Yasin AKTAY

Yeni yıla böyle girdik
2.01.2012
1862

Son günlerine kadar fena gitmeyen, "fena gitmemesi" ne kelime, şımartacak kadar iyi giden 2011 yılını Uludere'de yaşanan facianın atmosferi altında kötü kapattık. Yılı kapattığımız gibi de açmış olduk. Yeni yıla yeni bir anayasanın heyecanıyla girmek varken bu olayın sarhoş ettiği veya şapşallaştırdığı kafalarla girmiş oluyoruz.

Umarız bu sarhoşluk hali fazla uzun sürmez ama doğrusu Uludere hadisesine, yaşandığı andan itibaren tepki verme şeklimiz, millet olma halimizin de nasıl kırılgan özelliklere sahip olduğunu gösteriyor.

Barış yolunun uzun ince, engebeli bir yol olduğunu aslında herkes biliyor; bu yolun üzerinde türlü tuzaklar kurulu olduğunu da; bu yolu sabote etmek isteyenlerin heybesinde ne kadar orijinal ve ayartıcı oyunların olduğunu da. Bizans'ta entrika bitmez. Unutmayalım ki, Türkiye'nin on yıllarına hükmetmiş derin mihraklarda da numara hiç eksik olmaz. Bugünlerde Menemen'inden Dersim'ine, Kahramanmaraş'ından Sivas'ına, Bingöl'ünden Çukurca'sına sergilediği performansı hayretle ve ibretle izlediğimiz, çalışma şekillerini neredeyse ezberlemiş olduğumuz bu mihraklar sahayı tamamen terk etmiş değiller. Her gün yepyeni bir numarayla karşımıza çıkıp aklımızı karıştırabiliyorlar.

Doğrusu onların işi kafa karıştırmak, sorumlu insanların da işi bu oyunların farkında olmak, oyuna gelmemek olmalı değil mi? Bu olayda oluşan boşlukları doldurmanın yolu, behemehal iyi niyet, hakkaniyet ve adalete sarılmaktır. Yapılan işin yanlışlığı ortaya çıktığı andan itibaren hiç vakit geçirmeden özür dilemek ve cenazeleri de yası da sahiplenmek gerekirdi. Sonuçta, kasıt yoksa da, öyle veya böyle kendi yaptığı işin sonunda dağılan ve uzun süre toparlanamayan bir devlet görüntüsü oluştu. Bu atmosfer boşluk kabul etmiyor. PKK'nın normal şartlarda korucu diye dışlayıp düşmanlık beslediği cenazelerin üstüne hemen bayrağını atıp cenazeleri sahiplenmesi son derece çirkin olsa da o boşluğu dolduran, hatta o boşluğun çektiği bir çirkinlik bu.

Uludere hadisesinin mahiyeti ve nasıl olduğuna dair henüz elimizde yeterince bilgi yok. Bu yanlışlık nasıl yapılmış? PKK'ye karşı ve korucu olduğu bilinen, ayrıca genellikle üçer dörder kişilik gruplar halinde işlerini yapan bu kaçakçılar nasıl bu kadar kalabalık halde geçiş yapmış? Onların PKK'li oldukları istihbaratı nasıl geçmiş? Bu istihbarat hangi şekillerde değerlendirilmiş ve geri dönüşsüz bir harekat emri nasıl çıkmış? Bir süredir oldukça başarılı götürülen operasyonlara karşılık bir anda nasıl bu kadar büyük bir hataya düşülmüş? Bu ve bunun gibi bir sürü sorunun cevaplanması detaylı, şeffaf ve tabii ki hızlı bir soruşturmayı gerektiriyor.

Buraya kadar tamam da, daha hiçbir şey bilinmeden tavırlarını aceleye getirip saflarını belirleyenlere de kuşkuyla bakılması gerektiğini nedense şimdiye kadarki sezgilerimiz söylüyor. Bu tür olaylar karşısında hiçbir ihtiyat payı bırakmadan kesin tavırlarını özellikle kavgadan yana alanlar ya suç ortağı veya olayı kurgulayanların dolduruşuna gelmiş zavallılar oluyor.

Özellikle cenazeleri sahiplenme tarzında bu ilişki çok daha çarpıcı ve ibretlik bir manzara arz ediyor. Normalde kendisinin rahatlıkla öldürebileceği insanların cenazelerini bir miting alanına dönüştürenler nedense sosyal medyada birilerine Danıştay cinayetinin arkasından Kocatepe Camiinde yaşanan hadiseleri hatırlatmış. O olayın şifresini çözdüğünüzde, Uludere hadisesinin şifresini de çözmüş olursunuz.

Baksanıza, epey zamandır haklılık zeminini bir hayli yitirmiş bulunan, ne Türk'e ne de Kürd'e anlatacak bir şeyi kalmamış olan BDP'liler bu olayla birlikte can suyu içmiş gibi konuşmaya başladılar. PKK ise, Siirt'te, Batman'da, Silvan'da daha yakın zamanda yaptığı çoluk, çocuk, kadın, sivil Kürt katliamlarından bir anda sıyrılmanın yolunu bulmuş gibi.

Cenazelere ganimet gibi yapışırken "devlet nerede?" diye bağıran BDP'liler bir yandan da Hasip Kaplan'ın ağzından devlet adına buraya gelecekleri açıkça tehdit etti. "Buralarda herkes silahlı, Atalay veya devlet adına kimse buraya gelmesin, kimseyi tutamayız, provokasyon olur" derken, her şeyden önce Kürtlere nasıl bir hakarette bulunduğunun farkında mıydı dersiniz?

Taziye adabı Kürtlerin en iyi bildikleri ve uyguladıkları geleneklerden biridir. Bu geleneğin içerdiği sonsuz derinliği ve bilgeliği yıktığınızda Kürt kültüründen geriye bir şey bırakmamış olursunuz. Uludere köylüleri o yüzde taziyenin gereklerini hakkıyla yerine getirdiler. Kendilerine taziye ziyaretinde bulunan kaymakamı bir saat karşılamaları gerektiği gibi kadim Kürt geleneğinin şanına yaraşır bir biçimde karşılarken, Kaplan'ın sözleriyle tahrik olan eli silahlılar kaymakamı linç etmeye kalkıştı. Kaymakamı o ellerden kurtaran da cenaze sahipleri, yani ateşin düşerek yaktığı yüreklerin sahipleri oldu.

Yeni yıla bu kafayla girdik, Allah sonunu hayr etsin, aklımızı başımıza devşirsin.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar