Sinan ÇİFTYÜREK
Öne çıkan bazı gelişmeleri özetleyip konu başlığına döneceğiz.
I – Savaşın merkezinde yeralan Ortadoğu ile Kürdistan’daki gelişmeler, baş döndürücü hızda ilerliyor. Aslında “işte Ortadoğu budur” dedirten hızda ve içerikte gelişmeler.
Örneğin ABD - Rus gerilimi Suriye üzerinde tavan yapmışken, Rus Dışişleri bakanı, “ABD ile Suriye konusunda tam işbirliğine hazırız” beyanını birkaç kez tekrarladı. Doğrusu ilginç!
Ortadoğu’nun gizemli siyaset dokusunun bilinmez sırrı mı? Ya da Ortadoğu, ABD ile Rusya’yı kısmen kendine benzetmeye mi zorladı?
Çünkü ABD ile Rusya bu kez “tam barıştılar” dediğin anda bakıyorsun aralarındaki kavga alevleniyor, tam kavga edecekler denildiğinde ise bakıyorsun kol kolalar! Sanırım bu durumda, 20 yıldır süren postmodern savaşın karakteri gereği olmanın yanı sıra, Ortadoğululaşmanın da payı var!
Benzer gelişme ABD başkanı Trump’ın Suriye politikasında yaşandı. Seçim propagandası boyunca “ağırlığı ülkeme vereceğim”, “Esad ile çalışabiliriz” derken, hatta başkan seçilince de ilk başta benzer açıklamalar yaparken, birden tutum değiştirmesi gibi.
Güney Kürdistan iç siyasetinde de beklenilmeyen ama olumlu gelişmeler var. YNK’nın Kerkük’e Kürdistan bayrağının asılması ve bağımsızlık referandumunda bir adım öne çıkması ve PDK ile ortaklaşmaları gibi.
II – Diğer bir gelişme, Suriye ve Irak’ın parçalanacağına ilişkin fotoğrafın biraz daha netleşiyor olmasıdır. Halen Suriye’nin parçalanmayacağını düşünenler Rusya ile ABD’nin harita üzerinde Suriye’deki coğrafik konumlanışlarına bakmaları yeterli olacak. 20.08.2014 tarihinde “Test edilen Kürdistan bağımsızlığı ve Irak-Suriye-Ürdün’ün geleceği” başlıklı yazımda Irak ve Suriye’nin parçalanacağı belirtmiştim, gelişmelerin bu tezi doğruladığı kanaatindeyim.
Zaten İran ile Türkiye’nin korku ve telaşının temelinde yatan da budur. Zira bu iki bölgesel güç; Güney Kürdistan’ın bağımsızlık adımıyla paralel parçalanma Irak ile sınırlı kalmayıp sömürgeci rejimler başta olmak üzere zincirleme parçalanmalara yol açacağı; böylece yeni sınır ve statüko belirlemesinin yolunun açılacağı; parçalanmış Irak ve Suriye koşullarında Rojava ile Güneyin birleşmesinin er geç gerçekleşeceği… bu gelişmelerin kendilerini derinden etkileyeceğini biliyor ve görüyorlar. Kısacası Türkiye ve İran, Irak’ta Kürt devletinin kurulmasıyla Suriye’nin er-geç parçalanacağı Güney ile Rojava birleşeceği tezinden hareket ediyorlar. Kürt siyaseti öncelikle bunu bilerek iç sorunlara yaklaşmalı!
Daha yakından bakarsak, Türk devletinin Kürdistan parçalarına yönelik son saldırılarının temelinde kendisine dönük algıladığı şu zincirleme tehditler öne çıkıyor:
Birincisi; Irak ve ardından Suriye parçalandığında Rojava’nın Güney Kürdistan ile birleşeceği; böyle bir durumda Türkiye’nin, Güney - Güneydoğusunun Kürdistan’la çevrileceği yani “dışarıdan” daha güçlü bir Kürdistan basıncı altına gireceği korkusu!
İkincisi; Kürdistan’ın iki parçasının birbirine karasal stratejik derinlik kazandıracağı gerçeğinden ciddi korkuluyor. Kendi başına ayakta durmada zorlanacak olan küçük parça Rojava’nın sırtını Güney’e dayayacağı, bu durumun Güney için de sömürgeci rejimlerin kuşatmasına karşı uluslararası sulara/Akdeniz’e açılacak nefes borusu işlevini görebilir korkusu var!
Üçüncüsü; Güney ve Güneydoğu sınırlarının Kürdistanla çevrilmesi demek, Türkiye’nin çokça övündüğü “Batının yanı sıra aynı zamanda Ortadoğu ülkesiyim” iddiası ciddi yara alacak demektir. Yani karasal olarak Ortadoğu ile kendisi arasına boydan boya Kürdistan’ın yer alacak olması üzerinden de tehdit algılanıyor!
Dördüncüsü; Asya-Ortadoğu üzerinde 20 yıldır süren kavga, belirleyici olarak enerji kaynakları ve enerji yol haritası/güzergahını kim kontrol edecek savaşları olduğuna göre; İran ve Türkiye, Güney Kürdistan’ın büyük enerji kaynaklarının uluslararası pazarlara (açık denizlere) ulaştırılmasında Rojava’nın taşıdığı stratejik önem nedeniyle de korkuyor. Yani stratejistlerin sıkça dile getirdiği “Kürdistan enerji koridoru”, “Akdeniz’e Kürt koridoru” meselesi Rojava üzerinden somutluk kazanabilir olmasından tehdit algılanıyor.
Beşincisi; tam da bu nedenledir ki; ABD, Rojava Kürdistan’ının Batı kısmına yerleşince, Ruslar da “bari Efrin’e de biz konuşlanalım” dediler; İran, Hatay ile Lazkiye arasına yani çokça tartışılan Kürt koridorunun Akdeniz’e ulaşacağı boğaza milislerini yerleştirdi. Türkiye aynı gerekçeyle, El Bab’a kadar inerek Kobanê ile Efrin’in arasına yerleşti!
Altıncısı; işte bütün korkular üzerinden somutta da önce Güneyin bağımsızlığı sonra Güney ile Rojava’nın birleşme potansiyeli üzerinden beka kaygısını taşıyan Türk devleti adeta çılgına dönmüş haliyle Kürde ait her şeye saldırıya geçti. Şengal ve Qereçoxê bombalamanın hemen ardından kara harekâtının işaretlerini verdi. Ki bunu en üst seviyede Cumhurbaşkanı Erdoğan, “bir gece ansızın gelebiliriz” diyerek dile getirdi. Bu somut tehdit üzerine ABD ve Rus bayraklı zırhlı araçlar Rojava ile Türkiye sınırında devriye gezmesine rağmen Erdoğan karadan işgal tehdidini sürdürüyor.
Erdoğan, Güney ile Rojava’ya kara operasyonu, ABD ve Rusya’ya rağmen yapabilir mi? Yoksa Rusya özellikle ABD ziyareti öncesinde Trump’a “bu Türklerin gözü kara” mesajını vererek masada elini mi güçlendirmek istiyor? Her iki seçenek de dikkate alınmalı.
Referandumu hile, hukuksuzluk üstelik kıl payı farkla kazanması, AKP’yi iktidara taşıyan İstanbul, Ankara metropolleri kaybetmesi ve önemlisi herkes ile kavgalı dış siyaset, AB ile yaşanan gerilim…tüm bunlar Erdoğan’ın dışarıda (Kürdistan parçalarına) yönelik bir işgale, savaş yönlendirir mi? Zor ama yine de bu seçenek tümüyle devre dışı tutulmamalı. Çünkü uzun süredir Rojava üzerinden Kürdistan’ı düşman olarak tarif ediyor yani “düşman” hazır!
Kısacası sınır ötesi savaş macerası üzerinden iç muhalefeti bastırmak gibi tehlikeli bir oyunu geliştirme ihtimali, yukarıda belirttiğim korkuların bugünkü devlet aklını temsil edenlerin korkularıyla birleşince var. Somutta da Türkiye, ısrarla Rojava’yı Kuzey’den birden fazla noktadan baskılıyor. Şunu da ekleyelim; bu baskılama sadece YPG’yi ABD ile ortak Rakka operasyonundan geri çekmek, böylece ABD ile ortaklığını bitirmek için midir? Yani ABD ziyaretinde “YPG ile yapacağını benimle yapabilirsin, ben hazırım” demenin zeminini oluşturmak mı? Salt bu olduğunu sanmıyorum hem ayrıca ABD’nin Rakka operasyonunda SDG güçleri yerine Türkiye’yi dahil etmesi artık mümkün değil yani atı alan Üsküdar’ı geçti!
Gelelim asıl meselemiz olan Kürt siyasetinin bu gelişmelerden hareketle ne yapacağına!
I - Güney artık bağımsızlık referandumunda geri adım atamaz zira ok yaydan çıktı. Nihayet Kerkük Meclisi; İran, Türkiye ve Irak’ın basıncına rağmen karar aldı. Bu kez 2008 yılındaki gibi Kerkük İl Meclisi’nin 3’te 2 çoğunlukla aldığı “Kerkük’ün IKBY’ye bağlanması kararından” geri adım atması çok ama çok zor. Çünkü:
Birincisi; iki büyük parti YNK ve PDK’nın bağımsızlık referandumunda siyasal mutabakat sağlamaları, ardından diğer tüm Kürdistan partilerine gidip mutabakatı genişleterek dünyaya ilan ettiler.
İkincisi ve önemlisi dünden farklı IŞİD saldırısı ardından Kerkük dahil “tartışmalı bölgeler” fiilen Peşmerge denetimindedir ve artık bu fiilin durumun resmileştirilmesi gerekiyor.
Üçüncüsü; yine 2008 ile kıyaslandığında Güney Hükümetinin dünya ülkeleri nezdinde tanınması, dahası bağımsızlık hedefinin bu kadar açıklıkla uluslar arası alana taşınması bir başka ileri adımdır.
Dördüncüsü; IŞİD ile mücadelede Irak ve Suriye’de sona yaklaşılmakta. Yani IŞİD’in kent merkezli iktidarı Musul ve Rakka ile sonlandırılacak, yoksa IŞİD’in bitirilmesi anlamında değil. Böylece Güney Hükümeti siyasi ve askeri olarak daha fazla bağımsızlığa odaklanabilir.
II – Sömürgeci devletlerin, Kürdistan’ın coğrafik statü ve bağımsızlık kazanmasından, ama en çok da bugün Güney ile Rojava’nın birleşebileceğinden korktuklarını ve buna paralel siyasi, askeri adımlar attıklarının üzerinde durduk. Sömürgeciler kendi cephesinde yapacaklarını yapıyor. Peki, Kürt siyasal aktörleri bu tehditler karşısında ne yapıyor? Örneğin:
Belli başlı Kürt siyasal aktörleri şu veya bu düzeyde “düşmanımın düşmanı dostumdur” siyasetiyle ilişkide bulundukları sömürgecilerle ilişkilerinde Kürdistan ulusal ittifakı lehine bir adım geri atmayı düşünüyorlar mı ve atabilecekler mi?
Daha köklü bir soru ya da sorun; Kürdistan parçalarının, bugünün somutunda Güney ile Rojava’nın örtüşen geleceklerinin gerektirdiği askeri ve siyasi adımları geliştirme plan ve hesapları var mı? Üstelik bölgesel ve uluslar arası siyasal iklim ile ilişkilerin bizzat kendisi de Güney ile Rojava’nın her açıdan ortaklaşmasını destekliyorken Şengal, Roj Peşmergesi gibi iç meselelerini büyük fotoğrafı görerek uzlaşıya dayalı çözebilecekler mi?
