Murat BELGE
Seçim güvenliği
14.05.2019
954
Türkiye’nin çok-partili seçime geçişinin ilk ayağı olan 1946 seçimi dürüst bir seçim olmadı. Öyle ki, Demokrat Parti’nin ne aldığı bilinmiyor ve bilinmeyecek. Ama bu ilk deneyin ardından örneğin “açık oylama-gizli sayım” gibi saçmalıklar ortadan kaldırıldı, 1950’de yapılan ilk “dürüst” seçimi Demokrat Parti kazandı.
1946 seçim rezaleti bugün hâlâ konuşulur. Hâlâ bir alay konusudur. Bunu hak ettiğinden şüphe yoktur ama rejimin kurucusu, kudretli “tek-parti”nin kendisini iktidardan uzaklaştıran bu sistemi gene kendi eliyle kurduğunu da büsbütün unutmamalı. Hani, “Öldür ama hakkını ver” demişler ya…
1954’te Yüksek Seçim Kurulu hayat buldu. Partilerin müdahalesine karşı tarafsızlığı korunmuş bir merci olarak kuruldu ve bu yolda çalıştı. 1946’dan sonra “hileli seçim” diye niteleyebileceğimiz seçim olmadı. Hileyle kazanılmış bir seçim hatırlamıyoruz. Ufak tefek usulsüzlükler olmuştur; Türkiye “demokratik siyasi kültür” yaratmakta fazla başarılı bir toplum değil. Ama, dediğim gibi, “falan seçim de hileyle kazanılmıştı” diyeceğimiz bir örnek yok.
AKP iktidara gelinceye kadar.
AKP açısından seçim kazanmak çok önemliydi. Çünkü pek çok bakımdan Cumhuriyet’in koyduğu kurallarla çelişen yapısıyla, “düzenin sahipleri” olarak adlandırabileceğimiz, genellikle asker-sivil bürokrasiden oluşan yapıya karşı, en etkili savunma, “Toplum bizi seçti” diyabilmekti. Nitekim AKP iktidarının erken aşamalarında böyle olaylar oldu. Örneğin Anayasa Mahkemesi’nin kapatma girişiminin tek oyla defedilmesinde, “şu oranda oyla seçilmiş bir partiyi kapatma” ayıbı işleme korkusunun payı herhalde olmuştu.
AKP “popülist” bir parti. Başka pek çok modernizm-öncesi toplumda olduğu gibi Türkiye’de de rejimi seçkinler kurdu. Gene pek çok yerde olduğu gibi, kurucular “elitist” olunca, muhalefet “popülist” olur. Bunlar görünüşte birbirinin “karşıtı”dır ama aslında biri öbürünün varlığının temelidir. Birbirlerini yaşatırlar da.
Türkiye’de de Demokrat Parti geleneği popülizm çizgisinde yürüdü ve başarılı oldu. Fikir düzeyinde ondan fazla farklı olmayan, ama “popülist” de olmayan Hürriyet Partisi bu başarının kırıntısını yakalayamadı. Adalet Partisi, Anavatan Partisi değişen koşullarda ama aynı “popülizm” çizgisinde iktidar oldu. Zincirin son halkası da AKP.
Seçkinlerin partisi CHP bir tek Bülent Ecevit’le başarıya yaklaşabildi, birtakım seçimlerden birinci parti olarak çıkabildi, çünkü o yapıdan gelip de popülist bir üslubun önemini ve gereğini en iyi anlayan ve bunu kendisine en iyi yakıştıran oydu (Kasım Gülek de öyleydi ama fazla “erken” olduğu için inandırıcı olamamıştı.)
“Popülizm”in metodolojisi “clientelism”dir. Bu terimin Türkçesi yok. “Müştericilik” diye bir çevirinin de bir anlamı olmaz. Ne demek bu? Ahali, belirli (popülist) partiye oy verip onu iktidarda tutacak; parti de birtakım ekonomik nimetleri bu oy depolarına doğru yönlendirecek. Bir tür simbioz.
