Murat BELGE
Geçen akşam CHP’lilerle T24’ten gazetecilerin yemekte buluşması küçük çapta bir "sansasyon" yarattı anlaşılan. Dün Şirin Payzın’la konuşan Levent Gültekin de "ulusalcılar" ile Erdoğan’ın buluştuğunu söylemiş ki doğru tabii. Ama bu o buluşmanın tek örneği değil.
O akşamdan aklımda kalan, her şeyden çok, Kemal Kılıçdaroğlu’nun esprisi oldu: Bu memleketin siyasi hayatında bir muhafazakâr arayacaksak, bunun için CHP’den uygununu bulmak zordur. "Yıllarca değişmemek için direndik," dedi Kılıçdaroğlu. Arada Ecevit ile bir değişme imkanı görünür gibi olmasına rağmen, evet, böyle oldu. CHP kendi geçmişine de, Türkiye’ye yaşattığı geçmişe de sıkı sıkı sarıldı.
İlginçtir CHP -ama benzersiz de değildir. Tarihin modern evresine girdiğimizde toplumsal örgütlenmenin temel modeli "ulus-devlet" dediğimiz biçim oluyor. Dolayısıyla bu model bütün toplumların önünde erişilecek hedef olarak duruyor durmasına, ama bütün toplumlar çantalarını sırtlanıp oraya doğru yola çıkacak yapıda değiller. Türkiye, modeli icat eden Batı’nın "kapı komşusu" (ama "Batılı" değil). Dolayısıyla, "ulus-devlet" denilen bu yapılanmaya hiç de hazırlıklı olmamakla birlikte deneyi ilk yapanlar arasına giriyor. Birinci Dünya Savaşı (ve yenilgi) sonucu bunu yapan iki eski imparatorluktan biri -öbürü de Avusturya. Ancak Avusturya’da herkes kendi yerinde oturmuş, Slovaklar Slovakya’da, Çekler henüz adı olmasa da Çekler’in oturduğu bilinen coğrafyada vb. Durumu karışık olan Avusturya Almanları değil, onların da yeri belli, Macarlar. Macarlar her yerde var: Slovakya’da, Romanya’da, Voyvodina’da vb. Versailles’da kötü darbe yiyorlar bu yüzden; "Macaristan" diye bildikleri yerlerin üçte ikisinden kovuluyorlar. Osmanlı "iskan politikası" sonucu etnisiteler böyle topak durumda oturmuyor, herkes iç içe yaşıyor.
Neyse, uzatmayayım. CHP’den lafa girdiydik. CHP’nin dünyada bir benzeri de Hindistan Congress Party. Onun bağımsız Hindistan’ın ("bağımsız"lığı kazanan kendisi) başına geçmesi CHP’nin yirmi küsur yıl sonrasında çünkü Congress ve Hindistan koskoca Britanya İmparatorluğu ile boğuşmakta. Ama bu ikisi de yeni bağımsız devletin kurucusu partiler. Yani, "baba" partiler. "Muhafazakâr" olmalarının nedeni de bu. Bütün kurumları onlar kurmuş, muhafazakar olmayıp ne yapsınlar?
Hindistan bütün yapısal handikaplarına rağmen demokratik bir cumhuriyet olarak kuruluyor. Onun için başından itibaren iktidarın karşısında bir muhalefet var. Var ama çok güçlü değil, çünkü doğal olarak Congress’in prestiji yüksek. Ancak bu muhalefet oldukça istikrarlı bir biçimde güçlenecek. Şimdi de iktidarda. Ne biçim "iktidarda" olduğunu görüyorsunuz.
Bharatia başından beri popülist. Bu tür "baba" iktidarların karşısında muhalefet partileri genellikle popülist tavrı seçiyorlar. Türkiye’de sağ muhalefet hep bunu seçti ve kazandı. Halk Partisi’nde Ecevit de bunu yaptı (onun izlediği siyasi çizgiye "Sosyal demokrat"tan çok "popülist" denir) ve partisinin oyunu artırmayı başardı. Ondan önce Kasım Gülek de aşağı yukarı bu tarz bir üslup değişikliği denemiş ama tutturamamıştı. Gülek olsun, Ecevit olsun, klasik "CHP’li" tipinin ağır eleştirisine uğramıştı. Kılıçdaroğlu’nun sözünü ettiği muhafazakârlık bu dönemeçlerde de kendini göstermişti ve Ecevit’in "Bu partide olmaz" yargısına varmasının belirleyici nedeni buydu.
Ecevit’in Halk Partisi’nde geleneksel CHP üslubundan çıkıp popülizme yaslandığını söylüyorum ama bunun da bir sınırı var. Sonuç olarak siyaset eğitimini CHP içinde tamamlamış Ecevit. Üniversiteden değil ama CHP’den almış BA, MA, PHD, ne derece varsa...
Tayyip Erdoğan kişiliğiyle bütünleşmiş AKP iktidarı toplumda çok şeyi bozdu ve bozmaya devam ediyor. Ayakta kaldığı sürece yapabileceği başka bir şey de yok. Bütün bu zarar-ziyana rağmen, kendi iradesinden bağımsız gerçekleştirdiği ya da biçimlenmesine katkıda bulunduğu olumlu olgular da var. CHP’nin geçirdiği dönüşüm bunlardan biri. Ekrem İmamoğlu kazandığı sekiz yüz bin küsur oy farkını klasik CHP siyaset adamı üslubuna sadık kalarak elde etmedi. Kemal Kılıçdaroğlu’nun bize anlattığı, muhafazakar eğilimli kamuoyu önderleriyle dostça toplantılar yapmasını sağlayan "know-how" Halk Partisi’nin arşivlerinden çıkmıyor.
Vaktiyle İdris Küçükömer Türkiye’de siyasi sağın değiştirici-dönüştürücü bir rol benimsediğini ve toplumu dinamikleştirdiğini söylemişti. Hatta buna dayanarak bu toplumda sağın sol olduğunu da önermişti. Kabul edildiği şekilde solun sol olmadığı konusunda bir itirazım olmamakla birlikte sağın sol olduğunu da söyleyemeyeceğim. Öyle "yanlışlıkla" sol olunmuyor, bunun için doldurulması gereken roller, kalıplar var. CHP "sol" diye biliniyordu ama bu rolleri de yerine getirmiyordu. Öte yandan, CHP’yi "sosyal-demokrat" olduğu için (oysa bu da değildi) küçümseyen Marksist sol da kendinden bekleneni vermedi. Onun için bu toplumda "sağ" nedir, "sol" nedir, öteden beri, karışık bir konudur. "Muhafazakâr" olmanın ne anlama geldiği de gene böyledir.
Halk Partisi, "altı ok" çerçevesinde, devrimci (başlangıçta "inkılapçı’ydı) bir partidir. Ama aynı zamanda koyu muhafazakardır. Marksist solun "diyalektik" anlayışına göre hayatın temeli değişimdir; ancak Marx’ın tesbitlerinden hangilerinin, Lenin’in tesbitlerinden hangilerinin değişmiş olduğuna dair herhangi bir şey işitmiş değiliz. Burada da muhafazakârlık, CHP’de olduğundan daha az geçerli değildir.
Böyle geldik ama böyle gitmeyeceği görülüyor.
T24’ün notu: Bu yazı Elazığ’daki depremden önce yazıldı. Can kayıpları için başsağlığı ve sabır, yaralılara şifa diliyoruz.
Yazarlar
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.08.2025
28.07.2025
22.07.2025
30.06.2025
16.06.2025
9.06.2025
23.05.2025
21.05.2025
12.05.2025
5.05.2025