Selami GÜREL
İçinde yaşadığımız sistemlerin –belki de- en kabul edilemez yanlarından birisi milyonlarca insanı edilgen –pasif- hale getirmesi, söz ve karar verme hakkından mahrum bırakmasıdır. Birkaç cümle ile bunu açıklamaya çalışayım. Herkesin bildiği gibi tüm temsili demokrasilerde belli aralıklarla –ki bu genellikle beş yılda birdir- seçimler yapılır ve milyonlarca insan önlerine konulan milletvekili adaylarından veya partilerden birine oy verir. Onların verdiği oylarla milletvekilleri seçilir, yeni parlamentolar oluşur, hükümetler kurulur. Çoğunlukla ve genellikle bizler önümüze koyulan listelerdeki isimlerin, nasıl o listeye girdiğini, kapalı kapılar ardında nelerin döndüğünü bil-e-meyiz. Ve onları bir kez seçtikten sonra, onları denetleme ve geri alma şansımız olmadığı gibi, her gün her saat toplumsal yaşamda meydana gelen değişiklikler konusunda da söz ve karar sahibi olma hakkımız da olmaz. Ayrıca bu seçilenlerin çoğu, para, kariyer ve toplumsal ayrıcalığı olan kişilerdir. Bu beş yıllık süre içinde zaman zaman bizleri yakından ilgilendiren konular konusunda, söz ve karar sahibi olma arzumuzu göstermeye kalktığımızda buna da pek sıcak bakılmaz, hatta öfke duyulur. Yasalar, yasaklar, onlar yetmezse kolluk güçleri dikilir karşımıza.
Sürekli edilgenliğe mahkum edilmiş geniş yığınların bu –edilgen- duygularından arınıp, söz ve karar verme duygu ve eyleminin geliştiği anlar, kitlesel direniş anlarıdır. Kitleler ortaklaşa bir eyleme başladıklarında –eşyanın doğasına uygun bir şekilde- eylemlerinin ihtiyacına uygun demokratik karar organlarını da yaratmaya başlarlar. En küçük ihtiyaçlar için bile kendiliğinden örgütlenmeler ortaya çıkmaya başlar. Seçilenler her an görevlerini daha iyi yapabilecek birine devredebilir, ya da onu seçen insanlar tarafından geri alınabilir. Bürokratik, kapalı kapılar ardına sığınmışların aksine, burada herkes herkese fikrini söyleyebilir, herkes kimi beğenip kimi beğenmediğini ifade edebilir. Herkes demokrasinin edilgen değil, aktif bir unsur haline gelir. Bunun diğer bir yansıması da sıradan insanların özgüvenlerinin güçlenmesidir. Yaşamı başka bir perspektifle kavramaya başlamasıdır.
Şöyle düşünün: 80 yaşındasınız ve yirmi yaşından itibaren her beş yılda bir oy kullanarak bir ömür geçirdiniz. Yani 12 kez seçim sandığına gidip oy kullandınız. Her oy verişiniz beş dakika sürse, tüm yaşamınız boyunca kullandığınız demokratik hakkınız 60 dakikadır. Ama buna razı olmadan demokratik haklarını yaşamın her alanında ve sürekli kullanmak isteyen bir halk, yönetilmesi kolay bir halk olmaktan çıkacaktır. İşte bu durum, sadece iktidar partilerinin değil, kitlelerin öz örgütlenmesinden, kendine güveninden korkan her türlü –sağ veya sol- bürokratik partilerin korkulu rüyasıdır. Onlar için tüm ömrü boyunca sadece seçimlerde oy verip daha sonra kaderine razı olmak yeterlidir.
Bu nedenle, milyonlarca insanı bürokratik diktatörlüklerle inletmiş Stalinistlerin, Kemalist ulusalcıların, Kuzey Kore gibi hanedanlıkları bile “sosyalist” görebilenlerin İstanbul parklarında başlayan Halk Forumlarını anlama, güçlendirme şans yoktur. Bu bir bilinç sıçramasıdır, demokratik bir umut ışığıdır, yeni bir başlangıçtır.
Sanırım, gerek hükümet kanadının, gerekse aynı kafaya sahip olanların “tepkinizi ortaya koymak için gelecek seçimi bekleyin” demeleri daha kolay anlaşılıyor.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Öcalan’ın Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı, PKK’nın Ateşkes ilanı ve sonrası
2.03.2025 - Barışmak bizde neden bu kadar zor?
9.02.2025 - Neden barış ısrarı?
7.02.2025 - Barışın toplumsallaşması ve “sıradan” görevlerimiz
3.01.2025 - Hrant’ın ardından bir fotoğraf karesi, bir şarkı ve onlarca isim
19.01.2024 - 2024’TEN YÜZ YIL ÖNCESİNE, BİR YIL SONRASINA BAKMAK
8.01.2024 - 28 Mayıs –önemli- bir yanıyla ideolojik yenilgidir!
14.06.2023 - ŞU AN YEGANE GÖREV: HERKES SEÇİME GİTMELİ!
26.05.2023 - POPULİZM-OPORTÜNİZM ve SOSYAL ŞOVENİZMİN İLK TARİHSEL SUÇU ÜZERİNE!
7.05.2023 - KARŞIMIZDAKİ POLİTİK TABLO VE BİZİM DURUMUMUZ ÜZERİNE
14.04.2023
Yazarlar
-
İbrahim KirasOrtada aslında bir ‘plan’ yok 2.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanTrump’ın Gazze Planının Ak Parti çevresinde yarattığı derin çatlak 2.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsıl sorunumuz TL değil dolar enflasyonu 2.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTrump kuzulara şah olunca… 2.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
Ad Soyad Giriniz...
Doğru tespitlerde bulunmuş Fehmi Koru. Kendi milletine yabancılaşmış bir" aydın gürühu" milletin sırtında bar kesilmiş durumda.