Markar ESAYAN

Aydınların çelişkisi
30.01.2014
2336

 Aydınlardan konuşuyorduk...

Aydınlar konusu uzun yıllardır zihnimde ve ara ara yazdığım bir mesele, ancak şu son 100 aydının imzaladığı 'Yetti artık' adlı muhtırayı okuduğumda aklıma gelenler ile bu konuya yeniden döndüm ki, güncelliği buradan kaynaklanıyor. O isimler arasında tanıdıkların olması, ya da listedeki az ünlü-çok ünlü oranları benim için önemli değil. Böyle bir sınıflandırma yaparsak, eleştirdiğimiz türden aydın tipolojisini tekrarlamış oluruz. O 100 insan her halükarda değerli ve anlamak için ilgimizi hak ediyorlar.

Üstelik aydınlar sorunumuz sadece sol-liberal kesimlerden ibaret değil...

Bununla beraber ünlü olmak bu mahallede çok önemli. Bu imza kampanyalarında öncelikle meşruiyeti sağlayacak ünlüler aranır. Listenin altına doğru ise ünlülük katsayısı düşer. Alfabetik veya random listelerde ise ünlüleri seçecek gözler zaten hazırdır. Bu listeye alttan girenler yıllar süresince yukarılara doğru tırmanmayı umar. Gün gelecek, onun imzası olmayan bir bildirinin anlamı bile kalmayacaktır. İmza için aranmak bile başta o kişi için büyük mutluluk kaynağıyken, bu mutluluk hissi bir seferinde aranmamak veya alt sıralarda kalmak ile öfkeye dönüşür. Bu konularda birçok iç kavgalar yaşanır ki, muadillerine 'en alt tabakada' dahi rastlayamazsınız.

Gerçekler ağır olduğunda, gerçeği dillendirenler haksızlık yapmakla suçlanırlar. Ama buna gerek yoktur; bunların hepsi bizim hikayemizdir.

Tıpkı yargı ve siyaset gibi, aydın müessesemizin sorunlu olduğunu kabul etmek lazım. Ancak bu gözlemleri bir aydın fobisine veya nefretine tahvil etmek de amacı tersine çevirecektir. Siyaset, bürokrasi ve aydınlar üzerine düşündüğümüzde, unutulmamalı ki, kendi üzerimize düşünüyor olacağızdır.

TÜSİAD gibi, bu türden aydınları 'yabancı' ilan etmek anlamsızdır.

Bu kişiler bizim aydınlarımız, yargının ve siyasetin de bize dair olması gibi. Tıpkı yargı ve siyasete benzer, travmatik ortak geçmişimiz aydın müessesesinde de etkilerini sürdürüyor. Ama bence, mesela siyasete göre çok daha fazla sürdürüyor.

Nedeni, siyasetin halk ile haşır neşir olma zorunluluğu. Siyasi partiler, toplum dinamikleştikçe değişmek zorunda. Bunu yapmaz ise, 28 Şubat gibi bir kırılmada halk onu yok ediyor. Ama aydın böyle bir mecburiyeti yokmuş gibi davranıyor. Çünkü her döneme adapte olmanın araç ve kıvraklığına sahip. Bu ise bir handikap aslında. Kendiniz için bir samimiyet dosyası açabilir, nedamet getirmiş gibi yapabilir, böylelikle ününüzü size şüpheyle bakan kitlelere doğru genişletebilirsiniz bile. Ama kendine karşı dürüst olunmadığı sürece, bunun sadece krizi erteleyip, şiddetini biriktirdiği bilinmelidir. Geciken depremler gibi...

Toplum şeffaflaştıkça, siyaset gibi, aydın da çıplak kalıyor. Şu 'Yetti Artık' bildirisinin 15 yıl önce doğuracağı etkiyi düşünün, bir de bugün düşülen müşkül durumla mukayese edin, sonuca ulaşırsınız.

Bu mahallenin algı aşiretliği vadesini doldurmakta, bu türden aydın artık tarih olmakta. Bunda hepimiz için alınacak ibretler vardır. Mesuliyet, güç ve iktidar, bir tür ateştir ve o ateşe bağışıklığı olmayan kişiler için ölümcüldür. Aydın ile kurulan güven ilişkisi bir zedelendi mi, düğüm her defasında ele gelir. 28 Şubat gibi telafi fırsatları da samimiyetle kullanılmak yerine suiistimal edilmişse, artık yapacak fazla bir şey kalmamış olabilir.

O nedenle, Erdoğan ile girilen mücadelede, bu türden aydınlarımız büyük bir ikilem yaşıyor. Okuduğum bazı 'olağanüstü' yazılar, ancak böyle bir ikilemin körleştirici gücüyle kaleme alınabilir. Bunlar, artık telafi imkânlarını kaybetmiş olmak, deşifre olmanın getirdiği tedirginlikle yapılan kamikaze hamlelerine benziyor. Nahoş bir haber vereyim: Erdoğan hal edilse bile, artık bu hikâyeyi yeniden yazmak, estetize etmek mümkün değil. Gezi veya 17 Aralık'taki ilk darbelerde Erdoğan hal edilebilseydi, halk daha ne olduğunu anlamadan algıları düzenlemek, buradan bir demokrasi kahramanlığı çıkarmak mümkün olabilirdi. Bu şimdi artık çok zor.

Şimdi, bu aydın analizi, dışarlıklı bir meseleyi ima etmiyor. Bu bizim meselemiz. Bu insanlara kendi dışımızdaki veya içimize sokulmuş yabancı öğeler olarak davranamayız. Onların oluştuğu şartlar, işte bugünkü krizi yaratan yargı ve siyaseti de oluşturan şartlardır. Üstelik bu aydınlar homojen değillerdir. İçlerinde fikir namusuna sahip çıkanlar da çoktur, samimiyetle yanılanlar, şirazeyi kaybedenler de. Yeni nesil yazarlar da bize aittir ve onların içinde de sorunlu tavır ve pozisyon geliştirenler vardır.

Yargı, bürokrasi, eski tür siyaset ve aydınlar konusunda 'tuzun koktuğu' bir noktadayız.'Mış' gibi yaparak hayata devam edemeyeceğiz. Bu ise değişim fırsatı demek. Önemli olan, eskiyi yeni gibi ambalajlayıp aynı zihniyetle mi devam edeceğiz, yeni ve iyi bir şey mi yapacağız sorusudur.

Korunma önerilerini de bir başka yazıya bırakalım.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar