Yasemin ÇONGAR
* Yasemin Çongar’ın bu yazısı YA DA köşesinde değil, EX LIBRIS / DÜNYA BUNLARI OKUYORadlı köşede yayımlanmıştır.
***
Onun cinayetlerindeki esrar maktûlle değil, mekânla başlar. Bir evren kurar önce. Bir mahalle, bir manastır, bir okul, bir kulüp, bir yurt, bir malikâne. Sınırlarını en baştan çizip, beşeriyet denizinin ortasına özenle yerleştirdiği, görünür ilişkilerini ince ince anlatıp gizli kurallarını ise sadece sezdirerek ruhunu verdiği bu adacıktan –bazen de kelimenin gerçek anlamıyla bir adadan– ne mene bir katil çıkabileceğini düşünürken yakalarız kendimizi. Henüz ortada ceset bile yoktur ama cinayetin sosyolojisinin gündelik düzenin en sıradan ayrıntılarında kodlandığını kavrarız okurken. Her cinayet en az iki kişiliktir zira. Öldüren şiddet nihayetinde tek bir insanın aklından bile doğsa, her aklı bir ilişki döller.
Mucit gibi değil, kâşif gibi yazmak
Phyllis Dorothy James, nâm-ı diğer “Holland Park Baronesi” ya da dünyanın tanıdığı imzasıyla P. D. James, yetmiş yedi yaşına bastığı gün –demek ki bundan on dört yıl önce— başlayıp yetmiş sekizine bastığı güne dek tuttuğu günlüğe dayandırdığı ve 2001’de “bir otobiyografi fragmanı” alt başlığıyla yayımlanan Time to Be in Earnest (Samimi Olma Zamanı) adlı hâtıratına benim çok sevdiğim bir girizgâh yapmıştı: “Yayımlanma amacıyla tutulan bir günlük –bir romancının tutup da yayımlamak istemediği kaç günlük vardır ki zaten– yazma biçimlerinin en bencilidir.”
James kitabın girişinde bir yazarın her gün ne düşündüğünün, ne yaptığının, ne yiyip ne içtiğinin kendisi gibi başkaları için de ilginç olabileceği kabulündeki bencilliği böyle peşinen sahiplendikten sonra, teşhirdeki samimiyetin sınırlarını da itiraf eder: “Hafızamın, nefsi müdafaa amaçlı sansürünü uyguladığı konular da var. Ne yapacağı belli olmayan tehlikeli hayvanlar gibi bilinçaltımın çukurunda kıvrılmış yatıyorlar. Bu bana merhametli bir mesafe gibi görünüyor; bir psikiyatristin divanına uzanıp bu hayvanların homurtularla uyandığını işitmeye hiç niyetim yok. Ama nihayetinde ben bir yazarım. Biz şanslı insanların bu tür çarelere nadiren ihtiyacı olur. Bir psikiyatrist –Anthony Storr muydu – ‘Yaratıcılık, iç çelişkilerin başarıyla çözümlenmesidir’ diye yazabiliyorsa eğer, o zaman popüler tür edebiyatının bir tedarikçisi olarak ben ve o büyük dâhi Jane Austen, uyuyan kaplanlarımızı ehlîleştirmek için aynı çareyi bulmuşuz demektir.”
Bu “bencil” ve “ancak bir yere kadar samimi olabilen” sesin sahiciliğini seviyorum ben. James’in çılgın bir mucitten çok, sabırlı bir kâşifin zekâsıyla, olağanüstü durumlar icat etmekten ziyade olağan durumları yeniden keşfederek yazdığı cinayet romanlarını piyasaya çıkar çıkmaz okuma isteğimin yıllardır değişmemesinin nedeni de aynı sahici ses sanırım.
Esrarın yazarı, ilişkilerin yazarı…
Her cinayet “bir ilişki” olduğuna göre, bir cinayet yazarının mahareti de, ilişkileri nasıl anlattığıyla ölçülecektir ister istemez. Öncelikle katille maktûl arasındaki ilişkiyi, daha genel olarak ise katili katil yaparken, maktûlü de kurban eden ilişkiler bütününü iyi anlatan bir yazar, “polisiye” deyip geçilemeyecek ya da P. D. James’in kendini Austen’la kıyaslarken “popüler tür edebiyatı” diye tevazuyla kabullendiği genre yazarlığının dar sınırlarında kategorize edilip unutulamayacak kadar kalıcı bir iş yapmaktadır aslında; hakikaten edebiyat yapmaktadır.
1920 Oxford doğumlu James’in, doksan birinci yaşını taçlandıran romanını okuyorum şimdi. Romanın özel bir sürprizi var; James, edebî açıdan çok riskli olabilecek bir oyun oynuyor. Bu oyun üzerine düşünürken, yıllar önce Georgetown Üniversitesi’nde “Polisiye Edebiyat” adlı harikulâde bir dersini aldığım Abby Arthur Johnson’la aramızda geçen bir diyalogu hatırladım. James’in romanlarını anlatırken, sanırım onun bir cümlesinden yola çıkarak “Cinayet, maktûlün mahremiyetini bitirir” demişti Abby ve bunun üzerine, “güçlü bir cinayet romanında, okuru sarsan şeyin ne kadar vahşi olursa olsun ölümün ve şiddetin, yani cinayetin kendisi değil, bu cinayet sayesinde mahremiyet zırhının da kırılıvermesi, önce maktûlün, sonra yavaş yavaş muhtelif şüphelilerin, genellikle en sonda da katilin çırılçıplak kalması olduğunu”konuşmuştuk.
