Ceren KENAR
Muhacir bir aileden geliyorum. Anne tarafım Selanikli. Dedem mübadele ile gelmiş Edirne’ye. Anneannem ise mübadeleden sonra “kaçak” göçenlerden. Babamın ailesi ise Bulgaristan göçmeni. Nüfus kayıtlarından tahminle Balkan savaşından sonra Çanakkale’ye göçmüşler.
Küçüklüğümden beri çok aleni olmasa da bir “muhacir gururu” ile büyütüldük. Biz, Atatürk’ün hemşehrisi, Türkiye’nin “aydınlık” ve “batıya bakan yüzü” idik. Kadınlarımız “güzel”, erkeklerimiz “medeni”ydi. Şehirlerimiz, kasabalarımız ve köylerimizde kadınlar erkekler ile birlikte sosyalleşirdi. Sınır komşularımız Avrupa Birliği üyesiydi. Müziklerimiz Balkan müziği, yemeklerimiz zeytinyağlıydı. Öyle ya, akrabalarımın sıkça kullandığı bir ifade ile, biz suyun öteki yakasındandık.
Ta ki ulusalcılık adı verilen toplumsal bir histeri ile Selanik göçmenlerinin birden Sebetayist olarak fişlenmesine kadar. 2000’lerin ortalarında akrabalarım birden resmî tarihlerini değiştirerek aslında Karaman Türk’ü olduklarını “keşfettiler”. Öteden beri varolan ve Atatürk’ün öz be öz Türk olduğunu kanıtlamak için uydurulan bir teori birdenbire hatırlanmış, söylem değişmişti: biz aslında Selanikli değildik, Karamanlıydık. Akıncıların arkasından hayvanlarıyla Rumeli’ye Anadolu’dan göçen evlad-ı fatihan idik.
Onyıllarca devletin sadık vatandaşı olmakla övünen, devlet ideolojisini sorgusuz sualsiz kabul eden biz muhacirlere verilen mesajı anlamıştık. Haddimizi her zaman bildiğimizden hemen kendimizi devletimize ispatlamak için itinayla yeni bir tarih yaratmıştık. Ve bunu yaparken de, her dönem geçer akçe olduğunu için için bildiğimiz “Anadoluluk” vurgusundan medet ummuştuk.
Sırrı Sakık’ın daha sonra özür dilemek zorunda kaldığı meşum ifadelerini (“Sonradan bu ülkeyi kendisine vatan edenler, Kafkaslardan, Boşnaklardan gelenler, siz bu ülkenin sahipleri değilsiniz. Haddinizi bileceksiniz. Oradan gelip, hele dağdan gelip bağcıyı kovma hakkına sahip değilsiniz.”) dinlerken aklıma bu zamanlar geldi.
Vatandaşlık, aidiyet ve kimlik
Birgül Ayman Güler’in ve Sırrı Sakık’ın ifadeleri bir kişisel tavırdan ziyade bir zihniyet dünyasını temsil ettiği için, kişiselleştirmeden tartışılmaya değer. Özellikle yeni bir toplumsal sözleşme inşasının bölgedeki hemen her ülke için gerekliliği aşikâr iken, vatandaşlıktan, aidiyetten ve kimlikten ne anladığımız üzerine tartışmanın tam zamanı.
Birgül Ayman Güler’in fecaat ifadesi üzerine çok yazılıp çizildi. Bu cümledeki açık ırkçılığın ciddi bir analize ihtiyaç duymadığı da malum. Herhangi bir demokratik ülkede bu sözleri zikreden bir siyasetçinin istifa etmesi ve bünyesinde bulunduğu partinin resmî bir özür dilemesi gerekmektedir.
Sırrı Sakık’ın sözleri ise Güler’in sözleri kadar vahimdir, tersten bir ırkçılık örneğidir. Ancak incelenmesi gerekmektedir; zira bir anlamda bu coğrafyadaki tüm grupların vatandaşlık talebini hangi parametre üzerinden temellendirdiğini göstermesi açısından vecizdir.
“Burası en çok bizim toprağımız, zira en önce biz geldik” ile özetlenebilecek bir kadimlik ve yerellik fetişizmi bölgede birçok milliyetçi ideolojiye aşırılık kattı ve görünen o ki katmaya da devam ediyor. İsrail’in resmî tarihi olan 3000 sene önce bu topraklarda biz vardık tezi ile Filistinlileri yurdundan etmekte beis görmemesi veya Lübnanlı Falanjistlerin kökenlerini Fenikelilere dayandırarak “Araplardan” daha fazla hak iddia etmesi bu kadimlik-yerellik fetişizminin farklı şekillerde tezahürleri.
Vatandaş kavramının kökeni itibariyle bir şehre ait olmaktan geldiği ilkokul çocuklarının bile öğrendiği bir temel bilgi. Peki, bu aidiyetin meşruiyeti veya kaynağı kıdem midir? Bu ülkeye ait olduğumuzu göstermek, eşit vatandaşlık talep etmek için şecerelerimizi yarıştırmamız mı gerekmektedir? Yüz yıl önce Anadolu’ya gelmiş unsurları bile “yabancı” gören bir zihin yapısı, Afrikalı veya Doğu Avrupalı göçmen işçiye, Suriyeli mülteciye ne gözle bakmaktadır?
Vatandaş olmak/ insan olmak
Kürtlerin sonuna kadar meşru taleplerinin haklılığı ezelden beri bu topraklarda yaşamalarından gelmiyor. Bu ülkenin vatandaşı olmalarından geliyor. İnsan olmalarından geliyor. Ne muhacirler soyunu Karaman Türklerine dayandırmak zorunda eşitlik iddia etmek için, ne de Kürtler Anadolu’nun kadim halkı olduğunu ispat etmek durumunda.
İnsan haklarından anlaşılanın vatandaşlık hakkı olduğu ulus-devlet düzeninde, vatandaşlık kavramının bizzat kendisi sınırlandırıcı ve tartışılmaya muhtaç. Bir ülkeye vatandaşlık bağı ile bağlı olmayan insanların hakkını hukukunu koruyan çok az müessese var ve bu yüzden mülteciler veya kaçak göçmenler tüm dünyada en ezilen gruplar. Lakin görünen o ki, bizler Türkiye’de vatandaşlar arasında bile kıdem üzerinden bir hiyerarşi sınıflandırması çıkarmakla meşgul olduğumuzdan, vatandaş olmayanların hakkını nasıl koruyacağız tartışmasını yapmaktan çok uzak bir noktadayız an itibari ile.
Yazarlar
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.02.2017
5.02.2017
4.02.2017
27.06.2017
26.06.2017
21.06.2017
7.02.2017
5.02.2017
2.02.2017
30.05.2017