Murat BELGE
Epey uzadığını söyleyebiliriz: "Darbe muhabbeti" diyeyim. Bir süredir habire gündemde. Aslında AKP'nin iktidar olmasından beri bu böyle. Başlangıçta bunu "planlanan darbe" ihtimali olarak görüyor, okuyorduk. Ülkenin yakın tarihi darbe dolu olduğu için, 28 Şubat çok yeni olduğu için bunun şaşırtıcı bir yanı da yoktu. Danıştay'da işlenen cinayetten sonra tutuklamalar başladı. Bir şekilde üstü başarıyla örtülen "Susurluk" sürecinin bu sefer daha anlamlı bir noktaya getirileceği umudunu taşıyanlardan biriydim. Ama bir süre sonra bu yeni sürecin nereye gittiğini anlamak da mümkün olmaktan çıktı. Türkan Saylan'ın evinin basılması gibi olaylar, birçok subayın inandırıcı bir temeli olmaksızın tutuklanmasını getiren "casusluk" davası gibi girişimler, bu işin bir türlü saptığını işaret ediyordu. Niçin saptığının işaretleri de gelmekte gecikmedi. Sonra duruşmalar durdu. Savcıya kanat geren Erdoğan kanatlarını indirdi. Derken FETÖ savaşları başladı. Bunun ilk vukuatlarından olan Zarrab olaylarına iktidar "darbe" dedi. Dedi ve dediğini kabul ettirdi. Ortalıkta dünya kadar şüpheli durum olduğu halde bunların üstüne gidilmedi.
Bu "darbe"yi başaramayan FETÖ'cüler darbenin sahicisini yapmaya karar verdiler ve bunu ağızlarına yüzlerine bulaştırdılar. O girişimde onlardan olmayanlar da vardı belli ki. Bir yerde birileri "dar" demişse, hemen "be" diyerek arkasını getirenler bu ülkede eksik değildir. Bunlardan, "Tamam, geliyorum" diyenler olduğu gibi, "Ben de gelirim" deyip gelmeyenler de oldu sanıyorum. Ama bu sadece bir sanı.
Bu saçma sapan girişimden sonra "darbe" hakkında edebiyat hacminde yeni bir yükselme başladı. Bir gün İlker Başbuğ bir söz söyleyecek oluyor, Cumhurbaşkanı ayaklanıyor. Onun ayaklanması bütün bir trol ordusunun kendilerinden beklenen görevin ne olduğunu anlamalarına ve hançerlerini bileyerek nereye saldırmaları gerektiğini öğrenmelerine yol açıyor.
Kulağa "muhalif" gelen bir söz söyleyen kişi, kim olursa olsun, dünya görüşü ne olursa olsun, "darbe" devam ediyor. Ama bunların arasında CHP ile uzak yakın bir ilişkisi olan varsa onun darbe özlemi özellikle teşhir edilmeli, lanetlenmeli, mahkûm edilmeli. Böyle bir bağlantı kurmak özellikle istenen bir şey olmalı, verilen izlenim böyle.
İşler bu minval üzere giderken "Amiraller Bildirisi" ortaya çıktı. Buyurun bakalım! Bundan daha açık seçik bir darbe çağrısı olabilir mi? Üstüne üstlük gece vakti yayımlanmış. Niye gece? Emekli amiraller rütbelerinin olmadığı görülmesin diye mi? Bu yetmemiş gibi, "Yüce Türk Milletine" diye başlık da atılmış.
Bir de "aksi halde" sorunu var. Geçmişte bu "aksi hâl"i yaratanların başına neler geleceği ihsas edilirdi. Amirallerin bildirisinde böyle bir tehdit yok. Nitekim bu da "yargıya intikal etti." Dolayısıyla, şimdilik bir "tutuklama" keyfiyeti olmasa da, "durum devam ediyor". Böyle olunca da yarın, öbür gün ne olur, belli olmaz. Zaten şimdiden "elektronik kelepçe" gibi ayıp şeyler ortaya çıktı.
Fakat şimdi, kucağımızda nurtopu gibi, "Engin Altay" olayımız var. Bir rastlantı, söz konusu programı seyrediyordum. Engin Altay'ın söylediklerinden Tayyip Erdoğan ve trollerinin çıkardığı sonuçları çıkarmak aslında özel bir yetenek gerektiren bir iş -ama Erdoğan'ın da hizmetindeki kadroların da bu yeteneklere sahip olduğunu biliyoruz. Tayyip Erdoğan'dan Gezi Protestoları sırasında camide içki edildiğine dair bir iddia duymamızla başlayan bir dizi var. O aşamada, böyle bir şey yapıldığının her türlü kanıtının "pek yakında" ortaya çıkacağı söylenmişti. Henüz böyle bir kanıt sunulmadığı gibi söz konusu caminin imamı da böyle bir şey olmadığını söylemiş, sonra da sürülmüştü. Bunu bir "Tayyip Erdoğan serisi" izledi. Tayyip Erdoğan'ın bunları niçin ve nasıl yaptığının analizine girmeye niyetim yok, beni aşan bir durum. Ama Tayyip Erdoğan'ın kendi ağzından çıkan her söze inanmak gibi bir huy geliştirmekte olduğuna dair bir duygu oluşuyor içimde.
