Hasan CEMAL
Karanlığı delen kadife gibi yumuşak sesi yükseliyor Nelson Mandela’nın: “Özgürlüğün hüküm sürdüğü tepelere ulaşmak istiyorsak, şu iyi bilinsin, ölümün kol gezdiği vadilerin karanlık gölgelerinden defalarca geçmek zorundayız.”
Mandela 1990’da hapisten çıkarken diyor ki: “Beyaz hâkimiyetine karşı mücadele ettim. Siyah hâkimiyetine karşı mücadele ettim. Siyah beyaz bütün insanların uyum içinde, özgür ve demokratik bir toplum düzeni idealini yaşattım kafamda. İşte bu benim gerekirse uğruna ölebileceğim bir idealdir.”
Boğulur gibi oluyorum, boyunlara geçirilmeye hazır, ilmiklenmiş yağlı urganları tavandan sarkar halde görünce...
İçim daralıyor, ırkçılığa isyan edenlerin yıllar boyu yattığı dapdaracık hücrelere adım atınca...
2010 yılı Temmuz ayı.
Güney Afrika, Johannesburg’da Apartheid Müzesi.
Irkçılığın insan ruhuna bulaştırılmış ne korkunç bir illet olduğunu daha beter hissettiğim için boğulur gibi oluyorum.
İçim gerçekten daralıyor.
Tavandan sarkan ilmik ilmik yağlı urganlar, ırkçılığa karşı mücadele verenlerin boynuna çok sık geçirilmiş, özellikle 1962 ile 1986 yılları arasında.
Asılarak idam edilen özgürlük savaşçılarının isimleriyle, idam sehpalarının karanlık fotoğraflarının ıslak taş duvarlardaki içiçeliği bir an tüylerimi ürpertiyor.
1979’da idam sehpasına giderken seslenmişSolomon Mahlangu:
“Benim kanım, özgürlük meyveleri verecek ağacın köklerini sulayacaktır. Halkıma söyleyin, ben onları çok sevdim. Mücadeleye devam etmek zorundalar. Beni merak etmesinler. Kaygılarını, ırkçılığın acısını yaşamakta olanlara ayırsınlar, bu bana yeter.”
Hücreden bir milletle birlikte çıkmak…
O dapdaracık hücrede yıllarını geçiren Nelson Mandela’nın karanlığı delen kadife gibi yumuşak sesi yükseliyor müzenin bir köşesinden:
“Hiçbir yerde özgürlüğe açılan kolay bir yol yoktur. Özgürlüğün hüküm sürdüğü tepelere ulaşmak istiyorsak, şu iyi bilinsin, ölümün kol gezdiği vadilerin karanlık gölgelerinden defalarca geçmek zorundayız.”
Sesin geldiği yere yürüyorum.
Ne kadar keder yüklü bir ses.
Oturuyorum tahtadan banka.
Miriam Makeba’yı dinliyorum.
Yaşlı, siyah bir kadın. Bir mahzende söylüyor. Etrafına kadın erkek siyahlar toplanmış, bazılarının yanaklarından yaşlar süzülüyor.
Güney Afrika'da siyahların yaşadığı tüm acıları hüzün dolu sesiyle öylesine dile getiriyor ki, ben de bir an içimde hissediyorum o acıları, bir nebze de olsa...
Mandela, Miriam Makeba için “Irkçılığa karşı mücadelemizin anası” diyor.
31 yıl sürgünde yaşadıktan sonra 1990’da, Mandela hapisten çıkınca, Güney Afrika’ya dönmüş...
Bir gece öncesi gözümün önünde. Sandton Meydanı’ndaki o güler yüzlü dev Nelson Mandela heykelinin çevresinde futbol kaçıkları vur patlasın, çal oynasın!
Vuvuzelalar ciyaklıyor.
Biralar içiliyor.
Güney Afrika trikosunu sırtına geçirmiş, ufacık tefecik bir siyah kız dikkatimi çekiyor.
Elinde kartondan bir pankart var.
Tahta bir sopanın üstüne asmış. Bütün yüzünü kaplayan ve inci gibi bembeyaz dişlerini ortaya çıkaran sempatik gülümsemesiyle o pankartı Mandela heykelinin çevresinde eğlenenlere sallayıp duruyor:
Birleşik Güney Afrika!
Uğruna ölünecek ideal…
Mandela bunu savunduğu için, ırkçılığa isyan ettiği için vatan haini damgası yemişti.