İki parçadan Kürt siyasetinin bu sorulara olumlu yanıtı ve pratiği önemli gelişmelere yol verecek. Demek istediğim başta Türkiye olmak üzere sömürgeci rejimler, iki parçanın potansiyel birliğine karşı adımlar geliştirirken; Kürt siyaseti de parçaların potansiyel birliğinin gereklerine uygun adımlar atabilse çok şey değişecek.
III – Somutta Şengal ve Qereçoxê yapılan Türk hava saldırısında “filan sebep oldu, falan sorumlu” deyip birbirini karşı tutum almak yerine, saldırının ana besleyicisi sömürgeci siyaset ve zihniyete karşı ortak tutum alınmalı. Türk saldırısı kendi başına ne Şengal’e ne de Qereçoxê değil Kürdistan’adır. Şengal ve Qereçox vurulurken, coğrafik statü hedefleyen Rojava kadar bağımsızlık referandumunu yapacak Güney Kürdistan’a da bir gözdağıdır!
“Malum bazı cahiller var. Kendine göre bakanlar kurulu oluşturuyor vs. Kuzey Suriye'de böyle bir devlet kurulmasına asla izin vermeyeceğiz” derken esas Güney’in bağımsızlığına karşı mesaj veriyor çünkü bugün bağımsız devlet kurmanın eşiğine gelen Güneydir. PDK, PKK, TEV-DEM ve ENKS’nin saldırıları böyle okuyup tutum almasında bir değil birden fazla yarar vardır. Zira Türk devleti, belirttiğim nedenlerle saldırı gerekçesi her daim üretebilir.
IV- Türkiye’nin önce ülkelerini bombalayıp onlarca insanını katlettikten sonra katledilen Peşmerge nedeniyle Başkan Barzani’yi arayıp başsağlığı dilemesi özrü kabahatinden büyük bir fiil! Önemlisi katlettiğin Peşmerge için başsağlığı dile ama katlettiğin YPG’li için ise “şu kadar terörist öldürdüm” ayrımını Kürtler kabul etmemelidir. “İşte baktık ki olmuyor Sincara operasyon yaptık. Yaklaşık 210-220 teröristi orada hallettik”! kabadayılığını başta PDK ile PKK olmak üzere Kürtler birlikte reddetmelidir. Şimdi, halkımızın, siyasetimizin ve önemlisi Peşmerge ile YPG’nin tam da Şengal ile Qereçoxê yönelik saldırıya karşı ortak direnme zamanı. Şimdi, Peşmerge ile YPG’nin ve halkımızın, siyasetimizin PDK ile PKK tartışmasını aşarak, Türk saldırısına birlikte direnme günü. Dileriz bir musibet bin nasihatten iyi olur ve Türk saldırısı, Kürt askeri/sivil güçlerin sömürgeci sınırları aşan ortaklaşmasına vesile olur.
Onca brakuji yarasına rağmen, PDK ile YNK iktidar ortağı olabildilerse, bugün birlikte bağımsızlığı planlıyorsa, Rojava ile Güney siyaseti de ortaklaşabilir. Ortaklaşmalıdır da.
Irak ve Suriye’nin bu saatten sonra bütünlük halinde kalamayacağı öngörüsünden hareketle, Sonuç olarak; Kürt siyaseti, iki parçanın birliğini gözeterek aralarındaki gerilim ve sorunları ele almalı. İki parçanın birliği prizmasından bakıldığında, PDK ile PKK; biri diğerinin varlığını tehdit olarak görmek yerine, ortak düşmana karşı birlikte hareket etmelidirler. Dahası PDK kendisini, PKK’nin İran ve Irak ile ilişkileri nedeniyle kuşatıldığı; PKK’de tersinden PDK’nin Türkiye ilişkileri nedeniyle kuşatıldığı korkusunu karşılıklı aşabilmenin somut adımlarını atabilmelidirler. 02.05.2017
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
















































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.06.2019
7.02.2019
18.03.2019
4.02.2019
28.01.2019
9.02.2019
7.01.2018
26.10.2018
28.09.2018