Halil BERKTAY
[20 Kasım 2015] Bu yazıyı hem önceki ikisine bir ek gibi düşünün (Diyarbakır, Suruç, Ankara, Paris: Bir cehenneme uyanmak, 14 Kasım; “Dinin payı yok” denebilir mi, 19 Kasım 2015), hem de aynı 19 Kasım akşamı 24 TV’de, Zeynep Türkoğlu’nun “Açık Görüş”ünün “daimî konuğu” olarak söylediklerimin açılımı niyetine. Başlıkta tırnak içine aldığım iki ifade, bir zamanlar sol söylemde çok geçerdi. Türkiye’nin ister demokrasi, ister devrim yolunda “iç dinamikleri” esas olmalıydı. Bu yoldaki bütün uğraşının, her türlü siyasî aktivitenin can damarı ise “ideolojik mücadele”ydi. Hareket “ideolojik mücadele”yle varolma hakkını ispatlar ve ayakta kalırdı. “Bizi” (“doğru çizgi”mizi) bütün “öteki”lerden, gerek “burjuvazi”den gerekse Marksizmin “yanlış” yorumlarından (sağ ve “sol” sapmalardan, revizyonizmden ve maceracılıktan), “ideolojik mücadele” ayırt ederdi.
Günümüzde bunlar İslâmiyet ve İslâmcılık için de geçerli. Zira içlerinden, Müslümanlık üzerinden bir kimlik edinen, Allah uğruna ve Kuran’ın olası biricik (“doğru”) yorumu doğrultusunda savaştığını iddia eden, kendilerini böyle sunan, yani en azından öznel bilinçleri böyle şekillenen korkunç bazı terör örgütleri türedi, türemekte. Taliban’ın, El Kaide’nin, Boko Haram’ın yanısıra, özellikle IŞİD (veya DAEŞ) benzersiz bir vahşeti temsil ediyor. Vahap Coşkun’un önceki gün, yani 20 Kasım’da vurguladığı gibi, IŞİD “herkese karşı” savaşıyor. Kendi dışındaki bütün insanlığa düşman; dolayısıyla bütün insanlığın ortak düşmanı.
Ne ki, bütün insanlığın yapabilecekleri var; yapamayacakları ve ancak Müslümanların kendilerinin yapabilecekleri var. (1) Türkiye’nin de dahil olduğu uluslararası koalisyon, bir cinayet şebekesi, katiller sürüsü ve zorbalık çetesi olarak IŞİD’i geriletmek için haklı bir savaş veriyor. Bombardıman ve abluka, sınırları kapatma, kaçak petrol ticaretini ve asker devşirmesini önleme gibi yöntemler, IŞİD’i yıpratıyor, insa ve gelir kaynaklarını kurutuyor, topraklarını genişletmesi ve daha büyük halk kesimlerini pençesi altına almasına engel oluyor. Bu cepheye varsın Rusya da katılsın; IŞİD’in iki gün önce ilk defa bir Çin vatandaşını öldürmesinden sonra, umulur ki Çin de katılsın (Batı’ya karşı anti-emperyalist bir Üçüncü Dünya himayeciliği taslamaktan vaz geçerek); ne kadar geniş kapsamlı olursa o kadar iyidir. (2) Öte yandan, Paris’in de hatırlattığı gibi, IŞİD sırf Suriye ve Irak’ın bazı bölgelerinde değil, bir bakıma her yerde mevcut. Onun için bütün ülkeler, ama özellikle Fransa ve İngiltere gibi Batılı devletler, kendi topraklarında özel önlemler almak; elbette kısa vâdede kanun ve nizamı korumaya yönelik polisiye önlemleri de ihmal etmezken, daha önemlisi, ırkçılığa, ayırımcılığa, İslamofobiye, “etnik Fransız” olmayan vatandaşlarının dışlanması ve horlanmasına karşı sürekli ve tutarlı bir ahlâk savaşı verip gettolaşmayı önleyici sosyo-ekonomik önlemlerle de desteklemek suretiyle, toplumlarını gerçekten çok-kültürlü, özgür ve eşit kılmak zorunda.
