Akın ÖZÇER
El País gazetesinin “Politika” bölümünün cumartesi günkü manşeti “PP’nin kara haftası” başlığını taşıyordu. Bu başlık altında İspanya iktidar partisine, mensupları ya da yakınlarına yönelik yolsuzluk davalarında son bir hafta içindeki gelişmeler özetleniyordu. Bu davalardan ikisi daha önce Türkiye’de bazı gazetelerde yer bulabilmişti: Bárcenas ve “Gürtel” davaları. Haberde ayrıca Madrid Özerk Yönetimi Başkanı Ignacio González’in eşi Lourdes Cavero’nun kara para aklama ve eski Başbakan José María Aznar’ın oğlunun da “nüfuz ticareti” yapmakla suçlandığı davalardaki son gelişmelere ve PP merkezinde önceki gün yetkili yargıcın emriyle yapılan aramaya yer veriliyordu.
Bu konu üzerinde durmamın nedeni, Cemaat’e yakın gazetelerde PP merkezinde yapılan aramanın “İspanya’da iktidar partisine yolsuzluk operasyonu” gibi oldukça abartılı bir başlık altında verilmesi. Bir kere, özel yetkili mahkeme Audiencia Nacional’de görülen “Bárcenas” davası bağlamında yetkili yargıç Pablo Ruz’un emriyle yapılan aramayı “polis operasyonu” olarak ve “baskın” sözcüğüyle takdim etmekte bir art niyet seziliyor: 17 Aralık operasyonunun benzerlerine gelişmiş demokratik ülkelerde de rastlanıldığı algısı yaratmak. Nitekim ertesi gün İspanyol muhalefetinin PP’ye yönelik eleştirileri, bu arada ana muhalefet lideri Alfred Perez Rubalcaba’nın hükümetin istifasına yönelik talebi aktarılarak bu algının daha da güçlendirilmek istendiği izlenimi ediniliyor.
Kabul etmek gerekir ki bu etik bir yaklaşım değil, her ne kadar iki ülkenin iktidar partileri mensupları ve yakınlarına yönelik iddialarda bazı benzerlikler olsa da. Çünkü PP’ye yönelik yolsuzluk iddialarının kamuoyumuza bu tür haberlerle takdimi, İspanya ve Türkiye’nin başta demokrasi düzeyleri olmak üzere mevcut farklılıklarını göz ardı ediyor. Oysa bu farklılıklar Türkiye’deki son operasyonla ilgili sağlıklı bir değerlendirme yapabilmek için önem taşıyor. Bu söylediklerimi biraz daha somutlaştırmakta yarar var kuşkusuz.
İki ülke siyaset arenasındaki ve yolsuzluk iddialarındaki benzerlikler
İspanya ve Türkiye’de iktidar partileri yasama organında tek başlarına salt çoğunluğa sahip bulunuyor. Gerek AK Parti, gerek PP kendilerini muhafazakâr olarak tanımlayan partiler. PP adı üzerinde olduğu gibi Avrupa Parlamentosu’nda Hıristiyan-demokrat (PPE) grubu mensup bir parti. “Açılımcı Frankist” olarak bilinen Manuel Fraga İribarne’nin kurduğu Halkçı İttifak AP’nin (Alianza Popular) devamı niteliğindeki PP, ilk Genel Başkanı José María Aznar’ın merkeze açılım politikası sayesinde ilk defa 1996’da iktidar oldu. Parti seçmeni içinde liberal ve konformist merkez sağın yanı sıra, azınlıkta kalmakla birlikte, hem aşırı milliyetçi, hem de aşırı Katolik eski Frankistler de var. Bu açıdan bakıldığında AK Parti ile bazı benzerlikleri olduğunu söylemek mümkün.
Kasım 2011’de yapılan erken seçimlerde yüzde 44 oyla iktidara gelen PP kucağında bulduğu ekonomik krizin üstesinden gelebilmek için aldığı kemer sıkma önlemleriyle hükümet olduğu tarihten beri sürekli kamuoyu desteğini kaybediyor. Buna karşın anketlerde yüzde 30 oyla yine birinci parti görünüyor. Ana muhalefetteki Sosyalist İşçi Partisi PSOE, ekonomik kriz nedeniyle kaybettiği seçimlerden bu yana toparlanabilmiş ve anketlerde iktidar alternatifi olacak oya ulaşabilmiş değil. Bu açıdan değerlendirildiğinde, siyasi durumun ekonomik kriz yaşamamış olan Türkiye’deki ile birebir örtüşmediği, iktidar partisinin burada daha büyük bir siyasi desteğe sahip olduğu görülmekle birlikte, gerek Rajoy, gerek Erdoğan hükümetlerini 2015 genel seçimlerine kadar gensoru ile düşürmek mümkün görünmüyor.
