Nuray MERT
En başından, ‘Başkanlık sistemini tartışmayalım’ demiştim, zira ortada ne özgür bir tartışma zemini, ne de aslında tartışılacak bir şey var. Önce Türk Usulü Başkanlık, sonra Cumhurbaşkanlığı sistemi adı verilen sistem değişikliği, demokrasinin köküne kibrit suyu dökecek, kuvvetler birliğini öngören, yönetimde hesap verirliği beş yılda bir yapılacak seçimlere indirgeyen, istikrar adına özgürlükleri, ‘devlet sırrı’ adına yönetimde şeffaflığı rafa kaldıran bir tek adam sistemi.
Dahası, zaten fiili durum bu iken, bu akılda olanların acil bir sistem değişikliğini gerektirecek hiçbir nedenleri yok, gerekçe diye ileri sürdükleri bahanelerin de hiçbir makul yanı yok; ‘geçmişte koalisyon hükümetlerinden çok çekilmiş’ bahane olamaz, son on dört yıl zaten tek parti iktidarı ile geçti, onlar için sorun yoktu, geldiğimiz nokta ise ortada. ‘Her zaman güçlü lider olmayabilir, en iyisi şimdiden tedbir alalım’ diyorlar, yani ‘gelecekte güçsüz liderler, yönetme zaafına düşerse, şimdiden bütün gücü ellerine verelim de rahat etsinler’ demiş oluyorlar, mantık bu.
Bu durumda belli ki, halihazırda zaten tek parti ve daha doğrusu tek adamda toplanan güç ve yetkiler bile az bulunuyor, güç tahkimi daha sağlam temellere dayandırılmak isteniyor? Ne için; zaten sindirilmiş muhalefet, yok edilmiş hak ve özgürlük alanları toptan ortadan kalksın, keyfi yönetim iyice pekişsin diye. Aslında bu bir klasik, elinde bulundurduğu tüm güce rağmen, yönetme zaafına düşen tüm iktidar ve liderler, dünyanın her yerinde ve tarihin her döneminde bu özlemi duyarlar.
Diğer taraftan, belli ki rejim değişikliği gerçekleştirmek istiyorlar, bakın bunun için gerçekten de olağanüstü yetki ve tedbirler gerekiyor. ‘Ne alakası var, rejim değişmeyecek’ dedikleri Cumhuriyet adı değişmeyecek demek, söz konusu olan ise Cumhuriyet’in mahiyetinin değişmesi olacak. O halde, ‘bu mahiyet ne istikamette değişecek’ sorusunu sormak durumundayız. Yıllardır mevcut Cumhuriyet rejiminin mahiyetinin değişmesi gerektiğine inanan ve söyleyenlerden biriyim, benim ve benim gibi düşünenlerin derdi, Cumhuriyet rejiminin daha demokratik ve özgürlükçü bir mahiyet kazanması idi. İktidar partisinin ‘Cumhuriyet’in mahiyeti’nin değişmesinden anladığı ise bambaşka bir şey. Tüm beyanlarından anladığımız kadarıyla, onların özlemi, otoriter bir muhafazakâr cumhuriyet tesisi; iddia ettikleri gibi ‘katı laiklik’ anlayışından değil, düpedüz laiklikten mustaripler, şikâyetleri dinin kamu alanından kovulması değil, istedikleri dini kuralların kamu alanını tanzim etmesi, karşı oldukları Cumhuriyet değerleri adına baskı uygulanması değil, istedikleri kendi anladıkları şekilde tanımladıkları ‘dini-milli değerler’ adına baskı uygulayabilecekleri bir sistem inşa etmek. Mesele bu. Resmi tarih çok akkara anlayışı ile yazılmış da, o nedenle beğenmiyor değiller, aklarla karaların yerini değiştirmek istiyorlar, halihazırda yeni resmi tarihi yazıyorlar. Çocuklarımız tarihe daha sorgulayıcı baksın, ufukları genişlesin derdinde değiller, ders kitapları bundan sonra onların ak-kara temelli resmi tarihini öğretsin istiyorlar. Olay bu.
Tabii bir neden daha var; sorunları ile yüzleşemeyen, baş edemeyen, çıkış yolu bulamayan toplumlar, siyasi hareketler, şahıslar, sorunların üzerini kapatmak, onları görünmez kılmak ister. Sadece o değil, kendi dışında bir suçlu, sorumlu, gerekçe bulmak ister. İslamcıların geldiği nokta da bu oldu; çareyi bu ülkenin sorunlarının mesuliyetini ya dış güçlere ya da geçmişe yüklemekte buluyorlar. Yeni bir toplum, siyaset ve en önemlisi insan tahayyülü üretemedikleri ölçüde hırçınlaştılar, kendilerinden kaçmanın yolunu, kendilerinden olmayana yüklenmekte buldular.
Öyle bir düzen kurmak istiyorlar ki, hiçbir şey onları kendi gerçekleri ile yüzleştirmesin. Vasıflı olmak zahmetine de katlanmasınlar, mensubiyetleri toplumsal ve siyasal yer edinmeleri için yeterli olsun. Daha iddialı olanlar, zor geçitlerden geçmeden ‘aydın’, ‘entelektüel’, ‘fikir adamı’ geçinsinler, boşluklarına rağmen ‘dolu’, sığlıklarına rağmen ‘derin’ dursunlar. Böylesi bir dünya için, kendileri dışında kalanların kör, dilsiz, sağır olması gerekiyor, istedikleri işte bu!
Yazarlar
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları












































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.11.2025
19.10.2025
4.10.2025
15.04.2025
10.03.2025
23.02.2025
16.02.2025
11.11.2024
14.06.2024
5.05.2024