1990’da hapisten çıkana kadar, dile kolay, tam 27 yıl Apartheid rejiminin insanlık onurunu ayaklar altına alan bu dapdaracık hücrelerde yattı.
Ama acılarının esiri olmadı.
Yaşananları unutmadı elbette.
Fakat barış ve demokrasi elini uzattı ‘beyaz adam’a.
1990’da hapisten çıkarken söyledikleri, müzenin bir kenarında yazıyordu:
“Beyaz hâkimiyetine karşı mücadele ettim. Siyah hâkimiyetine karşı mücadele ettim. Siyah beyaz bütün insanların uyum içinde, fırsat eşitliği içinde yaşayacakları özgür ve demokratik bir toplum düzeni idealini yaşattım kafamda. İşte bu benim yaşamak ve gerçekleştirmek istediğim ve de gerekirse uğruna ölebileceğim bir idealdir.”
Mandela nefret döngüsünü nasıl kırdı?
Yine dikkat ediyorum.
Mandela’nın sesi ne kadar yumuşak geliyor, kadife gibi. Sesini yükseltmeden her şeyi söylüyor. Sesini yükseltmeden kendisini can kulağıyla dinletebiliyor.
Müzenin yapayalnız bir köşesine, yeşil çimlerin üstüne, tek bir bank koymuşlar.
İsteyen oturabilir de...
Yeşil zemin üstüne beyaz harflerle yazmışlar:
“Sadece Avrupalılar içindir!”
Müzenin ön bahçesinde, ziyaretçilere hoş geldin diyen yedi direk dikili, hepsinin üstünde birer sözcük var:
Demokrasi, uzlaşma, çoğulculuk, sorumluluk, saygı, özgürlük, eşitlik...
Nefret ve düşmanlık üzerinden hayat ya da barış kurmak olanaksız.
Nelson Mandela, bu büyük insan, bu gerçeği çok iyi bildiği için ülkesindeki kısır döngüyü kırabilmişti.
Güney Afrika, 1990’ların ilk yarısına kadar nüfusunun ezici çoğunluğunun, yani siyahların insandan sayılmadığı koskoca bir ülkeydi.
1982’de tüm sağlık hizmetleri beyazlar içindi bu ülkede.
Siyahların televizyon almasına bile kötü gözle bakılır, engellenirdi.
1994’e kadar bu ülkede siyahlar köle, beyazlar efendiydi.
Dört beş milyon beyaz, 1994’e kadar kırk beş milyon siyaha her açıdan hükmederdi. İnsan haklarının kırıntısına bile sahip değildi siyahlar.
Bu lanetli rejimin, ırk ayrımcılığının adı Apartheid idi. Irkçı rejim, büyük lider Nelson Mandela’yı 27 yıl vatana ihanet suçlamasıyla hapiste tuttu. Ancak özgürlük mücadelesini bastıramadı.
Mandela 1990’da hapisten çıktı.
1994’de Cumhurbaşkanı seçildi.
Mandela, geçmişi elbette unutmadı ama onun tutsağı da olmadı. Ülkesinde başka türlü gerçek bir barışın kurulamayacağını biliyordu çünkü.
Onun için de, daha başından itibaren tüm çabası, yalnız siyahların değil, beyazların da devlet başkanı olduğunu göstermeye, kanıtlamaya dönüktü.
Bunu hiç unutmadı.
Bu açıdan ilk büyük fırsatı cumhurbaşkanlığının birinci yılı dolmadan, Johannesburg’ta yapılan1995 Dünya Rugby Şampiyonası’nda yakaladı.
Güney Afrika’da kriket gibi rugby de yalnız beyazların sporuydu. 1995’te Dünya Rugby finali Ellis Park Stadı’ndaydı. Güney Afrika’nın Springbok takımı, ezeli rakibi Yeni Zelanda’yla oynayacaktı.
Springbok’un 15 oyuncusundan sadece 1’i siyahtı, o da yedekler arasında oturuyordu. Final günü 55 bin kişilik Ellis Park hıncahınç doludur.
Takımlar saha çıktığında akla hayale gelmeyen müthiş bir sürpriz yaşanır.Cumhurbaşkanı Mandela, sırtında Springbok kaptanının altı numaralı yeşil formasıyla sahada gözükür, gider kaptanı ve tüm oyuncuların ellerini teker teker sıkar, onlara başarı diler.
Ne olacağını Nelson Mandela da bilmez. Önce müthiş bir sessizlik kaplar bütün stadı. Sonra tribünlerden birinin, “Nel-son!” diye haykırışı sessizliği delip geçer. Ve birdenbire bütün Ellis Park inlemeye başlar, “Nel-son, Nel-son!” diye...
