Markar ESAYAN
İçinde yaşadığımız hareketli günler 'birleşik kaplar' kuralına göre şekilleniyor. Öne çıkan konular, birbirlerine hiç olmadığı kadar bağlı hale geldi. Suriye'deki iç savaş, Barzani, Maliki ve İran'la ilişkiler, Çözüm Süreci, dershane krizi, önümüzdeki üç önemli seçim ve bunlar gibi önem arz eden tüm konular artık bir bütün içinde işlevselleşiyor.
Bir alandaki olumsuzluk, diğer alandaki olumlu gelişmeleri baskılıyor. Bunun tersi de geçerli. Bir alandaki başarı, diğer alanlarda motivasyon ve özgüven yaratıyor. Olimpiyat oyunlarına ev sahipliği yarışında bir kesimin aniden Japon milliyetçisi kesilmesi, Suriye konusunda Esed'ci ve İrancı, Mısır konusunda darbeci tutumların veya ulusalcıların, sinirli liberallerin Kürtler ve Alevilerin acılarını kaşımaya başlamalarının nedeni, işte siyasetteki bu 'Birleşik kaplar' kuralı.
Nedeni basit: Sorunların çözülmesi için yeni, güçlü bir irade var ve önemli adımlar atılıyor. Her sene standart olarak iki bin insanımızın öldüğü bir ülkede, Nişantaşı'nda, Etiler'de 'Eller havaya' modunda yaşamak artık bir anomali. Artık bu sorunları görmezden gelmek, onlarla barışık yaşamak -ne iyi ki- mümkün değil. Tabii çözüm iradesi uykudan uyanınca, bu anomaliyi sistemleştirenler de uyanmış sayıldı.
Şu anda Türkiye için en belirleyici ve en değerli mesele ise Çözüm Süreci... Son 11 yılda elde edilen kazanımlar, PKK'nın sınırları terk etmesi ve ileriki süreçte silahları bırakılması ile taçlanacak.
Çözüm Süreci ile barışı tesis eden bir olgunluğa erişmiş olmak toplumun özgüveni için de kritik bir aşama. Barışı tesis eden bir toplum için, psikolojik birçok bariyer aşılmış, demokrasi kültüründe boyut atlanmış, vesayet ihtimalleri azalmış olacak. Sadece bu da değil; Çözüm Süreci'nin kaderi, kurulan yeni dünya ve Ortadoğu için de kritik öneme sahip. Türk-Kürt barışı, içine Kafkasya'yı da katarak sınırların anlamsızlaştığı doğal bir ortak pazar, kalıcı bir istikrar potansiyeline sahip. TANAP ve TAP projeleriyle, Avrupa pazarında Rus ve Alman enerji tekeli kırılacak. Normalleşen siyaset ve zenginleşen devletler, halklarının hayat standardını yükseltecek.
Haliyle, bu kadar büyük potansiyel kazanım, aynı oranda da muarız demek. Dünya dikensiz bir gül bahçesi değil. Bu nedenle, hayati önemde olan 'Biz bize' formülü ile hayata geçirilen Çözüm Süreci'nin ilk gününden itibaren ülke anormallikler yaşamaya başladı. Paris suikastları, Reyhanlı ve Cilvegöz saldırıları, Gezi krizinin yarattığı ittifaklar ve o ittifakların Erdoğan'a 'yaşam biçimleri' üzerinden operasyon başlatması, son olarak da Reşit ve Veysel İşbilir isimli vatandaşlarımızın hayatını kaybettiği Yüksekova'da yaşanan karanlık olay.
Abdullah Öcalan 13. görüşmesini yaptığı BDP heyetine konu hakkında şunları söylüyordu:
'Öncelikle Gever'de (Yüksekova) hayatını kaybeden halkımızın iki mümtaz evladının acısını paylaşıyor, başta aileleri ve Gever halkı olmak üzere bütün Kürt halkına başsağlığı diliyorum. Bu cinayetler sürece dönük büyük bir provokasyondur. Yeni ve daha büyük provokasyonlara karşı herkesin daha uyanık ve daha dikkatli olması gerekir.'
Bu olayın hemen ardından gerçekleşen dört askerin PKK tarafından kaçırılması ile yüreklere salınan korku, Öcalan'ın açıklaması ile eli güçlenen BDP'nin arabuluculuğu ile kısa sürdü ve askerler serbest kaldı. BDP'nin Diyarbakır İl Başkanı Zübeyde Zümrüt, önce operasyona hazırlanan askerle görüştü, sonra da inisiyatif alarak askerlerin serbest kalmasını sağladı. Zümrüt'e bu cesur çabası için teşekkür etmeliyiz. BDP, işte bu tavrın kurumsallaşmasıyla post-PKK dönemine hazır hale gelir.
O zaman, çoğunluğun üzerinde ittifak ettiği bu provokasyonlara yönelik neler yapılabilir? Bu konuda hükümete de, BDP'ye de önemli görevler düşüyor. Her şeyden önce, ortada iki sivil vatandaş kaybı var. Bunların sorumluları hakkındaki adli süreç şeffaf ve tatmin edici bir şekilde yürütülmelidir. Sorumlular bulunmalı, olay aydınlatılmalı, provokasyonun müsebbibi kim olursa olsun, açığa çıkarılmalıdır. Hükümet, kurumlarına daha ciddi şekilde sahip çıkmalıdır.
Ancak burada örgüte özel bir paragraf açmak gerekiyor.
Öcalan'ın 'Büyük provokasyon' dediği bir olaya Kandil'in asker kaçırma, Diyarbakır'ı karıştırma hamleleri ile cevap vermesi birbiri ile örtüşmüyor. Hem provokasyon denecek, hem de tepki olarak asker kaçırılacak. Hükümeti baskı altında tutma taktiğinin sınırı nerede bitiyor? Provokasyonlara yardımcı olmak bu stratejinin içinde mi?
Bu noktada Öcalan'ın olumlu açıklamalarını her defasında sansürleyen veya buna karşı koyamayan BDP heyetleri dışında bir mekanizmanın İmralı için oluşturulması şart. Bu konuda yedi Akil İnsan ve dört gazetecinin seçildiği söyleniyor. Daha önce yaptığım uyarıyı tekrarlamayı zaruri görüyorum: Özellikle gazeteciler konusunda çok hassas davranılmalı. Sürece önyargılı olmayan, etki altında kalmayacak, Habur dönüşlerinde, Oslo görüşmelerinin sızdırılmasında olduğu gibi 'gazetecilik görüntüsü' altında merkez medyanın operasyonlarında kullanılmayacak, dürüst olduğu kadar, bu konuda bilgili kişilerin seçilmesi hayati.
Hasılı, Çözüm Süreci demek, provokasyon süreci de demek. Bu karanlık olayları çok gördük ve maalesef göreceğiz de. Barış hiçbir provokasyonla engellenemez, doğru. Ancak neden bu arada masum insanlar ölsün, neden her seferinde yüreğimiz ağzımıza gelsin?
Bu nedenle de, provokasyonlar karşısında sadece sürece bağlı ve sakin kalmak yeterli değil, daha ciddi önlemlerin alınması şart.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları



























Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.05.2019
2.05.2019
24.04.2019
21.04.2019
18.04.2019
16.04.2019
13.04.2019
10.04.2019
3.02.2019
28.03.2019