Mümtazer TÜRKÖNE
Türksat, sermayesinin tamamı Hazine'ye ait bir devlet şirketi ve ülkemizdeki yegane telekomünikasyon işletmecisi.
Devlet egemenliğini emanet ettiğimiz iktidar karar veriyor ve mahkeme kararı olmadan Samanyolu Grubu'nu bu devlet kurumunun mülkiyetinde olan uydudan çıkartıyor. Tek gerekçe muhalefet. Muhalif seslerin devlete ait ayrıcalıklar ve yetkiler seferber edilerek susturulduğu bir ülkede demokrasiden bahsedemezsiniz. AB ilerleme raporunun yargı bağımsızlığı ve basın özgürlüğü bölümlerini dikkatle olursanız, gerçekte Türkiye'deki diktatörlüğün resmini eksiksiz bir tablo halinde bulabilirsiniz. Hukuksuzluk bir kenara, bu kadar kanunsuzluk ve keyfilik ancak bir diktatörlükte olur. Diktatör “susturun” diye kükrüyor, Türksat kılıfını bile hazırlama fırsatı bulamadan emri uygulamak zorunda kalıyor.
Güçlü bir liderin veya karizma sahibi bir diktatörün ülkeyi “dediğim dedik” diyerek, istediği şekilde yönetmesini, her kafadan farklı bir sesin çıktığı çoğulcu ve demokratik bir yönetime yeğleyenler var. Sayıları da oldukça fazla. “Ne güzel” diyorlar, “adam bütün yetki elinde düşmanlarla savaşıyor”, “kararlı bir şekilde sorunların üzerine gidiyor”, “kimseye taviz vermiyor”. Elbette diktatörlüğün de geniş kitleler için makul bir tarafı var. Diktatör, gücünü sürdürmek için ülkesini başarılı bir şekilde yönetmek, sorunlarla baş etmek, halkını memnun etmek zorunda. Hep tekrarlanan bir örnektir: İngiliz parlamentosunun Thames nehri üzerine yapılacak bir köprüyü tartıştığı süre zarfında Hitler, Almanya'yı otobanla donatmış. Diktatörlükler, hiyerarşisi, disiplini, karar verme ve uygulamadaki sürati ile etkili rejimler. Sıkıntı şurada: Gücüne gerekçe bulmak için içerde ve dışarda düşmanlara ihtiyacı var ve kendi icadı olan bu düşmanlar o kadar tehlikeli ki, hukuk, insan hakkı adı verilen prensipler sadece ayak bağından ibaret kalıyor. Herkes onun gibi düşünmeli, bunun için de farklı sesler susturulmalı. Azınlıkta kalanlar ise ya göçüp başka memleketlere gitmeli, ya cezaevinde ikamete tabi tutulmalı ya da yok edilmeli.
Diktatörlüğün ülke çıkarlarını koruduğu efsanesi, koca bir yalandan ibaret; etkili ve verimli bir yönetim sağladığı da. Diktatör, hükmünü sürdürmek için dışarıya karşı kuzu, kendi halkına karşı aslan kesilir. Ülke çıkarlarını peşkeş çekerek saltanatını sürdürür. Etkili, süratli ve verimli bir yönetim yerine, yozlaşmış, yönetime destek veren azınlığın çıkarlarına hizmet eden; keyfiliğin egemenliğinde hukuk ve sermaye güvenliği olmadığı için işlevsiz ve zayıf bir ekonomik düzene mahkûm olur. Bizler sadece bu gerçekleri özgür basın susturulduğu ve haber alma hakkımız engellendiği için ancak fısıltı gazetesinden duyabiliriz.
G-20 toplantısında Erdoğan'ın Obama'nın yanağından makas alır gibi göründüğü fotoğrafla gözümüze sokulan sevimli tabloya, bir de tersinden bakmayı deneyin. Gelen liderlerin Türkiye'deki muhatabı kim? Erdoğan mı, Davutoğlu mu? Eğer Erdoğan ise Türkiye dünya liderlerinin gözünde bir diktatörlüktür; çünkü anayasa parlamenter sistemi, bu sistem de kurallar içinde parlamentoda çoğunluğu ve yürütme yetkisini elinde tutan Davutoğlu'nu gösteriyor. Liderlerle ikili görüşmeleri Erdoğan yürütüyor ve Davutoğlu, Obama ile görüşmeye bile giremiyorsa, dünyaya lisan-ı münasiple “diktatörlük” olduğunuzu haykırmış oluyorsunuz. “Ne var bunda?” diyebilirsiniz. Aklınız ve ferasetiniz varsa olanları ve olacakları görmeniz lâzım. Dünyayı şark kurnazlığı ile kandırılacak, ayak üstü uyutulacak kadar saf mı zannediyorsunuz? ABD başkanı ile toplantıya, şimdiki başbakana rakip olarak elinizin altında tuttuğunuz politikacıyı ve milletvekili olmaktan başka hiçbir sıfatı olmayan damadınızı alarak gidiyorsanız, bu kadar zayıf bir kadro için verilecek tavizleri hayal edin. Dünyayı terör korkusu sarmış, ocağınıza düşmüşler, yardım istiyorlar. Peki. Ülkenizin çıkarlarını korumak adına hangi durumda daha güçlü olurdunuz? “Bunu halkıma anlatamam” lafını edemeyecek olan bir diktatörü kim ciddiye alır?
Soruyorlar: “Madem diktatörlük var, sen bunları nasıl yazıyorsun?” Ben bunları diktatörlük olmadığı için değil, diktatörlükten korkmadığım için yazıyorum. Biliyorum ki korkmayanlar ayakta kaldığı sürece bu ülkenin çıkarlarını muhafaza etmek, temel hak ve özgürlükleri korumak adına bir umudumuz olacak.
Yazarlar
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları












































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
14.11.2025
11.11.2025
8.11.2025
7.11.2025
3.11.2025
1.11.2025
29.10.2025
26.10.2025
21.10.2025
19.10.2025