Maçın sonunda ‘beyazlar’ın takımı Sprinkbok, Dünya Kupası’nı Cumhurbaşkanı Mandela’nın elinden alırken artık ‘siyahlar’ın da takımı olmuştur. (*)
Mandela ve de Klerk’la tanışmanın mutluluğu
1994 yılı Şubat ayıydı.
Güney Afrika’ya, Cape Town’a gelmiştim ilk defa. Mandela’nın de Klerk’la Nobel Barış Ödülü’nü ırkçı rejimi tarihin çöp tenekesine attıkları için birlikte aldıkları, heyecanlı bir dönem yaşanıyordu.
Hayatının 27 yılını ‘vatan hainliği’ suçlamasıyla beyaz ırkçı rejimin zindanlarında geçirmiş olan Mandela, beyaz adama ‘dostluk ve barış eli’ni uzatabilmişti.
Bu iki lideri, geçmişin tutsağı olmaktan kendilerini kurtarabilen Mandela’yla de Klerk’ı 1994’ün Şubat ayında IPI Yürütme Kurulu Üyesi olarak tanımak, ellerini sıkıp ayaküstü de olsa sohbet etmek mutluluğunu tatmıştım.
O tarihlerde herkes onlar gibi değildi Güney Afrika’da. Siyah ve beyaz uçlarda saf tutanlar vardı. Eski duvarları devam ettirmekten, siyahlarla beyazların ayrı ayrı yapılar içinde varlıklarını sürdürmesinden, yani ‘ayrılıkçılık’tan yanaydılar.
Ancak Mandela’yla de Klerk ayrılığı reddettiler Güney Afrika’da, aynı çatı altında, demokrasi ve barış içinde yaşama yolunu seçtiler.
1994’te söylediklerinin özeti şöyleydi:
“Üniter devletten yanayız. Ama bölgelerin varlığını kabul ediyoruz. Hepsinin seçimle gelecek yerel meclisleri olacak. Ayrıca tüm farklı gruplar kendi kültürel kimliklerini koruyup geliştirebilecekler.”(**)
Anılar dipsiz bir kuyudan çıkıp geliyor.
1992 yılı Ocak ayı.
Davos’ta, Dünya Ekonomik Forumu’nda Başbakan Demirel’i izliyorum. Nelson Mandela’yla da görüşüyor bir büyük otelin süitinde. Ankara o sırada Mandela’ya Uluslararası Atatürk Ödülü’nü vermek istiyor.
Ama Mandela’dan ret yanıtı geliyor.
Bu ‘hayır’ın altında Türkiye Cumhuriyeti’nin Kürtlere dönük ayrımcılığı yatıyordu.
Nelson Mandela her zaman barış ve demokrasi sözcükleriyle hatırlanacak, anılacak.
Mandela ölmedi!
Twitter: @HSNCML
_______________________________________________________________________________
* John Carlin’in Playing the Enemy isimli kitabından Clint Eastwood’ın çevirdiği Invictusfilmde bu olay çok güzel anlatılır.
** Hasan Cemal’in 15-20 Şubat 1994 tarihleri arasında Cape Town’dan yazdığı ve Sabah’ta çıkan Güney Afrika yazılarından.
Yazarlar
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilNeden gelişmiş bir ülke değiliz? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDört Tarz-ı Siyaset 31.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon kuruluyor sorular çoğalıyor 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR"Terörsüz Türkiye" süreci: Neden barışın vaatlerini değil de şiddetin risklerini önümüze koyuyorlar? 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUYKU “ÖLÜMÜN OYUNBOZAN” KARDEŞİ. 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSüveyde’den sonra: Eski çamlar bardak olurken… 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"İMRALI ADASI’NI BARIŞ ADASI YAPACAĞIZ"... 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkan‘III. Dünya Savaşı ihtimali 50/50’ 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünya değişiyor, Suriye’nin Türkiye politikası da mı değişiyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHüseyin için matem, Gazze için ağıt 25.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayReel sosyalizm neden çöktü? 24.07.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl Boraİhtiyatlı İyimserlik 24.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımının toplumsal meşruiyeti nasıl artar? 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanPKK silahları yaktı acaba şehre de demokrasi gelir mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANMuhalefetsiz muhalefet; medyasız medya!... 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.03.2025
28.02.2025
20.02.2025
13.02.2025
28.11.2024
12.11.2024
24.10.2024
27.08.2024
20.04.2024
9.04.2024