Örneğin Kılıçdaroğlu'na niçin aşı olduğunu soruyor. Mademki sıranı bekleyecektin? diye soruyor: Ardında kükrüyor, "Öyleyse niçin aşı oldun, Bay Kemal?" "Bay Kemal" gülümsüyor ve "Sıram geldi, onun için," diyor. Bu, gazetelerde yayımlanmış bir durum. Erdoğan'ı aslında bayağı gülünç duruma düşüren bir durum (bir yığın ciddi olay arasında kolayca ihmal edilecek ve unutulacak bir şey ve nitekim unutuldu bile). Ama ne özür diliyor, ne bir açıklama getiriyor. Muhtemelen tabanının, ne olursa olsun, "Erdoğan dediyse doğrudur" deyip inanmasa bile öyleymiş gibi davranacağını düşünüyor. Ve bu derecede gerçekten olup bitenden kopuk.
Bu günlerde belli ki dış politikada da en başta kendisinin "Neden böyle oldu?" diye sorması gereken sorunlarla karşılaşacak. Ve bakalım bunlar olurken muhalefet ("Ey Muhalefet!") ne yapacak?
Neyse, konu bu değil. Şimdilik değil. Gelelim gene "darbe" konusuna. Kimileri, Tayyip Erdoğan'ın olur olmaz her şeyden huylanarak "darbeyi davet ediyorlar!" "Darbe hazırlıyorlar!" diye haykırmasından Erdoğan'ın darbeden korktuğu sonucunu çıkarıyorlar. Bu doğru bir yorum mu?
Bence değil. En başta, bir şeyden durmadan söz ediyorsak, onu normalleştiririz. Bir şeyin olmasından korkuyorsan, onun uzun boylu lafını etmezsin. Bunun üstüne uzun uzun düşünmene de gerek yok. Sezgisel bir durduru ağzını kapatır, "Kimsenin aklına getirmeyeyim" dersin.
Böyle bir ihtimalin elle tutulur bir belirtisi değil, bunun tam tersine bir hava eserken, söylenen sözü çeke çeke, zorlaya zorlaya "İşte! Darbe geliyor!" diye feryat edip ortalığı karıştırmaz, ortalığı velveleye vermezdim. Durup dururken, kendi iktidarımın çok sağlam olmadığını, her an gürültüye gidebileceğini ilan etmezdim.
Tarihimizde (yani darbeler bakımından hayli zengin olan tarihimizde) böyle davul alarak, yaldızlı davetiye çıkararak gelmiş bir darbe de yok.
Somut duruma baktığımızda, memlekette darbe yapmakla ün kazanmış kurumun durumuna baktığımızda gene böyle bir ihtimal görünmüyor. Özellikle Temmuz'dan beri tasfiyenin sonu yok.
Bütün bunlara rağmen CHP darbe diye uyuyor, darbe diye uyanıyor. Öyle mi? CHP'nin geldiği çizgiyi biliyoruz. Bu çizginin içinde askeri darbeden hiç de tedirgin olmayan gruplar, bireyler olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla, "CHP içinde darbeyi destekleyecek tek bir kişi çıkmaz" diye yemin etmeyi önermem; ne var ki, bunlar varsa da iyiden iyiye azınlıkta. CHP'nin bugünkü yönetimi bu eski çizginin kalıntılarını temizlemek için çaba harcıyor.
Erdoğan'ın ve trollerinin "Darbe davetçisi" diye kıyamet kopardığı Engin Altay, sesini de yükselterek, Türkiye tarihinin en kabul edilemez, en zararlı işinin Menderes ve arkadaşlarının idam edilmesi olduğunu söylüyor. Bu çok doğru saptamayı yapan kişinin, onun kaderini paylaşsın diyerek Erdoğan için aynı temennide bulunduğu iddia ediliyor. Bunun bir mantığı var mı? Engin Altay'ın sözlerinden böyle bir anlam çıkacaksa, bunun son derece "kriptik" bir mesaj olması gerek. Öylesine "kriptik" ki, söyleyenden başkasının anlaması mümkün değil.
O zaman da herhalde bir "mesaj" değeri olmamalı.
Konuya başka bir açıdan bakılamaz mı? Erdoğan diyor ki: "Beni kanıma susamış adamlar var. Bunlar bir darbe ile benim öldürülmemi düşünüyorlar, dahası planlıyorlar da. İşte, açık açık söylüyorlar. İktidar olarak benim ne yapmamı beklersiniz? Böyle bir muhalefete karşı seçilmiş bir Cumhurbaşkanı olarak ne yapmalıyım?"
Yani, diyorum, bu jestler bir korku ve savunmanın değil, bir kararlılık ve saldırının belirtileri olmaz mı? Olamaz mı?
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları














































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
8.12.2025
1.12.2025
24.11.2025
25.08.2025
6.08.2025
1.08.2025
28.07.2025
22.07.2025
30.06.2025
16.06.2025