James’in yeni romanı Death Comes to Pemberley (Ölüm Pemberley’ye Geliyor) bu çıplaklığı, Jane Austen’ın nispeten “giyinik” dünyasına reva görüyor. Austen’ın bundan iki asır önce yaratırken aslında ruhlarını da epeyce soyduğu karakterleri devralan James, onların, dönemin İngilteresinin“evcil” ortamlarında Austen gibi bir karakter sarrafının elinde bile ancak bir dereceye kadar gevşeyen zırhlarını, bir cinayetin ateşinde pervasızca eritmeye girişmiş. Bu edebî oyun, Austen’ın muhafazakâr tutkunlarını ürkütme riski taşısa da, sonuçta, James’in kendini sadece esrarın değil, ilişkilerin de yazarı olarak bir kez daha kabul ettirmesine yarıyor.
Pemberley, mâlum, edebiyatın en meşhur kurmaca mekânlarından biri; Bay Darcy’yle evlenince Elizabeth Bennet’ın da yerleştiği dillere destan kır malikânesi. Evet, tabii, o Elizabeth’den ve o Darcy’den söz ediyorum. Romanı okuyanlarınız kadar, hikâyeyi —artık yaşınıza göre—Clare Higgins’li ya da Colin Firth’li BBC dizilerinden ya da 2005’teki Keira Knightley’li filmden hatırlayanlarınız, Sense and Sensibility’nin (TürkçeyeAkıl ve Tutku, Kül ve Ateş, Sağduyu ve Duyarlılık adlarıyla çevrildi; benim tercihim sonuncusu) Bennetları, Darcyleri, Bingleyleri, De Bourgh’ları, Wickhamları, Albay Fitzwilliam’la Bay Collins’i az biraz tanıdığınızı hissediyorsunuzdur sanırım. Tabii, eğer sıkı bir Austen okuruysanız, bu tanışıklık çok daha ilerlemiştir muhtemelen; Elizabeth Bennet ile Bay Darcy’nin aşkı üzerine teori üzerine teori kurup, sonra her birini tek tek çürütmüşlüğünüz bile olabilir.
İşte James, bütün bu “tanıdık” karakterleri, Austen’ın onlara veda etmesinden pek de uzun olmayan bir süre sonra Bennet-Darcy evliliğinin altıncı yılında yeniden biraraya getiriyor. Tarih 1803 ve Elizabeth artık iki çocuk annesi. Pride and Prejudice’in sonunda Bay Bingley’yle evlenen kardeşi Jane de çocuklarıyla birlikte yakın bir evde yaşıyor. Onlar ve Austen’dan yadigâr diğer bütün ahbaplarımız, yıllık balo için Pemberley’de buluşmaya hazırlandıkları bir sırada hiçbir Austen okurunun asla ummayacağı, her James okurunun ise en baştaki mekân ve çevre tasvirlerinin içinden geçerken sabırla beklemeyi öğrendiği şey gerçekleşiyor: Bir cinayet! O andan itibaren Austen, kendi aklının ürünü olan Pemberley’de sadece bir hayalet artık, arada birkaç vecizeyle kendini hatırlatsa da, çocuklarının kaderini çaresiz James’e emanet edip, sessizce izliyor olan biteni.
“Katil kim” sadece ana izlek
Death Comes to Pemberley’nin başında “yazarın notu” başlıklı bir bölüm var. James, “Onun sevgili Elizabeth’ini bir cinayet soruşturmasının travmasına maruz bıraktığım için Jane Austen’ın gölgesine özür borçluyum. Özellikle de, Bayan Austen’ın Mansfield Park’ın son bölümünde bu konudaki görüşlerini açıkça ortaya koyduğu düşünülürse…” deyip Austen’ın kendi edebiyatının “steril” hallerini gayet iyi tarif ettiği şu meşhur cümlelerine yer vermiş:
“Suçla ve esrarla başka kalemler ilgilensin. Ben büyük bir hata yapmamış olan herkesi asgarî bir huzura kavuşturmak ve diğerlerini de bir kenara bırakmak için duyduğum sabırsızlıkla böyle iğrenç konuları elimden geldiğince hızla terkediyorum.”
James, Austen’ın bu tercihini hatırlattıktan sonra, her şeyden ziyade evliliğin iktisadına adadığı o“steril” romanlarıyla, kadın-erkek ilişkilerinin bitmek bilmez medceziri kadar, on sekizinci asrın sonuyla on dokuzuncun asrın başında İngiltere’deki toplum-birey çatışması hakkında da çok şey anlatan yazarın önünde reverans yapmayı da ihmal etmemiş: “Hiç kuşku yok ki benim bu özrüme, şayet böyle iğrenç konularla ilgilenmeyi arzulasaydı, bu hikâyeyi kendisinin yazacak ve bu işi daha iyi yapacak olduğunu söyleyerek cevap verirdi.”