Ama (3) sorunun öyle bir boyutu daha var ki, üstesinden ancak Müslümanlar gelebilir. Aşikâr ki IŞİD’in ciddi bir ideolojik sirayet gücü söz konusu. İster yoksulluktan deyin, ister ezilmişlikten, ister gettolaştırılmışlıktan; ama şu veya bu şekilde muzdarip bazı gençlerin kalbini İslâmiyet üzerinden, belirli bir Müslümanlık yorumu ve kimliğine seslenerek kazanabiliyor. İşte bu çağrıya karşı asıl mücadeleyi başka kimse değil, sadece Müslümanlar ve Müslüman ülkeler vermeli. Niçin? Bir, cihadizmin hitap ettiği alan İslâmiyetin kendi içinde; dolayısıyla onu, ciğerlere hava vererek tüberkülozlu bölgeyi (açık yarayı, kaverni) küçültmek gibi, ancak İslâm âleminin büyük kitlesi ve ağırlığı kısıtlayıp daraltabilir. İki, Müslümanlığın kendi referansları üzerinden sürdürülecek bir ikna ve vazgeçirme çabasını ancak gene Müslümanlar sürdürebilir. Daha önce de çok yazıp söylediğim veçhile, faraza benim gibi, Müslüman (veya başka herhangi bir dinden) olmayıp olaya dışarıdan bakanlar için, “doğru” ve “yanlış” diye bir şey yoktur, inanç alanında. Sadece toplumun ve insanlığın bütünü açısından “iyi” ve “kötü,” ya da tercih edilebilecek veya edilmeyecek yorumlar söz konusudur. Dolayısıyla, gene kendimden ve kendim gibi insanlardan örnek verirsem, benim veya bizim İslâmiyetin bu çizgisi “doğru” şu çizgisi “yanlış” diye ortalığa atlamamız hiçbir şeye yaramaz. İnanmadığım bir şeyi nasıl savunabilirim? Son tahlilde sahtekârlık ve Makyavelizme indirgenir. Ama elbette Müslümanların kendi doğruları vardır ve benim “doğru” diyemediğim şeye onlar cepheden doğru, benim “yanlış” diyemediğim şeye onlar cepheden yanlış diyebilir. Bu içsel inanç, inat ve ısrar olmadan da hiçbir ideolojik mücadele sürdürülemez; İslâmiyet ve İslâm âlemi kendi iç dinamikleriyle daha yüksek evrensel kucaklayıcılık kertelerine doğru evrilemez.
Üç, bir kere daha mefhumun muhalifine başvuracak olursak, başka kimsenin buna kalkışması işe yaramaz; ikna edici olmaz; tersine, kesinlikle geri teper. Üç örnek vereceğim geçmişten, yaşanmış tarihî tecrübelerden. (a) Ortaçağa özgü teolojik tartışmalarda, Hıristiyan ilâhiyatçıları çıkıp Kuran’ı ve İslâmiyeti eleştirir; Müslüman ilâhiyatçıları çıkıp İncil’i ve Hıristiyanlığı eleştirir. Zaten (şu veya bu) imana gelmişlere vaaz vermeyi sürdürmekten ibarettir (preaching to the converted); “karşı tarafı” ikna etme değeri sıfırdır; sadece “bizim” saflarımızı pek tutmaya yarar. (b) 1920’lerden itibaren ve özellikle Soğuk Savaş döneminde, Batı’dan pek çok eleştiri gelirdi, Sovyet rejimi, liderleri ve iç-dış uygulamalarına (diktatörlük, KGB, Gulag, zorla kollektivizasyon ve acı sonuçları, kıtlık ve açlıklar, merkezî planlamanın deformasyonları, dış müdahale ve işgaller vb konularında). Kimden, yani ister devletler, istihbarat teşkilâtları ve/ya paravan örgütlerinden, ister bağımsız aydınlardan gelirse gelsin, hemen hepsi haklıydı (nitekim haklılıkları, Sovyetlerin çöküşü, Doğu Avrupa’nın transformasyonu ve Çin’in de tek parti yönetiminde kapitalizmi seçmesi; özetle, sosyalizm diye bir seçenek diye kalmamasıyla somutlandı). Gelgelelim, o günkü koşullarda bu “dış” eleştirilerin tamamı “düşman”dan, uluslararası burjuvaziden, Amerikan emperyalizminden ve CIA’den geliyor denirdi; dolayısıyla yalan ve tezvirattan ibaretti ve zerrece kulak asılmamalı, “sosyalist system”e toz kondurulmamalıydı. Hayli etkili bir savunma kalkanıydı bu; “reel sosyalizm” veya “fiilen mevcut sosyalizm”i (actually existing socialism) dokunulmaz ve tartışılmaz kılmaya yarıyordu. (c) Rakip milliyetçilikler ve milliyetçi tarihçilikler için de benzer bir durum söz konusu. Faraza Türk ve Yunan milliyetçiliklerini ele alalım. Kendi akademik tecrübemmden çok iyi biliyorum; Türklerin Yunan milliyetçiliğini ve Türk tarihçiliğinin Yunan milliyetçi tarihçiliğinin tek-yanlılıklarını; madalyonun diğer yüzünde, Yunanlıların Türk milliyetçiliğini ve Yunan tarihçilerinin Türk milliyetçi tarihçiliğini eleştirmesi, neredeyse tümüyle faydasız, hattâ zararlıdır, çünkü herkesin bu tür “düşmanca” saldırıları hiçe sayıp kendi pozisyonunu daha fazla tahkim etmesine yarar. Ne zaman ki Türk, Yunan (ve Ermeni) tarihçileri ve tarihçilikleri, öncelikle kendi milliyetçilikleri ve milliyetçi “büyük anlatı”larının (grand narratives) eleştirisine girişir; karşılıklı anlayış ve daha iyi, daha insanî, daha evrenselci bir tarihçilik ve -- meselâ futbol maçlarında Yunan millî marşını ıslıklamayan -- daha iyi bir vatandaşlık yönünde, ancak öyle yol alınabilir.