Yolsuzluk davalarına gelince, Bárcenas davasıyla ilgili olarak, PP’nin Sayıştay’a bildirdiği resmi hesapları dışında yasa dışı bir B kasası olduğu, bazı harcamaların buradan yapıldığı, hatta partinin üst yönetiminde görev alan kişilere zarflar içinde para dağıtıldığı iddiaları var. Bu iddialar aslında partinin eski hesap sorumlusu Luis Bárcenas adına İsviçre bankalarında kayıtlı olan hesapların ve bu hesaplardaki para hareketlerinin ortaya çıkmasından sonra ortaya atılmıştı. Bárcenas tutuklu yargılanıyor ve kendisinin arkasında durmadıklarını düşündüğü parti yöneticilerini verdiği ifadelerle zor duruma düşürüyor. Başta Genel Başkan ve Başbakan Mariano Rajoy olmak üzere, parti yöneticileri ise bu iddiaları reddediyor.
Geçen hafta bu davayla ilgili olarak PP’nin Madrid’deki Genel Merkezi binasında onarım çalışmalarını yürütmüş olan mimar Gonzalo Urquijo ifadeye çağrılmıştı. Yargıç Pablo Ruz kendisine bu çalışmalar karşılığında açıktan (faturasız) para alıp almadığını sormuş, o da bu tür kayıtsız bir ödeme almadığını söylemişti. Yargıç Ruz hemen akabinde bir arama emri çıkartarak, PP Genel Merkezi binasında söz konusu onarımla ilgili belge aratmıştı.
Ünlü yargıç Baltasar Garzón’un 2009 yılında başlattığı ve üç yıl sonra savunma hakkını ihlal ettiği gerekçesiyle Yüksek Mahkeme tarafından 11 yıl meslekten men edilmesine yol açan Gürtel davası ise Francisco Correa isimli iş adamının kurduğu yolsuzluk şebekesiyle ilgili. PP’li bazı yerel siyasetçilerin görev yaptığı belediyelerle iş tutarak kamu şirketlerinin fonlarından beslenen Correa’nın, karşılığında rüşvet ödemekle kalmayıp şirketleri aracılığıyla PP’nin birtakım masraflarını da üstlendiği iddiaları var.
PP ve mensuplarının yakınlarıyla ilgili başta bu ikisi olmak üzere açılan davalarla 17 Aralık operasyonu arasındaki benzerlik, Türkiye’de iddianame hakkında bilgi sahibi olmadığımız bu aşamada her iki partinin de iktidarda olması ve yolsuzluk iddialarına maruz kalmasıyla sınırlı. Şimdi sormamız gereken soru şu: İktidar partilerine yönelik yolsuzluk soruşturmaları yapılabilmesi, hatta dava açılabilmesi belirli bir demokrasi düzeyine ulaşıldığının göstergesi olabilir kuşkusuz ama bu tek başına Türkiye’nin İspanya gibi gelişmiş bir demokrasi olduğunu gösterir mi?
Türkiye’nin İspanya’dan temel farklılığı: Demokrasi açığı
Bu sorunun yanıtı olumsuz, çünkü Türkiye en başta İspanya gibi demokratik bir anayasaya sahip değil. TBMM iki yılı aşkın bir süredir sivil bir demokratik anayasa yapamadı. Siyasi partiler evrensel demokrasi ilkeleri etrafında bir araya gelemediler; hem de halktan bu yönde bir vekâlet aldıkları halde. Ama siyasi partiler yeni anayasa konusunda sınıfta kaldıkları ve Türkiye demokratik bir anayasaya sahip olmamaya devam ettiği için yargı yolsuzluk iddialarının üzerine gitmemeli mi?