Bu sistemin ilk kurulduğu yerlerden biri İtalya’dır. Orada buna “transformismo” demişlerdi. Bir ülkede böyle bir işleyişin kurulması için toplumda yoksulluk olması gerekir. Aynı zamanda gelir dağılımında ciddi adaletsizlikler olması gerekir. Bu koşullarda popülist parti varolan adaletsiz üleşimi, bu sürecin dışında tutulan (seçkinler tarafından) kesimlere yönlendirir. Böylece “popüler” olur.
AKP bu ikili yapıyı başarıyla işletti. Türkiye toplumunun genellikle muhafazakar ideolojik yapısının da faydasını gördü. Ama iktidar süreleri uzayınca, hiç eksik olmayan sorunlar birikince popülistler bile popülarite kaybına uğrar. “Doğal” sayılacak bu sürece bir de AKP’nin Reisi’nin haşin, kavgacı üslubunu ekleyin. . . AKP de oy kaybı süreciyle yüz yüze geldi.
Hâlâ birinci parti ama ibre tersine dönmeye başladı. 2015 Haziran seçimi sonuçları AKP’nin ağız tadının bozulmasının ilk örneklerinden biriydi. Aynı zamanda, AKP’nin beğenmediği seçim sonuçlarını “kale almayan” davranışlarda bulunmasının da erken örneğiydi. Ancak, bu davranışı seçim kurumunun kendi organlarını kullanarak yapmadı o aşamada. Seçimin güvenliğini garanti altına almak üzere kurulmuş organın kendisini seçime gölge düşürmek üzere kullanmanın ilk örneği “mühürsüz oylar” olayıyla gündeme geldi. Bu olayı hepimiz biliyoruz ve hatırlıyoruz; onun için yeniden özetlememe gerek yok.
Dünya kadar işimiz gücümüz arasında “Acaba Yüksek Seçim Kurulu’nda ne oluyor?” diye sormak aklımıza gelmiyor. Ama somut bir olay oluyor, o zaman orada bir şeyler olduğunu, bu “şeylerin” pek de hoş şeyler olmadığını anlıyoruz.
Mühürsüz oyların normal hukuk içinde bir açıklaması yok. Böyle bir durumla karşılaşınca “Ha, demek orayı da zapt etmişler” diyoruz. Buna da alışkanlık oluştu. Çünkü bunu ha bire yapıyorlar. Ama şüphesiz Yüksek Seçim Kurulu AKP’nin tutturduğu rotada ilerlemesine ciddi katkıda bulunan bir kuruluş. Bu ciddiyet ikinci keredir sergileniyor. Sonuç, Türkiye’de “seçim güvenliği” diye bir şey kalmamıştır. Kalmamasının aracı da, bu güvenliği sağlamak için kurulmuş organın kendisidir.
Böylece, AKP, meşruiyetinin temeli olan seçim kurumunun üstüne vahim bir gölge düşürmüş oldu. Özellikle İstanbul sonuçlarının yarattığı şok havasında birtakım hesapsız kitapsız davranışlarda da bulundu. Büyükçekmece’de polis yoluyla işlenen saçmalık, hiçbir şekilde doğrulanmayan çeşitli iddialar, YSK’nın karar verme tarzının tuhaflığı gibi şeylerden sonra AKP’ye oy vermişlerin çoğu dahil, bu sürecin haklı bir temele dayandığına inanan kimse olduğunu düşünmüyorum.
AKP iktidarı, epey bir süredir, hukuk dışında durmayı seçtiğini gösteriyor. Birkaç gün önce gene yazdığım gibi muhalefet açısından büyük zorluklar yaratan bir durum bu. Bence tek çaresi, muhalefetin bunun tam tersini yaparak sağlam bir hukuk çerçevesi çizmesi. İktidarın hukuksuzluğunun ayrıntılarıyla sergilenmesi gerekiyor. Bunu hep hukuk içinde kalarak ve bağırıp çağırmadan, serinkanlılıkla yapılması gerekiyor. Muhalefet, siyasette keyfilik yerine hukuk ve kural saygısının, düşmanlık yerine empati ve dayanışmanın, öfke ve “intikam” yerine mizah ve serinkanlılığın mümkün olduğunu kanıtlaması gerekiyor.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.06.2025
23.05.2025
21.05.2025
12.05.2025
5.05.2025
22.04.2025
31.03.2025
17.03.2025
10.03.2025
7.03.2025