İşte bu yüzden, İslâmiyetin demokratik, barışçı, toleranslı yorumlarını tercih eden hükümetlerin, ulemanın ve diğer kanaat önderlerinin, Selefîliğe, İbni Teymiyye’den gelen bir tefsir geleneğine, cihadizme ve IŞİD’e karşı, kendi inanç, kavrayış ve kültürel referansları doğrultusunda içsel bir ideolojik mücadele yürütmeleri yararsız değil yararlı; önemsiz değil fevkalâde önemli, olağanüstü önemlidir. (i) Batı’nın bu açıdan en olumlu katkısı herhalde “gölge etme başka ihsan istemem” kategorisine girer: Batı hükümetleri, elitleri ve medyası İslâmiyetin “özü”ne dair vehimlerinden hareketle bütün İslâmiyeti suçlamaktan vazgeçer, İslâmofobiyi kışkırtıp tırmandırmaktan uzak dururlarsa, daha rahat ve serbest bir tartışmaya alan açmış olurlar. Ki bu da (ii) İslâm âleminin defansif kesilmemesini kolaylaştırır; İslâm düşmanlığına tepkisel ve aynı derecede yanlış bir Batı düşmanlığıyla karşılık vermektense, kendi iç sorunlarına yoğunlaşmalarına yardımcı olur.
(iii) Bu sayede açılıp genişleyebilecek bir zeminde, Müslüman ülkeler hem ellerindeki devlet ve hükümet olanaklarıyla yukarıdan aşağı, hem aşağıdan yukarı, sivil toplumun en küçük hücrelerine nüfuz eden bir aydınlatma mücadelesi yürütebilmeli; çocuklara, okullara, ailelere, camilere, gençlik kulüp ve derneklerine ulaşabilmeli; bu ve benzeri mekân ve mahfillerin hepsini kucaklayabilmelidir. Türkiye’nin rolü ve konumu özellikle kritiktir. Geçmişte Diyanet İşleri kaldırılsın mı kaldırılmasın mı tartışmaları yapıldı (her ne kadar kalksın fikri çok zayıf kaldıysa da). Ama işte şimdi yeni ve çok ciddî bir ihtiyaç, bir işlev doğuyor. Hükümet, Diyanet ve İlâhiyat Fakülteleri, hâlâ uğraşmayı sürdürdükleri kadarıyla bıraksınlar Alevilik ve Alevilerle uğraşmayı; terketsinler, haksız ve eşitsiz bir ayırımcılığı; bunun yerine cephelerini Selefîliğe, cihadizme ve IŞİD’e dönsünler. Millî Eğitim Bakanlığı ve Talim-Terbiye Kurulu, din derslerinin zorunlu olup olmaması tartışması bir yana, mevcut Din Bilgisi müfredatı ve kitaplarını bu açıdan tarihselleştirip görelileştirerek adam etsin. Son günlerde camilerde bu doğrultuda vaazlar verilmiş, hutbeler okunmuş öğrendiğime göre. Üstünkörü bir yasak savma mı, değil mi; yargılayacak durumda değilim. Belki iyi bir başlangıç diyelim, ama arkası gelmeli. Umarım ki bu, soluklu, uzun süreli bir seferberlik olarak anlaşılacak ve zamanla kendi dili ve üslûbunu bulacak; canlı, yaratıcı, ikna edici propaganda tarzını oluşturacak.
Nedir, nasıl olur, ben bilemem. Biz laikler öğretemeyiz bunu. Öğretmeye kalkmamız da aradığımız demokratik laikliğe değil, geride bırakmakta olduğumuz otoriter laikliğe özgü muazzam bir hatâ, tam bir hubris olur. Müslümanlar kendi yollarını kendileri bulacak. Yalnız kendilerinin değil, belki bütün insanlığın kaderi biraz buna bağlı.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımı hangi barışı getirecek? Üç barış teorisi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTeostrateji yahut Din ve Dünya ilişkisinde kalibrasyon sorunu 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçTürk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselIMF’in siyaseten can sıkıcı tavsiyeleri 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye siyasetinin hastalığı: İmralı tartışmasında serinkanlılık ihtiyacı ve CHP'nin kararı 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin “kritik eşikleri” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi (7): Simit 27.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları







































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024