Alper GÖRMÜŞ
PKK’nın Kandil’deki lideri Murat Karayılan’ın Taraf Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan’a gönderdiği mektup, Altan’ın da isabetle kaydettiği gibi kişiye özel görünse de gerçekte kamuoyuna hitaben yazılmış bir mektuptu...
Bugün, kanımca çok önemli noktalar içeren mektubun iki önemli temasına; a) savaşı kimin başlattığına,b) nihai bir barış için gerçekçi temellerin ne olduğuna dair Murat Karayılan’ın dile getirdiği yaklaşımlarla ilgili görüşlerimi yazacağım...
Fakat ondan önce böyle bir mektubun yazılmış olması ve mektubun Taraf üzerinden kamuoyuyla paylaşılması hususları üzerinde birkaç şey söylemek istiyorum.
Her şeyden evvel, bir gerilla liderinin, hem de bir tarafını teşkil ettiği savaş kızışmışken kamuoyuna“Silaha ve savaşa âşık değiliz” diyen bir mektup yayımlaması son derece önemli... Karayılan’ın kendisi ve örgütü adına “takiye” yaptığını düşünenler olacaktır; ben onlardan değilim...
Barış ihtimalinin, iktidarını silahtan devşirenler üzerinde her zaman bir tedirginlik yarattığını bilmiyor değilim. Fakat bunun her şeyi açıklayan bir argüman olarak öne sürülmesini ve buna dayanarak“PKK’nın barış istemesi ontolojik olarak mümkün değildir, istiyor gibi görünse de bu bir taktiktir” türünden mutlakçı sonuçlara varılmasını barışın önündeki en büyük engellerden biri olarak görüyorum.
Mektubun sahibinin kibirden uzak, alçakgönüllü üslubunu ise savaştan çok barış isteyen bir siyasi liderin yaklaşımı olarak değerlendirdim ben.
Mektubun, kamuoyuna Taraf üzerinden yansıtılmasına gelince...
Bence bu özellik her şeyden önce Taraf’ın, çatışan taraflar karşısında aldığı pozisyonun ve izlediği gazetecilik çizgisinin genel hatlarıyla doğru olduğunu gösteriyor... Özetle, barış hedefine odaklanan, bu hedef doğrultusunda kendisini çatışan taraflardan birine “düşman” ya da “yandaş” hissetmeyen ve her iki tarafa karşı da “eleştirel” olabilen bir gazetecilik çizgisi bu...
Savaşı kim başlattı?
Karayılan’ın mektubunun ağırlıklı bir bölümü, Taraf’ın, çatışmaların yeniden tırmanmasında esas olarak PKK’yı sorumlu tutan editoryal çizgisine yönelik eleştirilerden oluşuyor...
Karayılan’a göre, Ahmet Altan müzakerelerin kesilmesini ve savaşın yeniden başlatılmasını “PKK kararları”na bağlarken yanılıyor... O da tıpkı Yasemin Çongar’a mektup yazan Aysel Tuğluk gibi, bunun “nüanssız” bir bakışın ve tek yönlü bir bilgilenmenin ürünü olduğu hususunda ısrarlı...
“Sizler tam da devletin Kürtlerin taleplerini karşıladığı aşamada işi bozduğumuzu iddia ediyorsunuz ama gerçekler böyle değildir. Savaşı başlatan taraf biz değiliz” diyen Karayılan, iddiasını temellendirmek üzere PKK’nın ateşkesi sürdürdüğü dönem boyunca (mart, nisan, mayıs 2011) askerlerin giriştiği muhtelif operasyonları sıralıyor ve bu operasyonlarda 49 PKK’lının hayatını kaybettiğini hatırlatıyor.
Türk medyası ne yazık ki çatışan taraflardan yalnızca birinin ölülerini haberleştirdiği, öbür tarafın ölülerini görmezden geldiği için, Türk kamuoyu seçim öncesini gerçekten de çatışmasız bir dönem olarak algıladı... Oysa “ora”yı başka kaynaklardan izleyenler biliyordu ki devletin operasyonları sürüyordu ve PKK birçok kayıp veriyordu.
Bu “çatışmasız” dönem, malum, aynı zamanda İmralı’da PKK lideri Öcalan’la görüşmelerin sürdüğü ve bir noktasında Öcalan’ın “Devletle anlaşmaya vardık, çatışmaya gerek yok” açıklamasını yaptığı bir dönemdi. Keza sonradan öğrendik ki aynı dönemde PKK ile devlet arasında başka görüşmeler de olmaktaymış.
Karayılan’a göre, bu operasyonlara ve ölümlere rağmen PKK yine de savaşı tırmandırmayabilirdi... Hatta, öne sürüldüğü gibi devlet “özerklik vereceğiz, anadil hakkı vereceğiz, Apo’yu serbest bırakacağız” noktasına gelmiş olsaydı Kürt sorunu “bir hafta içinde çözüm yoluna girer”di... (İlave edeyim: Karayılan mektubunda “bir hafta içinde...” öngörüsünü hem de sırf Öcalan’ın koşullarındaki düzelmeye bağlayarak bir kez daha tekrar ediyor.)
Fakat Karayılan’a göre tablo hiç de böyle değildi. Gerek Öcalan’a verilen protokol sözleri gerekse de MİT-PKK görüşmelerinde dile getirilen kimi vaatler sadece sözden ibaret kalmıştı ve tam bir oyalama taktiği devredeydi:
“Protokollerin bu hususları içerdiği doğrudur. Ancak devlet ve hükümet adına görüşmeyi yapan heyet, bu protokollere olumsuz yaklaşmamasına rağmen, hükümet bunlara cevap verme gereği bile duymamış ve üslubunu gittikçe sertleştirmiştir.”