Hayatının büyük bölümünü Napolyon Savaşları sırasında yaşayan Austen mâlum, iki kardeşinin de Kraliyet Donanması mensubu olarak savaşmasına rağmen, romanlarında bundan hiç söz etmez; onu okuyanlar 1789’da Bastille’in basıldığını, 1793’te Fransa’nın İngiltere’ye savaş açtığını, 1799’da Napolyon’un kendini imparator ilan ettiğini, 1805’te Amiral Nelson’ın Trafalgar Muharebesi’nde İspanyollarla Fransızları yendiğini, 1815’te Wellington’ın Napolyon’u Waterloo’da bozguna uğrattığını bilmezler. James, Death Comes to Pemberley’de, Austen’ın yalıtılmış âlemine cinayeti sokmakla kalmıyor, yabanî dünyadaki bütün bu ölümleri de sabit bir dekor gibi yerleştiriyor metne. Bay Darcy mesela, “Fransa’yla nicedir beklenen savaşın çoktan ilan edildiği ve ülkenin güneyinde, Bonaparte’ın işgalinin an meselesi olduğunun düşünüldüğü bir sırada” balo düzenlemenin akılcı olup olmadığını sorguluyor ve romanın sonlarına doğru Albay Fitzwilliam, cinayetin gölgelediği ev ortamından kendini çekip çıkaracağını haber verirken, hiç de Austenvâri olmayan bir şekilde,“Yakında çok daha önemli işlerim olacak. Bonaparte hem karada hem denizde tam bir yenilgi almadıkça Avrupa özgürlüğüne kavuşamayacaktır ve ben de o büyük muharebede savaşma ayrıcalığına sahip olacağım” deyiveriyor.
Ama James’in Pemberley’de oynadığı oyunu benim çok sevmemin nedeni, Austen’ın dünyasını “Katil kim” sorusuyla belki bir nebze daha esrarlı, “Savaş var” cümlesinde temsilini bulan gözlem ve diyaloglarla da çok daha dışa dönük kılması değildi. Ben Death Comes to Pemberley’yi okurken çok eğlendim. Austen’ın ilk ve “en hafif” romanı olarak bilinen Pride and Prejudice’ın tanıdık karakterleri ile genelde pek “temiz” olan ilişkileri James’in ellerinde gölgelenip, gerginleştikçe daha eğlenceli bir hal aldılar sanki. Lydia Bennet’ın hiç değişmeyen histerik ve aklı havada hallerinden, zeki ve başına buyruk ablası Elizabeth’in Darcy’yle evliliğinin aşk kadar parayla da ilgili olduğuna dönük geç kalmış itiraflarına kadar her vesileyle Austen’ın kadınlarının nasıl büyüdüklerini izlemek hoşuma gitti. Ve belki de en çok, Pride and Prejudice’da yaşları kaç olursa olsun hepsi her zaman biraz tıfıl kalan erkeklerin, James’in kaleminde olgunlaştıklarını, olgunlaştıkça kendi içlerindeki kudret ve zaaflarla başa çıkmanın türlü yollarını denediklerini, onlar bunu kâh becerip kâh beceremezken, kadınlarla aralarındaki ilişkinin de usulca kabuk değiştirdiğini görmeyi sevdim. Austen’ın Darcy’sine âşık —ya da fazla alışık— olanlar, James’in yaşlanmış, örselenmiş ve doğrusu biraz da küçülmüş Darcy’sini yadırgayabilirler belki, ama bu Darcy’nin eski Darcy’den çok daha çıplak, dolayısıyla çok daha canlı göründüğü ve Elizabeth’in bu Darcy’yle eskisiyle olduğundan çok daha ilginç bir ilişki kurduğu da muhakkak. Hâsılı James, Pemberley’de— genre’a saygı gereği, katil gibi maktûlünün adını da sizden saklı tutacağım—cinayeti büyük bir ustalıkla tasarlarken, o cinayeti mümkün kılan ilişkileri de aynı ustalıkla yeniden kurmuş.
“Katil kim” sorusu, bütün iyi cinayet romanlarında olduğu gibi burada da, yazarın ve okurun takip ettiği ana izlek ama asla ana mevzu değil. Mevzu, her şeyden ziyade bilinçaltımızın çukurunda kıvrılmış yatan, o ne yapacağı bilinmez tehlikeli hayvanları ilgilendiriyor. Death Comes to Pemberley’yi okurken, doksan bir yaşında hâlâ kaplanlarını yazarak ehlîleştirebilen P. D. James’in yaratıcı kudreti önünde eğilmemek imkânsız.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları


































































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
5.12.2013
24.09.2013
27.07.2013
29.05.2013
1.04.2013
8.12.2012
1.12.2012
17.11.2012
10.11.2012
3.11.2012