Tabii ki gitmeli. Yeni anayasadan yana olan her demokratın da, yolsuzluk iddialarında sonuna kadar gidilmesine desteği tamdır. Çünkü “şeffaflık”, “hesap verilebilirlik” savunduğu ilkeler arasında önemli yer tutar. Ama aynı şekilde yolsuzluk iddialarını soruşturulmasından yana olan herkesin de demokratik anayasa hedefini gönülden desteklemesi gerekir. Türkiye’de yeni anayasa hedefini desteklemek demek ayrıca Kürt sorununun çözümüne, dolayısıyla çözüm sürecine destek vermek anlamına gelir.Özellikle yolsuzluk iddialarında Türkiye ile İspanya arasında benzerlik kuranların İspanya’nın 1978 anayasasının ve ETA’ya silah bıraktırma sürecinin de altını çizmesi gerekmez mi?
İspanya, Franco diktatörlüğünden çıkarken, diktatörlük içinden gelenler ve diktatörlüğe karşı olanlarla birlikte, örnek bir demokratik anayasayı referandum süreci dâhil 17 ay içinde yapabilmiş bir ülke. Bu anayasa ile çevresel milliyetler sorununu ana dilde eğitim dâhil tüm bireysel hakları tanıyarak büyük ölçüde çözebilmiş bir ülke. Hem de bunu Bask Ülkesi’nin bağımsızlığını silahla dayatmaya çalışan ETA’nın artan terör eylemlerine ve bu eşsiz demokratikleşmeye baş kaldıran ve darbe girişiminde bulunan orduya karşın yapabilmiş bir ülke.
İspanya aynı zamanda iktidarı ve muhalefetiyle ETA ile masaya oturabilmiş, çözümü bulamayınca “silah bırakma karşılığında siyaset hakkı” tanıyan bir paktla örgütü silah bırakmaya zorlamış ve bunu uzun yıllar sonra da olsa başarabilmiş bir ülke. İktidardaPSOE ya da PP olsun bu stratejinin ana hatlarından ödün vermemiş bir ülke.
Bütün bunları anımsatmamın nedeni, Türkiye’de “siyaset mühendisliği” yapıldığı yönündeki iddialar. Aslında yolsuzluk soruşturmaları olsun, olmasın, çözüm süreci tamamlanmadığı ve yeni anayasa yapılmadığı sürece bu iddiaların her zaman inandırıcı bir zemini olacak. Çünkü Meclis’te temsil edilen iki muhalefet partisi, İspanya’da bundan 35 yıl öncekinden çok farklı olarak, yeni anayasada yer alması gereken evrensel demokrasi ilkelerini benimsemediği gibi, çözüm sürecine de karşı çıkıyor. Hal böyle olunca AK Parti yıpratılmak suretiyle bu iki temel konunun gündemden düşürülmek istendiği sonucuna varmak zor değil.
AK Parti ve Başbakan Erdoğan, yargı dâhil devletin içinde kendilerine karşı bir çeteleşme olduğunu öne sürüyor. Siyasete bürokratik müdahalelerin bazı örneklerini yakın geçmişte yaşadığımız için bu iddiaların da araştırılmasında yarar var elbette.
Demokratlar için Türkiye’de hangi partinin iktidarda olacağından çok Türkiye’yi demokratik bir hukuk devletine dönüştürecek yeni bir anayasanın yapılması ve yanı sıra Kürt sorununun şiddet boyutu dâhil bir çözüme ulaştırılması önemli. Bu tür çeteleşmeler varsa eğer, korkarım ki AK Parti ya da Erdoğan’ı iktidardan etmekten çok başından beri altını çizdiğim gibi Türkiye’nin bu iki yaşamsal sürecini engellemeyi hedef alıyordur.
Yolsuzlukların soruşturulmasına, üzerine gidilmesine elbette “evet” ama siyaset arenasında bugünkü yani değişim geçirmemekte direnen CHP’nin ve -aynı zamanda MHP’nin- elini güçlendirmeye yönelik her türlü siyaset mühendisliğine ise “hayır” demek gerekir. Zaten Türkiye değişmedikçe, demokratik bir hukuk devletine dönüşmedikçe, yolsuzlukların önünü almak da hiçbir zaman mümkün olamayacak ne yazık ki.
Yazarlar
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.05.2023
24.05.2018
9.02.2018
24.04.2018
11.04.2018
28.03.2018
22.03.2018
15.03.2018
1.02.2018
7.02.2018