Yani diyor ki Karayılan, evet, kâğıt üstünde bir şeyler yazılıydı fakat hepsi o kadar... Hükümet onların hayata geçirilmesi hususunda en küçük bir adım bile atmadı ve bir süre sonra atacağına dair de bir izlenim vermedi.
Onun yazmadığı fakat ima ettiği şey de şuydu: Biz, protokollerin hayata geçirilmesine dair umutlarımız nedeniyle bir süre tek yanlı kayıplara tahammül ettik, fakat bir noktada bu tahammül anlamsızlaştı ve biz de aptal olmadığımızı göstermek üzere hükümetin canını yakmaya karar verdik ve saldırıya geçtik...
Kürt tarafı süreci böyle okuyor ve bana öyle geliyor ki hakikatin bir bölümü de bu okumada yatıyor...
Gerilla realitesi ve gerçekçi çözüm
Karayılan’ın mektubu, “Kürt sorununun gerçekçi çözümü” masası üzerinde yer alacak ve devletin hazmetmesi gerekecek kimi yemekleri bir kez daha hatırlatması bakımından da önem taşıyor...
Karayılan’ın bu çerçevedeki sözlerine geçmeden önce mevcut duruma ve bu noktaya nasıl geldiğimize bir göz atalım...
Devletin Kürt sorunu karşısındaki tarihini, bu sorunun doğal parçaları olan muhtelif “realite”ler karşısındaki tavrının tarihi olarak da okuyabiliriz... Buna göre; devlet önce “Kürt realitesi”ni kabul etti, fakat uzun yıllar boyunca bu sorunu PKK’yı hiç muhatap almayarak çözebileceğini sandı. Oysa PKK bir realiteydi, Kürtlerin tamamını değilse bile, Prof. Mesut Yeğen’in formülasyonu ile “Kürt sorunu dairesindeki Kürtler”in çok büyük bir bölümünün temsilcisiydi.
Şimdi anlıyoruz ki, devlet PKK’yla beş yıldır gizlice görüşmekteymiş... Başka deyişle devlet aslında o“realite”yi de kabul etmiş durumdadır.
İşler somutlaştıkça zorlaşır... Bana öyle geliyor ki, devlet şimdi de “gerilla realitesi”ni kabul etmekte zorlanıyor.
Devlet nasıl ki Kürt realitesini kabul ettiği yıllarda Kürtlerin PKK’sız bir çözüme razı olabileceğini düşünüyordu; tıpkı onun gibi şimdi de PKK’nın, “gerilla”sız bir çözüme razı olabileceğini düşünüyor... Mesela şöyle bir şey: Öcalan ve PKK liderliği ile bir anlaşmaya varılacak, fakat içine girilecek barış döneminde yıllardır dağda savaşan gerillaların öne çıkmayacağı, hatta adeta buharlaşacakları bir formül bulunacak...
Ya da: PKK liderliği bir yandan devletle müzakereleri sürdürecek, bir yandan da devletin gerillaya karşı girişeceği operasyonlara ses çıkarmayacak, öyle ki bir gün bir uzlaşma noktasına varıldığında, gerillanın gücü önemli ölçüde kırılmış olacak.
Karayılan’ın mektubundaki şu satırlar, bütün bunların gerçekçi bir çözümün parçası olamayacağını açık bir biçimde bir kez daha gösteriyor:
“(...) Kürt sorununun çözümüyle gerillanın birbiriyle çok yakından bağlantısı vardır. Bunu görmeyenler gerçekçi çözüm yolunu da bulamazlar. Bu güç, özgürlük için dağa çıkmış, herhangi bir yenilgiyi yaşamadığı gibi, davasını milyonlara mal etmeyi başarmış bir güçtür. Böyle bir konumda olan bir gücün kendiliğinden dağıtılmasını bekleyemezsiniz. Ancak ve ancak Kürt sorununun çözümü temelinde bu gücün toplumsal yaşama dâhil edilmesi düşünülebilir. Bu da ancak diyalog ve bir toplumsal uzlaşmayla mümkündür.”
Başbakan Tayyip Erdoğan, partisine oy veren Kürtlerin sayısının yüksekliğine bakıp çok yanlış sonuçlara varıyor... Başbakan, “Kürt sorunu dairesindeki Kürtler”in bu “daire”de yer almayan ve AK Parti’ye oy veren Kürtler gibi düşünüp davranabileceğini mümkün gördüğü için olmayacak çağrılarda bulunuyor: Kâh BDP’ye “PKK’ya terörist demezseniz elinizi sıkmam” diyor, kâh Kürtleri BDP’den uzaklaşmaya çağırıyor.
Oysa bunların hiçbiri gerçekçi değil ve o nedenle hiçbirinden sonuç alamadı.
Gerçek şu ki, devlet, Kürtlerin legal partilerini kapatarak, önde gelen bütün siyasi figürlerini tutuklayarak ve PKK’yı kırarak Kürtlerin gönlünü kazanamaz, dolayısıyla Kürt sorununu çözemez.
Her zaman söylüyorum, benim anladığım şu: Hükümet ve devlet hâlâ Türklerle Kürtleri eşit göremiyor ve dolayısıyla Kürtlerin gerçek temsilcileriyle eşit bir müzakereyi içine sindiremiyor.
Bu hazımsızlık sürdüğü müddetçe Kürt sorunu çözülemez.
Yazarlar
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
14.07.2025
23.06.2025
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025