşımıza çıkmasının nedeni de işte bu kültürel kodun işlevsel nedenlerle farklılaşmasından kaynaklanıyor. Yani oralarda siyahın işlevsel açıdan karşılığı beyaz.
Peki, binlerce yıl öncesinin korkularından kaynaklanan ve asri zamanlarda “garip “ kaçmasına rağmen cenaze mekânlarında siyahın silikleştirmesine bugün hala niçin ihtiyaç duyuluyor?
Bence bunun nedeni asırlardır, hüznün abartılı olarak yansıtılmasının, acının şiddetinin değil, derinlemesine hissedilmemesinin bir göstergesi sayılmasına dair kabulümüz. Dolaysıyla, bu eski adet, ölünün olduğu yerde yas havasından rol çalıp “belirginleşmenin” ahlaken “yanlış” bir davranış sayılmasına uygun olduğu için devam ettiriliyor.
Yasa, acıya, hüzne dair bu adap yapay bir nezaket pratiği değil; insan olmanın doğasına uyumlu bir refleks.
Tıpkı bir arkadaşımın Soma’da yaşanan büyük facianın ardından söylediği gibi “Bir süre öyleydim çok üzgün ama ağlayamayacak kadar üzgün bir halde…”
Kimsenin acısını, hüznünün derecesini değerlendirmek haddime değil elbette. Kim nasıl istiyorsa öyle tutsun yasını, ne istiyorsa yapsın. Ama başkalarının acılarını eğip bükmeye, değersizleştirmeye, metalaştırmaya, yani hüzünlerimizle oynanmaya başlandığında sınırımız ihlal ediliyor. Çünkü saygısızlık hissediliyor; inciniyoruz.
Soma’da henüz cenazeler orta yerdeyken, “gözyaşlarını tutamayan ünlü anchormanin” normalde makaslanması gereken görüntülerinin gözüme sokulması gibi ucuz oyunlardan bahsetmiyorum. Pisipisine yitip gitmiş bir babanın geride bıraktığı ağlayan çocuğuna üzülmenin ekstra vicdan gerektiren bir insanlık hali olarak pazarlanmasındaki rezilliğin teşhir edilmeye ihtiyacı da yok.
Ne var ki, başkasının acısını yaşarken takındığı tavırdaki sorumluluğumuzu bile gözümüzden sakınan kibrimizin karanlığı üzerine mutlaka konuşmalıyız. Zira üzeri pek eşilmeyen bu “hal” ucuz hesapların neticesi basitliklerden daha problemli bir duruma işaret ediyor.
Soma’daki tabutluktan kara kömür tozuna bulanmış kıyafetiyle sağ kurtarılan bir işçinin ambulanstaki sözlerini unutamadığınıza eminim. Evet, beyaz örtülü sedyeyi kirletmemek için, kara çamurlu çizmelerini çıkartmaya yeltenen o adamdan bahsediyorum.
“Anadolu insanın naifliği” diye altına yazılar döşenen bu fotoğraf aslında o işçinin acısını nasıl adaplı yaşadığının değil, biz kibirli beyazların ona acısını yaşaması için müsaade ettiğimiz alanın resmidir.
Beylik lafları, klişeleri bir kenara bırakıp o fotografa bir daha bakın. En zor anında çevreye verdiği rahatsızlığı düşünen o genç adam “pardon” diyor. “Zor durumdayım ama beyazlığını bozmanın size helal olduğu bu çarşaflar bana fazla değil mi, öyle hissettirdiniz de bugüne değin?”
Çünkü o rezil iş koşullarında, medyada vs. aşağılanan taşralı maden işçisi, sürekli dövülen çocuğun, başını okşamak için uzanan elden bile ürkmesi gibi, ambulansta kendisine sağlanan kıytırık imkânımız karşında “huzursuz.”
Evet, bu o işçinin naifliğinin değil, bizim zalimane kibrimizin resmi. Bizse, hüznün sonsuz derin mavisinde siyahlara bürünerek sessiz sedasız gezinip vicdanımızla hesaplaşmamız gerekirken, kömür tozunun altında parlayan turuncu işçi çizmelerini sallayıp "mış" gibi yapıp duruyoruz işte.
Yazarlar
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA“Masada Milyonlar Var” 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
2.06.2022
17.05.2021
11.05.2019
10.05.2019
6.05.2019
1.05.2019
29.04.2019
22.04.2019
17.04.2019
8.02.2019