Etyen MAHÇUPYAN
Nazlı Ilıcak, gazetesinden çıkarıldı. Yönetim ‘makasın’ fazla açılmamasını istemiş. Yani bir köşe yazarından beklenen, gazetenin genel çizgisinden çok fazla sapmaması.
Eğer geniş bir biçimde yorumlarsak dünyanın her yanında geçerli olan bir kural. Herhangi bir yayın organının ideolojik açıdan taşıyabileceği kalemlerin bir sınırı vardır. Ancak aynı gazete söz konusu kişiyi daha önce içine aldığına göre böyle bir ideolojik farklılık da yok. Buna karşılık ideolojik yakınlığı işlevsiz ve geçersiz kılabilen bir siyasi kavga atmosferi var ve şimdi gazetenin bu siyasi kavgada da bir ağızdan saf tutması, fire vermemesi isteniyor.
Yaşadığımız süreçte diğer kanatta da Leyla İpekçi ve Ahmet Taşgetiren, içinde olduğumuz çatışma ortamında istedikleri gibi yazamadıkları için ve bizatihi ortamın düzeyinden rahatsız olarak gazetelerinden ayrıldılar. Belki doğrudan bir baskıyla karşı karşıya kalmadılar, ama göz göre göre gazetelerinin siyasi duruşuna aykırı düşecek bir ses olmak istemediler. İster doğrudan ister dolaylı bir etkilenmeyle olsun, sonuç pek de fazla değişmiyor. Giderek her ikisi de tek sesli hale gelen koroların düetine ‘medya’ demek durumunda kalıyoruz. Öte yandan bu düet bir konuşma, hatta bir tartışma bile değil. Daha yüksek sesle ve blok olarak bağırdığınızda kendinizi iyi hissettiğiniz bir bilek güreşi. Her iki tarafta da aynı ve tek bir bakış açısının dallanıp budaklandığı bir habercilik ve yine aynı bakış açısının müstakil kalemlerce tekrarlanmasına dayanan köşe yazarlığı müessesesi rağbette.
Kimse kusura bakmasın ama söz konusu tutumun bir gazetecilik işlevi olduğunu söylemek mümkün değil. Medyanın elindeki imkânları araçsallaştırdığı, gazete ve televizyonların neredeyse birer silah gibi kullanılabildiği bir süreçten geçiyoruz. Belki bu dönemin bir şekilde geçeceği ve sanki hiçbir şey olmamış gibi eskiye dönülebileceği sanılıyor. Belki de şu anki kavganın o denli hayati olduğu düşünülüyor ki, söz konusu tutumun maliyeti, verebileceği zarar dikkate alınmıyor. Hatta belki bu kavga ortamının yeni okuyucu elde etme veya okuyucuyu elde tutma açısından işlevsel olduğu bile düşünülüyor… Ancak medyanın bir savaş alanı olarak kullanılmasının yapısal bir etkisi var. Her medya organı bir iktidar öznesine dönüştüğü ölçüde, yaşanan her olayı kendi iktidarının sınanması ve perçinlenmesi için kullanıyor ve kendi ‘duruşunu’ bir kıstas olarak öne sürüyor. Bunun anlamı her olayın belirli bir şekilde haberleştirilebildiği, her haberin belirli bir biçimde kullanıma sokulduğu bir gazetecilik anlayışıdır. Sonuçta elde kalacak olanlara gerçek anlamda gazete ve televizyon demek zorlaşacaktır. Çünkü okuyucu nezdinde herkes şu soruyla karşı karşıya: Herkesin aynı fikirde olduğu bir medya organının haberciliği ne denli güvenilir olabilir? Söz konusu haberciliğin objektif olduğu, herhangi bir siyasi hedefin uzantısı olarak üretilmediğine nasıl inanılabilir?
Bu soruların sadece kavganın taraflarına yönelik olduğu sanılmasın… İlginç bir biçimde nötr olması gereken yayın organlarının da hali daha iyi değil. Çünkü bütün medyayı kuşatan ve sadece iki alternatifli bir sonucu ima eden bir siyasi eşikte duruyoruz. Önümüzdeki on yıl yine AKP ile mi gidilecek, yoksa iktidar bu partiyi dışarda bırakan veya onu ehlileştiren bir koalisyona mı teslim edilecek? Söz konusu ehlileştirmenin tek kıstası ise Tayyip Erdoğan… Erdoğan’sız bir AKP’nin hem yurtiçi hem de yurtdışı karar odakları açısından daha kolay ilişki kurulabilir, etkilenebilir ve kontrol edilebilir olduğu düşünülüyor. Bu o kadar büyük bir kavga ki, hükümet ile Hizmet Hareketi arasındaki gerilimi kat be kat aşıyor. Nitekim bu gerilim o büyük kavganın içinde malzeme edilebiliyor, Hizmet Hareketi ‘doğal’ bir biçimde hükümeti devirmek isteyen koalisyonun parçası olarak algılanıyor. Bu noktadan sonra yaptığınız yayının, sergilediğiniz gazetecilik duruşunun siyasi anlamı artık sadece sizin yazıp çizdiğinizle ölçülmüyor. Her haber ve yorum büyük kavganın hangi tarafında yer aldığınıza göre anlam kazanıyor.
Medya dünyası maalesef siyasetin altında kalmış, ezilmiş durumda. Gazetecilik bizzat gazetecilerin elinde adım adım bir karikatüre dönüşürken, irili ufaklı aktörleriyle her iki tarafın tek sesli koroları, yazılan çizilenlerin ifade özgürlüğünün, toplu halde sergilenen müsamerenin de basın özgürlüğünün parçası olduğunu sanıyorlar. Türkiye basın özgürlüğünde kaçıncı diye hapishanedeki Kürtleri saymak gerekmiyor. Herhangi bir gün elinize üç beş gazete alıp birkaç televizyon kanalı izleyin kafi.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
20.02.2025
15.10.2024
24.09.2024
19.09.2024
10.09.2024
2.09.2024
13.04.2024
12.04.2024
11.04.2024
28.11.2023